Yağma ve Linç Kültürü…


Cuma günü yazdığım makalede Hasan Cemal’in yazısından yola çıkarak değişim konusunu Türkiye ve Türk toplumu açısından incelemeye çalışmıştım.Yazıda en fazla üzerinde durduğum nokta ise orta sınıfın gelir kaybına uğramasıyla yaygınlaşan toplumsal yozlaşmanın kendilerini daha muhafazakar olarak ifade eden bireyler yarattığını,hızla fakirleşen bu kitlenin kendilerine ortak ideolojik yaşam alanı olarak etnik kimlik olgusunu yeniden inşa ettiklerini ve bu kavram etrafında birleştiklerini iddia etmiştim. Ardından 12 Eylül Darbesi’nin kotarıp Turgut Özal zihniyetinin paketleyip sunduğu din bezirganı yeni sınıfların varolmaya başlamasından bu yana Kürt Sorunu ile iyiden iyiye güçlenen şiddet hareketlerinin yağma ve linç kültürünü beslediğine değinmiştim.

Son günlerde ülkenin iki kıyısında -Edirne ve Hakkari- yaşanan gerginlik sokakların çalkalanmasına yol açarken sanki birileri olayları kendi leyhlerine kullanmak için bilinçli biçimde müdahale etmiyor.Yoksulluğun işsizlikle el ele vererek derinleştiği bu dönemde Cumhuriyetimizle birlikte yaşayan iki korkumuzun güçlü biçimde siyasileşip toplumsal hayata katıldığına şahit olmaktayız.Bunlardan birisi etnik Kürt hareketi, diğeri irticai düşüncenin laikliğin önüne geçerek topluma yön vermesidir…Soğuk Savaş dönemine ait kavramlarla yeni yüzyılı değerlendirmekten kaynaklanan düşünsel marazlık TSK-iktidar gerginliğini sokağa taşan varlık-yokluk kavgasının kamu hayatındaki işareti gibi görmemize engel olmaktadır.Yağma ve linç kültürünün böylesi yaşam alanı bulmasında zayıflayan orta sınıfın yerine ikame edilen iktidar ortağı yeni muhafazakar sınıfların tutsaklık düzeyinde aidiyetlik hissettikleri cemaat-tarikat düzenine tabi olmalarında yatmıyor mu?Bu ikili yapının fay hattını yaratan adaletsiz gelir dağılımı sınıflararasında yaşanan menfaat çatışması gerçeğini ortaya koyması gerekirken -ideolojik bakış açımız nedeniyle- etnik kimlik çatışması olarak görülmek istenmesi depremin merkez üssünü yanlış yerlerde aramamızda en önemli sebep.

Kürt Sorunu’ndan üreyen etnik Kürt milliyetçiliği ise şiddet tercihini PKK vasıtasıyla kurgulayıp G.Doğu’da terörü günlük yaşamın bir parçası haline getirmiştir.Parti kapatmak,sosyal problemleri güç kullanarak bastırmaya çalışmak, bu süreçte teröre terörle karşılık vermek devlet aygıtının giriştiği mücadelede korkunç bedellere neden olurken göçün şehirlere taşıdığı milyonlar şiddeti dağlardan kent merkezlerine indirmiştir.Demokratik Açılım sadece bir kesime özgürlük sunma yanlışına düştüğü için daha baştan açmaza girdi.Gelecek günlerin sarsıntıları sokaklardan duyulurken ABD siparişiyle bu işler kalkmanın siyasi hesabını iktidar elbette verecektir.

Kriz sayesinde iktidar olan AKP yine krizin yarattığı kaos içerisinde kaybolurken suçlu arama çabalarına Silahlı Kuvvetleri ortak etmek istemesi Darbe Günlükleri’ni,Dursun Çiçek’leri,Ergenekon’ları,Arınç Propaganda’ları… gibi çaresizlikleri perde perde gözler önüne seriyor.Yağma ve linçler sürerken sisler bulvarının ardını görmek için sabırla beklemek gerek.

Yorum bırakın