Dokunmayın Katar’ıma

Basra Körfezi ile Hicaz Yarımadası’nda yeralıp genelde Osmanlı sonrası İngiltere tarafından kotarılan gecekondu şeyh devletleri nedense Katar’a karşı diplomatik tedbirler almaya başladı…Önceki gün Suudi Arabistan öncülüğündeki 7 ülkenin ardından dün de Ürdün Krallığı Katar’la olan bağlarını kesti…Neler oluyor?Bayram değil seyran değil Araplar birbirlerini neden öptü?..

Herşey ABD Başkanı Trump’ın geçen haftalarda yaptığı Ortadoğu ziyaretiyle başlamadı doğal olarak…Ancak Suudi Arabistan’da Trump’ın kılıç dansı ile kristal küre başındaki Sisi-Salman-Trump gösterisi birilerine karşı sunulmuş komedi dans üçlüsü gösterisi de değildi elbet…Ve ne tesadüf AKP Genel Başkanı Erdoğan Mayıs ayı içerisinde Washington ve Brüksel’de Trump ile iki kez görüştü…Ne sözler alınıp karşılığında neler verildi?.. Onu zaman gösterecek…Ama işin özeti şu:Hristiyan ve Yahudi İttifakı müslümanları kendi silahlarıyla mahir biçimde birbirlerine öldürtüyorlar…Mesela Irak’ta mezhep farklılığı diyorlar: CIA,IŞİD eliyle Şii türbesini bombalıyor…Şiiler ise misilleme yoluyla Sünni camiisini indiriyorlar…Tabii kimin eliyle?.. Pentagon destekli sivil güçler eliyle…Hatta ve hatta Londra’da yaşanan saldırılar IŞİD’i işaret ediyor…Ancak BREXIT’in hiç mi etkisi yok sanıyorsunuz İngiltere’ye karşı husumet duyan diğer Batılı devletlerce intikamı alınan?..Bu işler Nimet Çubukçu işi gibi biraz karışıktır çözmek zaman alır…Düşünün ve birilerine itaat etmeyin yeter…

Olaylardan benim çıkardığım anafikir ise şöyle:ABD Başkanı Ortadoğu ziyaretinde Suudi Arabistan ile 110 milyar dolarlık silah anlaşması yaptı…Diğer anlaşmalarla birlikte bu rakam 350 milyar $’a ulaştı…Parayı alan ABD Katar’ın gemini biraz sıktı…Çünkü o ülkeye de silah satması lazımdı…Suudi Arabistan’ın ipini biraz gevşeterek Katar’a dişlerini gösterdi…Parasal genişlemeden tedrici biçimde vazgeçen ABD acil kana ihtiyaç duyuyor…En fazla nerede arpa mevcut?Tabii Araplar’da…Arap fonları biz de dahil herkesin ağzının suyunu akıtıyor…Eee müslüman kanı da adamlara helal…O zaman gelsin mezhep savaşları;şeyhlerin darbeleri;kardeş kavgaları…

Malum Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) “Ne kadar İslam dini mensubu öldürülürse bu kanlı plan o denli işe yarar…“hesabı içinde götürülüyor…Obama döneminde Arap Baharı adını aldı ancak esası pek değişmedi…Bazı güncellemelerle yola devam ediliyor… BOP gereği İran, İsrail’e düşman ise Katar İran’a dost olamaz ki!..Arapların tabiatına aykırı…Yani Suudi Arabistan ile Katar durduk yerde karşı karşıya geldiyse hele işin içinde Mısır da girdiyse görünen hedefe biz ve İran konulmuş olabiliriz…Eti gören timsahlar suya girdi anlayacağınız…Sadece nehirden geçmemizi bekliyorlar…Komşularla iyi ilişki kurmazsak hesapsız yola çıkan öküz başlı antilop halini alabilir,timsahın dişleri arasında canverebiliriz…Adamların şakası yok…Sadece 2003’ten sonra Irak’ta yaklaşık 1.5 milyon insan öldürüldü…Hem de çoğunlukla müslüman kurşunlarıyla…Suriye’de katledilenlerin sayısı hemen hemen 600 yüz bine yaklaşmış durumda…Afganistan ya da Pakistan’dan;Libya ve Yemen’den hiç bahsetmiyorum bile…

BOP gereği sınırımız yakınlarında PYD devleti kurmak amacıyla bize nasıl Çözüm Süreci yedirildiyse…Pardon AKP ve Erdoğan’a yedirildiyse…Şimdi PYD’ye verilen silahlar zamanla bize döndürülecek…Bir kere düşünsenize PKK’ya yardım eden PYD’ye etmez mi?Eşref Bitlis ya da Uğur Mumcu neden suikaste uğradılar?Bu cinayetler uzun erimli planın -BOP- nokta atışlarıydı sadece…Fetullahçılar neden CIA eliyle terör estirebildi… İsimli Davalar’da dışardan ve içerden daha kimlerden yardım alabildi bu hainler?Sadece Erdoğan ile MİT’ten mi?O davalar yaşanmasa 15 Temmuz hayat geçirebilir miydi?Ben bu konuları AKP’lilere anlatmaya kalksam adamlarla kavga ederim…Kafaları almıyor…Ya da almak istemiyor diyelim…Erdoğan ile Gülen arasında bir fark yok desem başım belaya girer…Hoş…Onlardan korkan onlar gibi olsun…

Müslüman Kardeşler;Hamas;petrol ve doğalgaz paylaşımı;mezhep farklılıkları; aşiret devleti olma;teröre destekte bulunma suçlamaları… gibi unsurlar yaratılan düşmanlıkta hiç kuşkusuz büyük öneme sahip olabilir…Ancak daha önemli bir durum mevcut…O ise İsrail’in güvenliği ile aynı amaçla yaratılmak istenen Büyük Kürdistan hayali…15 Temmuz neden yapıldı sanıyorsunuz?AKP neden kurulduğu gibi kolaylıkla iktidara gelebildi ve Erdoğan Washington’un her daim desteğini nasıl kazanabildi?.. Arkasında Hristiyan-Siyonist desteği bulunmasa Erdoğan 1999 yılında Pınarhisar Cezaevi’nde 4 ay kalabilir miydi?Üstelik beş yıldızlı otel konforunda…Birileri Erdoğan’ı hem korudu hem kolladı…Tıpkı Katar’ı kolladıkları gibi…Tıpkı Cengiz Çandar’ı kolladıkları gibi…Tıpkı Fetullahçıları halen kayırdıkları gibi… Ancak sıra tekme vurulmasına geldiği zaman bir o kadar acımasız bu adamlar…Erdoğan kendisine tekme vurulmasın istiyor doğal olarak…”Katar da Katar” diye sızlanmalarının bir nedeni olsa gerek…Ortada büyük para dönüyor…Ve insan kanıyla siyaset oyunu oynanıyor…Sıcak koltuklar halkın canıyla korunmak isteniyor…Benim anladığım bunlardan ibaret sevgili okur…

Muhallebici Kadir…

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Kadir Topbaş dün Yenikapı-Hacı Osman Metrosu’na yeni vagonların teslim töreninde basın karşısına çıktı…Yapayalnız bırakılmış bir görünüm arz ediyordu aynı zat…Partililer tarafından kaynaklanan bu yalnız bırakılmışlık FETÖ mensubu olmaktan tutuklanan damadı Ömer Faruk Kavurmacı için olsa gerek…Bana kalırsa damat Kavurmacı büyük ihtimalle Erdoğan’ın yargıyı etkilemesi sonucu sağlık nedenleri gerekçe gösterilerek serbest bırakılmıştır… Ya da denetimli serbestlik uygulamasına tabi tutulmuştur diyelim…”Taze AKP Genel Başkanı Kadir Abisi”ne kıyak geçti ne var bunda?..” diyebilirsiniz…O takdirde sizin gözlerinizden, ananızın da ellerinden öperim…Ama bu görüşe saygı duyamam…

Neden derseniz?…15 Temmuz gecesi Kadir Topbaş büyük bir tesadüf eseri ABD’de idi… Şimdi biraz Erbakan’ın avukatlığını yapalım:Bizim muhallebici Kadir Fetullahçıların terör eylemini damadı vasıtasıyla haber almış olamaz mı?Çünkü 15 Temmuz darbe girişimi falan değil istihbarat diliyle tam bir operasyondur…Üstelik başarılı da olmuştur. Ölen 249 kişi Erdoğan-Gülen kavgasının kurbanlarıdır maalesef…Kanımca AKP ileri gelenlerinin de bu operasyondan önceden haberleri vardı…Koltuklarında kalabilmek için halkı sokağa döküp aradan sıyrılmaktı temel amaçları…Ancak teröristler açısından arıza şurada çıktı… Fetullahçıları darbe için dışarıdan itekleyen güç sayabileceğimiz CIA ile içerideki uzantısı MİT aynı zamanda ikili oynayarak Erdoğan ve ekibine haber verip onları destekledi…Yoksa Ankara’da TBMM bombalanırken neden İstanbul’da uçaklar alçaktan uçuş yaptı?..Ya da Fetullahçıların -dolayısıyla CIA’nin -yerini bildikleri Erdoğan nasıl uçaktan yere inebildi?Bakın asıl darbe gene Türk Silahlı Kuvvetleri’ne indirildi… Binlerce subay darbeci diye görevden alınıp hapse atıldı…Kuvvet Komutanlıkları silbaştan ve geleneklere aykırı biçimde yeniden teşkil edildi…Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı İçişleri Bakanlığı’na devredildiler…Asıl önemlisi 24 Ağustos 2016 tarihinde TSK tarafından Fırat Kalkanı Operasyonu başlatıldı…Sizce 15 Temmuz istihbarat oyunu ülkemizde yaşanmasaydı Türkiye Suriye topraklarına girer miydi?Yoksa 20 Ağustos Gaziantep Saldırısı ile diğer IŞİD eylemleri Fırat Kalkanı’nın tek gerekçesi sayılabilir mi?Öyle ise Şubat 2015’te Süleyman Şah Türbesi’ni neden terk ettik?Üstelik ben bu adımı askerlerimiz tehditten uzak tutuluyor diye desteklemiştim…Ama sonunda toprak kaybettik…Benzer siyasetlerin acı sonucu Yunanlıların el koyduğu ancak uluslararası hukukun bize ait saydığı Ege ada ve adacıkları oldu yakın zamanımızda… Kısacası adamların evvelemirdeki amacı bizi Suriye’ye sokmaktı bana kalırsa…Savaşan bir devlet içeride sulhunu koruyamaz zira… Benim aklım aynı işlere bu minvalde çalışıyor…Yani dost yok; düşman çok…

Gelelim Kadir Abi ve damadına…Şimdilik sıyırdılar sanıyorlar kendilerini bu beladan…Biraz Adil Öksüz biraz da Reza Zarrap örneğini andırıyor bu salıverilme olayı… Ama yırtık etek dikiş tutmaz misali millet uyanmaya başladı…Hele 15 Temmuz’un siyasi ayağını AKP’lilerin Meclis Komisyonu’nda aklamaya çalışmasından sonra…Hele hele 16 Nisan Referandumu’nda oyların açık biçimde çalınmasından sonra…Ülkede hergün şehitler var ama biz vur patlasın çal oynasın keyfimize devam ediyoruz…Ateş düştüğü yeri yakıyor…Başımıza bir iş gelecek ama hayırlısı…

 

Şimdi Ne Olacak?…

Merak ettiğim bir durum söz konusu…16 Nisan akşamı Referandum oylaması bitti ve kamuoyundan saklanmadan oylar çalınarak EVET sonucu çıkarıldı…AKP taraftarları ise bunun tam tersini iddia ediyorlar…Bana kalırsa YSK aracılığıyla göz göre göre sandıktan HAYIR oyları çıkmasına rağmen bir yandan veri tabanında oy kaydırma yolu ile diğer yandan mühürsüz zarf ve oy pusulalarının geçerli kabul edilmesi sonucu Referandum sorunu hileyle halledildi…Şu işe bakın ki mühürsüz oyların hemen hemen hepsi EVET çıkmış durumda…Bunda bir gariplik yok mu?Aynı akşam YSK kalkıp dedi ki”Bu oylar dışarıdan getirildiği ispat edilmediği sürece geçerlidir…“Kendi ağızlarıyla itiraf etmiyorlar mı oyların dışarıdan getirildiğini?Mühürsüz oyların çoğunlukla HAYIR çıkması halinde AKP itirazı sonucu oylama iptal edilmeyecek miydi?Kesinlikle edilirdi… Üstelik çalınan HAYIR oyları kadar EVET sandıklara eklendi…Her seçimde yapılan burada da yapıldı bana kalırsa…Siz bakmayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun sızlanmasına… CHP muhalefeti Meclis koridorlarına sıkıştırdığından dolayı sokağa çıkmaktan korktu… Malum 15 Temmuz sonrası çıkarılan OHAL süreci boyunca toplu gösteriler yasaklanmıştı…Halk karşı karşıya gelmesin diye bu yola gidildi sanırım…Kanımca yanlış yapıldı…Şimdi halk daha keskin biçimde bölünmedi mi?Cumhurbaşkanı zaten milleti kutuplaştırarak durumu bu noktaya getirmedi mi?Anlaşılıyor ki kutuplaşma ve darbe girişimi bunlara yetmemiş olsa gerek… Artık açıkça halkın iradesini çalıyorlar…

Cumhurbaşkanı ve Başbakan YSK Başkanı kadar bu işten birinci dereceden sorumludur…Neden derseniz?16 Nisan Referandumu’nda yurtdışında kullanılan mühürsüz zarf ya da seçim pusulaları geçerli olarak kabul edilmedi…Doğrusu da zaten böyle…Yasanın açık hükmü bu uygulamayı gerektiriyor… Peki aynı oylamada yurtiçinde sandıklara atılan yaklaşık 2 milyondan fazla mühürsüz oy neden geçersiz sayılmadı?Yasaya açıkça aykırı hareket edilerek Türkiye Cumhuriyeti’nin idari temeli değiştirilebilir mi?Hile ile sağlanan aşırı bir ahmaklık hali değil mi yapılan bu sahtekarlık?

Anayasa değişikliği dolandırıcılığı ardından akıllarınca partili Cumhurbaşkanlığı’na geçildiğinden dolayı ışık hızıyla 21 Mayıs tarihinde AKP Olağanüstü Kongresi’ne gidildi… Sabık Başbakan B.Yıldırım Genel Başkan Vekili olarak atandı…AKP Genel Başkan Yardımcılıkları değiştirildi…Güya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildiğinden ötürü AKP kendi parti teşkilatlarını elden geçiriyor…Tamamen palavra bunlar…Bana kalırsa FETÖ davası artık bunlara kadar sıçramaya başladı…Kadir Topbaş’ın damadının hukuksuz biçimde serbest bırakılması sadece ahbap çavuş ilişkilerinin bir sonucu değil… Adil Öksüz olayına benziyor bu iş…15 Temmuz terör hareketinin siyasi ayağı TBMM 15 Temmuz Komisyonu’nda o kadar beceriksizce aklanmaya çalışıldı ki insanın aklına bunlar geliyor…Düşünün Genelkurmay Başkanı bile MİT Müsteşarıyla beraber davet edildikleri halde Komisyonun çağrısına icabet etmiyorlar…Komisyon raporu yayımlandıktan sonra da Hulusi Akar cevaplarını gönderiyor…Ben mi yanılıyorum yoksa Referandum dümeninde yaşandığı gibi aklımızla dalga mı geçiyorlar?

Bu iktidar gidici…Belli tüm bu yaşananlardan..Ancak AKP’liler sandıkta oy çaldıklarından dolayı halen askeri darbeye meşruiyet sağlamakla meşguller…Kendi ayaklarına kurşun sıkıyorlar farkında bile değilller…Bari çok kanlı olmasa bu iş…

Beka Sorunu…

Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ bugünkü Sözcü Gazetesi’nde Gazeteci Uğur Dündar’a mülakat vermiş…Büyükelçi Elekdağ,1996 yılında Milliyet Gazetesi’nde yazdığı “İkibuçuk Savaş Stratejisi”  makalesiyle ilgili çevrelerde gündeme oturmuştu.O dönem çok önemli siyasilerce fazla dikkat edilmeyen düşünceleri hafızamda yer etmişti…Elekdağ’ın dediği gün geldi ve Pandora’nın Kutusu Irak ve Suriye işgalleriyle birlikte açıldı…

Büyükelçinin teorisi kısaca şöyle:Türkiye,Doğu ile Batı olmak üzere iki dış cephede savaşa ve içeride bir isyana göre savunma ve güvenlik anlayışını güncellemelidir… Tedbirlerini Soğuk Savaş Dönemi alışkanlıklarından kurtarıp terör merkezli saldırılara karşı daha fazla önleyici yönde hareket etmelidir…Benim hatırımda yer eden düşünceler bunlar…Düşünmeden kenara atılacak fikirler değil üstelik…Zaman mefhumu Elekdağ’ı haklı çıkardı…Rusya, ABD ile Suriye sınırında;ABD tek başına Irak sınırında düşmanca tutumlarını doğrudan ya da dolaylı biçimde PKK/PYD aracılığıyla sürdürüyor. Barzani-Talabani ikilisi ile Fetullahçılar ise diğer düşman unsurlar olarak karşımızda yer almaya devam ediyorlar…

Soğuk Savaş sonrası 1991 yılındaki 1. Irak Harekatı Büyük Kürdistan’ın kurulmasının birinci fazını teşkil etti…2001 Afganistan ile 2003 yılı Irak işgalleri ise Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) ikinci fazını…Suriye İç Savaşı Irak İşgali’nin doğal sonucu oldu…Üçüncü safha ise ABD-Türk Harbi olsa gerek…Rusya burada katalizör vazifesi görüyor şimdilik… İran ile ülkemiz BOP açısından zaten hedeflenen bölgelerdi…Irak ve Suriye tamamen parçalandı…Sıra bize geldi…Kürtler açısından vaat edilmiş topraklar sayılan Büyük Kürdistan -ya da Büyük İsrail diyelim-İran ve Türkiye devletlerinin bütünlükleri bozulmadan tam anlamıyla hayat geçirilemiyor…Yani Fetullahçılar;Erdoğan ile AKP;Çözüm ve Ergenekon Süreçleri aynı meş’um planın birer unsurları idiler…ABD açısından İslam devletleri parçalanmadan Ortadoğu’daki petrol ve doğalgaz kaynakları tamamen kendi lehlerine kullanılıp, İsrail’in güvenliği %100’e yakın sağlanamıyor… NATO İttifakı Pasifik’te Çin ve müttefiklerini engellemek amacıyla buraları teröre boğup stratejik hedeflerine ulaşmak zorunda…Ortadoğu’da hedef Büyük Kürdistan ise Asya-Pasifik Bölgesi’nde Çin’in parçalanarak zararsız hale getirilmesidir… Baksanıza füze denemeleri nedeniyle Kuzey Kore ile ABD kaçıncı kez karşı karşıya geldiler…Çin bu işin görünür yanını oluşturuyor…Batı İttifakı Ortadoğu’yu şekillendirmeden Pasifik konusunda fazla adım atmadı bugüne kadar…Ancak geciktikleri her dakika Çin ve Rusya hakimiyetini ABD aleyhine Asya ve Doğu kıyılarına yayacaklar gibi duruyor…

Anlayacağınız buralarda gürültü yakın zamanda kopabilir…İçerde ve dışarda Şükrü Elekdağ’ın “İkibuçuk Savaş Stratejisi” hayata geçebilir…Türk toprakları Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana en büyük tehdit altında…Erdoğan ve ekibi bu tertibi engellemek için değil koltuklarını korumak adına Trump ile görüşecek…Neden bu durumlara düştüğümüz başımızdaki adamların davranışlarından belli değil mi?

Fidan,Akar,Kalın…

Bu ayın ortalarına doğru Brüksel’de NATO Zirvesi yapılacak..Burada Erdoğan-Trump görüşmesi ayarlandı… Aynı nedenden ötürü Genelkurmay Başkanı,MİT Müsteşarı ile Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ABD yolcusu oldular…Yukarıda andığım görüşmede öncelikli konular mevcut…Adalet(sizlik) Bakanı Bekir Bozdağ’ın da bugün ABD Adalet Bakanı Jeff Session ile randevusu var…Sebep ise FETÖ lideri…AKP’liler dün isimli davalarda kolkola gezdikleri hainlerle bugün karşı karşıya kaldıklarından dolayı Fetullah’ı ABD’li makamlardan dilenecekler…Ama büyük ihtimalle alamayacaklar…Daha Yunanlılar 15 Temmuz sonrası kendilerine sığınan asker bozuntularını iade etmedi ABD hiç verir mi?Öldürür ama gene de geri vermez bana kalırsa…Mısır’da Hüsnü Mübarek dönemi istihbarat başkanı olan Ömer Süleyman Devrim’den sonra tedavi bahanesiyle ABD’ye götürüldü ve orada öldürüldü…Tahmin ederim benzer son Gülen’i de bekliyor… Cehenneme direk olsun şerefsiz…

Bizim Akar,Fidan,Kalın üçlüsü Modern Folk Üçlüsü değil…Yaşanan arada fasıl ya da türkü geçmeyecekler…Peki dertleri ne ola?Erdoğan ile Trump arasında bilinen gündemde Reza Zarrap,PYD,FETÖ, Suriye konulu pazarlıklar yaşanacak…Ancak kanımca daha da önemlisi geliyorum diyen “DARBE”…15 Temmuz gecesi AKP’liler cilt yarası yaşadı…Yaşanan kaşıntı ilaçla tedavi edildi sanılıyor…Durum ise pek öyle değil… Mesajlaşma uygulaması Bylock dışında Eagle ya da Twitter veya yerine göre WhatsApp kullanan Fetullahçılar hariç kripto gezinen birçok kalıntı terörist mevcut…En fazla sayıda olanı ise AKP saflarında tam siper halinde…Bu sefer bilinen ve bilinmeyen odaklardan çok kanlı bir direniş ve karşı saldırı yaşanabilir…Adamlar bunun hazırlıklarını yapıyorlar…Maçta uzatmaları oynuyoruz…

Kafamda şöyle bir komplo teorisi var…Bu ay yapılacak toplantıda ABD Başkanı Trump Erdoğan’a mealen şöyle diyebilir “Bak hemşo:15 Temmuz’da elimizdeydin bilerek seni kurtardık…Saddam Hüseyin hesabı seni iki seferde götürebiliriz…Ayağını denk al.. Kaddafi yardımcın olsun…“Çünkü bu işin şakası yok…Herifler çok tehlikeli… Ve dediklerini yapacak gibi duruyorlar…Biz farkında bile olmadan adamın canlı canlı derisini yüzerler…

Kısacası buram buram savaş kokan dizi ve filmler sınırötemizden Türk topraklarına yapılacak bir saldırının işaret fişekleri sanki…Artık güney komşularımız sayılan ABD ile Rusya aynı kanlı planın aktörleri…BOP ile bizden toprak kopartılmak istendiği de malum…Yıllardır semirtilen Gülen ve Erdoğan ikilisi bu işler için biçilmiş kaftandı…Aynı iki isim BOP gereğince Hristiyan-Siyonist İttifakı tarafından gerektiği kadar kullanılıp zamanı gelince bir kenara atılacak…Referandum süreci boyunca bu oyun bir kez daha oynandı…ABD ile İsrail bir Gülen’e bir Erdoğan’a destek verdi…Anlayacağınız klasik İngiliz puştluğu yani… Müslümanları birbirine kırdırmak için bu adamlar biçilmiş kaftan…Kanlı oyunda ise ABD ve hempaları ellerini giderek yükseltiyor…Terör saldırıları 16 Nisan öncesi niye kesildi zannediyorsunuz?Sadece örgütün kış üslenmeleri ile askerimizin devam eden karşı harekatları sonucu mu?Bir kez daha söyleyelim:Terör örgütü yok edilmedi!.. G.Doğu’da asker-polis yıllardır rahat intikal edemiyor… Acı gerçek işte bu…Çözüm Süreci içeride PKK’nın yasallık kazanmasına;dışarıda Suriye’de ise PKK devletçiği kurulmasına yaradı… 7 Haziran 2015 Seçimleri’nden bu yana 249 asker-polis-korucu şehit edildi…Sivil kayıplarını ise bilmiyorum…TSK’ya yönelik komplolar sonucu kotarılan İsimli Davalar ise Fetullahçıların komuta kademelerine yerleşmelerine neden oldu…15 Temmuz bu meş’um girişimlerin ürünüdür…

Yani yakında gürültü kopabilir…Ülke OHAL ile yönetildiğinden dolayı AKP’liler 16 Nisan Referandumu’nda çalınan oylar sonucu sistemi değiştirdiklerini zannediyorlar…Akılları hayli eksik sanırım…Öyle olmasa aynı akşam Erdoğan takipçilerine “Atı çalan Üsküdarı geçti…” demezdi…Komik durumdalar ama ben gülemiyorum…Ne diyelim?Allah kerimdir…Vatan sağolsun…

Toprak Mülkiyeti…

Çoğumuz Marksizm’den habersiz haldeyiz…Kuşkusuz bu durumun birçok sebebi mevcut…Sosyalist hareketin de aynı işte büyük kabahati bulunuyor…Kanımca en büyük hataları;bizzat solcu geçinenlerin sürekli sloganlarla düşünmeleridir…Bundan dolayı kendi dogmalarında boğuluyorlar…Bizim dönek tatlısu liberalleri gibi ödünç kavramlarla düşünme kolaylığına kaçıyorlar biteviye…Aralarından tek tük çıkabilen özgün düşünceleri parti disiplini adı altında boğup hayata geçiremiyorlar…Örgüt onlar için hala en kutsal değer…İnsanı ve insanlığa ait herşeyi ortak paydaları bir türlü yapamıyorlar…Bundan ötürü militan bir yalnızlığa savruluyorlar…Fikri yetersizlikleri nedeniyle yaşadıkları dünyayı yeterince doğru okuyamadılar…Biz Kemalistlerin sıklıkla düştüğü ideoloji bataklığına saplandılar…Oysa değişim hayatın özüydü…Bunu en iyi solcular bilirdi…İlkelerini kaybetmeden de kişi değişebilirdi…Özeleştiri yetersizliğinden doğan aynı fikri çoraklık yüzünden halkın günlük ihtiyaçlarına gereken önemi gösteremediler…Belki de tarihteki en önemli halk ve hak arama hareketlerinden birisi olan sosyalizm deneyimi bizzat solcu geçinenler yüzünden akamete uğradı…Hatayı kendilerinde arama çaresini eleştiri yoluyla ancak SSCB dağıldıktan sonra akıllarına getirebildiler…Aslında bunu da beceremediler bana kalırsa…Aynı dönemin gerektirdiği değişim sancılarını ya Kürtçü ya ABD meftunu dönek liberal ya da kopkoyu dinci kesilerek yaşadılar…Kökleri sürekli budandığı için dalları hiçbir zaman meyve veremedi ülkemizde…

 

Ben solcu değilim…Eğer kabul görülürse kendimi Kemalist saymaktan gurur duyarım… Ancak şu gerçeği de kabul etmemiz gerekir:Solcu olmak bu ülkede yürek ister… Ebedi korkulardan türeyip devlette vücut bulan ağır ve kahredici baskı yüzünden dinci ve milliyetçi olmanın dayanılmaz hafifliği insanlarımıza daha cazip geliyor…Ancak bu rahatlık bizi Marksizm’den uzak tutuyor…Hatta Hegel ve Kant gibi düşünürlerden de… Oysa eleştirel düşünmenin doğru yöntemlerini kendilerinden öğreniyoruz…Kavramları yerli yerine oturtma işini biraz da onlar ve daha nice filozof sayesinde sağlıyoruz…Yolda yürümesini bilmeyen birisine koşmayı öğretiyor insanlığın fikri fenerleri…Kendilerini anlama zahmetine girişenleri aydınlatıyorlar…

Yukarıda bahsettiğim sol siyasetin ülkemizdeki genel ve üzücü durumuna dış koşullar da büyük ölçüde etkide bulundu…Soğuk Savaş’ın iki kutuplu dünyasında Türk halkına komünizm öcü olarak gösterildi…”Allahsız gomünistler” bulundukları yerde mutlaka öldürülmeli;başları ezilmeliydi…Osmanlı döneminde ortak hatıralarda yer eden “Moskof Zulmü” anlayışı sol siyasete bakış açısına yönelik olarak kollektif biçimde ezberlenmişti… MTTB, Komünizmle Mücadele Dernekleri,Ülkü Ocakları,Akıncılar gibi sağcı örgütler ile Nurcular gibi birçok cemaat ve tarikat ABD eşliğinde solculara kök söktürdüler…Hatta 1960’larda yaşanan TİP deneyimi bile Kürtçülük yoluna üzücü  biçimde sebebiyet vermese sosyalizm Kemalizm ile yol arkadaşlığını daha uzun süre sürdürebilirdi…12 Mart Dönemi’ne kadar Yön Dergisi ile Doğan Avcıoğlu gibi isimler bu yolda çalışıyorlardı. Sol hareketliliğe karşılık çare arayan ABD ile diğer Batı devletleri dini ve milliyetçi çevreleri solculara karşı ustalıkla kullandılar…Burjuvazi ve siyaset kurumu ise askerlerle birlikte aynı işin yerli saç ayakları oldular bana kalırsa…

Peki,koşullara Marksist açıdan bakarsak şu zamanda yaşadığımız gericiliğin sebeplerini toplumsal koşullarda aramamız gerekmez mi?Toprak mülkiyetini elde etme ve üretilen artı değeri çoğunluk kesimle paylaşma konularında Türk ekonomi politiği sürekli gerileme içerisinde…Son 15 senenin -hatta özünde 37 senenin-AKP olgusu bu gerilemenin Washington merkezli siyasi temsilcisidir bana kalırsa…Sorun daha derinlerdedir…Anılan dönemde asal üretim kuruluşları ile para yaygın özelleştirmeler yoluyla halkın elinden alınarak yerli ve yabancı sermayeye sunuldu.Nakdi ya da gayri nakdi varlıklar bankalar ve büyük şirketlerin elinde toplandı iyice…İmtiyazlar kazanan sermaye tekelleşti anlayacağınız…Siyasetteki tek adamlık saplantısı da bundan mütevellit bana kalırsa…Borçla dönen ekonomi tık nefes kaldıkça paramız dolar karşısında değer kaybediyor…Bunu sebebi FED faiz arttırımları değil ki!..10 sene önce düşük kur yüksek faiz politikaları nedeniyle değerli sanılan paramızın alım gücü hiç yükselmedi…Dolar ucuzdu sadece…Öyle olmasa paramızdan altı sıfır atıp yeni liraya geçmezdik…Bu sayede dolar karşılığı Türk Lirası bastık…

Üretmiyor,tüketiyoruz…Ekonominin teklemesinin kanımca temel sebebi bu…Tarımsal üretim ile sanayi ürünü çıktısı sürekli geriliyor…Palavra sıkmakla ekonomi düzelmiyor halkın karnı ise hiç doymuyor…Erdoğan tarafsız Cumhurbaşkanı kalsa ne olur AKP Genel Başkanı olsa ne olur?Genç işsizliği korkunç duruma ulaşmış…Sadece 15 Temmuz’dan sonra kamudan atılan çalışan sayısı 102 binden fazla…Özel sektörde durum daha beter değil mi?Dış dünya da pek bir farklı görünüm sunmuyor…Sosyalizm yenilince hakimiyet kazanan neoliberalizm küreselleşme yoluyla dünya üzerine yayıldığından bugüne değin insanca yaşama koşulları her ülkede azalıyor… GATT,DTO,G20,AB,IMF,Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar azınlığın zenginliğini yüceltiyorlar…Sınıflararası gelir farklılıkları Küresel Kriz’den bu yana giderek yükseliyor…Artan bölgesel savaşlar ile etnik ve dinci teröre bir de bu gözle bakmak gerekir…

Gelinen bu süreçte özeleştiride bulunmamız gerekir…Solcu ve Kemalistler halkın ihtiyaçlarına gereken çözümleri sunamadılar…Bu sayede fakirler çocuklarını bir tas sıcak yemek uğruna Fetullahçılara teslim edebildiler…Yatılı Kur’an Kursları ile yurtlar devletin burs ve yardımlarının yerini zamanla alabildiler…Hatta tarikat ve cemaatler sınav sorularını bile yandaşları için çalabildiler…Kısacası devlet geriledikçe gericilik gelişti…Bunun sebebi ise toprak mülkiyetine dayanan aşiret tipi paylaşma olgusudur bana kalırsa…Sağ partilerin en yozlaşmışı AKP ise ağalığın neoliberalizmle ile kurduğu kutsal ittifakın hormonlu bir ürünüdür…Siz Erdoğan’ın dayandığı sermaye ve tarikat bağlantısını kurutun AKP’nin adı bile anılmaz olacaktır…Erdoğan ve ekibinin toplumsal tabanını teşkil eden yığınların ülkemizdeki ranta dayanan iane ekonomisinin üretim ekonomisine dönüşmesiyle AKP’yi terk edecekleri kesindir…Ve sol gene umut olacaktır… Bunun için Kemalistlere büyük görev düşüyor…

Referandum Sonrası…

Ak Partili arkadaşları pek neşeli görüyorum…Referandum’da %51  oy alınca çok sevindiler…”Allah muhabbetlerini hep arttırsın;yüzleri şenlikle aydınlansın!..” diye dua etmek geliyor insanın içinden…Tabii tersinden…

Yalnız dua ile düzelmeyen bir konu mevcut…O’nun adı ekonomi…Ülkemizde kaynaklar sınırlı ve borçlar yüksek…Yeni Anayasa propagandaları bütçeye belirli bir yük getirdi…İç güvenlik harekatları ile sınır ötesi operasyonlar da mali açıdan pahalı konular…Üstelik biteceğe de pek benzemiyor…Hatta savaş riski geçmişte hiç olmadığından daha yüksek durumda…

Meramımı size kısaca anlatacağım…En ufak bir siyasi dengesizlikte dolar yükselirse enflasyon ve faiz oranları da patlayacak gibi duruyor…Üç vakte kadar zamlar ardı ardına yağabilir bana kalırsa…Zira orta sınıf 2001 Krizi’nden bu yana çöküyor…AKP iktidarı süresince yaklaşık 15 sene izlenilen politikalar sonucu kamu kaynakları birilerine peşkeş çekilirken zenginlerin sahip olduğu sermaye güçlendi…Buna karşılık fakirlik hızla artma yönüne evrildi…Siyaset ve hukuk alanları başta olmak üzere toplum genelinde yaşanılan dengesizliklerin temel nedeni burada yatıyor…Borçlanma yolu ile ulaşılan sanal zenginlik kredi geri ödemeleri teklemeye başlayınca yoksullaşmaya  doğru yön tuttu.O dönemden itibaren ısrarlı biçimde düşük kur-yüksek faiz politikaları sürdürüldü.Çoğu insana saçma gelecek ama Merkez Bankası alınan dolar cinsi borca karşılık Türk Lirası bastı.Paradan altı sıfır atılmasının gerekçesini biraz da buralarda aramamız gerekir.Dolar bol bulunduğundan ötürü eldeki imkanlar elverdiği ölçüde yabancı para cinsinden büyümeye devam edildi…Şimdi ise yüksek kur-yüksek faiz dönemi…

Siz bakmayın faiz konusundaki takıntılara…Ülkemizde mevduata bankalarca sunulan imkanlar hep tezgah altından yüksek düzeyde devam ettirildi…Borçlananlara tefeci misali abanılırken parası fazla olan yerli ve yabancılara aşırı faiz imkanları eliyle tatlı karlar sağlandı… Şimdi dolar artışı sayesinde enflasyon yükselince piyasa faizleri de yükselme eğilimine girdi…Milli gelirimiz 11.000 dolar(yazıyla onbirbin) civarında ama net asgari ücret 1405 lira…Aradaki fark ise genelde özel ve az da olsa kamu kesimi borçları…İşte AKP döneminde sağlanan refahın kaynağı bunlar: ABD,İngiliz,Alman,Fransız bankaları ile Arap sermayedarlar…Katar aşkı bu yüzden sürekli depreşiyor Erdoğan’ın kalbinde… Tamamen duygusal konular yani…

Devlet aygıtının AKP örgütünün kalesi olmasının nedeni de orta sınıfın çökmesine dayalı yaygın işsizlik sorunu…Köylü üretmiyor;ürettiğini ise ucuza satmak zorunda…Zira tefeciye borçlu durumda…İşçi,memur,emekli kesimleri ise ay sonunu getirmekte sıkıntılı…Çünkü bankalara borçlular…Geriye kalansa sadece 10000 (yazı ile onbin) aile…Onlar da Türkiye’nin kaymağını Erdoğan ve arkadaşlarının şefliğinde yiyorlar…Aralarından su sızmıyor şimdilerde…Çünkü tatlı kar etme imkanı azalınca aralarında yeniden anlaştılar. Yerli ve yabancı sermayenin önünde tüm kısıtlamalar böylelikle kaldırıldı.2001 yılından bu yana bilinçli biçimde özelleştirmeler ile ihaleler yoluyla toprak altında ve üstünde yatan servetler devletin elinden alınıp inşaat rantıyla zenginlere hasredildi…Ali Ağaoğlu, Mehmet Cengiz,Cemal Kalyoncu,İbrahim Çeçen,Celal Koloğlu gibi yeni parti zenginler eskileri ile işbirliği halinde dümenlerini sürdürüyorlar…Şu anda Fetullahçılar’dan arta kalan pastayı paylaşıyorlar…Ancak o tükenmeye yüz tuttuğundan ötürü yeni rant arayışı peşindeler…16 Nisan Referandumu paranın tükendiğinin de göstergesi bir anlamda…

Bu tür okumalar yapmak için Marksist literatürü okumaya pek gerek yok…Sadece çalışan,meraklı bir beyninizin bulunması yeterli…Maalesef şu anda bu oran ülke genelinde oldukça düşük düzeyde…Gelecek günler ise yeni sıkıntılara gebe…

Sandıktan Sonra…

Şaibeli geçen Referandum Süreci’nin sonuna halen gelinemedi…16 Nisan tarihinde gerçekleştirilen oy hırsızlığı gündüz gözüyle ve YSK eliyle yapıldığından bu yana tartışmalar sürüyor…Halkın tercihi AKP’liler eliyle yok edildi…CHP sürekli başvurularda bulunuyor ama yargı organları AKP denetiminde kaldığından dolayı bu adımlar pek bir anlam taşımıyor…Ancak her türlü hukuksal yolun denenmesi gerektiği de ortada…Haklı olduğumuz bir davada karşı taraf yolsuzluk yaptı diye geri çekilecek değiliz…Anlayacağınız “ATI ÇALAN ÜSKÜDAR’I GEÇEMEDİ…” yolsuzluğa gömülüp gitti…

Ülkemiz AKP eliyle istikrarsızlaştırma uçurumuna itiliyor…Her alanda sürekli biçimde yaratılan hukuksuzluk gündelik terörü doğuruyor…Çalanın yanına kar kalıyor…Vuran kıran hakkını ancak alabiliyor…Bu gibi nedenler ise polis devletine kapı aralıyor…Güvenlik amacıyla alınan adli ve idari tedbirler parti devleti yolunda atılan adımlarla içiçe geçip varolan terörü azdırıyor…Sonuçta Türkiye giderek yönetilemez hale geliyor…Bu duruma bilerek geçit verenler ise Anayasa suçu işliyorlar…Cahillikleri ile maruf olan AKP elitleri halkı kışkırtarak sokağa dökülmelerini bekliyorlar…Amaçları mahkemede hesap vermemek olsa gerek…

Siyasi depremin nedeni ise şu:Tarihler Nisan 2017’yi gösteriyor ama 2001 Ekonomik Krizi’nin etkileri halen geçmiş değil…Yaralar henüz sarılmamışken AKP 2002 Kasım ayında iktidara gelmişti…O günden bu yana hükümet sürekli borçlanıp sürekli satarak bu Kriz’in etkilerini bertaraf etmek istedi…IMF ve Dünya Bankası’na olan borçlarımız ödendi ama merkezi yönetim borç stoku ile özel kesim dış borçları bunların en az 20 katı…Bir de rüşvet ile elde edilip yurtdışına parkeden yaklaşık 200 milyar dolarlık kara paranın akıbeti belli değil…Rüşvet ve rantla büyüyen iane ekonomisinin üzerine inşa edilen gecekondu tipi siyaset ve hukuk kurumları bu nedenle çöküyor…Yargıçlar abilerinden özendiğinden ötürü rüşvet alıyorlar…

Yani bu noktaya kolay gelmedik…İmece usulü çaldık çırptık…Elbirliğiyle “Devletin malı dedik”…Yetim hakkını utanmazca iç ettik…Üretmedik tükettik;paylaşmadık yok ettik… AKP bu yüzsüzlüğün muhafazakar yüzü oldu…Sanki diğerleri farklıymış gibi öteki partilerden medet umduk…Şimdi gelip batağa dayandık…Tükenmişlik hali bizi eline geçirdi… Ama burada bile yeni bir umut tütüyor…Ülkesini sevenler ile partisini sevenler artık ayrışmaya başlıyor…Bu kutuplaşmadan yeni bir sentez üretiliyor…Orta sınıf çökerken gündeme hep arka plana itilmiş sanılan zengin azınlık -fakir çoğunluk kapışması geliyor…Yani bir dönem kapanırken yeni bir dönem açılıyor…İnşallah fazla kanlı olmaz…

Küresel İslam Efeleri…

Ekonomi Politik

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından bu yana yaklaşık 25 sene geçti.1945 sonrası hüküm süren iki kutuplu sistemden şimdiki tek kutuplu düzene geçiş süreci sanıldığından çok daha kanlı ve acımasız biçimde yaşanıyor.Savaşlar,salgın hastalıklar,göçler,uluslararası terör,açlık,gelir dağılımı adaletsizliği, doğal afetler,küresel ısınma… gibi kötücül gelişmeler halen tecrübe ettiğimiz Yeni Dünya Düzeni’ne alternatif yaratılamadığından kaynaklanmakta.Soğuk Savaş sonrası dönemde sol siyaset zayıfladıkça İslam Dünyası’nda varolan dini akımlar hücrelere bölünüp radikal ideolojik çekirdekler haline dönüştüler.Terörün küresel beşeri sermayesi müslümanlar kabul edildi.Bu arada Yeşil Kuşak Stratejisi temel hedefine ulaşmış Sosyalizm yenilgiye uğratılmıştı.

Uluslararası arenada Sovyet sonrası dönem Batı karşısında ayakta kalan en sağlam iki gücün Çin ile İslamiyet olduğunu gösterdi.Sosyalizm yerini dine terk etmişti artık.Siyasal İslam felsefesi bu yeni temele inşa edilen deprem konutu sayılabilir.ABD ve diğer Batı devletleri açısından demokrasiden bihaber İslam dini mensupları çağdaş hale getirilmeli çok uluslu şirketlerin potansiyel tüketicileri olarak bir an önce dönüştürülmelilerdi.Eski Doğu bloku ülkelerinde liberalizm adına ne yapıldıysa Büyük Ortadoğu Projesi ile Arap devletlerinde aynısı uygulandı. Sadece bir farkla,müslümanlar…

View original post 232 kelime daha

Oylar Ayakkabı Kutularında…

16 Nisan Referandumu kanımca pek iç açıcı olmayan bir olasılığı gündeme getirdi… İddiam kısaca şöyle:AKP’nin bundan önce kazandığı her seçim artık şaibelidir…Bunlara iki referandum oylaması da dahildir…Düşünün bir kere maç oynanırken kural değiştirilir mi?Halk tercihini önemli oranda HAYIR’dan yana kullanmış siz YSK olarak çıkıp “Mühürsüz zarf ve oy pusulaları geçerlidir.” diyebileceksiniz…Peki nereden biliyorsunuz bunların EVET ile damgalanarak dışarıdan getirilmediklerini?Arabasının çalındığını iddia eden birisine “Hayır…Araban çalınmadı…Çalınmadığını bize ispat etmek zorundasın!..” demek değil mi bu?Böylesi bir iddiaya karşılık aylar öncesinden tedbir alınması gerekmez miydi?Akşam vaktini neden beklediler o zaman?AKP’li YSK üyesi kendilerini uyarana dek elini tutan var mıydı?O zaman ben de bir şekilde temin ettiğim sahte sarı zarfları getirip önce mühürletirdim.Ardından matbaada bastırıp EVET ile tercihlenmiş pusulaları sandık yetkilileri tarafından sonradan mühürlenmiş bu zarfların içine koyardım…Kendi sandığımdaki seçmen sayısı kadar olan EVET pusulalarını yeteri kadar HAYIR’ı çıkardıktan sonra onların yerine bu şekilde eklerdim.Sadece Sandık Başkanı ile müşahitlerle anlaşmam yeterli değil mi?Dahası tüm oyların toplandığı YSK veri tabanına müdahale edilmediğini varsayarak bu cümlelerimi yazıyorum.Yaşananları tahmin edebilmek için yazılım uzmanı ya da hukukçu olmanıza gerek yok…Çalışır bir kafanız olması yeterli… Tabii vicdanınız varsa…

Siz YSK Başkanı Sadi Güven’in açıklamalarına aldırmayın.Kendisi sorumluluk almamak için yalan söylüyor…Ya da O da aynı komplonun içinde…Hukuksuz biçimde HAYIR oyları yerine EVET ‘ler geçirildi…Siz herhangi bir seçim bölgesinde AKP aleyhine şahit olunan sandık hilesi gördünüz mü?Görürseniz müdahale etmeniz gerekmez miydi?Ama 1946,21 Temmuz Seçimleri’nden bu yana yaşanan en büyük hileye dün tanık olundu…Benim dileğim EVET kazanacaksa bile doğru dürüst oylanıp kazanması yönünde…AKP’liler devletin tüm imkanlarını kullanıp daha baştan kaybedecekleri maçı şantaj ve hileyle kendi leyhlerine çevirmeye çalışıyorlarsa HAYIR taraftarları olarak onların içinden kanı bozuk olmayan birkaç şahit bulmamız yeterli olacak…İşte video görüntüleri her yere düşüyor.Yapılan tüm sahtekarlıklar EVET’leri öne çıkarmak amaçlı…Siz acaba bu görüntülerin içinde kaç tane HAYIR lehine yapılan hırsızlık gördünüz?Üstelik bunlar sadece bizim bildiklerimiz…Cumhurbaşkanı ile Başbakan ise aynı kirli oyunun tam göbeğindeler…YSK Başkanı ve diğer bürokratlar da aynen öyle…

Ankara,İstanbul,İzmir,Adana başta olmak üzere tüm büyük illerde HAYIR oyları önde giderken Türkiye genelinde her nedense EVET’ler kazanabiliyor…Memleketim Bayburt ile Anadolu’nun diğer bazı illerinde oyların büyük oranda AKP lehine çıkması hiçbir şeyi değiştirmez ki!.. Bizim semtte bile oralarda yaşayanlardan daha fazla sayıda seçmen var. Yoksa kalkıp neden büyük illerdeki sandıkların açılmasını bekleyelim?Saat 17:30 da seçim sonuçları zaten belli olurdu…Peki o uzak bölgelerde seçim hilesi hiç yaşanmadı mı?Gözden ırak olduklarından dolayı Anadolu arazisi daha rahat biçimde sandık hırsızlığına teşnedir…

Anayasa suçu işleyerek Anayasa değişikliği yapılıyor gözler önünde…Peki Erdoğan ve şürekasının yeni Anayasa’ya uyacaklarının taahhütü nedir?Kendilerinden önce konulan kuralları gözü kapalı çiğneyenler elbetteki gem vurulamaz biçimde kendi koyduklarına da uymayacaklar…Yasa,hukuk tanımayacaklar…Orman kanunu geçerli olacak böylelikle. Vuranın kıranın yanına kar kalacak…Darbe işte böylesi zamanlarda gelir hayatın gündemine…Hırsız siyasetçiler halkın iradesini çalmaya girişmelerinden itibaren karanlık bir güç karşılarına çıkmaya başlar…Terör sokağın tek gerçeği halini alır…Siz polis devleti kurarsınız;OHAL ile memleket yönetmeye kalkarsınız ülke daha da yönetilemez hale gelir…Üstelik sizin kirli ellerinizle…

Oyun büyük…Kısa adıyla BOP…Büyük Ortadoğu Projesi…Erdoğan bu işin Eşbaşkanı aynı zamanda…Ayakkabı kutularında para saklayan rüşvetçiler şimdi de halkın anasının ak sütü gibi helal Cumhuriyeti’ni yıkmaya çalışıyorlar…Güçleri yetmeyince her türlü hileye başvuruyorlar…Üstelik bunu din adına yapıyorlar…Federe bir Kürt devleti için bir engel daha kalktı Barzani ile PKK ikilisinin önünden…Artık zil takıp oynuyorlardır…FETÖ ile birlikte tabii…Halkın geri kalan kısmına ise çile ve mücadele yolları görünüyor…