Ne Yapmalı?

Terör bütün yaz boyunca insan hayatına kast etti,kast etmeye de devam ediyor.Seçimlerden sonra azmasının başlıca nedeni Çözüm Süreci’nin buzdolabına konulma durumu ise diğeri HDP’nin barajı aşma şansını yükseltmekti.İkincil sebepler arasında özellikle dış kaynaklı Büyük Ortadoğu Projesi’nin kanlı oyuncağı IŞİD aracılığıyla Suruç’ta gençlere bombalı suikast düzenlenmesi;iç politik alanda Ak Parti’nin tek başına iktidarı elde etmek için yeniden seçim seçeneğine sarılması gibi gelişmeler yatıyordu. Şiddet şiddeti doğururken herkes kendi hesabını yaptı ve koalisyon kurulamadı. Bu arada Erken Seçim olgusu iktidar partisi tarafından sandık güvenliğini sağlama almaya yönelik tedbirleri de beraberinde getirdi.Hatta örgüt ile AKP yeniden görüşüp seçimler için orta yol bile bulunabilir duruma gelindi.

Ben,toplumsal düzenin terörü azdırdığı kanısındayım.Uzun zamandır parasından altı sıfır atılmış bir ekonomiye sahip;topraklarında iki milyona yakın Suriyeli sığınmacıya ev sahipliğini yapan; Yasama-Yürütme-Yargı erklerinin (sermayenin çok küçük bir kesimde toplanması nedeniyle) tek adam etrafında zuhur etmesini hazmedebilen yapıyı ve bunlara benzer hususları silah seslerinin sokakları çınlatmasının başlıca amilleri arasında sayıyorum.Yaşam bunu gerektirdi, tarih önümüze bu seçenekleri sundu.Açların bağırışlarına kulaklarımızı tıkadıkça kendi yoz yanlızlığımıza gömüldük. Soyulduk,dövüldük,aşağılandık sesimiz çıkmadı.Komşularımızın topraklarına terör ihraç ederken yakalandık ama inkar ettik.Yalan söylemekle gerçekler gizlenemiyor.Gerçekler er ya da geç bir gün ortaya çıkıyor.

Toplumsal hayatımız geri kalmış bir çok ülkede olduğu gibi yıllar boyu sömürü,talan ve yalan üzerine kurulu.Atatürk Türkiye’sinden ziyade Baas Rejimi’nin hüküm sürdüğü Ortadoğu ülkelerine benzer özellikler kazandık.Çok partili hayatla başlayan şehirlere yönelik köylü akını tarikatların para kazanıp iktidarların gizli ortakları sayılmaları şansını kendilerine sağladı.Bu durum şehir ormanında fakir ve yalnız bırakılmış halkın devlet tarafından dini yapılanmaların kucağına itilmesi sonucunu doğurdu.Cemiyet hayatı,cemaat hayatına şeyhler sayesinde böyle böyle dönüştü.Aynı süreçte kadınlar ikinci sınıf sayılmaya devam edilirken kadın cinayetleri artarak sürdü.Erkek egemen toplumun zayıflara acıması beklenemezdi.Bin lira asgari ücret alıp sesini çıkarmadan karın tokluğuna çalışanlar aslında iyi bile sabrettiler.

Şimdi kalkıp ülkenin en geri kalmış bölgesinde “30 yıldır neden terör var? diye saf saf  soruyoruz. Sanırım bir tek oralara gidip bakmıyoruz.O  bölgede terör yüzyıllardır mevcut.Ağa-Şıh-Devlet üçlüsü işbirliği halinde töre-toprak-maraba sömürüsünü Osmanlı’dan bu yana sürdürüyor. Beyler sofrası fakirlerin kursaklarındaki lokmalarla bezeniyor.Şehirlere taşınınca durum tabii ki değişmedi.Kırsal kesim insanı şehir hayatının yabancılaştırıcı etkisine karşı çareyi şeyhlerin çıkar kokan salavatlarında buldular.Ağalar kravat takıp,hazine arsasına inşaat diken müteaahhite dönüşmüş kentlerin yeni zenginleri tarikatların baş konukları edilmişti.Ne de olsa Turgut Özal, Tansu Çiller,Tayyip Erdoğan zenginleri severlerdi.Sola karşı milliyetçi ve maneviyatçı gençler yetiştirmek isteyen devletimiz sağ iktidarların tüm liberal darbelerine ses etmedi.Sadaka ekonomisi böylelikle teşkil edildi.Devlet ekonomiden çekildikçe taşeronlaşma hayatın her alanına bulaştı. Ekmek kavgası karşı tarafın hakkını gasbeden iktisadi düzenle kanlı safhalara ulaştı.Borçla,sıcak parayla edinilen sanal zenginlik daha 10 sene geçmeden üretimde kalıcı durgunluk halini yarattı. Stagflasyon gelip boynumuzun üzerine oturdu.

Yukarıdaki sebeplerden ötürü halkın aç ve işsiz bırakılması sokakların huzursuzluğunu tetikliyor. Dini telkinler,kaderciliği şımartmalar da işe yaramaz oldu bu aralar.İnsan gibi yaşama hevesinin kişi onurunu satma bahasına sağlanması yaşanan acımasızlığın en acı fiyatı değil mi?Pazarlarda insan etinin satılması yol açmadı mı madenlerde 300 kişinin birden yok yere ölmesine?Bizi bize düşman eden haksızlıklardan değil mi bakanların rüşvet almak için altına yattıkları 30 yaşındaki zibidilerin serbestçe gezinmeleri.

O yüzden yoksullaştıkça muhafazakar kimlikler edindik,tutucu hale geldikçe terör günlük hayatın ekmeği sayılır oldu.Hırsızlık yapan dolandırıcılar, şarlatanlar, müritler hep şeyhlerini,imamlarını takip ettiler imanlarını değil. Kilisenin papazı dindarları soyanlara karşı cemaate sabır tavsiye ediyor ancak aynı sofrada kendisi de semiriyordu.Çökmenin eşiğine gelmenin sebebini artık aynaya bakarak bulmalıyız.Mide bulandırıcı bir manzara olsa da bakabilmeliyiz vicdanımıza.Ta ki insan olduğumuzu hatırlayabilene kadar.Çünkü kula kulluk etme hevesinden dolayı insan kalabilme erdemini yitirmiş durumdayız. Bilgilerinize…

Savaş Kapıya Dayanmadan…

Günlerdir şehit cenazelerini konuşuyoruz.40 günde 50’den fazla kaybımız var.Üstelik bu acımasız süreç ivme kazanıp tepe noktaya varacak gibi görünüyor.Terörün bilerek tırmandırıldığı bugünlerden en başa doğru dönersek CIA tarafından Deraa’da 2011 Mart ayında başlatılan Suriye İç Savaşı’nı not etmekle işe koyulabiliriz.Eş zamanlı olarak CIA ve İngiliz İstihbarat örgütü MI6 Tayyip Erdoğan’a PKK’ya daha geniş imkanlar sağlanması şartıyla terör örgütüyle masaya oturulmasını salık veriyorlardı.Bu meyanda Çözüm Süreci-Irak İşgali-Suriye İç Savaşı gibi kanlı gelişmeler tıpkı İran’la imzalanan nükleer anlaşma gibi Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) saç ayakları halini aldılar.Ağustos 2011’de BOP ile eş güdüm içerisinde Başbakan Tayyip Erdoğan dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu Şam’a gönderdi. Kamuoyuna açıklanan amaç özünde iyi idi: Ateşkes ilan edilip,bir plan dahilinde muhalefete söz hakkı verilerek akan kanın durdurulması isteniyordu.Peki ne oldu da o günden bu yana istenenin tam tersi yönünde hareket edildi?Politika değişikliğinin sebebi nelerdi?Birlikte tatile gidilen “Kardeşim Esad”‘a bir anda duyulan nefret olan biteni tümüyle açıklıyor muydu?Suriye bizim olanca insani! yardımımıza rağmen fiilen nasıl üçe bölünebildi?

Şimdi bir senaryo yazalım.Gerçek mi, yalan mı bizlere zaman gösterecek:İç savaşın başından itibaren Suriye ordusunun geriye çekilmesiyle sınırlarımızın hemen ötesinde herhangi bir otorite bırakılmamış oldu.Kapıların ardına kadar açılması sayesinde içeri buyur edilen mültecilerle birlikte tanımadığımız bir ülkenin sorunları,teröristleri,silahları,iç çatışmaları da ithal edildi. İstanbul,Ankara,Antalya,Hatay,Gaziantep ve diğer sınır illerimizde görüldüğü gibi siyasi ve askeri destek verilen Özgür Suriye Ordusu ya da Suriye Ulusal Konseyi gibi silahlı gruplar ülke içinde hızla konuşlanırken IŞİD,PYD,El-Nusra gibi terör örgütleri bir gecede sınır kapılarımıza dayandı. Üstelik IŞİD artık aramızda yer bulan,Türk vatandaşları tarafından desteklenen örgüt halini aldı. Zamanında devlet politikası adı altında gizlice El-Nusra Cephesi’ne yardım edenler şimdi daha bilenmiş bu yaratıkları bahçe duvarlarının hemen dibinde buluyorlardı.İşte bu tür hainlikler yoluyla Ortadoğu bataklığı Türk topraklarına park etmiş oldu.

Yukarıdaki gelişmelerin hemen öncesinde yine BOP kapsamında ABD, Erdoğan’a Çözüm Süreci’nin uygulanması koşuluyla Başkan seçilmesini teklif etti.Kürtçü siyasetin arayıp da bulamadığı fırsat Oslo Görüşmeleri ile zaten başlatılmıştı.Kaybedecek birşeyi bulunmayan terör örgütü silahla koparamadığı tavizleri masada teker teker kazanabilecekti.Lozan ile başarıyla hayata kavuşan Türk idari yapısı böylelikle Sevr tarz-ı siyasetle Federal Sistem’e çevrilecekti. Dikkat ederseniz Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi davalar 2007 Anayasa Değişikliği ile eş zamanlı biçimde kotarıldılar.Oslo Görüşmeleri’nin hemen akabinde ya da henüz toplantılar bitmeden Cemaat-AKP ikilisi CIA ile birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri’ne komploda bulunuyorlardı.Başka bir açıdan bakarsak Erdoğan ve saz arkadaşları gazozuna ilaç konulmuş genç kız misali başkanlık hayaliyle kandırılmış idiler.

Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ABD ve Batı ülkeleri İran etkisini kırmak ve Esad’ın zayıflatılmasını sağlamak amacıyla Suriye’nin en az 3 bölgeye ayrılmasını istiyorlardı.Bu iş için biçilmiş kaftan Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan’dı.Mezhepçi anlayışları nedeniyle bölgede sünni güçleri destekleyen Türk devlet yöneticilerinin siyasi kompleksleri ülkemizi sınırları ötesinde maceralara girecek kadar pervasız hale getirilebiliyordu.Kanı kanla yıkama heveskarlığı MİT tırları aracılığıyla Suriye’ye silah taşımakla arşa ulaşmıştı.

Suriye İç Savaşı ile PKK’nın siyasallaşması olgusunu yine eşzamanlı biçimde değerlendirebiliriz. Çözüm Süreci palavrasının ülkemizi getirip koyduğu noktada Medeniyetler İttifakı eş başkanı seçilmekle övünen Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AKP ile arkasındaki küresel güçler bilerek PKK’nın meşrulaşmasını sağlamışlardır.Dikkat edilirse Kıbrıs adasında Rum ve Türk taraflar arasında başlatılan görüşmeler Suriye’nin kuzeyinde yaratılan Kürt Koridoru’nun  enerji ikmal güvenliğini sağlamaya yönelik politikalardan sadece bir tanesidir.Yüzmeyen savaş gemisi diyebileceğimiz Kıbrıs üzerinde yaşayan Türk kesiminin elinden yaşam ve savunma hakları alındığında küvözdeki Kürt devletçiği daha rahat nefes alabilecektir.Öyleyse Türk varlığına her alanda saldırıda bulunulması emperyalizm için stratejik adımlardan en önemlilerindendir.Batı devletleri Türk toprakları parçalanırsa emellerine çok daha kolaylıkla ulaşabilirler.

7 Haziran seçimlerinin ardından yaşananlar ve erken seçime gidilmesi kararı birbirinden ayrı düşünülemeyen gelişmelerin doğal sonuçları oldular.İç çelişkilerimiz ile birlikte toplumsal sorunlarımızı zamanında gideremeyip dış dünya koşullarını doğru biçimde tanımlayamadığımızdan milli çıkarlar etrafında siyaset üretme konusunda sıkıntılar yaşamaya başladık.Küresel truva atı sayabileceğimiz Ak Parti işte bu siyasetsizliğin en büyük sorumlusudur.

Eylül ayında NATO ittifakı Avrupa ülkeleri ile eşgüdüm içerisinde Bulgaristan ve Almanya’da hava indirme ve yardım tatbikatı düzenleyecek.Haberlerde bu askeri gösterinin Rusya’ya karşı yapıldığı bildiriliyor.Yine şu aralar Karadeniz ülkeleri kendi aralarında tatbikata katılıyorlar.Türkiye, kıyıları bulunduğu deniz çevresindeki ülkelerle dostluk içinde askeri gelişmeleri takip ediyor. Senaryomuzun devamında Rusya ile iyi ilişkiler kurmaya çalışan ülkemize karşı NATO tatbikatının Türk devletine yönelik düşmanca tutumla yapıldığını ihtimal dahilinde değerlendirebiliriz.Tıpkı İncirlik’ten kalkan Amerikan uçaklarının Diyarbakır’ı, Hakkari’yi, Malatya’yı vurabilme olasılığı bulunduğu gibi.Yine savaşın tetiklemesiyle yükselen dolar kurunun 9 liraya yaklaşan değerler kazanabileceğini, ağırlaşan ekonomik koşullar ve buhranın beraberinde toprak kaybını getirebileceğini öne sürebiliriz.

Senaryomuza son verirken bir konuya dikkat çekmek isterim.İstihbarat örgütlerinin saha çalışması yaptığı Türk yurdunda kardeşçe yaşama azmimizi koruduğumuz sürece her türlü saldırıya karşı başımız dik kendimizi savunabiliriz. Sanıyorum yaşanacak bir savaş bizim ulusal bilincimizi daha keskin hale getirecektir.Daha umutlu ve aydınlık günler dileklerimle…

Olgulardan Işığa Kavuşanlar….

Seçimlerin ardından yiğitlerin harman olduğu er meydanında koltuk sevdalıları her fırsatta kafa kola girip birbirlerine peşrev çekiyorlar.Siyasi aktörlerin delikanlılık gösterileri olanca hızıyla sahne almaya devam ediyor.Hafta başından itibaren şişirilen AKP-CHP koalisyonu olmayacak duaya amin diyenlerin amentüsü olarak sunulmuştu.Geçen bir ay boyunca sürdürülen hükümet kurma girişimleri gizli niyetlerini erken seçim iftarında bozacakların şark kurnazlığını içeriyordu.CHP yukarıda bahsettiğim oyunda piyon yerine konmaktan öteye gidemedi.  Davutoğlu’nun bilim adamı saflığı Kılıçdaroğlu’nun devlet adamlığı acemiliğini silkeleyip bir kenara attı.Deniz Baykal’ı Meclis Başkanı seçtireceğim diye ayağına çağırıp kandıranlar Kılıçdaroğlu’nu 4 yıllık iktidar masalıyla uyuttular.CHP açısından nereye gideceğini bilmeyene hiçbir rüzgarın yardımcı olmaması durumu yaşanıyordu. MHP ise tepkimeye girmeyecek kadar akıllı, kurulacak koalisyonun kimyası konusunda istediği sonuca ulaşacak kadar kendinden emindi. Bahçeli Davutoğlu’nun hiçbir davetine olumlu cevap vermeyip sorumluluğu üzerinden attı.2002 yılında erken seçime gidip Ak Parti’ye iktidar koltuğunu sunan birisinden başka bir davranış beklenemezdi.HDP zaten farklı dertlerin davasını giderken terör örgütünün sivil savunma kolu halini almıştı. Geniş çaplı bir koalisyon özelliğini koruyan AK Parti muhalefetin işbilmezliği ile tecrübesizliğinden sinsice yararlandı.

Görünen o ki gelecek aylarda seçim çalışmaları hız kazanacak.Kaybedilen 2015 yılına;2016 ve sonraki yıllar da katılıp heba edilecek.İddiamda ısrar edip işe sonraki yılları dahil etmemin sebebi şu:Ekonomik altyapı yaklaşık 15 senedir üretim  sıkıntısına girmiş durumda.2008’de başlayan Küresel Kriz bizi teğet geçmedi.Arka arkaya kırılan fay hatlarının yarattığı devasa dalgalar Rusya ve Çin’den sonra bizim sahillere vuracak gibi görünüyor.2001 yılının Kara Çarşambası ise halkın üzerinde silindir gibi dolanıyor.Parasından altı sıfır atılmış iktisadi yapıdan bol ölçekli üretim ve nitelikli kalkınma hamlesi beklemek eşyanın tabiatına aykırı olurdu.Önceki dönemlerin hormonlu büyüme rakamları sizleri sakın aldatmasın.2002-2015 yıllarının büyümesi tüm Cumhuriyet hükümetlerinin ortalamasından daha düşük verileri içeriyor.Üstelik durgunluk içinde enflasyon sarmalına tam anlamıyla düşülmemiş iken.Arz tarafından kaynaklanan sıkıntı ne zamandır piyasayı eline almış çalkalıyordu.Üretim ve gelir alanında yaşanan erozyon siyasete belirsizlik biçiminde yansıdı.Olan biten sadece bu.

Ekonomik krizlerin artık Eski Türkiye’de kaldığı iddia edilirken Yeni Türkiye söylencesi paramızın değer kaybı ile varlıklarımızın haraç mezat yabancılara satılmasının doğal sonucu değil mi? Aslında tek parti iktidarı döneminde tek adam otoriterliğine boyun eğilmiştir.Ve bu uğurda parti-devlet modeli ön plana çıkarılmıştır.Devleti konsolide eden Ak Parti benzer refleksleri edinerek tek parti dönemi CHP zihniyetini başarıyla kuşanmıştır.Kamu ekonomisinin rant dağıtma işlevini görünce bu görüşe katılmamak elde değil.Yeni Dünya Düzeni’nin aslan liberalleri 1990’lı yılların II. Cumhuriyet kandırmacası yerine 2010’lı yıllarda Yeni Türkiye palavrasını bu şekilde gündemlerine aldılar. Ergenekon,Balyoz,Askeri Casusluk gibi davalar Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde aynı yöntemle pişirildi.Ordu direnme noktası olmaktan çıkarılmalıydı. Milli Görüş Hareketi’nin gömlek değiştiren devşirme demokratları ABD merkezli Ilımlı İslam Projesi’nin Türkiye ayağı oldular.HDP-AKP ikilisi Kürt-İslam dayanışması ile hem içeride hem dışarıda ülke aleyhine adımlar atmaktan çekinmediler.

Başkanlık hevesindeki Cumhurbaşkanı önderliğinde Ak Parti yönetimi Türkiye’nin siyasi durumunu Merkez Bankası’nın para politikasına benzetiyor.Erdoğan yüzünden Davutoğlu Hükümeti’nden eser yok ama kendileri tek karar vericilermiş gibi hareket ediyorlar.Bu arada Para Piyasası Kurulu toplantısı ile faiz koridorunu daraltacağını söyleyen Erdem Başçı biçare halinin acısını Türk lirası’ndan çıkarmayı sürdürüyor.Dolar,Başçı’nın sayesinde alıp başını gidiyor.Benim iddiam odur ki; zamanında İsviçre-Basel’e gidip Rotschild ile Rockefeller ailelerinden faiz arttırmama emri alan Başçı geri döndüğünde faiz arttırmamak için Cumhurbaşkanı’nın emrine uyar gibi gözükürken arka planda yabancı bankalarda milyarlarca dolar dövizi bulunanların teknesine su taşıyor.Dışarıda dolar cinsinden hesapları olan isimlerin başında hükümete yakın işadamları ile bizzat Recep Tayyip Erdoğan gelmektedir.Merkez Bankası cari hesap kalemlerinden Net Hata-Noksan hesabının sene başından bu yana 9 milyar dolara yakın fazla vermesi yukarıdaki görüşü destekler nitelikte değil mi?Sıcak paranın kaynağının sadece Körfez Emirlik’lerinde bulunduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.İşte bu yüzden iplerinin uçları dışarıda bulunanların başına  olmadık çoraplar örülüyor. Aynı sebeple Erken Seçim döneminde hız kazanacak olan terör Kasım ayında G-20 Zirvesi esnasında aniden kesilebiliyor.Sonra aynı kör terör olanca hızıyla yoluna devam edebiliyor.Dikkat ettim Kasım 2014 tarihinde yapılan Papa ziyaretinde de aynısı yaşandı.

Krizler bu halkın günlük ekmeği.Katık edip yoksulluğuna yaşamına devam eder.Ancak Anadolu insanı bir kez uyanmaya görsün.Kendisinin en yüce duygularını sömürüp yok eden sürüngenlere en ağır cezayı vermekten bir an olsun çekinmeyecektir.Umarım bu ceza sandıkta kesilir.Daha ilerisini sanırım düşünmek bile istemezsiniz.

Erken Başlayan 21. Yüzyıl…

Fransız İhtilali’nin doğumu ile başlayıp 1910’ların başına kadar Kıta Avrupası’nda hüküm sürdüren 19. asır tüm siyasi etkilerini Çarlık Rusyası’nın yıkılmasıyla birlikte yeni çağa taşıdı.Ardından gelen 20. yüzyılın da iki Dünya Savaşı ve süregelen Soğuk Savaş ile birlikte yine Avrupa kıtasının yüzyılı olduğu söylenebilir.1800’lerin ikinci yarısında başlayıp 1914 yılına kadar süren Almanya ve İngiltere’nin dünya çapına yayılan güç kavgası cihan harbi ile neticelendi.Mağlup Almanya’nın dirilip ayağa kalkmasıyla güçlenen Nazi devleti ikinci büyük savaşı getirecek  milyonlarca insan bu savaşta hayatını kaybedecekti.Okyanuslara sığmayacak kadar büyük acı dünya sathına yayıldı.

Tarih boyunca geçerli bulunan güçler arasındaki mücadele Almanya,Japonya ve İtalya yok edilip Soğuk Savaş başlayınca da değişik aktörlerle sürüp gitti.1991 yılında Sovyetler Birliği dağılıp Bağımsız Devletler Topluluğu’na dönüşünce Fransız İhtilali’nin ateşlediği milliyetçilik sosyalist düşünceyle arasında yaşadığı savaşı kazanmış oldu.Ancak Kızıl Korku tüm coğrafyada 1980’lerin sonuna kadar hükmünü sürdürdü. 1992’de Slovenya’nın Yugoslavya’dan ayrılmasına Almanya’nın göz yumması ülkenin dağılmasını getirince Balkanları tümüyle etkileyen iç savaşa adım atıldı. Irak’ın Kuveyt’i işgali bahanesiyle Amerika ve diğer Batılı devletlerin giriştiği 1. Körfez İşgali İslam coğrafyasında yıllarca sürecek kan ve göz yaşını hayata geçirmiş oldu.Bu gelişmeler erken başlayan 21. yüzyılı bizlere işaret ediyordu. Önceki asrın aksine 21. yüzyıl Ortadoğu merkezli gelişmelere gebeydi.Büyük Ortadoğu Projesi’nin provası Saddam sayesinde sahnelere konuldu. Böylelikle yeni hedef belirlenmişti:Ortadoğu ve Ön Asya devletleri…

Çekik gözlü Samuel Huntington olarak nitelendirebileceğimiz Francis  Fukuyama’nın ideolojik saptamalarına bakılırsa liberal devlet insanlık tarihinin ulaştığı en mükemmel yönetim biçimi olarak kabul edilmeliydi. Liberaller köpeksiz köy görmüş değneksiz geziyorlardı. Küreselleşme yanılgısı işte kartların yeniden karıldığı bu dönemde fırsattan istifade tüm dünya üzerinde konuşlandırıldı.Uruguay Raundu benzeri tekelleşme toplantıları Dünya Ticaret Örgütü gibi karar mekanizmalarının uluslararası rekabeti Batılı şirketler lehine dünya çapında yayma girişimlerine ön ayak oluyordu.Yeni bir Bretton Woods anlayışı küresel sermaye tarafından tohumlanıyordu. Internet Çağı’nda para sayısal veri halini almıştı.Uluslararası bankalar sermayenin tek düğmeye basılarak sınır aşan hıza ve serbestliğe kavuşmasını gelişmekte olan ülkelere borç vererek kutladılar.Alan razı veren razı idi.Ta ki 2008 Eylül ayında patlayan Lehman Brothers Krizi’ne kadar.Paraya sağlanan sınırsız özgürlükle birlikte borçlandırılan kesimlere ilk darbe vurulmuş oldu.Güç siyasetinin devamı sayılan savaş giderlerini finanse etmek için girişilen türev ürünler ve ikincil kredi piyasası kandırmacası tüm dünyayı etkileyen finans sarmalına dönüştü.Kriz döneminde ilk aşama ABD’de; ikinci aşama Avrupa Birliği ve Avro Bölgesi’nde;üçüncü aşama ise Rusya ve Çin ile birlikte Asya devletlerine ulaştı.

Yukarıdaki gelişmeler ayrı ayrı kırılan fay hatlarının birbirlerini tetiklemesiyle oluşan küresel depremlerin yaratılması sonucunu doğurdu.Krizler 22. asra Asya ülkelerinin damgasını vurmasının önünü açtı.Hindistan ve Çin etki alanları ile birlikte Batı Asya’da bulunan Rusya ve İran devletlerini yanına alarak merkez ülke konumuna gelebilirlerdi.Bu arada Hindistan Batı yanlısı eğilimini sonsuza dek sürdürebilir miydi?Pakistan ve Afganistan hattı aynı gelişmelere nasıl yanıt vereceklerdi?Her ülke açısından çok seçenekli cevaplar içeren karmaşık sorunlar yumağı idi tüm bunlar.Arap saçına dönmüş düğümler çelişkileri savaşla çözülür hale getirecekti.

Bizler ise önce Kömür ve Çelik Birliği olarak kurulan ardından Avrupa Ekonomik Topluluğu halini alan ve en sonunda Avrupa Birliği’ne dönüşen Ortak Pazar’a kapağı atmanın yollarını arıyorduk. Oysa milyonlarca işçimiz sayesinde çoktan tam üyeliğe ulaşmış sayılırdık.Elimizde bulunandan fazlasını ararken Gümrük Birliği ile başımıza esas belayı sarıyorduk.Mükayeseli üstünlüklerini dış ticarette ülkemize karşı başarıyla kullanan Avrupa devletleri 1996 yılından itibaren bizleri fason üretim merkezi haline getirdiler.Çin,Endonezya,Hindistan,Malezya,Mısır’a benzer biçimde katma değeri düşük malların ucuz işçilikle temin edildiği emek-yoğun iş piyasasına dönüştük.Otomotiv pazarımızın büyümesi ve ihracatının artması  küresel dünyada iş yapmada ne kadar öncelik sağlayabilirdi ki?İyi eğitilmemiş beşeri sermayeyle toplumsal alanda biz hala 20. yüzyılı yaşıyorduk.

2002 seçimlerinden itibaren AKP yönetimi hormonlu büyüme rakamlarını yalan yanlış veriler halinde kitlelere sundu.2001 Krizi nasıl olsa ellerini güçlendirmişti.Hak arama yolları tıkanmış halk önüne ne konursa yiyordu.Başka ekmek yoktu çünkü.Sistem ekonomik demokrasi olmadan siyasal özgürlüklere bir türlü adım atamamanın çaresizliği içerisindeydi.Yoksa İç Güvenlik Paketi’ne neden ihtiyaç duyulsun idi?Toplum üzerine yoksulluktan kaynaklanan basınç alanları halkı merkezkaç güçlere yöneltti.7 Haziran seçimlerinde Kürt siyasal hareketine çıkan %13 oy yaşanan çaresizliğin göstergesi değil miydi?

Yeni yüzyıla girerken gelir dağılımının bozulmasıyla ülkemizde orta sınıf gerilemeye başladı.Oysa liberal demokrasi zenginleşen orta sınıfın ürünüydü.Askeri darbeler demokrasi bekçiliğinden ziyade toplumu tedip etmeye yönelirken altsınıflar hakkını ararken elindekini kaybediyordu.Devlet katında esas sayılan düşünce sosyal hareketlerin ekonomik hareketleri geçmemesine odaklanmıştı. Yıllar geçerken nüfus artıyor eğitim kalitesi düşüyor toplumsal hayat yoksullaşmayla birlikte yozlaşıp cemaat türü ilişki örneklerine dönüşüyordu.Temel sıkıntı Türkiye’de insan mefhumunun öncelikli değer  sayılmamasından  kaynaklanıyordu. Soğuk Savaş kalıpları henüz kırılamazken dünya 2100’lü yıllara yelken açmaya devam ediyordu.Geç gelen modernleşme ve genç Cumhuriyet’in karşılaştığı yaşamsal zorluklar halkın yaşam kalitesini hissedilir derecede bozuyordu.Sokakta ekmek olmayınca evde huzur kalmıyordu.Borçla kurulan yaşam dengesi siyasal-sosyal iflaslarla bozuluyordu.Ortadoğu tipi devlet haline getirilmek istenen Atatürk Türkiye’si Baas benzeri iktidar arayışlarına karşı direnmeye çalışıyordu.Adaletsiz eko-sistem paranın tek  elde toplandığı güç merkezileşmesinin her alanda yarattığı çalkantıların önünü açtı.

21 yüzyılın başlangıcından itibaren küresel sermayenin yakıtı sayılan sanal para ikamesi ile Türk ekonomisi borçlanmaya bağımlı hale getirildi.Kriz bahanesiyle bankalar ve karlı kamu şirketlerinin satılması;tarım alanlarının inşaata açılması işsizliği azdırıp köylü kesiminin şehirlere akınını doğurdu.Yaşanan sosyal hareketliliğin arka planında ekonomik altyapının yapılan özelleştirmelerle birlikte hadım edilmesi gerçeği yatıyordu.Orta sınıf edindiği borçla kendisini zengin sandı.İşlerin bizlere anlatıldığı gibi gitmediği doların 2.84 liraya çıkmasıyla sanırım anlaşılmıştır.

Türkiye’de uzun süredir arz kaynaklı üretim sıkıntısı yaşanmaktadır.Talep yüksek düzeyde bulunmasına rağmen pazarda gereken miktar ve kalitede ürün ve hizmet sunulamamaktadır.Kamu varlıklarının har vurulup harman savurulması ile israf hayatın her alanına dadanmıştır.Şoklama tipi ekonomik tedbirlere karşılık AKP kurbağayı sıcak suda ısıtarak istediği muhafazakar toplum yapısına ulaşmaya çalışmaktadır.Aslında yeni nesil Anadolu zenginleri karlarını muhafaza etmek istiyorlar sadece.Değer yargılarındaki çözülme onların umurunda bile değil.Yeni çağda gemisini kurtaran kaptan sayılır; kaptansız kalan bizim gemiler ise dev küresel dalgalarla başedecek zihni ve maddi sermayeye sahip bulunmamaktadır.Görünen o ki 21. yüzyılın devşirme demokratları yüzünden seçimler ülkemizin dertlerine derman olamayacaktır. Toprak talepli işgal ve şehir isyanlarına karşı hazırlıklı olmamız gerekir.

Lozan’ı Bombalayan Amerikan Uçakları…

Mustafa Kemal ve arkadaşları halk ile el ele bağımsızlık mücadelesini verdikten sonra esas sorunla karşılaştılar.Geri kalmış ekonomik altyapı ve üretim ilişkilerini nasıl çağdaş hale getirip toplumu uygar dünya seviyesine yaklaştıracaklardı?İzmir İktisat Kongresi bu konuda atılmış ilk önemli adım oldu.1929 yılında yaşanacak olan Büyük Buhran etkilerini göstermeye henüz başlamamış iken yok denecek kadar sınırlı kaynaklarla milli iktisat politikaları çizilmeye çalışılıyordu.Halk fakir,ülke yıkık,kurumlar ilkel durumda idi.Kalkınma hamleleri ve devrimler yoluyla savaşlar ve geri bırakılmışlık yüzünden özü sömürülüp atılmış insanlar topluluğundan ulus yaratma sürecine geçildi.Anadolu insanının sessiz ama soylu isyanı toplumun her alanında yaşam dolu gelişmeleri  hayata geçiriyordu.Ta ki Atatürk ölüp 2. Dünya Savaşı ile birlikte İnönü hükümetlerinin tek parti sultası ülkeye demir atana kadar.Savaş sonrası galiplerin sofrasına oturma keyfinden ziyade kendimizi nasıl Sovyetler Birliği tehlikesine karşı koruruz korkusu atılan bu adımda en önemli amil oldu.Kızıl Ordu bizden Boğazları ve Kars ile Ardahan’ı istiyordu. Bağımsızlığımızı terk edip Batı devletlerinin uyduluğuna soyunma sürecimiz böyle işlemeye başladı.

1952 yılında NATO örgütüne üye olmamızın ilk kanlı diyeti Kore Savaşı’na katılmak ise diğeri Türk topraklarında üslerin kurulmasına izin verilmesi oldu.2.Dünya Savaşı’nın bitmesiyle birlikte tek parti hükümetlerinin Türk askeri heyetlerini Amerika Birleşik Devletleri’ne göndermeleri bu tarihsel hatanın başlangıç noktasını teşkil ediyordu.Yukarıda da değindiğim gibi amaç Batı dünyasına katılıp savaşın galipleri yanında yer almaktan çok devletin bekası için var olma kaygısıydı.Ancak bu yarı bağımlılık toplum hayatında Cumhuriyet devrimlerinin adım adım geriletilmesi sonucunu doğurdu.Demokrasi çadırı siyaset alanına ilk elden kurulmaya başlandı.Çok partili hayata geçişle birlikte yapılan serbest! seçimler  önemli adımlar arasındadır.Bu arada Köy Enstitüleri kapatıldı.Topraksız köylüye ziraat yapması için arazi tahsis edilmesi işi uyutuldu. Menderes ve arkadaşları aynı Toprak Reformu girişimlerine karşı çıkmak amacıyla CHP’den ayrılıp Demokrat Parti’yi kurarken tek partili döneme veda edildi.Cumhuriyet kazanımları 1946’dan itibaren tek tek elden çıkarılıyordu.

Zaman içerisinde ekonomik bağımsızlığımızın verilen tek taraflı ödünlerle birlikte yabancı ellere terk edilmesi bizleri sömürge ülkesi haline getirmeye başladı.Kapitalizm yanlısı ve Cumhuriyet karşıtı hareketler NATO üyeliğimizle birlikte güç kazandı.Bahsettiğim temel siyasi risk alanları Kürt milliyetçiliği ve siyasal İslam ideolojisidir.Bu muhalif odaklar zamanla edindikleri mevzileri kaybedilmiş haklarını geri almak için değil başkalarının haklarını gasp etmekte kullandılar.PKK ve AKP bu durumun iki uç kesimini ifade ediyor.PKK silahla siyaset yapma tarzını en fazla kendi halkı Kürtleri terörize ederek gerçekleştirirken;AKP ve arkasındaki koalisyon din referanslı sundukları davalarının arka planında küresel kapitalizmin mihmandarlığını yapmaktadırlar.Her ikisinin ortak düşmanı: Mustafa Kemal ve Türk Ordusu’dur…Lozan onurundan Sevr düşkünlüğüne gelişimiz usul usul hayata geçiriliyordu.

ABD bir yandan Soğuk Savaş döneminde Marshall Yardımı yoluyla Türkiye’ye ekonomik destek verirken diğer yandan ikili anlaşmalarla askeri misyonlarını Silahlı Kuvvetleri’mizin içine kadar soktu.O zamana değin Alman ekolüne göre verilen askeri eğitim NATO üyeliğimizle birlikte Amerikan ekolüne dönüştü.Aslında en büyük değişiklik ülkenin bağımsızlığı üzerinde yapılıyordu. Fakir ama onuruyla kalkınan bir halk hareketinden yabancı sermayeye bel bağlayan ve geri bırakılmaya hevesli bir toplum düzenine adım atıyorduk.Kapitalizm en büyük yardımcılarını bizim dilimizle konuşan işbirlikçilerden aldı.Bunların arasında her sınıftan insan bulunuyordu.

Şimdi IŞİD ile savaşma uğruna Amerikan uçakları bizim topraklarımızdan havalanıp komşu ülkeleri bombalayacak.Aynı uçakların gün gelince Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ülkemizi vurmayacağı ne malum?Tıpkı “Ne olursa olsun,Esad iktidardan gitsin.” diye Suriye içerisine silah göndermekle aynı namluların Türk askerine çevrilmesi örneğinde yaşandığı gibi.Sınırımızın dibindeki savaşı biz ülkemize 4 seneden fazla zamandır ithal etmiş durumdayız.Üstüne üstlük iki milyona yakın sayıda insanın ağır yükü de cabası.

Tarih bilimi kendisini sürekli tekrarlamayı sevmez.Ama aynı oyunu oynamaktan değişik bir haz alır.Tarihe yön verme konumunda bulunan aktörler hırslarının,çıkarlarının,vatan hainliklerinin kurbanı olurlarsa yukarıda bahsettiğim sonuca erişilir.Şu an yaşadığımız olayların toplam çıktısı: Lozan Anlaşması’nın intikamının alınmasıdır.Bu uğurda Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan Batılı güçlerin hempası sayılmaktan bir an olsun çekinmemişlerdir.Menderes,Demirel,Özal,Çiller,Yılmaz ve benzerleri gibi.Muhalefet ise aynı hususta hiç de onlardan farklı bir tablo çizmiyor.

Kuşatıldığı ihanet çemberinden Kurtuluş Savaşı yapıp varlığını koruyarak çıkan bir halk gene aynı isyanı göstermekten bir an olsun çekinmez.İş kala kala düştüğümüz miskinlik uykusundan uyanmaya kalıyor.Umut ederim ki Anadolu insanının şafak türküsü yakın zamanda ülkemiz üzerinde yankılanır.

Ak Parti’nin Devletleşmesi…

2002 yılı Kasım ayından bu yana Ak Parti’li iktidarlar tarafından yönetiliyoruz.Kasım ayında Erken Seçim yapılırsa adı geçen parti yeni hükümetin kapısını açan yegane anahtar olacak.İstifa eden bir hükümetle birlikte devlet çarkları yağlanmamaktan dolayı gıcırdarken dişlilerden en önemlisi sayılan AKP seçimde kendisini istikrar unsuru olarak sunacak.Üstelik 7 Haziran sonrasında yenilginin hıncını almak amacıyla ülkeyi kaosa teslim etmekten kaçınmıyor.Türkiye’yi yönetirken devleti konsolide etme başarısına erişen AKP gökyüzünden yere bir günde inmedi. Kendisini yaratan iç ve dış koşullar varlığını korumasını da sağladılar.

İki cümlede anlattığım olayın ekonomi-politik geçmişi ise belirli iktisadi ögeleri bünyesinde barındırıyor.Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana üretim altyapısı ve ilişkileri feodalite aşamasından sanayileşme aşamasına henüz kavuşmamış bulunan ülkemizde devletin yoksul köylüleri toprak sahibi yapacağına tarım alanlarını terk etmeye zorlamasıyla merkezkaç hareketler güçlerini şehirlerde toplamaya başladı.Eş zamanlı biçimde çok partili hayata geçilmesiyle birlikte aynı zihni iklim siyasete ağırlığını koymaya yöneldi.Haddinden fazla haki renkli demokrasinin varlığına rağmen kısıtlı olanaklarıyla küllerinden kendisini yaratan güçlerden birisi bağımsızlık yanlısı Kürt Hareketleri ise diğeri din referanslı ve devlet destekli ancak Cumhuriyet döneminde kolları kesilen muhafazakarlığın merkeze taşınma çabalarıdır.

Askeri darbelerin sol anlayışı toplum hayatından silip atması sonucu topraklarını terk etmiş yeni şehirli insanlar köy hayatının basitliğini ararken büyük kentlerin karmaşasından kaçarak yaşam alanlarını tarikat-cemaat ve cami çevrelerinde kurmak zorunda bırakıldı.Cumhuriyet kurumlarına yönelik sübut bulan karşı devrime rağmen sağ iktidarlar oy kazanma kaygısıyla tehlikeye ses çıkarmadılar.Osmanlı toplumunun çok kültürlü hayatı yüzyılın başlarından itibaren savaşlar, göçler, katliamlar ile budanırken kurulan yeni devletin vatandaşları tek merkezli kimlik edinme baskısına karşın aidiyetlerine daha sıkı biçimde sarıldılar.Kürt Ayrılıkçı Hareketi ve İslam referanslı siyaset odakları 1920’lerin 30’lu yıllarda Kemalist devletin yarattığı bu yeni duruma cevaz vermeyip içe kapanarak varlıklarını korumayı yeğlediler.Uygun zaman ve ortamı buluncaya kadar yeraltına çekildiler.Tarihin sürgit akışı onları tekrar ortaya çıkardı.Osmanlı yönetiminde yüzyıllar boyu toprağa ve fethe dayalı  üretim ve paylaşım biçiminin yarattığı üstyapı kurumları siyasi aktörleriyle birlikte iktidar yarışına liberal Demokrat Parti aracılığıyla yeniden adım attı. Aslında hiç kenara çekilmemişler sadece kısa bir ara vermişlerdi.

Çok partili hayatın devamında siyasal İslam ve onun kutsal savaşçıları Soğuk Savaş döneminde ABD tarafından uygulanan Yeşil Kuşak Stratejisi’nin istenmeyen çocukları olarak kabul edilebilirler.Devlet ve toplum hayatına dayatılan ABD merkezli melez muhafazakarlık çift kutuplu dünyada sosyalizmi engelleyen en etkili silah sayıldı.Bu duruma karşılık Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra sol düşüncenin Kürtçülüğe kaymasının esas nedeni yeni dönemin kendileri açısından yarattığı ideolojik açmaz olduğu söylenebilir.Askerler aynı dönemde Türkiye’de sağa cevaz verirken sol yetim çocuk misali kenara atılmıştır.27 Mayıs İhtilali belki bu genellemenin bir parça dışında bırakılabilir.Ancak arkasından gelen 12 Mart,12 Eylül,28 Şubat,27 Nisan’ları yaratmıştır.

Ülkemizde ekonomik altyapının baskın feodal özellikleri nedeniyle baştacı edilen muhafazakar anlayış üretim araçlarının artı değerini paylaşırken üstyapı kurumlarını etkileme konusunda çok önemli yere sahip olmuştur.Bu süreçte İslam düşüncesi hiç hak etmediği halde yaşanan çarpıklıklara gölge gibi sunulmaktadır.Yukarıda değindiğim çarpık durum halen devam etmektedir. Sistemin tıkanmasının başlıca sebeplerini üretim altyapısında,iktisadi ilişkilerde ve paylaşım bozukluğunun artmasında aramak gerekmektedir. Toplumsal değişimin motor gücü iktisadi faktör çıktıları küçük bir kesimin elinde toplandıkça yozlaşan değer yargılarının üstünü sahte dindarlık kaplamakta ve kutuplaşma artmaktadır.

Adalet ve Kalkınma Partisi, 1960’ların sonlarından bu yana siyasi alanda faaliyet göstermiş ve kapatılan Milli Nizam,Milli Selamet,Refah ve Fazilet isimli partilerin devamıdır. Milli Görüş Hareketi’ni meydana getiren kurucu kadro dini hassasiyetleri yüksek kitlelerin oylarına talip olmakla yetinmemiş    1990’ların başlarından itibaren Refah Partisi ile birlikte Adil Düzen uygulamasını yerel yönetimlerde geçerli kılmaya çalışmıştır.Cemaat-Tarikat-Cami ilişkileri zamanla yerel yönetimler eliyle güçlendirilmiş kamuya ait kaynaklar parti yakınlarına dağıtılmaya devam etmiştir.Değişen bir şey olmamış eski dönemin alaturka kapitalistlerinin yerini yeni dönemin ılımlı İslam müteahhitleri almıştır.Düzen aynı kalmış hırsızlık;yolsuzluk toplumu çürütürken siyasetin ana gelir kapısı olma özelliğini korumuştur.

2007 ve 2011 seçimlerinde oylarını arttırıp yarışı başarıyla geride bırakan Ak Parti devleti ele geçirmeden iktidar olmayacağını kavrayınca kamu aygıtına yönelmiştir.Burada karşısına Fethullah Gülen Cemaati çıkmıştır.Aralarında yaşanan güç kavgası seçilmiş iktidarın atanmışlara karşı müdahalesini gerektirmiş Emniyet,Yargı,Ordu,İstihbarat ve diğer sinir merkezleri parti-devlet modeline dönüşerek tarafsızlıklarını hızla yitirmişlerdir.Devleti ele geçiren AKP eski dönemde devlete ait görülen refleksleri hızla edinme yoluna gitmiştir.

Anadolu sermayesinin dindar temsilcileri kamudan kaynaklanan rantın tadını alınca koltuktan ayrılmak istememektedirler.Devlete ele geçirme heveslerinin nedeni bu rantın sürekliliğini sağlamaktan geçmektedir.Nakit akışları parti-devlet sayesinde ihalelerin yandaşlara dağıtılmasına bağlıdır. Sıcak paranın karı küresel piyasa rüzgarları karşısında hızla erirken devlet eliyle zengin yaratma anlayışı hiç değişmemektedir.Borçla sağlanan tüketim çılgınlığı yoksulluğun yaygınlaşmasını sağlamış yaşanan ekmek kavgası giderek büyümüştür.Neo-liberal çağ Milli Görüş gömleğinin üzerine Davut yıldızını iliştirmiştir.2001 Krizi’nden bu yana dışarıya borçlanan Türkiye sürekli cari açık vererek büyüme yanılgısına düşmüş bu durum yabancı ve yerli! bankaları halka ait varlıkların son sahipleri haline getirmiştir.

Ak Parti olgusu yukarıda özetle anlattığım küresel çarpık ekonominin içerideki truva atıdır.AB ve IMF çapaları tarayınca bunların yerini Körfez devletlerinin petro-dolarları almıştır.Sermaye karını alıp çekip giderken yoksullaşıyoruz. Kendisini muhafazakar sayan bir iktidar döneminde kök salan yozlaşma hali adaletsiz gelir dağılımının en belirgin işaretlerini sunuyor.Paranın sahipleri olan efendiler ise emeğiyle geçinenlere insan gibi yaşama hakkını tanımıyorlar.Ak Parti zenginlerin gemisinde çımacılık yapmaktan öteye gidemiyor.

Kürtlerin Devletleşmesi…

Arap Baharı Ortadoğu topraklarında zuhur ettiğinden bu yana Suriye’de daha bir iki sene önce var olmayan Kürt devleti gözümüzün önünde adım adım yaratılıyor.Komşunun komşuya kurşun sıktığı;acı,kan ve gözyaşı dolu bir süreç içerisindeyiz.Batı dünyası bölgesel fay hatlarını ustalıkla tetikliyor. Hristiyan devletler terör örgütleri yaratıp ayaklanmalar çıkarma, ekonomik kriz ve ambargolar yoluyla yangına benzin dökmek amacıyla sahip oldukları her türlü imkanı kullanıyorlar.Böylelikle mezhep çatışmaları tüm İslam coğrafyasını kapsama alanına alıyor. Savaşan tarafların yalnızca İslam dinine mensup bulunması garabeti devletler arasındaki acımasız çıkar kavgasının sonuçlarından sadece bir tanesi.Yazılanlara bakılırsa hedef açık: İran,Irak,Suriye ve Türkiye devletlerinden toprak kopararak devşirilecek olan Kürt devleti üzerinden Büyük İsrail’i kurmak.

Geleneksel dış politikayı terke ederek neo-Osmanlıcılık yapan Ak Parti iktidarı yüzünden komşu ülkelerle aramız uzun zamandır açık.Bölge devletleriyle aramızdaki ihtilafların yaygınlaşan terör eylemleri yüzünden büyümesi Türkiye’nin iç barışını doğrudan etkiliyor.İran ile P5+1 ülkelerinin nükleer anlaşmaya varmaları bile Büyük Ortadoğu Projesi ile bağlantılı bir gelişme.Bizde sahada uygulanan BOP sebebiyle kotarılan Çözüm Süreci saçmalığı vardı. Halka yalanlar döşenerek sunulmuştu.Gerçekler kısa süre içerisinde ortaya saçıldı.İran halkına kendi devletleri ölümcül düzeyde yalanlar bezerken orta vadede bir Kürt ayaklanması İran coğrafyasında beklenebilir duruma geldi.

Batı ekonomileri ile ambargo kıskacında kalmadan ticaret yapmak İran’ın şimdilik işine geliyor.Biz 60 yıl önce aynı hatayı yapıp Amerika’ya yaşamsal tavizler vermiş idik.Ve gün geldi ulusal çıkarlarımızı savunamaz duruma düştük.1.Körfez Savaşı’nın ardından Kuzey Irak’ta özerk Kürt yönetimi devşirildi bir şey yapamadık.Hatta ve hatta Eşref Bitlis gibi kuvvet komutanları bizzat CIA ajanı Elisabeth Shelton’ın emriyle yok edildi.Ondan önce Uğur Mumcu aynı gizli el marifetiyle öldürülmüştü.Belki de İslam referanslı cinayetlerin ya da faili meçhullerin bir çoğu Pentagon orijinli suikastlerle gerçekleştirildi. Kontrgerilla el kitabına uygun olarak hayata geçirilen özel savaş pratiğinin ülkemiz üzerinde yıllardır uygulanmasında bir NATO örgütü sayılan Gladio’nun kimbilir ne kadar payı bulunuyor!

Yaşanan kirli savaşın temel nedeni yıllardır şiddet sarmalına girmiş bulunan Kürt Sorunu’dur. Kontrgerilla,Ergenekon,koruculuk sistemi,itirafçılar… gibi yasadışı işler aynı sorundan türeyen siyasal şiddetin toplum hayatını esir almasının doğal sonuçlarıdır.Mensupları etnik bilinç kazanmış olan bağımsızlık hareketleri siyasal alanda kendilerini ifade edemedikleri takdirde önünde sonunda silaha baş vuruyorlar.Kürt Siyasal Hareketi’nin terör örgütleri ile içli dışlı bulunmasının özünde Doğu’da var olan Ağa-Şeyh-Devlet üçgeninin halkı sömürmesi gerçeği yatıyor.Feodalite ve toprağa dayalı üretim ilişkileri PKK denen belayı maalesef yaratmıştır. Sömürülen bir halkın yöneticilerinden intikam almasıdır terör örgütü.Üyeleri arasında aşiret ilişkilerine benzer biçimde önderliğin kişiliğinde bir yok olmuşlukları vardır.Kürt çocukları Amerikan çıkarları için dağlarda telef olurlarken halkıyla aynı dili konuşan siyasiler keyif sürmektedirler.Örgütün başında bulunan isimler ise terörden nasiplendiği ağalıklarını her fırsatta konuşturuyorlar.Kısacası ekonomi-politik temelli terör etnik şiddeti yaratmıştır.Bölgede var olan siyasal töre silahla varlığını sürdürmektedir.Emperyalizm ise Kürt kanıyla Kürt devleti kurmaya çalışıyor.Benim asıl şaşırdığım konu ise bu.

Küresel Buhran 3…

Rocky  serisi benzeri ekonomik durgunluk yaşanıyor dünya üzerinde.Eylül 2008 döneminde serinin birinci filminde ABD yatırım bankası! Lehman Brothers’ın batışını seyretmiştik.Küresel firmaların sermayelerinin yok olduğunu;Amerikan Hazine’sinin halka rağmen zarar eden bu şirketlere destek verdiğine şahit olmuştuk.Zamanında bizlere liberalizm dersi verenler o zaman zarfında bankalar,aracı kuruluşlar,sigorta şirketleri,mortgage firmalarına kamunun kaynaklarıyla yardımda bulundular.Çünkü anılan ekonomik aktörler batamayacak kadar büyük idiler.İkincil piyasalarda olmayan varlıkları satarak türev ürünler karşılığında Amerikan halkını borçlandıran uyanıklar şimdi de devletin kredi pastasından rant devşiriyorlardı.Ekonomi yönetimi FED aracılığıyla tahvil alım programına başladı.İlk etapta 800 milyar dolara yakın tahvil karşılığı parayı piyasaya sürdüler.Hedef ise nefes alış verişi duran hastaya yaşam öpücüğü vermek idi.Aralık 2013 tarihine kadar tahvil alım programı hacmi arttırılarak devam ettirildi.Rothschild kardeşlerin Federal Reserve Bank bilançosu 4 trilyon doları aştı.2000’lerin başında girişilen Irak ve Afganistan işgalleri Birleşik Devletleri zora sokmuştu.Borçlanmak zorunda kalan devasa sistem kaynak ihtiyacını sade vatandaşın evlerini ipotek ederek elde ettikleri borç karşılığında olmayan varlıkları yüksek kazanç vaadiyle satın almalarına veya lüks tüketime yönlendirerek karşıladı.Banker Kastelli,Banker Bako, batırılan İslami Holdingler,Titan Zinciri,Jet Fadıl benzeri sahtekarlıklar zaman zaman bizde de yaşandı.Amerika’da krizden hemen önce sadece bir kişi Amerikalıları 55 milyar dolar dolandırdı.Bu arada dönemin Başbakanı krizin teğet geçtiğini müjdeliyor ve biz garibanları sevindiriyordu.Allahım ne kadar safmışız!

Yaklaşık bir sene zarfında serinin ikinci filmi başladı.Yangın bu sefer Avrupa ve Avro bölgesine sirayet etmişti.Yunanistan,İspanya,Portekiz,İtalya gibi ülkeler 2009-2010 yıllarında durgunluk fazına girip orta ve uzun vadede ekonomik gelişmeye elveda dediler.Benzer sıkıntı 2011 yılından itibaren  ülkemize değmeye başladı.Oysa bizde 2001 Krizi’nin etkileri hala devam ediyordu. Katmerli yaşanmaya başlayan sıkışıklık çarkın sıcak parayla döndürülmesi sebebiyle ilk etapta hissedilmedi.Öyle ya 2005 yılında paramızdan altı sıfırı atmış ve iyice güçlenmiş idik.Yoksa biz mi öyle sanıyorduk?Ucuza satılan kamu varlıkları;tüketime meftun edilmiş bir halk;çalışanların aldıkları maaşla geçinememesi;zenginin daha da zenginleşmesi;gizli zam uygulamaları;pazarda arz düzeyinde yaşanan sıkıntılar;tarım kesiminin yoksullaşması krizin etkilerinin devam ettiğinin apaçık göstergesi idiler.

Şimdi büyük buhranın üçüncü fazındayız.Neden derseniz?Çin durgunluğa demir atmaya başladı. Ejderhanın potansiyel büyümesinin altında gerçekleşen ekonomik gelişmesi yavaş yavaş belirginleşti.Bu beklenmeyen bir olay mı diye sorarsanız?Cevabım size hayır olurdu.Rusya ve Asya Krizleri üzerinden daha 20 sene geçmedi.O dönemin yaraları henüz sarılmadan Batı dünyasının küresel savaşı ve ardından küresel krizi çıkageldi.BRIC ülkeleri ve gelişmekte olan diğerleri yaraya merhem sürmek konusunda geç kaldılar.Sıcak para virüsü damar yolundan kana bulaşmıştı bir kere.Çin ve Rusya’nın eş zamanlı yaşadıkları mali sıkıntıda Amerikan stratejik çıkarlarına yönelik eylemlerini benzer siyasal gelişmelere ekleyebiliriz.Rusya’nın Kırım’ı işgali ile Ukrayna’da iç savaş çıkarması;Çin devletinin bölgede hafriyat toprağıyla Kıbrıs benzeri ada yaratma çabaları işin tuzu biberi oldular.

Türkiye için işin kötü yanı bizim yetim Hüsnü misali ortada kalmamız gerçeği değil midir?Suriye ve Irak savaşları yetmezmiş gibi Batılılarca yaratılan IŞİD canavarı kapımıza gelip dayandı.2 milyon Suriyeli mülteciyi ithal ederken etnik ve mezhepsel sorunlarını da ülkemize taşıma başarısına eriştik.Dönemin siyasal iktidarının hesapsız giriştiği her dış politik adım menfaatlerimizi aşındırdı.Bu duruma sebep olan ve ülkemizin her alanda yaşadığı erozyonun temel sebebi ekonomik altyapının yıllardır halk aleyhine çalışmasından kaynaklandı.İçeride sağlam durmayan bir toplum bölünmeye mahkum bırakıldı.Yabancı ve yerli istihbarat örgütlerinin halk üzerinde saha çalışması yapmaları ise milli birliğimizin zayıflamasını sağlayan diğer nedenler arasındadır.Mustafa Kemal adını duyunca irkilen yobaz tipler yüzünden kaynaklandı sersem Cumhuriyet düşmanlığı.Yeni Türkiye palavralarının geçmişinde CIA ve liberal solcularımızın 2.Cumhuriyet sevdaları yatıyordu. Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarları Sovyet sonrası cangılın süs bitkileri olarak seçildiler. Müttefiklerimiz Yeşil Kuşak çocuklarından liberal muhafazakar türetmişler;üzerine hibrid demokrasi sosu ekleyerek sıcak siyasete servis etmişlerdi.Milliyetçi-muhafazakar kıvamda sayılan; devlet eliyle kotarılan bu ölmez otu iksiri vatandaşın temel değerlerini yozlaştırıp eriterek kavgayı sokaklara taşıdı.Gelip durduğumuz nokta işte burasıdır. İttihatçıların 1.Dünya Savaşı sonrası yaşadığı yüz karasını Ak Partili siyasetçiler 100 sene sonrası yeniden yaşayacaklar.Hırsız dindarların sokağa çıkacak yüzleri kalmayacak çünkü.

Ben Anadolu’dan umutluyum yine de.Halkımız yeni Samsun’ları;Balıkesir Kongreleri’ni;Sivas ve Erzurum Kongreleri’ni;Misak-ı Milli’yi yaratacak güçtedir.Allah’ın yardımıyla vatan için;namus için;ekmek için ayaklanacaklardır.İş sadece bir kıvılcıma kaldı bana kalırsa.Sütçü İmamlar;Şahin Beyler;Nene Hatunlar;Karayılan Molla Mehmetler;Hasan Tahsinler; Kubilaylar… ve isimsiz daha niceleri bayrak olup ayağa kalkacaklardır Çanakkale ile birlikte…Dumlupınar gibi;Kocatepe gibi…Sakarya ve İnönü gibi…Yarasalar kaçıp saklanacak; aydınlık şavka vuracak gecenin kör karanlığının ardından.İş sadece Anadolu’nun uyanmasına kaldı.Dayan sevgili ülkem;az kaldı zaferin fener alaylarına…

Dışarıda Yaşananlar…

Sınırlarımızın hemen ötesinde iç savaşlar yaşanıyor.Diktatör Baas partisi rejimleri Irak’ta devrilmiş;Suriye’de ise geri çekilme aşamasına gelmişken Ortadoğu kanlı bir bölünme sürecinde çırpınıp duruyor.Yangın yerine dönen bölgemizde Batı eliyle yaratılan Kürt devletçikleri masa başlarında gerçeğe çevriliyor.Suudi Arabistan ve koalisyon ortakları Yemen’i vuruyorlar. Lübnan hükümet kriziyle boğuşuyor.İran kendisini kurtarmak için yakın çevresinde kanlı planlar tezgahlıyor.Kısacası İslam alemi birbirini boğazlıyor.

Peki biz ne yapıyoruz?Seçimleri yeni atlatmış bulunmamıza rağmen erken genel seçimi olasılıklar arasında en geçerli seçenek haline getiriyoruz.İktidarın sunduğu imkanları korumak ve koltuklarını kaptırmamak için tüm liderler ülkeyi adım adım çözümsüzlüğe emanet ediyorlar.Sınırlarımız kevgire dönmüş durumda.Yargı siyasilerin baskısı altında işlemez hale getirilmiş.Silahlı Kuvvetler dış düşmana odaklanırken Çözüm Süreci nedeniyle içeridekilere göz yummak zorunda bırakılmış. Polis ve Paralel Yapı heyulası eş kardeş gibiler. Medya güdümlü füze gibi yakaladığını vuruyor. Aralarda sıyrılanlar ise gemilerini yürütmeye devam ediyorlar.

Halkın olaylara karşı tepkisini ölçecek bir barometre yok elimizde.Ancak insanlar kurulmuş robota benziyor.Ezberler bozulurken çevrelerinden duyduklarından başkalarına itibar etmiyorlar.Ticaret hırsız ve çıkarcı vurguncuların eline bırakılmış.Piyasa ise paranın değersizliğine rağmen canlılığını korumaya çalışıyor.Hey benim hayatı seven insanlarım!Mücadele güçleriyle her olumsuzluğu boşa çeviriyorlar.

Elimizdeki ekmeği korumaktan başka yapacak bir şey yok.Ekonomik yapının yarattığı siyasi kargaşa topluma güven verecek iktidarları yaratmayı başaramıyor. Üretmeyen ekonominin halk nezdinde oynadığı rol; işsizlik, yoksulluk ve açlık.Kısa zamanda çözülemeyecek  sorunlar yumağına dolanmış durumdayız.Belirli bir süre sonra Güneydoğu Anadolu’da şehir ayaklanmalarını görebiliriz.İmam böyle ise cemaat ne yapsın?

Çekirdeksiz Kuru Üzüm…

İzmir Ticaret Borsası’nda çekirdeksiz üzümün kilogram fiyatı 5.30 TL.Buram buram seçim sıcağında nereden çıktı diyeceksiniz bu üzüm konusu?Dikkat ettiğim nokta gazetede ne zaman emtia fiyatlarına baksam çekirdeksiz kuru üzüm fiyatı hep yükseliş halinde olması.Bu işin sebebi üretimde yaşanan kısıtlılık hali mi aracıların stok yapmaları mı bilemiyorum.Kilogram başına üzümün fiyatı her ay daha da pahalanıyor.Artışın sınırı  yok.Tıpkı fındık  fiyatlarındaki zamlar gibi.

İktisadi sistemde arz düzeyinde kısıtlılıklar yaşanması halinde siyasetin alttan gelen bu zorlamaya karşı durması mümkün görünmüyor.Üretemeyen ekonominin politik alana sirayeti ise ilgili ilgisiz herkesi kaosun matematiğini yapmak zorunda bırakıyor.Zaman denizinin siyasal rüzgarlarla bizleri getirip attığı son nokta hüsran sahilleri oluyor hep.O sebeple kim iktidar seçilirse seçilsin; koalisyon ortakları kimler olursa olsun ekmeğini namusuyla kazanan insanlar bu düzende bir türlü muktedir duruma gelemiyorlar.

HDP barajı geçmiş.Bu iyi bir gelişme.Ak Parti’nin oyları azalmış.CHP yerinde sayıklamış.MHP 3 puan yükselmiş.Bu gelişmeler yüzeyde köpükleri görünen kısa vadeli ekonomi-politik gelişmelerin ürünü.Derinden gelen dalga yoksulların öfkeli gözlerinde gizli.Gazap üzümlerinin her fırsatta hırsla parıldaması mevcut kof siyasetin geleceğe dair tatlı senaryolarına en ölümcül darbeleri indirecek.

Bana kalırsa siyasi partilerin seçim sonuçlarına aşırı biçimde odaklanacağımıza gıda fiyatları ya da döviz kuruna dikkat hasretsek çok daha iyi iş yapmış oluruz.Bu rakamlar siyasiler kavgalarını millete yaptırırken elimizdeki ekmekten olma ihtimalini gittikçe güçlendiriyor.Üstelik ekonomik sıkıntı 2001 Krizi’nin devam etmesi ve paradan altı sıfır atılmasıyla birlikte toplumsal fay hatlarını güçlü biçimde kırmaya devam ediyor.HDP ve MHP’nin oylarının yükselmesi siyasette aşırı uçların gündeme hakim olmasına yaramaktan başka bir sonuç doğurmayacak.Orta sınıfın kan kaybetmesiyle adım adım büyüyen siyasal İslam yoksulluğun artmasıyla yerini etnik ve mezhepsel ayrılıklara bırakacak.

Siz bakmayın milli gelirin 10.000 doları aştığı palavralarına.Geçen 12 senede sadece zenginlerin mal varlıkları büyüdü.Halkın elindeki mevcutların asıl sahibi ise bankalar oldu. Hayatımız banka ve finans kuruluşları tarafında adeta ipotekli hale getirildi.Aşırı borçlanma hatasının vahim sonuçlarını Yunanistan örneğinde  görüyoruz.Küresel kapitalizmin bizlere öğrettiği “Tükettiğin kadar üretirsin” mottosu iflasını ilan etmiş halde.Üretim konusunda yaşanan sıkıntılar bizlere artan enflasyon; düşen büyüme;yüksek işsizlik oranı ve gerileyen milli gelir olarak geri dönecek.

İktidar tarafından kotarılan başkanlık sistemine geçme çabalarını gördükçe ekonomideki gerilemenin çok daha büyük boyutta yaşandığına inanıyorum.Modern hayattan ve üretim ilişkilerinden uzaklaşılmasının  devamı halinde dolar 7-8 lira düzeyine gelebilir.Vakit varken köylere dönmenin tam zamanı.