Ortadoğu…

Eski ABD Başkanı George W. Bush’un öğle yemeği arkadaşı Bernard Lewis’in o çok ünlü Ortadoğu adlı kitabını okuyorum ne zamandır…Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) en önemli teorisyenlerinden birisidir İngiliz tarihçi…Medeniyetler Çatışması Tezi’nin mimarı Samuel Huntington ya da BOP belasını ilk defa bir dergide 1982 yılında dile getiren Oded Yinon gibi…

Peki ne menem bir şeydi uzun adıyla “Daha İyi Bir Gelecek İçin Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Ortadoğu Projesi”‘?..Özünde 11 Eylül Saldırıları’nın ardından İsrail’in güvenliğini sağlama yolunda Ortadoğu’daki ülkeleri parçalama amacını içeriyor.Arada ise bu topraklarda emperyalizmin kucağında bir Kürt devleti çıkartıyor…BOP ile Fas’tan Pakistan’a kadar 22 devletin sınır ve rejimlerini değiştirme hesabı yapılıyor…Haziran 2004 tarihinde ABD Sea Island’da toplanan ülkeler hazırlanan bu kanlı projeye desteklerini açıklamışlar;Türkiye de aynı toplantıya katılmıştı…2003 yılındaki Irak işgalinin ardından uygulanan korkunç siyaset eşliğinde terör örgütleri eliyle bölgemiz ateş çemberine sokuldu…S.S.C.B. yıkılmadan önce uygulanan Yeşil Kuşak Stratejisi Doğu Bloku çöktükten sonra yaşanan boşlukta biçim değiştirmiş aynı senaryo gereği Irak ve Suriye parçalanmış;Afganistan-Pakistan-Yemen-Somali gibi ülkeler El Kaide-Taliban-IŞİD-Eş Şebap gibi örgütlü katillerin eline terk edilmişlerdir…Sıra İran ve Türkiye’ye gelmiştir maalesef… Anayasa değişikliği bile bu yolda uğranılan bir ara duraktır sadece…

Obama döneminde “Arap Baharı” ismine evrilen bu uğursuz girişim ülkemizde siyasal İslamcılar ve PKK eliyle sahneye konulmaktadır…Fetullahçılar’ı ve diğer gizli unsurları da unutmamamız gerekir tabii…Siyasal İslamcılar genelde cahil adamlar oldukları için bu uğurda kullanıldıklarının pek farkına varmazlar…Sakal uzatıp Arapça laf eden bir kaç sahtekara kendilerini teslim ederler…Yobazlıklarından ötürü dinden rant devşirmeye pek meraklıdırlar…Türban ise onlar için siyasal simgedir…Sıkışınca Kabataş gibi yalanlara fütursuzca sarılırlar…Ama sigortasız çalışan başörtülü kızların haklarını hiç savunmazlar…Hep patronlardan yanadırlar her ne hikmetse?Bunlardan bazıları paranın tadını aldıklarından dolayı ölsen de gerçekleri anlatamazsın kendilerine… Satılmışlardır anlayacağınız…Dünya ve ahiretleri berbat durumdadır bana kalırsa…Allah bunları kahretsin…

BOP’un ülkemizdeki Eş Başkanı ise Recep Tayyip Erdoğan’dır…Fetullah Gülen ile birlikte tabii…Siz bakmayın birbirlerine düşman göründüklerine…Siyaset uzlaşma gerektirirse şeytanla bile masaya oturur bizim siyasal İslamcılar…PKK ile görüşmediler mi zamanında?AKP’liler Fetullahçılar’ın ne mal olduklarını 15 Temmuz’dan önce bilmiyorlar mıydı?Darbe gününde mi haberdar oldular?Yalan bunların hayatı olmuş… Halen insanlar bunlara kanıyorlarsa kandırılmak istendiklerinden dolayı olsa gerek… Çaresizlik duygusu siyasetçilerin işine yarıyor maalesef…

Lewis gibi işin teorisyenlerin dışında BOP kapsamında asli öge olan CIA tarafında yer alan Graham Fuller,Paul Henze,Henry Barkey gibi isimlere göre ılımlı İslam devletleri demokrasiyle uyum içinde olabilirler.Malezya ya da Endonezya mesela…ABD eliyle yıllar içerisinde siyasal İslam’a evrilen Türkiye’nin üyesi bulunduğu NATO açısındansa S.S.C.B. dağıldıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünün gereği kalmamıştır… Eyalet sistemine geçmek ve özerk PKK devleti devşirmek için uğraşılan Çözüm ve Oslo süreçlerini biraz da bu minvalde değerlendirmek gerekir.Laiklik bu alanda pek önemli bir unsur artık sayılmamaktadır. Öyle olmasa Suudi Arabistan gibi şeriatla yönetilen bir devlet ile yıllardır müttefiklik işini sürdürmezlerdi…Aynı kafanın saltanat mensupları İsrail ile kardeşlik içerisindedirler…Suudiler,Katarlılar,Ürdünlüler gibi…Son aday padişah sayılan Tayyip Erdoğan ise işte bunlardan sıcak para toplamak için sıklıkla kapılarını aşındırıp durur…

Son 1000 yıllık tarihi iyi bilmeden olaylara ancak gündelik kafayla bakarız…Moğol ve Haçlı saldırıları ilk 1000 yıl içerisinde yaşanmasa İslam medeniyeti akıl ve bilimin yolunda daha uzun süre boyunca ilerleyebilirdi…Ancak ekonomik nedenlerden kaynaklanan gerileme siyasi ve askeri alana taşınmıştır…Bu duruma en büyük sebep ise fakirlikten kaynaklanan fikri taassuptur…Müslümanlar kutsallık halesine büründürdüğü kendi geçim imkanları ile üretim kaynaklarını düşmanlara karşı korumaya çalışsalar bile ekonomik açıdan gerilediklerinden ötürü işgallere dayanamamışlardır. Aynı gerilemenin sonucu olarak dini kalıplar toplumsal hayatın asli unsuru haline gelebilmişlerdir…Siz müslüman geçinenlerin son 100 yılda insanlığa ne ölçüde katkıda bulunduklarını bana sayabilir misiniz?Sadece 1000 sene önce başarılı işler üretmiş ilimadamlarını örnek gösterebilirler…Kadın ikinci sınıftır bunlar açısından…Toplumun yarısı cehalet ve sefalete terk edilir aynı sebepten ötürü…

Bizim siyasal İslamcılara düşmanlığımız ülkemizin onların kafasında saklı duran emperyalist plan nedeniyle risk altına alınmış olmasındadır…Kendilerine getirdiğimiz başlıca itiraz genelde okumadıklarından;okuyup düşünmediklerinden dolayı vicdana ait kalması gereken kutsalları hiç sakınmadan serbest pazar ögesi haline çevirmelerinden ötürüdür…Kapitalizm İslam ile asla uyuşmaz bana kalırsa…Dinin derininde yatan dayanışma ruhu müslümanları birbirine kardeş yapmıştır…Peki ne değişti de birbirimizin gırtlağını sıkar hale getirildik?Olaya bu açıdan bakarsak aynı acıklı duruma BOP EşBaşkanı Erdoğan ile arkadaşları sebep olmadılar mı?Hesabı ödemeden masayı dağıtıp kaçmak var mı?Fakirlik ve orta sınıfın çökmesi bu işin özünde yatan asli nedenler değil mi?Üretim geriledikçe yobazlık daha hızlı artmıyor mu?Geriye doğru atılan adımlar sadece BOP ile açıklanabilir mi?İzaha muhtaç gelişmelerle karşı karşıyayız…Referandum sonucu ne çıkarsa çıksın 17 Nisan’dan itibaren ülkemiz yeni bir istikrarsızlaştırma sürecine doğru yol alabilir…FETÖ-CIA merkezli yeni ve daha kanlı bir darbe girişimi bunların arkasından gelebilir…Amaç Türk topraklarında iç savaş çıkarmak bana kalırsa…Erdoğan ve Gülen bu işin iki önemli aktörüdür…Kürt devleti bizden parça koparılmadıkça Suriye ile Irak’ta yarım kalan bir plan sayılacaktır…Hakkari-Hatay hattı ile Kıbrıs işte bu yüzden tehdit altındadır…Ancak asıl tehdit halkımızın umursamaz cehaleti değil mi?

Derebeylerin Tasfiyesi…

Artık işin sonuna geldik…Referandum maçı 10 günün sonunda nihayete erecek ve Büyük Ortadoğu Projesi’nin(BOP) Eş Başkanı Erdoğan için padişahlık sisteminin yolu ya tamamen açılacak ya da yarı yarıya kapanmış olacak…Yarı yarıya diyorum zira AKP ve Erdoğan “HAYIR” oyları kazanırsa başkanlığı -ya da Padişahlığı diyelim-gerçekleştirmek amacıyla erken genel seçim dahil her türlü olasılığı deneyecek gibi duruyorlar…Denize düşen Barzani’ye sarılır misali…Yüce TBMM yasa koyuculuktan ziyade artık hükümetin torba değişikliklerini onaylayan noter halini aldığından dolayı milletvekilleri gelecek Sonbahar mevsiminde turuncu koltukları haleflerine terk edebilirler…O koltuk kimilerine çok tatlı gelse de bazıları açısından bu kaymaklı iş bir son bulacak…Beylerin dertleri Trump Towers’dan büyük…

Yani 16 Nisan’da sandıktan hangi sonuç çıkarsa çıksın ülkemiz istikrarsızlaştırma sularında hızla yelken almaya devam edecek gibi görünüyor…Bu sürüklenişin baş aktörü Erdoğan ve şürekası olacak…18 maddelik Anayasa Değişikliği paketinde tek kelime ile düzetilen mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olması ilkesi kendilerinin Yüce Divan’da yargılanmalarını engellemeyecektir sanırım…”HAYIR”‘ın çıkması halinde AKP’lilerin mahkemeden kaçma maceralarının sonuna yaklaştık demektir..Dava dosyaları sırada bekliyor…TV’de yargılanmalarını izlemek çok güzel olacak…

BOP denilen kanlı planın 22 İslam ülkesinde rejim ve sınırları değiştirme amacına matuf bir strateji olduğu kabul edilirse Devlet Bahçeli refleksli Referandum sürecinin aslı astarı biraz daha açığa kavuşabilir…Mesele Türkiye’de rejimi değiştirmek ise Washington-Londra-Tel Aviv-Brüksel merkezli BOP’un AKP’den daha iyi ortağı bulunamaz sanırım… Dış siyasette durum bundan ibaret…Batı cephesinde yeni bir şey yok…

Peki, içerde son 15 yılda neler yaşandı da Tek Adam-Tek Parti çıkmazına gelip dayandık?El cevap:Para bitti…Borç gırtlağa dayandı…Toprak rantına dayalı inşaat ve iane ekonomisi dibi gördü…Ağalık sistemi rezidans müteaahitlerinin görgüsüzlüğünde arşa ulaşmıştı,eğri tersine döndü…Erdoğan ve AKP siyaseti aşiret yapılanmasının küresel piyasalara tutunan dalıydı,ekonomi sallandıkça ağaların-şeyhlerin-politikacıların tatlı kar mekanizması da helva misali dağılıp gitti…Herkes kendi derdine düştü…Çözüm Süreci’nde AKP-HDP ortaklığı Referandum döneminde AKP-MHP-Barzani ortak girişim grubuna dönüştü…Siz piyasaları iyi ve gelişmiş olan bir ülkede 15 Temmuz saldırısının yaşanabileceğini düşünebilir misiniz?27 Nisan e-muhtıra dönemine bir göz atın dolar ne durumdadır?Paradan altı sıfır atılmasının ve Yeni Türk Lirası’na geçişin hemen ertesinde yaşandı Cumhuriyet Mitingleri,27 Nisan ve Ergenekon ile Balyoz davaları… Tesadüf eseri değildi elbet tüm bu birbirine bağımlı değişkenler…

Kısacası biz BOP,ABD,İsrail diye sayıklarken fiyatlar alıp başını gidiyor…İşsizlik azarken karnı tok adam sayısı azalıyor…Ne zamandır din para getiren en karlı enstrüman halini alıyor…Tek kutsalları dolar olan siyasal İslamcılar federalizme giden yolda Kürtçülerle işbirliği yapıyor…Çözüm Süreci ve Suriye İç Savaşı sayesinde Suriye’de gerçekleşen PKK kantonları Başkanlık Sistemi’nde yerinden yönetim adı altında Türk topraklarında yaşam şansı buluyor…Kalkıp Kerkük için Barzani’ye laf edenler;Yeşilköy Havaalanı’nda Kürdistan bezini şanlı Türk bayrağının yanına çekme gafletinde bulunup gülünç duruma düşüyorlar…Eğer bu işleri ve işbirliğini hala kavrama zahmetine katlanmıyorsanız size diyecek lafım yok…Zaten gerek de yok…

 

Uzun Bıçaklar Gecesi…

Başlığı Cengiz Çandar’ın 24.07.2014 tarihinde elektronik formatta yayımlanan ve şimdilerde maziye karışmış bulunan Radikal Gazetesi’nde yazdığı makaleden aldım…Çandar yazısında 30 Haziran-1 Temmuz 1934 günleri arasında tanık olunan ve Hitler’in Nasyonel Sosyalist Parti’deki muhaliflerine yönelik işlenen suikastleri anlatıyor…Tarihe “Uzun Bıçaklar Gecesi” adıyla geçen olayda en az 85 Hitler karşıtı SA mensubu öldürülüyor…SA nedir diye sorarsanız: SS gibi;Gestapo gibi bir şey diyebilirim…O kadar… Merak eden açsın okusun…Merak ettiğinizi pek sanmıyorum ama neyse…

Devam edelim…Makaleye konu olan vakada Hitler iktidarını sağlama alma ve darbeyi önleme bahanesiyle karşıt darbe yapıyor…Aytunç Altındal’ın “Bilinmeyen Hitler” kitabını PDF formatında okurken gözüm “Uzun Bıçaklar Gecesi” olayına takıldı…Google aramasının ilk üç sırasında Çandar’ın bu yazısı karşıma çıktı…Tekrar edeyim…Makalenin yayımlanma tarihi 24 Temmuz 2014…Fetullahçılar’ın 15 Temmuz darbe girişiminden hemen hemen iki sene öncesi… Yazar Nazi döneminde geçen bu olayı anlatırken yazının sonunu ise kinayeli biçimde şu şekilde getiriyor:

….

“Uzun Bıçaklar Gecesi”, aynı zamanda, kamuoyuna güçlü bir mesaj vermiş oldu. Buna göre, Nazi rejimi bir tehdit olarak algıladığı takdirde en önde gelen Almanlar bile tutuklanmaktan ve hatta kısa yoldan infaz edilmekten bağışık değillerdir…”
Benim aklıma,  “Uzun Bıçaklar Gecesi” niçin takıldı? Niçin, kısa yoldan Wikipedia’ya baktım ki?
Öylesine işte…

İşsiz olmamdan ötürü çoğunlukla evde zaman geçiriyorum.Sokakla aram pek iyi değildir…Bu nedenle komple teorilerine pek meraklıyım…Kişiliğim icabı evelallah kendimden bile şüphe duyarım…Allah’ın varlığı dışında -o da dahil edilebilir-herşeyin tartışılması taraftarıyım aynı zamanda…Şahsi açıdan eleştiriden nefret etsem de hakikat mefhumunun karşıt görüşlerle güçlendiğine inanırım…İki beyin her zaman bir beyinden daha iyi çalışır bana kalırsa…Yani bayram değil seyran değil…Pentagon sevdalısı Cengiz Çandar bu yazıyı sadece gündem”Uzun Bıçaklar Gecesi” yıldönümüne denk düştüğü için mi klavyeledi?Pek sanmıyorum…Ecevit-Bahçeli-Yılmaz Koalisyon Hükümeti’nin düşürüleceğini uzun zaman öncesinden bilen birisi eğer Nostradamus değilse içeride ve dışarıda sağlam haber kaynaklarına sahip bulunuyor demektir…Hatta kendisi istihbarat örgütlerinin edindiği türden teyit edilmiş bilgiye vakıftır da diyebiliriz…Benim aklım bu işe böyle çalışıyor…

Cengiz Çandar 15 Temmuz saldırısı istihbaratına önceden ulaşmış olamaz mı?CIA ve Pentagon gibi kuruluşlar benzeri senaryoları yazarken alt düzeyde bir ajan da olsa bu durum kendisine çıtlatılmış olabilir mi?Neden olmasın?Hatta operasyona katkıda bulunmuş mudur?Bilemem… Günahını almayalım…Sezgileri güçlü kalmış bir gazetecidir diyelim kendisine…Eğer günahı yoksa O’nu suçlayarak ya da çamura bulamaya kalkarak bir yere varamayız…Ancak böyle tesadüf olur mu?Erdoğan ve AKP birlikteliğini Hitler-NSPD ortaklığına benzeterek hangi amaca vasıl olunabilir ki?17-25 Aralık 2013 üzerinden yaklaşık 8 ay geçmiş…Cengiz Çandar bunları yazıyor…Fetullahçıların neler yapabileceğine dair sağlam kanıtlara sahip bulunamaz mı?

Benim şahsi düşüncem 15 Temmuz darbe girişiminden Erdoğan ve belli başlı hükümet üyelerinin de haberdar olduğu yönünde…Söylenenlere bakılırsa Putin’in danışmanı 14 Temmuz günü ordunun hareketlendiğini AKP’lilere bildirmiş…Peki herkesin bildiği sırdan bizim MİT uzak mı bırakılmış?Hiç zannetmiyorum…Güvenlik kameralarına bakılırsa Hakan Fidan o gece saat 20:30 sularında Genelkurmay Karagahı’ndan çıkarken hiç de darbe tecrübe etmiş bürokrat sıkıntısı içerisinde görünmüyor…Oldukça rahat üstelik…Hatta biraz daha ileri gidersek kendisini olaylara vakıf bulunmuş olmanın güveni içerisinde gördük diyebiliriz… Birkaç gün öncesinden halkı sokağa çıkarma dahil bir dizi önlemler düşünülmüş olsa gerek… Siyasiler canlarını güvene aldıktan sonra ortalığa çıkıp ucuz kahramanlık yapmaya bu saatten itibaren giriştiler bana kalırsa…Kandırılmış vatandaşları tenzih ederim.Zayıf ihtimal de olsa belki onlar canları bahasına sokağa adım atmasa bu darbe gerçekleşebilirdi…Şahsen tam siper arazi olduğum için halka pek bir şey diyemem…Tankın üstüne çıkmak yürek ister…Bende aynısı olsa evlenir;çoluk çocuğa karışırdım…Ancak bu arada ne olduysa vatandaşa oldu…249 kişi öldü… Kanımca TSK görevini layıkıyla yerine getirmese darbe girişimi başarıya ulaşabilirdi…Size çelişkili gelse de 15 Temmuz mekanizması gereği başarısızlığa kurgulanmıştı…Tıpkı Saddam Hüseyin’in 1991’de değil de 2003 yılında devrilmesi gibi…Şunu demeye getiriyorum:Erdoğan ve AKP ikinci bir operasyonla koltuktan indirilebilir…Amcaların referandum telaşları bu yüzden değil mi?Çandar durup dururken bu yazıları kaleme almamış olsa gerek..Bir şeylerden haberdardı…Tuhaf olan herkesin haberdar olduğu konu hakkında asıl sorumluların TBMM’de kurulan “Darbe Komisyonu”nda tek kelime etmemeleri değil mi?Hakan Fidan gibi…Hulusi Akar gibi…Erdoğan gibi…

 

Yeni Türkiye’nin Sonu….

Yıllardır AKP iktidarı ve o tarafı tutan seçkinler tarafından bir kavram ısrarla dillendiriliyor. Bunun adı “YENİ TÜRKİYE”…Halk ile karşı karşıya bulundukları her ortamda AKP temsilcileri hüzzam makamındaki bu şarkıyı terennüm ediyorlardı…Onlara göre “ESKİ TÜRKİYE” zamların,kuyrukların,sıkıntıların,darbelerin,yolsuzlukların ülkesiydi…Yine aynı isimlere bakılırsa AKP sandıktan çıkınca milletin kaderi birdenbire değişivermişti…Bana kalırsa kendilerini kibirli biçimde Allah’ın lütfu sayıyorlardı o zamanlar…Ve halkın bir türlü düzelmeyen makus talihi onların sayesinde altılı ganyan türü tesadüflere bir kertede  dönüşüveriyordu… 5 Nisan Kararları’na giden süreçte;28 Şubat öncesi dönemden hatırlanan ve Erbakan tarafından “Tatlı mı olacak kanlı mı olacak?..” diye edilmiş iktidar duası zaman içerisinde sandıktan fakirlerce seçilmiş ve yalnızca zenginlerin taptığı liberal demokratik şirk haline erişiyordu…YENİ TÜRKİYE geçmiş hükümetler tarafından işlenen günahların uslanmaz hasılası oldu benim gözümde…

Neyse…Devam edelim…AKP iktidarı ile birlikte merkezde ve yerelde toprak rantından devşirilen tatlı para sistemi yavaş ama ısrarlı bir şekilde yandaş işadamlarına endeksli iane ekonomisine doğru evriliyordu…Yeni zenginlerimiz kirli sakallarında taşıdıkları haksız servetlerini yurtdışından borçlanıp getirdikleri sıcak parayla yıkıyorlardı…Bu arada 2001 Krizi’nden bu yana orta sınıf çöküyordu…Ama ne gam!..Öncekilerden miras kalan kavga ise yeni ve eski zenginler arasında ihalelerden arta kalan karı paylaşma haline dönüşüyordu…2005 yılında Türk Lirası’ndan altı sıfırın atılmasını hangi ekonomik gerekçeye yorarsanız yorun benim açımdan bu hamle orta sınıfın tabutuna esaslı çiviyi çakmıştı bile…İşte bir yandan ortadireğin ruhuna Fatiha okunurken ekonominin teğel noktası sayacağımız iç siyasette ise ABD desenli aynı adi ortaklık dindar görünümlü AKP biçiminde zuhur ediyordu.Kısacası yeniler eskisine rahmet okutuyorlardı…

Kuşkusuz Kasım 2002 seçimlerinin ardından Refah Partili Belediye Başkanlıkları’ndan getirdikleri tecrübeyi merkezi yönetime aşılama konusunda sınırsız güce sahiplerdi eski Milli Görüşçü’ler…Değişmişlerdi artık…Yenilikçiydi onlar…Rüştlerini ispat etmiş;ihaleden gelen tatlı paranın tadını almış;rüşvetle edindikleri günahkar gelirlerinden vergi ödemek yerine servetlerinden zekat dağıtmayı ezoterik dinlerine daha uygun bulmuşlardı…”YENİ TÜRKİYE” devletin taşeronlaşan rant dağıtım mekanizması eliyle toplumun değişen dokusuna uygun yeni bir insan modeli halka arz ediyordu.Partileşen devlet modeli halini alan bu projede ılımlı İslam anlayışı-dikkat edin din demiyorum-artık yeni hayatımızın müjdecisi olmuştu.Vatandaşlık hukuku yerini yandaşlık hukukuna bırakıyordu…Bakınız Fetullahçılar örneği…Bir başka açıdan ele alınırsa 15 Temmuz darbe girişimi geçmişten bugüne hesabı yarım kalan ve üzerinden altı sıfır atılmış rant paylaşım kavgası değil miydi?Erbakan’ın “Tatlı  mı yoksa kanlı mı olacak?..” kehaneti anlaşılan bu biçimde zuhur edecekmiş…Ya da tersine doğru bir gidiş yaşanıyordu ülkede…Gericilik böyle bir şey olsa gerekti…Fakirleşen ülkede eski artık yeninin yerini alıyor ve yobaz ceberrutluk sandıktan çıkıyordu…

Sefil kısa tarihimizde gündüz gözüyle görsek hayra yormayacağımız gelişmeler YENİ TÜRKİYE’de sık sık yaşanır olmuştu…Toplum,etnik ve mezhepsel kutuplaşmaya sevk edilirken İngiltere eşliğinde PKK ile masaya oturuluyor; Abdullah Öcalan aranan şahsiyet halini alıyordu…Fetullahçılar giderek semiriyor;Kıbrıs Davası’nın simge adamı Rauf Denktaş AKP ve Erdoğan eliyle itibarsızlaştırmaya çalışılıyordu…Bu arada Kıbrıs’taki Türk varlığı Annan Planı dahilinde “YES BE ANNEM” denilerek Rum Kesimi’ne peşkeş çekilmesine girişiliyordu.Silahlı Kuvvetlerimiz  Ergenekon ipiyle tutsak alınmaya cüret ediliyor;CIA-FETÖ-AKP ortak girişim grubu MİT’in katalizör olarak görev aldığı isimli davalarda heyula biçiminde beliriyordu…”Alın size YENİ TÜRKİYE!..” diyordu birileri kıs kıs gülerek…Teröristler sokağa salınırken;askerler,gazeteciler,polisler, biliminsanları ve niceleri hapsi boyluyordu birer birer…Bu isimler “VATAN SAĞOLSUN!..” diyerek yiğitçe demir parmaklıklar ardına giriyorlardı…Hayatlar sönüyordu bizim silik ve çaresiz yalnızlığımızda…

Cevabı muğlak kalabilecek bir soru sormak isterim sizlere…YENİ TÜRKİYE’nin sonu tatlı mı olacak yoksa kanlı mı?Erbakan’ın hırslı öğrencileri dipten kabarıp gelen bir dalga sonucu kendi kurdukları partinin enkazı altında mı kalacaklar?Yoksa “Uykudan Önce” programı erken öten bir horoz sesiyle kesilmeden önce bir süre daha devam mı edecek?Bekleyip göreceğiz…

Brüksel Hattı…

“O da ne ola?” dediğinizi duyar gibiyim…Cengiz Çandar’ın Mezopotamya Ekspresi kitabını okurken Brüksel Hattı’nın Türkiye ile İngiltere arasında vuku bulan Musul Sorunu’nda Türk-Irak sınırını çizen temel hat olduğunu öğreniyorum…Kitapta Hjalmar Branting adındaki eski İsveç Başbakanı’nın başkanlığında kurulan Musul Sorunu hakkındaki komitenin Milletler Cemiyeti’nin Brüksel’deki tek toplantısında yukarıda anılan sınır çizgisini gerçekleştirdiği yazıyor.Her ne hikmetse Milletler Cemiyeti bünyesinde kurulan komisyonda anılan bu çizgi esas alınarak İngilizlerin lehine iş bitiriliyor. 1923 Lozan Anlaşması ile 1924 Haliç görüşmeleri Musul hususunda çıkmaza girdiğinde İngilizler Hakkari’de önce Nasturileri sonra da Bitlis’te Şeyh Sait takımını ayaklandırıyor… Maksat Musul’u elde tutup Osmanlı’nın Irak topraklarını teşkil eden üç vilayetini Türklerden koparmaktı..1.Dünya Savaşı sonunda  fiilen ulaştıkları amaçlarına diplomasi masasında hukuk yoluyla vasıl oldular…1926 Ankara Anlaşması ile Musul elimizden çıkmış bulundu.Bir daha geri gelmemek üzere üstelik…

Neden fazla bilmediğim ancak çok merak ettiğim bir konu hakkında kalem oynatmak istediğimi size kısaca anlatayım:Malum,referandum sürecindeyiz…Toplum siyasi gerginlik ile ekonomik baskının şiddeti arasında sallanıp duruyor.Referandum’dan hangi sonuç çıkarsa çıksın istikrarsızlık had safhada devam edecek gibi görünüyor.Çünkü Başkanlık adı altında ülkemize padişahlık getirilmeye çalışılıyor…Bu otoriterlik iç çatışmayı kızdıracak gelişmeleri hızlandırıp federatif yapıda bir Türk devletinin yolunu açabilir.Neden derseniz? Yeni Anayasa’ya göre teşkil edilen Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’nde seçilen kişi ülkenin idari yapısını istediği biçimde şekillendirebilecek.Mesela bu kişi Diyarbakır merkezli olmak üzere federe Kürt devletine giden yolu sonuna kadar açabilecek.Tıpkı AKP’nin PKK ile masaya “Analar ağlamasın” deyip oturduğu gibi…Öcalan ile Başkanlık-Özerklik pazarlığı İngilizlerin Fetullahçılarla işbirliği halinde Oslo Süreci’ni bilerek başlatıp bilerek sona erdirdiklerinden sonra girilen çıkmaz bir sokak olmuştu.CIA,Suriye İç Savaşı’nda kuzeydeki topraklarda PKK’lıları kullanmak için Çözüm Süreci’ni sürdürmeyi Erdoğan’dan ısrarla istedi bana kalırsa.Yani “Baldıran zehiri içilip çıkılan” bu yolda halk barış ninnileri ile uyutulurken Suriye’de PKK devletçiği böyle hayat buldu.Bunu anlamak için İmralı Tutanakları’nı alıp okumanız yeterli.

Çözüm Süreci boyunca verilen aradan yararlanıp silahlarını alıp Türk topraklarını terk eden teröristler kantonlar adı altında özerk siyasi parçacıkları biraz da bu sayede yarattılar.Salih Müslim babasının hayrına bizimkilerle görüşmedi ki!Ya da Barzani’nin Türkiye kolu Erdoğan aşkından ötürü halkoylamasında “yetmez ama EVET” demeye getirmediler ki! Ne garip? Türk-İslamcı Büyük Birlik Partisi ile Irak’ta Kürt devletçiğinin lideri referandum nedeniyle bir araya gelebildiler.Onları biraraya getiren ülkü ve çıkar birliği nedir acaba?Ya da Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli’yi buluşturan sihirli terkip nelerden ibarettir?… Koltuk aşkı yeter mi bu yoldaşlığı anlatmaya?

Değinmek istediğim esas konu ise şu:Osmanlı Devleti açısından 1.Dünya Savaşı’nı sona erdiren ve bizim için Kurtuluş Savaşı’nı başlatan Mondros Ateşkes Anlaşması’nda bir madde mevcut…24. maddede müttefik güçlerin Doğu illerimizde herhangi bir karışıklık çıkarsa oralara müdahale edebilecekleri yazıyor.Yani Ermenilerin artık yaşamadığı topraklarda Kürtlere alan açılması amacıyla bu siyasi amaç Agamemnon Zırhlısı’nda ustaca kağıda dökülüyor.Ardından Sevr Anlaşması imzalanıyor.Bir yandan Ege adalarını Yunan’a terk edenler şimdi “Lozan bir hezimettir!..” diyerek bağıran kara cahiller gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin Mustafa Kemal ve Kuvay-i Milliye sayesinde nereden nerelere geldiğini görmüyorlar…Gafletleri şaşılacak dereceye varmış durumda…

Kısacası günün birinde Birleşmiş Milletler ABD-İngiltere-Fransa öncülüğünde “Türk topraklarındaki Kürtler soykırıma uğruyorlar.Onları bu zulümden kurtarmamız lazım.” diyerek bir karar alırsa Saddam dönemi Irak’ından ne farkımız kalır?NATO üyesi olmamız ve AB ile tam üyelik müzakerelerinde  bulunmamız bahsettiğim durumu hafifletir mi?Diyeceksiniz ki:”Amma da attın…Bizim Irak ve Suriye ile zerre kadar benzer yanımız yok. Kürtler katledilmiyor ki!..Laf mı şimdi dediklerin?”O zaman size şöyle cevap veririm: “2003 yılında Irak’ta kitle imha silahları var mıydı?Peki sonuç ne oldu?Irak üç parçaya bölünmedi mi?”Kıbrıs Barış Harekatı esnasında en büyük husumeti ABD’den görmedik mi?Şimdi değişen nedir sizce?Sovyetler Birliği’nin parçalanması mı?

Kanımca Başkanlık Sistemi adı altında padişahlık yönetimi Türk topraklarının sınırlarını değiştirme tehlikesini beraberinde getiriyor.Kimbilir?Belki de genlerine hormon zerk edilmiş Osmanlı Eyalet Sistemi yeni bir Brüksel Hattı’nı hayata geçiriyor…BOP ile 22 ülkenin sınır ve rejimleri değiştirilmeyecek miydi?Referandum süreci neden durup dururken hayatımıza girdi?Veya Trump neden ABD Başkanı seçildi?Olası bir NATO işgali için en uygun isim Trump olarak karar kılınmış olamaz mı?Ne tesadüf!..1 ve 2. Körfez Savaşları’nı baba-oğul Bush’ların fiiliyata geçirmelerine benziyor bu iş.Siz Erdoğan’ı müstakbel Türk Federal Devleti’ne başkan seçmeye koyulun. Adamlar neleri hesap ediyorlar…Eyleme geçen cehalet en büyük tehlikeymiş…Siz ne dersiniz?Yanılmak dileklerimle….

Kahrol düşman! Al sana bombe!…

Hollanda lanetlemeleriyle yeni bir haftaya daha revan olduk…Bu arada protesto niyetine portakal suyu mu sıkmalar dersiniz…Hollanda diye Fransa bayrağı mı yakmalar ya da elçilik kapılarına çelenk mi yığmalar dersiniz…Halkımızın dimağından süzülen eşsiz gösterilerde ne ararsanız var…Yalnız küçük bir sorun mevcut…Portakalı ifade eden turuncu renk meğer Hollanda Kraliyet Ailesi’den gelmekte imiş…Yani Cruyff,Van Basten ve Rejkard’ın giydiği formalar aslında bir saltanat ailesi ve onun prensinin adında anlam buluyormuş…Sözcü Gazetesi’nde okudum bu bilgileri…Yoksa benim de haberim yoktu… Yani…Boşuna sıktınız o portakalları arkadaşlar!..Benim en çok güldüklerim ise Hollanda bayrağı diye Fransa bayrağı yakanlar oldu…Arada lale kesenler de cabası…Hatta Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Hollanda Başbakanı’na hitaben “g.t lalesi” bile demeye getirdi…Aradaki samimiyeti anlayın artık…

İşte size Yeni Türkiye’nin dış politikası…Adamlar “Gelmeyin!..” diyor.Bizimkiler zorla gitmeye çalışıyorlar…Burada bir tuhaflık yok mu sizce?16 Nisan’daki Referandum Hollanda ya da Almanya’da mı oylanacak?Madem Yüksek Seçim Kurulu seçim ve referandum nedeniyle yurtdışında propaganda yapılmasını 2008 yılında yasaklamış,bu kapışma niye?Siz yasa ya da yönetmelik -her neyse-maddesini burada es geçiyorsanız Yeni Anayasa’ya uyacağınızın teminatı nedir?İşinize gelmediği zaman onu da çiğneyeceksiniz demek… Görünen bu minvalde…

Devam edelim…Avrupa Birliği özelinde Batı-ABD ile İsrail dahil-genelde Haçlı zihniyetine sahiplerdir…Benim önyargım da bu şekilde…Aslında ırkçılığın kralını onlarda rahatlıkla bulabilirsiniz.Bu durum ise bizim önyargılı ve kendimizden olmayana karşı husumetimizi pek gizlemez…Benim değinmek istediğim nokta ise şu:Adamların bize karşı getirdiği hemen hemen tüm argümanlar haksızlıklar içeriyor olmasına rağmen İslam aleminin zayıf ve çaresiz duruşu onlara güçlü olmalarından kaynaklanan doğal bir meşruiyet alanı kazandırmıyor mu?..Hem de bizim İslamcılar eliyle…Siz 1929 yılında Mısır’da kurulan Müslüman Kardeşler örgütünün İngilizler ile olan ilişkisini pek bilmezsiniz.Hatta benim de bildiğim pek söylenemez…Yani okumuyoruz…Tarih denen bilim hakkında hiçbir fikrimiz yok…Tersi olsa AKP’nin Haçlı-Siyonist İttifakı tarafından kurulduğunu ve Erdoğan’ın arkasında onların bulunduğunu çok daha iyi görebilirdik…Fetullah’ı destekleyenler işlerini şansa bırakmadan Erdoğan’a da arkadan destek veriyor bana kalırsa…Yoksa bizimkilerin ağzından emziği alınmış bebeler gibi ağlamasını başka türlü bir anlama yoramazsınız…

Mesela Alon Liel kim?Bir araştırın bakalım…Erdoğan ile arasında ne tür bir arkadaşlık ilişkisi varmış?Ya da Morton Abramowitz ne menem birşeydir?Yenir mi içilir mi?Fetullah kansızını Papa ile nasıl görüştürmüş?Bunlar basit sorular…Üstelik ben komplo teorileri de kurabilirim…Erdoğan halkın iradesi de olabilir…Peki tüm bu iddiaları yazan adamlar başta Ergün Poyraz,Soner Yalçın,Mustafa Balbay neden hapse atıldılar?Cengiz Çandar ya da Yasemin Çongar veya Tuncay Opçin rahat hayat sürebiliyorken neden Uğur Mumcu,Ahmet Taner Kışlalı,Muammer Aksoy gibi isimler mezarda?Nacizane şahit olduğum gerçek ABD ve İsrail’in uşaklığını yapanlar her alanda baş tacı ediliyorlar…Benim ırkçılığa varan önyargım da böyle sürer gider…Belki de haksızım…Onu da bilemem…Bunu zaman gösterecek… Ancak anlatacağım son kelam şöyle olacak:Erdoğan kazığın en büyüğünü giderayak AKP’lilere atacak…Benden söylemesi…

 

Yerli Neo-Con’lar…

Cengiz Çandar’ın Mezopotamya Ekspresi kitabını okuyorum…Bir zamanlar Doğu Perinçekli Aydınlıkçılar’a mensup olup sonraları Pentagon canavarına dönüşen bu savaş muhabiri her zaman benim için ilgi çekici olmuştur.Özellikle son zamanlarda…Kendisi bir çeşit ayaklı Taraf Gazetesi gibidir…Yılların eskitemediği yalaka İlnur Çevik’e benzetirim… O’nu 1980’lerde gazetelerin ön sayfalarında boynunda fotoğraf makinası ile  İran-Irak Savaşı’ndan gönderdiği cephe haberlerinden hatırlıyorum…Cengiz Çandar,Savaş Ay ve Coşkun Aral…Macera düşkünü adamlardı benim gözümde…Artık yaşlandılar…Savaş Ay öleli kaç sene oldu…Cengiz Çandar ise onca bilgi ve tecrübesine rağmen ülkesinde bir yabancı gibi yaşıyor…Belki de buralarda bile değildir…Kimbilir?..CIA gelini Yasemin Çongar nasıl görevini tamamlayıp ülkesi ABD’ye ve kocası Chris Mason’ın kollarına geri döndüyse Çandar da oturacak sıcak bir kucak bulmuştur elbet…Ne sandınız?Uğur Mumcu misali katledilecek mi zannettiniz?En ufak esintide Fetullah gibi anavatanına sığınır Çandar gibiler…Onların vatanı Türk topraklarında değil Virginia-Langley civarlarında yahut Washington DC yakınlarındadır…Yaşayan ölülerden farksızlardır benim gözümde…

Hainlik kolay gözükür ama zor zenaattir…Herkes yapamaz…Kendini satmak öyle göründüğü kadar tereyağlı değildir anlayacağınız…Satılanlar genelde patronlarından para,himaye,mevki,imtiyaz ve benzeri ayrıcalıklar ister…Kendini pazarladıktan sonra ise gerisi rahvan gider…Beyni ve kişiliği kirli ellerde güzelce yıkanır böylelerinin…Projelerde hevesle yer alır; yeteneklerini sınırsızca kullandırırlar sahiplerine…Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ya da Yeşil Kuşak Stratejisi’nde şahit olunduğu gibi…Birbirlerinin devamı sayılan ABD merkezli işlerin Türkçe konuşan etki ajanlarıdır…Mesela Tuncay Opçin…Mehmet Baransu…Emre Uslu…

Devam edeyim…Kitabın ortalarında “Hayalperest Mimar” başlıklı bir bölüm mevcut…Kan emici neo-con Paul Wolfowitz ile sayfa açılıyor…1943 doğumlu olan Wolfowitz lisans eğitimini Matematik bölümünde tamamlamış…Ben yüksek lisans olarak biliyordum ya neyse!..Doktorasını ise Chicago Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi üzerine yapmış…Parlak zekalı bir bürokrat olarak staj sonrası 1973 yılında Savunma Bakanlığı’nda göreve başlamış…Sonraları Dışişleri Bakanlığı’nda hizmet vermeyi sürdürmüş…Savunma Bakan Yardımcılığı koltuğundayken Irak’ın işgali konusunun en önemli savunucularından birisi oldu…İsrail ve ABD yakın ilişkilerinin somut hali gibi kendisi…Ve sıkı durun Karanlıklar Prensi Richard Perle’nin ise damadıymış bir zamanlar…Diğer neo-con Robert Kagan’ın eşi ise ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nulland’dır…Henry Barkey ile Ellen Laipson evliliği gibi…

Wikipedia ile kimkimdir.gen.tr gibi kaynaklarda Wolfowitz’in şimdilerde muhafazakarların American Enterprise Institute adlı düşünce kuruluşunda konuk öğretim görevlisi olarak çalıştığı yazıyor…Ne tesadüf?.. Michael Rubin isimli Pentagon görevlisi ve Türkiye sevdalısı bir adam da orada çalışıyor… Gazeteci Aslı Aydıntaçbaş’ın eski sevgilisi olarak duydum adını … Ama kadının hakkını yemeyelim…Belki de alın teriyle bu başarılı noktaya ulaşmıştır…Bu hangi başarılı noktaysa artık?..

Yani bizim ABD meftunlarının neo-conlarla davul-tokmak ilişkisi mevcut sanki…Siyasal İslamcı,liberal dönek,Kürtçü ya da Türkçü veya solcu gözükmeleri pek farketmiyor…Her yelpazede var bunlardan…Kimisi gizli…Kimisi de açık…Fehmi Koru mesela…

İsimli davalara başlangıç teşkil etmesi için yok yere öldürülen Hrant Dink’ten bahsedelim biraz…Kendisi Ergenekon soruşturmalarına bahane olsun diye Danıştay Cinayeti misali milliyetçi tosunların elinde katledildi…Ancak cinayetin arkasından Fethullahçılar -ya da CIA diyebiliriz- çıktı…Bazı işler görünenin arkasındaki bilgiyi gerektirir.Bizim yaptığımız açık kaynaklardan faydalanarak olabilecekleri kestirmek… Yanılıyor olabiliriz…Bu hep mümkün…Ama istihbarat kökenli suikastlerin gerçek failleri nedense pek bulunamaz… Sadece ihtimalleri güçlendirebilirsiniz…İşte etki ajanların genelde yaptığı gazete ya da web sayfalarında önce itibar saldırısıyla başlar..Ardından matematiksel kesinlikle düşünülmüş operasyonlar gelir…Bu gibi planlar yumuşak ya da sert güç kullanımını da içerebilir…İşte 15 Temmuz…Kanlı güç kullanımına mükemmel bir örneği teşkil eder…Bir tarafta Erdoğan diğer tarafta Gülen…

Kısacası bir zamanlar değer verdiğiniz isimleri kaybedilmiş bir köle gibi sonraları başkalarına hizmet verirken bulabilirsiniz.Bu sadakatsizlik sizi yaralar…Kızdırır…Ancak nefret etmezsiniz bu tiplerden…Görevlerini ifa ediyorlardır sadece…Tıpkı Cengiz Çandar gibi…İlhan Selçuk çelebiliği ise hep haklı çıkar…

 

Eyy Alamanya!…

Haftasonundan bu yana iktidar ve muhalefet kanatları Alman devletiyle çekişme içinde… AKP’li iki bakanın referandum nedeniyle Almanya’da gerçekleştireceği toplantılara yerel yönetim tarafından izin verilmeyince ülkemizde bu olay en tepeden itibaren büyük tepki uyandırdı.Neymiş? “Vay efendim Almanya, FETÖ ve PKK gösterilerine göz yumarken Türk resmi temsilcilerine ambargo uyguluyormuş…”Hatta nazilikle bile suçlandı Almanlar… Onların bu ve benzeri suçlamalardan sıkıntı duyacağını pek sanmam…İki dünya savaşına sebep olan bir toplum bazı alışkanlıkları halen genlerinde saklamayı sürdürmekte olabilir… Biz kendimize bakalım…

15 Temmuz’dan sonra Almanya ile ilişkilerimiz giderek gerilmeye başlamıştı zaten…İlk değil haftasonu yaşananlar…Bu duruma rağmen Şansölye Merkel Mülteci Anlaşması nedeniyle ikide bir ülkemize gelmek zorunda kaldı…Babasının hayrına değil tabii…Aynı anlaşmaya karşılık bize bazı kriterleri şart koşarak vize serbestisi  uygulamasını hayata geçireceklerini vaat ettiler.Yalandan kim ölmüş?..Hayatta en haz etmediğim süzme saflardan biri olan devrik Başbakan Ahmet Davutoğlu “Kayseri pazarlığı yaparak”kısa zamanda yaklaşık 65 ilkeyi yerine getirmişti bile…Ama AB üyeleri bizden Terörle Mücadele Yasası’nı kaldırmamızı istediklerinde gerçek niyetlerinin ne olduğu tamamen ortaya çıkmış oldu.Bizden istenen aynen Ergenekon gibi isimli davalarda yaşandığı gibi teröristler serbest bırakılırken askerlerin yeniden hapise atılmaları olsa gerekti…Fetullahçılar ortadan kalktığından bu yana istedikleri pek yerine getirilmiyor Batılı ülkelerin…Ne hain adamlarmış Fetullahçı tipler…Çok taraflı ajan olmanın iğrençliğini yüzlerinde gizlemekte pek mahirlermiş…

Almanya Can Dündar’a sığınma hakkı sağladı…Ülkelerinde bulunan NATO üssündeki darbeci subayları bize kasten iade etmedi…Şimdi bize Die Welt muhabiri göz altına alındı diye misillemede bulunuyor.Belki adam suçlu?Nereden biliyorlar gazetecilikten dolayı içeri alındığını?Bir örnek vereyim.Suriye’de yaralanıp Hatay’a getirilen CIA ajanının akibetini ABD’liler biliyordur…Peki bizim haberimiz var mı bu kadın ajanla ilgili gelişmelerden?Her Türk vatandaşı olarak tabii ki yok…Yani bazı şeyler gizli halledilir bu işlerde…Bağırmak çağırmakla olmaz…Yunanistan 15 Temmuz gecesi kendisine helikopterle sığınan Fetullahçı subayları sana teslim etti mi?Onlar bile sırası geldi mi bize posta koyuyor acımadan…Arkalarında AB ve ABD var da ondan dolayı şımarıklık yapıyorlar.Ancak bu tiplere aynı cesareti AKP’li hükümetler veriyor bana kalırsa.Bir zamanlar aynı kibirle Fetullahçı hainler hareket ediyorlardı…Arkalarına CIA olduğu kadar AKP desteğini de almışlardı…15 Temmuz olmasaydı bunların gerçekte ne tıynette adamlar olduklarını hiç anlamayacaktık. Damdan düştük de anladık heriflerin ne mal olduğunu…

Ben oturduğum yerden kuru sıkı sallayabilirim.”Rahat battı…” derler sadece ailem ve sevdiklerim…Güler geçerler…Ama iş Cumhurbaşkanı’na gelince O’nun komik duruma düşmesi artık hepimizi ilgilendirir.PKK ve FETÖ ile devletin resmi temsilcilerini bir tutmak değil mi Erdoğan’ın yaptıkları?..Bir şey yapamayacağını bildiğin halde atıp tutmak bizi küçük düşürüyor,yalnızca Cumhurbaşkanı’nı değil.Madem gururlu adamlarsınız neden Nihat Zeybekçi’yi toplantı yapmak için yeniden Almanya’ya gönderdiniz?Bir türlü beceremediniz bu tür işleri…Benim gibi daha kavga etmeyi bilmeden dayılanıyorsunuz… İyice ayıp kaçıyor…

Darbenin Geri Kalanı…

Sözcü Gazetesi’nin internet sayfasında son dakika olarak 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin Ana İddianamesi hakkındaki haber mevcut…İddianamede 221 sanık bulunuyor iken bunların 38’i için 2988 kez müebbet hapis isteniyor…Baş sanık ise Fetullah Gülen…

Şimdi 1.Körfez Savaşı’nın yapıldığı 1991 yılına geri dönelim…2 Ağustos 1990 tarihinde Saddam Hüseyin komşu topraklarda hak iddia ederek Kuveyt’i işgal etmişti…Su katılmamış bu diktatör ABD’lilerin sırtını okşamasıyla aynı işe girişmiş olabilir.Benim fikrim bu minvalde…Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi öncelikle çeşitli kararlar alarak Irak’a ambargo uygulamayı denedi…Başarısızlığın ardından ABD öncülüğündeki koalisyon savaş tehditleri savurdu…Ne garip?Bu koalisyon içinde bizimle birlikte Hafız Esad yönetimindeki Suriye de vardı bugünlerde paramparça edilmiş olan…SSCB dağıldıktan sonra paçaları tutuşan Suriye’deki Baas yönetimi tercihini hemen Batı devletlerinin yanında olmak yönünde kullandı…

ABD’lilerin gözünde Irak’ta sanki insan yaşamıyordu… Halbuki 1980-1988 arasında devam eden İran-Irak Savaşı yeni bitmiş;Halepçe Katliamı üzerinden daha 3 sene bile geçmemişti. Arada olan her zamanki gibi masumlara oluyordu…Aynı savaşta 1 milyon insan ölmüştü. Ancak hiçbir kötülük 2003 Mart ayında başlayan 2. Körfez Harbi’nin ardından tanık olunanlara benzemedi…Bu tarihten itibaren ABD güdümünde bulunan Kürtlere Irak topraklarından devlet çıkarmak için etnik ve mezhepsel savaşın fitili ateşlendi…Kimyasal silah bulunduruyor denilerek girişilen işgal nedeniyle 2 milyona yakın insan 2003-2017 arası hayatını kaybetti…Federe Kürt devleti buralarda kanla kuruldu…Suriye’de kantonlar adı altında yaratılan PKK Federe Devleti gibi…Tıpkı Türk topraklarında Çözüm Süreci bahanesiyle PKK’ya özerklik sağlanmak istenmesi benzeri…Garip tesadüfler değil mi?

Yetmedi ve daha bitmedi…1991 Ocak-Nisan ayları arasında Koalisyon güçleri Saddam’ı yendi…Yapılan hava taaruzlarıyla Irak tamamen yıkıldı…Halkın ilaç,tıbbi malzeme,gıda gibi hayati ihtiyaçları ambargo altına alındı…Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı ise daha 1990 yılları sonuna doğru kapatılmıştı…Bunun ülkemize zararı büyük oldu…Ticaret bitti…Doğu ve G.Doğu’da terör azdı…

İşte bu 1991 yılı Nisan ayı içerisinde Irak topraklarının güneyinde Şiiler;kuzeyinde ise Kürtler ayaklanmaya giriştiler…Baba George Bush bunları öne itekleyerek Baas Rejimi’ni yıkmayı denediğini uluslararası camiaya gösterdi…Ama o da ne?Şii ve Kürtlere yapılan ABD desteği bir anda geri çekildi…1975 yılında Saddam ile İran Şahı arasında yapılan anlaşmaya benzer biçimde muhalif güçler ansızın satıldı…Bu sebepten ötürü 500 bin Kürt sınırlarımıza dayandı.PKK terörü arş’a uzandı…Özal’ın “Bir koyup üç alma” hesabı tersine döndü…Üç koyup bir aldık maalesef…

Neden muhalifleri ayaklandırıp desteklerini geri çekti Koalisyon ülkeleri?..2003 yılına kadar koskoca 12 seneyi Saddam Hüseyin ile beraber geçirmek istemelerinin ana sebebi ne olabilir sizce?11 Eylül Saldırıları bekleniyor olabilir miydi acaba?11 Eylül 2001’de ağırlığı Suudi Arabistan kökenli hava korsanları tarafından kaçırılan uçaklar marifetiyle New York’ta İkiz Kuleler vurulmasa;Pentagon binasına başka bir uçak düşürülmese 2.Körfez Savaşı ile Afganistan işgali yaşanır mıydı?Hiç zannetmiyorum…Aynı dönemde ne garip ki oğul George W. Bush ABD Başkanı idi…Babasının başladığı işi oğlu tamamladı.Böylelikle aile boyu Irak’ın canına okundu.Tabii Saddam bahane edilerek…

Nisan 1991 Şii-Kürt ortak ayaklanmasından destek çekilmesinin temel nedeni şuydu:36. paralelin kuzeyindeki hava sahasında Kürtlere koruma şemsiyesi sağlamak amacıyla uçuşa yasak bölge uygulamasına geçilmek istenmesiydi.Provide Comfort operasyonu yani bizde bilinen adıyla Çekiç Güç birlikleri ülkemizde bu nedenle konuşlandı.Görünürdeki amaç Irak Hava Kuvvetleri’nin bu sınırın üzerine çıkmasını engellmekti…Ancak gizlenen amaç ABD eliyle fiili Kürt devleti oluşturmaktı…PKK’ya Türk topraklarından silah ile malzeme  ve en önemlisi siyasi destek sağlanması Çekiç Güç sayesinde oldu.Eşref Bitlis bunu faş ettiği için şehit edildi.Uğur Mumcu Barzani-İsrail ve PKK-Devlet ilişkisini açığa çıkarmak istediği için öldürüldü.Susurluk Kazası da hız sınırının açılması sonucu mu yaşandı?Hiç zannetmiyorum.

Kesmeyin,iyi gidiyorum…Turgut Özal bu işin Türkiye’deki en yüksek temsilcisiydi bana kalırsa…Şimdi Tayyip Erdoğan’ın yaptığı hatalı işlerin benzerini  Saddam’dan kurtulmak amacıyla Özal gerçekleştirdi…Barzani devletinin bayrağının Yeşilköy semalarında dalgalanması yanlış ve ABD yanlısı dış politikanın iflasından başka bir anlama gelmiyor… ABD’lilerin yaklaşık 25 senede Ortadoğu’da mayasını kanla kardığı Kürt devleti artık Irak ve Suriye topraklarında fiili bir gerçek…Yani bizim “Menbiç’i vururuz ha!..” türü dayılanmalarımız boşa çekilen elense gibi…Adamlar bize ağızlarıyla bile gülmüyorlar maalesef…

İşte Nisan 1991 Ayaklanması’nın Irak topraklarının kaderindeki izdüşümü 12 sene sonra etnik ve mezhepsel savaşların tohumlarının atılmasını sağlamak oldu…Saddam destekli sünni azınlık Baas Partisi öncülüğünde halka kan kustururken aynı halk Saddam 9 Nisan 2003’de devrildikten sonra bambaşka bir cehennemi yaşamaya başladı…Halen süregiden bir canavarlık tablosuydu Irak’ın başına gelenler…

Şimdi yazımın başında anlattığım 15 Temmuz hadisesine geri dönelim…O gece halk sokaklara dökülürken darbe girişimi elbirliğiyle başarısızlığa uğratıldı değil mi?Siz öyle zannedin…Benim kıt aklımla size vereceğim cevap koskoca bir “HAYIR” olacaktır…Sadece akamete uğratıldı meş’um girişim…Şahsımın kısa film senaryosu ise şu şekilde:15 Temmuz girişimini önceden haber alan Erdoğan ve derin AKP’liler büyük ihtimalle Ankara’da bulunmamak için arazi oldular…Hakan Fidan dahil dar bir çevrenin bildiği Fetullahçı ihanet girişimi başlayıncaya değin ortalıkta görünmemeyi yeğlediler…Yoksa Ergenekon, Balyoz,Askeri Casusluk gibi gerçekle alakasız darbe girişimlerini önceden bilenler ayan beyan geliyorum diyen ayaklanmayı neden öğrenemesinler ki?Söylediklerim mantıklı değil mi?Madem darbe kötü bir şey 27 Nisan e-muhtırasını yazan Yaşar Büyükanıt’ın altına neden zırhlı araç çekildi?CIA ajanı Fetullahçılar ABD eliyle darbeye sevk edilirken aynı gizli el iktidardakileri bundan haberdar ediyordu bana kalırsa.Bağımsız değişken gibi görünen gelişmeleri birbirine bağlamaya çalışıyorum sadece…Tıpkı Çözüm Süreci ile Suriye İç Savaşı arasında bulunan ilişkide şahit olduğumuz gibi…Arada boşluklar bulunabilir… Zamanla düzeltir özür dilerim…

Yani Saddam gibi Erdoğan’ı da iki hamleyle devirecekler bana kalırsa…İlki 15 Temmuz’da yaşandı…Araya ABD seçimleri girdi…ABD’de yaşanan karışık işler yoluna girerse üç vakte kadar bir darbe daha yaşanabilir ülkemizde…Biraz daha sivil ağırlıklı olacak bu sefer bana kalırsa…İçime öyle doğuyor…Çünkü ülkenin ağır atmosferi buna çok uygun…Ya da şöyle diyeyim BOP merkezli rejim ve sınır değişikliklerinin sırası Türkiye’ye geldiği için istikrarsızlaştırma çabaları içerde ve dışarıda tam gücüyle ilerliyor…Referandum sizce ne amaçla birden gündeme getiriliverdi ?Bu işte Devlet Bahçeli mahreçli bir gariplik yok mu?Ancak O’ndan daha ziyade yaşananların baş siyasi sorumlusu Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır.. Kurumsal olarak ise AKP…İnşallah Yüce Divan’da yargılanıp gereken cezayı alırlar… Mahkemeden kaçılmayacağını o zaman anlamış olurlar…Allah ömür verirse ben de sıcak koltuğumda oturur seyrederim..Kimbilir?Belki yanımda karım bile olabilir…

Serok Barzani…

Geçen Pazar akşamı Kürdistan Demokrat Partisi ve Barzan Aşireti lideri Mesut Barzani İstanbul’da idi…Cumhurbaşkanı ile görüştü…Ardından aynı isim Pazartesi günü Ankara’da Başbakan’la toplantı yaptı. Aslında hemen yakın tarihlerde Münih Güvenlik  Zirvesi’nde Binali Yıldırım ile Barzani zaten buluşmuşlardı…Yeni sevgililer gibi bu sıklıkla görüşme ne anlama geliyor acaba?Ne diyelim memleketten uzak Allah muhabbetlerini arttırsın…

Geçen haftalar içerisinde Türkiye’ye gelen CIA Başkanı,ABD Genelkurmay Başkanı ve John McCain gibi isimler bu randevuları daha anlamlı kılıyor benim gözümde…Hatta Hürriyet Gazetesi’nde “Karargah Rahatsız…” başlıklı haber de öyle…Sanki birileri bizimkilerin kulaklarına tehdit türünden birşeyler fısıldıyor…Benimkisi sezgi işte…Yanılıyor da olabilirim…

Malum şahıs Mesut Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani bölgede bağımsız Kürdistan kurulması amacıyla Irak devletine karşı yıllarca savaşmış birisi…1946 yılında İran’da kurulan Mehabad Kürt Devleti İran tarafından yıkılınca uzun bir yürüyüşün ardından SSCB’ye kaçıp yaklaşık 15 sene sürgün hayatı yaşadı Sovyet topraklarında…Ardından afla birlikte Irak’a geri döndü…Molla Mustafa Barzani’nin Mossad ile ilk görüşmeleri Irak’a yeniden geri dönüşünden kısa bir süre sonra başlar.Bu arada Barzani 1961 yılından itibaren Irak’taki darbe idaresine karşı ayaklanmalarda liderlik rolünü sürdürüyordu.Bunları arka arkaya gelen diğer isyanlar izledi…Komşusunun zayıf kalmasını isteyen İran Şahı’ndan destek alma yoluyla tabii…Ta ki Şah 1975 yılında Saddam ile anlaşıp Barzani’yi satana değin…Baba Barzani 1979 yılında ABD’de CIA gözetiminde kanserden ölünce görevi oğulları Mustafa ile İdris’e bıraktı.Hayatını,yanılmıyorsam,1987’de kaydeben İdris’in oğlu şimdiki Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani…

Molla Mustafa Barzani ABD ile iyi ilişkiler kurma fikrini SSCB’den uzaklaşıp İsrail ile görüşmeleri epeyce ilerlettikten sonra daha da geliştirdi.Zaman mefhumu O ve çevresindeki Mahmut Osman gibi isimlere ABD desteği olmadan Kürdistan’da herhangi bir somut adım atamayacaklarını açıkça göstermişti…Süper güçlerden birisine sırtını dayamadan buralarda güç mücadelesinin meyvelerini kolayca toplayamayacaklarını iyi biliyorlardı.Artık SSCB zayıflamaya başlamıştı ama nedense olan da hep Kürt halkına oluyordu bu arada…

Yaşanılan yeni dönemde sosyalizmin yerini etnik milliyetçilik almaya başlamıştı bile… Liberal rüzgarlar ulus devletlerin yıkılması gerektiğini birilerine sinsice söylüyordu. Kayınbiraderi karışık bir adam olan Kürdistan Yurtseverler Birliği Genel Sekreteri Celal Talabani de aynı fikirdeydi…Bu arada lafa yeniden gireyim:Aslında bizim solcu dönekler bile SSCB yıkılmasaydı bu denli gözü kara biçimde ABD taraftarı olamazlardı…Bana kalırsa davalarına içten inanmamışlardı sadece…Neyse devam edelim…Talabani baba Mustafa Barzani ile KDP bünyesinde anlaşamayınca yıllardır sürdürdüğü KDP’nin Beyrut Temsilciliği’ni bırakıp kendini yeniden ihanet denizlerine bıraktı…Öcalan Şam’da yaşarken PKK terör örgütü Bekaa Vadisi’nde kökleşme aşamasını Talabani’nin aynı görevi ifa ederken başarmıştı…El-Muhaberat ve Mossad birbirlerine düşman olsalar bile Kürt kartını ellerinde tutmak konusunda ikisi de hem fikirdi…

Ortadoğu’da kimin eli kimin cebindedir pek belli olmaz.Anında ittifaklar değişir…Bir anda bakarsınız ki dostunun eline senin kanın bulaşmış…Bu topraklar her zaman kahpeliğin kol gezdiği diyarlar olarak anılagelmiştir…Mustafa Kemal ve Cumhuriyet idaresi bu bataklığa bulaşmamak konusunda haklı değiller miydi sizce?Biz oralara koskoca bir İmparatorluk gömmedik mi 1. Dünya Savaşı’nda?Şimdi sıra Türkiye Cumhuriyeti’ne mi geldi?..Bu kadar kolay sanmasın kimse…Ve bizi Arap halklarıyla hiç karıştırmasınlar.AKP iktidarları Barzani,Talabani ve Öcalan ile iş tuttu diye ABD hempaları yanlış hesap yapmazlar umarım. Biz daha sokağa çıkmadık…Çakma demokrasi mitinglerine benzemez bizim kaldırımları adımlamamız…Nisan 2007’de Cumhuriyet Mitingleri’nde bir kez buna şahit olunmuştu… Ardından her nedendir bilinmez 27 Nisan e-Muhtırası hasıl oldu…Sonra da Ergenekon, Balyoz,Askeri Casusluk gibi isimli davalar Fetullahçı hainler tarafından devşirildi…Tabii CIA-MİT ile Erdoğan ve saz arkadaşları eşliğinde…Çözüm Süreci’nden hiç bahsetmeyeyim. İngilizler bizimkini kandırıp Oslo’da PKK ile “Başkanlık-Özerklik” masasına oturttular… Böylelikle işler “Analar ağlamasından” “Ne istediler de vermedik!” sızlanmasına dönüştü. Yani sevgili vatandaşlarım sizler birilerinin kavgasını içeride verirken farkında olmadan önce paranızı;sonra özgürlüğünüzü;şimdi de canınızı almaya girişti Türkiye düşmanları… Bölgesel ve uluslararası ajanlar emperyalizmin kucağında bir Kürt devleti yaratmak için halen elbirliğiyle çalışıyorlar…Şimdi anlayabildiniz mi Devlet Bahçeli eliyle referandum sürecinin neden birdenbire gündeme geldiğini?Barzani ziyareti kafanızda hala bir şüphe uyandırmadı mı?