Küresel Buhran 3…

Rocky  serisi benzeri ekonomik durgunluk yaşanıyor dünya üzerinde.Eylül 2008 döneminde serinin birinci filminde ABD yatırım bankası! Lehman Brothers’ın batışını seyretmiştik.Küresel firmaların sermayelerinin yok olduğunu;Amerikan Hazine’sinin halka rağmen zarar eden bu şirketlere destek verdiğine şahit olmuştuk.Zamanında bizlere liberalizm dersi verenler o zaman zarfında bankalar,aracı kuruluşlar,sigorta şirketleri,mortgage firmalarına kamunun kaynaklarıyla yardımda bulundular.Çünkü anılan ekonomik aktörler batamayacak kadar büyük idiler.İkincil piyasalarda olmayan varlıkları satarak türev ürünler karşılığında Amerikan halkını borçlandıran uyanıklar şimdi de devletin kredi pastasından rant devşiriyorlardı.Ekonomi yönetimi FED aracılığıyla tahvil alım programına başladı.İlk etapta 800 milyar dolara yakın tahvil karşılığı parayı piyasaya sürdüler.Hedef ise nefes alış verişi duran hastaya yaşam öpücüğü vermek idi.Aralık 2013 tarihine kadar tahvil alım programı hacmi arttırılarak devam ettirildi.Rothschild kardeşlerin Federal Reserve Bank bilançosu 4 trilyon doları aştı.2000’lerin başında girişilen Irak ve Afganistan işgalleri Birleşik Devletleri zora sokmuştu.Borçlanmak zorunda kalan devasa sistem kaynak ihtiyacını sade vatandaşın evlerini ipotek ederek elde ettikleri borç karşılığında olmayan varlıkları yüksek kazanç vaadiyle satın almalarına veya lüks tüketime yönlendirerek karşıladı.Banker Kastelli,Banker Bako, batırılan İslami Holdingler,Titan Zinciri,Jet Fadıl benzeri sahtekarlıklar zaman zaman bizde de yaşandı.Amerika’da krizden hemen önce sadece bir kişi Amerikalıları 55 milyar dolar dolandırdı.Bu arada dönemin Başbakanı krizin teğet geçtiğini müjdeliyor ve biz garibanları sevindiriyordu.Allahım ne kadar safmışız!

Yaklaşık bir sene zarfında serinin ikinci filmi başladı.Yangın bu sefer Avrupa ve Avro bölgesine sirayet etmişti.Yunanistan,İspanya,Portekiz,İtalya gibi ülkeler 2009-2010 yıllarında durgunluk fazına girip orta ve uzun vadede ekonomik gelişmeye elveda dediler.Benzer sıkıntı 2011 yılından itibaren  ülkemize değmeye başladı.Oysa bizde 2001 Krizi’nin etkileri hala devam ediyordu. Katmerli yaşanmaya başlayan sıkışıklık çarkın sıcak parayla döndürülmesi sebebiyle ilk etapta hissedilmedi.Öyle ya 2005 yılında paramızdan altı sıfırı atmış ve iyice güçlenmiş idik.Yoksa biz mi öyle sanıyorduk?Ucuza satılan kamu varlıkları;tüketime meftun edilmiş bir halk;çalışanların aldıkları maaşla geçinememesi;zenginin daha da zenginleşmesi;gizli zam uygulamaları;pazarda arz düzeyinde yaşanan sıkıntılar;tarım kesiminin yoksullaşması krizin etkilerinin devam ettiğinin apaçık göstergesi idiler.

Şimdi büyük buhranın üçüncü fazındayız.Neden derseniz?Çin durgunluğa demir atmaya başladı. Ejderhanın potansiyel büyümesinin altında gerçekleşen ekonomik gelişmesi yavaş yavaş belirginleşti.Bu beklenmeyen bir olay mı diye sorarsanız?Cevabım size hayır olurdu.Rusya ve Asya Krizleri üzerinden daha 20 sene geçmedi.O dönemin yaraları henüz sarılmadan Batı dünyasının küresel savaşı ve ardından küresel krizi çıkageldi.BRIC ülkeleri ve gelişmekte olan diğerleri yaraya merhem sürmek konusunda geç kaldılar.Sıcak para virüsü damar yolundan kana bulaşmıştı bir kere.Çin ve Rusya’nın eş zamanlı yaşadıkları mali sıkıntıda Amerikan stratejik çıkarlarına yönelik eylemlerini benzer siyasal gelişmelere ekleyebiliriz.Rusya’nın Kırım’ı işgali ile Ukrayna’da iç savaş çıkarması;Çin devletinin bölgede hafriyat toprağıyla Kıbrıs benzeri ada yaratma çabaları işin tuzu biberi oldular.

Türkiye için işin kötü yanı bizim yetim Hüsnü misali ortada kalmamız gerçeği değil midir?Suriye ve Irak savaşları yetmezmiş gibi Batılılarca yaratılan IŞİD canavarı kapımıza gelip dayandı.2 milyon Suriyeli mülteciyi ithal ederken etnik ve mezhepsel sorunlarını da ülkemize taşıma başarısına eriştik.Dönemin siyasal iktidarının hesapsız giriştiği her dış politik adım menfaatlerimizi aşındırdı.Bu duruma sebep olan ve ülkemizin her alanda yaşadığı erozyonun temel sebebi ekonomik altyapının yıllardır halk aleyhine çalışmasından kaynaklandı.İçeride sağlam durmayan bir toplum bölünmeye mahkum bırakıldı.Yabancı ve yerli istihbarat örgütlerinin halk üzerinde saha çalışması yapmaları ise milli birliğimizin zayıflamasını sağlayan diğer nedenler arasındadır.Mustafa Kemal adını duyunca irkilen yobaz tipler yüzünden kaynaklandı sersem Cumhuriyet düşmanlığı.Yeni Türkiye palavralarının geçmişinde CIA ve liberal solcularımızın 2.Cumhuriyet sevdaları yatıyordu. Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarları Sovyet sonrası cangılın süs bitkileri olarak seçildiler. Müttefiklerimiz Yeşil Kuşak çocuklarından liberal muhafazakar türetmişler;üzerine hibrid demokrasi sosu ekleyerek sıcak siyasete servis etmişlerdi.Milliyetçi-muhafazakar kıvamda sayılan; devlet eliyle kotarılan bu ölmez otu iksiri vatandaşın temel değerlerini yozlaştırıp eriterek kavgayı sokaklara taşıdı.Gelip durduğumuz nokta işte burasıdır. İttihatçıların 1.Dünya Savaşı sonrası yaşadığı yüz karasını Ak Partili siyasetçiler 100 sene sonrası yeniden yaşayacaklar.Hırsız dindarların sokağa çıkacak yüzleri kalmayacak çünkü.

Ben Anadolu’dan umutluyum yine de.Halkımız yeni Samsun’ları;Balıkesir Kongreleri’ni;Sivas ve Erzurum Kongreleri’ni;Misak-ı Milli’yi yaratacak güçtedir.Allah’ın yardımıyla vatan için;namus için;ekmek için ayaklanacaklardır.İş sadece bir kıvılcıma kaldı bana kalırsa.Sütçü İmamlar;Şahin Beyler;Nene Hatunlar;Karayılan Molla Mehmetler;Hasan Tahsinler; Kubilaylar… ve isimsiz daha niceleri bayrak olup ayağa kalkacaklardır Çanakkale ile birlikte…Dumlupınar gibi;Kocatepe gibi…Sakarya ve İnönü gibi…Yarasalar kaçıp saklanacak; aydınlık şavka vuracak gecenin kör karanlığının ardından.İş sadece Anadolu’nun uyanmasına kaldı.Dayan sevgili ülkem;az kaldı zaferin fener alaylarına…

Kürtler ve Darbe…

Dün işsizlik rakamları açıklandı.Nisan ayında işsizlik oranı %9.6 düzeyinde gerçekleşmiş.Tarım dışı işsizlik ise %11.6.Beklenenden az gelen işsizlik oranları yüreğime su serpti.Öyle ya memleketin durumu iyiymiş de bizim haberimiz yokmuş!Artık bir önceki aya göre azalan sayıda 2 milyon 821 bin iş arayan insanımız var.Allah’tan daha ne istiyoruz?Kadın istihdamı %30 düzeyinde takılıp kalmış bize ne yazar?Genç işsiz oranı %17…Arayana iş çok nasıl olsa!..Bütçenin ilk beş ayda 804 milyon TL fazla vermesi coşku verici bir diğer gelişme…Benzer mutluluk sağlayan verilere bakarsak yakın dönemde 500 liralık banknotların elimize geçme ihtimali gittikçe güçleniyor.Benden söylemesi…

Geçen hafta ülkemizde bulunan Amerikan Savunma Bakan Yardımcısı bayan ve ekibi İncirlik Üssü’nü Suriye’de IŞID’e karşı kullanma yollarını aramaktaydılar. Siz bu arkadaşları CIA diye de okuyabilirsiniz.Anlaşılan Amerikan Yönetimi Suriye’yi Baas zulmünden değil; IŞİD belasından kurtarmak gibi kutsal bir amaca sahip.İnsan duygulanmadan edemiyor…Niye diye sorarsanız: ABD,İran ile nükleer anlaşma imzalarken IŞİD ve şurekası Suriye’nin 4 devlete bölünmesinin anahtarını kendilerine sağlıyorlar.Yaşama şansı her geçen gün artan Kürt Koridoru ihtimali ABD ve Batı devletlerinin Büyük İsrail Projesi için kilit önemde.Nasıl Saddam Hüseyin ve 11 Eylül Saldırıları Irak devletine saldırmak ve onu paramparça etmek için güzel bir bahane idiyse; IŞİD terör örgütü ileride Türkiye-Suriye-Irak ve İran topraklarında kurulması düşünülen Kürt Konfederasyonu planının taşeronu haline getirildi.Nasıl olsa Esad Akdeniz kıyısında bırakılan bölgeye razı.Çünkü Baas rejimi Rusya ve İran kontrolü altında kendilerine ne denirse aynısını yerine getirmek zorundalar.İran Batı ile anlaşmaya vararak üzerindeki baskının bir kısmını bize havale etti.Aynı bölgede bulunan komşu iki devlet aralarında yaşanan yaşam alanı açma kavgası nedeniyle rakip haline dönüştüler.Tıpkı Irak gibi,tıpkı Suriye gibi…

Peki Türkiye bunca menfaat çarpışması içinde neler yapıyor?Bana kalırsa ülkemiz uzun zamandır bölgede etkisiz eleman konumunda.Cumhuriyet Dönemi’nin Kemalist dış politikası terk olunduğundan beri yukarıdaki durum hayatiyet kazandı.Stratejik Derinlik kavramı Türk dış politikasına ikame edildiği için ideolojik ve taktik boşluk milli çıkarlarımızı esir aldı.TBMM’de kotarılan 1 Mart Tezkeresi başarısının ardından 4 Temmuz 2003 tarihinde Süleymaniye’de yaşanan çuval rezaleti işin başlangıç noktası oldu.Karanlıklar Prensi Richard Perle’den sonra anasından ters doğurulan diğer neo-con isim olan Paul Wolfowitz tezkere konusunda ne demişti verdiği bir röportajda: “Türkiye ayağa kalkıp özür dilemelidir.” Plan adım adım sahneye kondu. Talat Aydemir ve Namık Kemal Ersun darbe girişimlerine benzeyen 27 Nisan e-Muhtırasının ardından Ergenekon ve Balyoz davaları devşirildi.CIA-Cemaat-MİT bu kirli işlerin asıl failleri idiler.Ak Parti iktidarı Silahlı Kuvvetler hakkında başlatılan psikolojik savaşa ses çıkarmayarak katalizör vazifesi gördü.Çünkü 28 Şubat döneminde kendilerinin Ordu’ya karşı kuyruk acıları mevcuttu.Önemsiz adamların yönettiği önemli ülkelerin kaderi ne olduysa bizlerin kaderi de benzer çizgilerden geçti.Tıpkı 12 Eylül döneminde Adana Sıkıyönetim Komutanı Nevzat Bölügiray’ın kitabının adı gibi “Sokaktaki Askerin Dönüşü”…Ordu içinde cunta yapılanmaları bir kez başlamaya görsün.Radyosunda halk müziği dinlenilen bir karargah odasında memleketin kaderi tayin edilir.Belki de haklılardır davalarında.Demokrasi bize bol gelmeye başlayınca haki renkli giysiler içinde kurtarıcılar arz-ı endam ederler.Subayları iftiralarla hapse atılan bir Ordu’dan dışarıya karşı bir başarı değil ancak içeriye karşı sıkı tedbirler bekleyebilirsiniz.Stagflasyon yaşanmaya başlayıp,halk ekmek kuyruklarına takılınca ne demek istediğimi sizler daha iyi anlarsınız.

Yaşadığımız acı tecrübelerden sonra şunları söyleyebilirim:Kuralsızlığın sonu sıkıyönetim hali ile sonuçlanıyor.Sokakta orman kanunun geçerli sayılması hukukun iflas ettiğini gösteriyor.Resmi kurumlarda rüşvetsiz iş görülemez duruma gelinmesi ekonomik krize delalettir.Açların kapılarımızı çalması isyanın ilk adımlarını bünyesinde barındırıyor…

Kürt meselesine gelince.PKK yakın zamanda askeri hedeflere güçlü biçimde saldırmaya başlayacak.Dönemin taktiği geri çekilmelerini gerektirdiği için hükümetle masaya oturdular. Çözüm Süreci dağdaki terörü şehre indirdi.Silahla alamadıklarını diplomasi yoluyla edindiler.MI6 sağolsun.Batı illerinin sokakları Nusaybin,Derik,Lice,Kulp,Şemdinli sokaklarında yaşanan yangını anımsatacak olaylara sahne olabilir.Koalisyon kurma aşamasında birbirlerine kapris yapan siyasilerin memleket umurlarında olmayabilir ancak birileri bir yerlerde vatan için,bayrak için, namus için harekete geçti bile.Sadece Samet Kuşçu eksik.Onun gibilerin canı cehenneme…

Faşizm…

Hayatımızda mevcut bulunan kimi değerlere tapınmanın adı faşizm olsa gerek.Aynı kavrama eleştiri yapmadan herhangi bir düşünceye iman edip karşı tarafa yaşam hakkı tanımama da diyebiliriz.Kişisel hayatımızda önyargıların fikirlerimizi kuşattığı benzer alanlarda -futbol,siyaset ya da din…-bizim gibi düşünen insanları bulmakta hiç güçlük çekmiyoruz.Başkalarına zarar vermemek koşuluyla zararsız bile sayılabilir aşırı fikirler. Şiddete başvurmayan her düşünce             -ırkçılık hariç-kıyısından köşesinden haklı yanlar içerebilir.Sonuçta hepimiz inanç ve fikirlerimizin yarattığı çeşitli tutum ve davranış özelliklerine sahibiz.

Ancak iş toplumsal alana geldiğinde masum inanç demetleri başka insanların hayatını zehir etme potansiyeli taşımaya başlıyorlar.İşte bu sebeple insanlık tarihinde uygulanma imkanı bulan nazizm;komünizm;militarizm gibi aşırı akımlar hep savaş ve hüsranla neticelendi.Kendi inançları doğrultusunda başkalarının hayatlarını yok etmeyi görev bilen faşistler organize güç durumuna gelince kötülüğün insan kılığındaki yeryüzü temsilcileri halini aldılar.Bu ve benzeri düşünce demetleri insanlığa ait değerlere sahip olamamanın getirdiği baskıyı mensupları tarafından daha büyük ve kutsal addedilen bir alana yaymanın adı değil mi?Yabancı sayılan her kişi ve olguya duyduğumuz düşmanlık hissi köktenci fikirlerin en önde gelen özelliklerinden biri sayılıyor.

Şimdiki zamanda karşı karşıya kaldığımız baskıcı düşüncenin adı ise kapitalizm oldu.Öyle ya naziler yok edildi,komünizm yıkıldı,Sovyetler Birliği dağıldı…Tüm bu aşırılıkların ardından küreselleşme yeni düşmanını belirledi: İslam…Küresel terör ile savaş adı altında Ortadoğu’ya yapılan tüm müdahaleler  cinayetleri daha da azdırdı.İnsanlar evlerinden çıkamaz,ülkelerinde yaşayamaz, düşüncelerini ifade edemez duruma düştüler.Genelde Batılı ülkelerin seçtiği kukla kraliyet ailelerince yönetilen  devletler kendi halklarının düşmanı halini aldı.Büyük Ortadoğu Projesi bir dönem yürütülen Yeşil Kuşak Stratejisi’nin post-Sovyet dönemindeki tamamlayıcı unsuru oldu.Komünizme karşı cihat veren İslamcılar kızıl şeytan yok edilince namluyu aynı inanca sahip kendi halkına çevirdi.

Büyük Ortadoğu Projesi ve Medeniyetler İttifakı gibi aldatmacaların arka planında İslam coğrafyasını paramparça eyleyip iç savaşlarla yeni devletçikler yaratma hesabı yatıyor.Ya uykuya devam ettiğimizden ya da çaresizlik hissinden ötürü kimse kalkıp müslümanlara öncülük edemiyor.Her ülke kendi iç güvenliğini sağlama derdine düşmüş durumda.Ancak büyük resme bakarsak savaş evlerimize kadar girmedi mi?Televizyonlarda yayınlanan saçma sapan diziler, cehaleti özleten yarışma programları,yalanı üzerinde tüten haber bültenleri ve aptalca magazin aktörleri halkı gündüz uykusuna yatırmış konuma getirdi.Sokağa çıktığımda bazen öyle tepkilerle karşılaşıyorum ki kendi halkımı tanıyamıyorum.Kendilerine ait olmayan her şeye karşı insanların gözlerinde beliren boşluk ve kin duygusunu kolaylıkla görebiliyorum.İşte size faşizme en uygun sosyal iklim.

Batılı devletlerin saha çalışmaları yaptıkları bizim gibi ülkelerde toplum huzursuz: Evine ekmek götürmenin peşine düşmüş iken insanlar bir de sahip oldukları hakları yitirme kaygısı taşımaya başlıyorlar.Ekonomideki tıkanmanın yarattığı endişenin yerini zamanla varlık sahibi olanlara duyulan kin duygusu alıyor.Yoksulluk günlük hayatın tek geçerli toplumsal afeti halini aldıkça kişiler özgün kimliklerinden sıyrılıp aşırı düşüncelerin peşine kolaylıkla düşebiliyorlar.Çaresizlik hissi ve parasızlık denize düşenin halini her dem hatırlatıyor.

Yukarıda birkaçını saydığım sebeplerden ötürü bugün Meclis Başkanlığı’na kimin,hangi partiden seçildiği hiç önemli değil.Eğer kurulursa koalisyonu meydana getiren partilerin isimleri de öyle. Erken genel seçim yapılırsa çıkan sonuçlar bile daha şimdiden anlamını kaybetmeye başladı.Çünkü ülkede sol parti ve fikirler muhalefette yerini alamıyor.Partiler birbirlerinin ideolojik kopyaları sanki.Hepsi filin bir köşesini tutmuş öyle tarifte bulunuyor.En çok yanılan en çok haklı çıkıyor. Savaş tamtamlarının çaldığı Temmuz 2015 Türkiye’sinde yoksulluğun yarattığı faşizm yavaş yavaş gizlendiği yerden çıkıyor.

Kürt Sorunu…

Yaklaşık 30 yıldan fazla bir süredir ülkemizde bir iç çatışma yaşanıyor.Adına Çözüm Süreci denilen ara dönemde silahlı mücadeleye ara verilse de kalekolların yapımına devam edilmesini; askeri üs bölgelerine taciz saldırılarını ve bunlara HDP-Hüda/Par çatışmalarını eklersek bölge için için kaynıyor.Suriye ve Irak topraklarında yaşanan iç savaştan dolayı Türk topraklarında taktik açıdan geri adım atmayı seçen örgüt ise silahla kazanamadığı hakları masa başında devşirmeyi düşünüyor.Artık Meclis’te parti çatısı altında siyaset yapacak olan HDP aynı örgütün emirleri altında hareket etmeyi sürdürecek.PKK-Hüda/Par kapışması ara verse bile Suriye üzerinden ülkeyi vurma hesapları canlılığını koruyor.

Bölge halkının yıllardır iki taraf arasında sıkışıp kalmasının ardından üçüncü  bir aktör daha ortaya çıktı.Adına Hüda-Par denilen geçmişin Kürt Hizbullahı’dır anılan bu aktör.Devletle yakın ilişkilere sahip olduğu söylenebilir.Geçmişte Hizbullah örgütünün taraf olduğu kanlı terör eylemlerinin tek başına anlam içermediğini düşünürsek Kürt halkını kendi içinde birbirine düşürme amacı bir yerlerde tasarlanmaktadır.

Ülkemizde tırmandırılmak istenen terör Suriye’nin kuzey bölgesinde PKK tarafından adım adım kotarılan toprak edinme süreci ile birlikte bizlere Körfez Savaşı döneminde yaratılan Kürt devletçiği örneğini hatırlatmaktadır.1. Körfez Savaşı’nda Turgut Özal’ın “Bir koyup üç alma” hatasını yıllar sonra Ak Parti 2010’dan önce Suriye’ye sunduğu Baas dostluğunu Esad düşmanlığına çevirerek muhaliflere silah sağlamakla tekrarladı.Dış politikada yapılan temel yanlışların karşılığı topraklarımıza giren milyonlarca sığınmacı,terör örgütünün azması ve Kürt devletlerinin kurulması sonucunu yarattı.

Kanımca Kürt Sorunu kültürel ve demokratik adımlarla çözülecek  bir aşamayı çoktan aşmış hale geldi.Çatışmalar arasında yıllar boyunca siyasal bilinç kazanan bölge halkı terör örgütünün Çözüm Süreci ile birlikte meşruiyet kazanması sayesinde silahların gölgesinde kendi ülkelerinde bağımsızlık kazanma amaçlarına yaklaştıklarına inanıyorlar.HDP’nin barajı aşması Çözüm Süreci sayesindedir.Bana kalırsa iyi  de olmuştur.Ancak aynı süreç nedeniyle terör kırdan şehirlere inmiş durumda.Adına PKK-Hüda/Par çatışması diyeceğimiz kanlı hesaplaşma bu savımı doğrulamıyor mu?Batı’da yaşayan bizlerle Güneydoğu Anadolu’daki halk arasındaki bağ benzer sebeplerle gitgide zayıflıyor.

Perakende siyasetin gölgesinde liderlerin birbirlerinden koltuk çalma sevdalarını bir kenara bırakırsak Doğu bizden yana umudunu kesme safhasına yaklaşıyor.Silahla çözüme zorlanmış bu sorunun ardında ise her iki tarafta ölen gençlerin kanları bulunmakta.Ekonominin zorlandığı dönemlerde siyasetin ufkunu yitirmesi olağan bir gelişme bana kalırsa.Ancak asıl anormal olan durum kimsenin bulunduğu yerden bir adım öteye adım atmak istememesi.Anlaşılna fakir insanların sırtından kotarılan rant o kadar yüksek ki türlü başarısızlık belgelerine rağmen tüm siyasiler kendini başarılı sayıyorlar.

Tüm bu acıklı komediye bakarsak hükümet kursalar bile aralarında anlaşamayacak olan siyasi partiler tazelenecek seçimlerin ardından bakalım hangi sonuçlarla karşılaşacaklar?Bu arada Kürt Sorunu ulus ötesi  özelliğini kazanmış kimsenin umurunda bile değil.Ankara’nın havasından mı suyundan  mı nedendir bilinmez oralara giden herkes benzer formatlanmaya uğruyor.Yerli kaynak kodlarıyla yeni yazılım piyasaya çıkmadıkça varolan siyasi algoritma kendini tekrar eden sonsuz bir döngüye girdi.Savaşın kapılarını bizlere açacak olan perakende siyaset Kürt Sorunu,ekonomik gerilemeyi umursamadan yoluna devam ediyor.Gidişata bakılırsa tüm siyaset esnafı yukarıda saydığım gelişmelerden olumsuz etkilenecekler.Ancak olan gene halka olacak.

Kendine Müslüman…

MÜSİAD Cumhurbaşkanı ile görüşüyor.TÜSİAD ise Başbakan ve muhalefet liderleri ile randevulaşmış durumda.Herkesin tek derdi var :Koalisyon hükümetine giden yolu açmak.Ancak amaca giden bu yolda tuzaklanmış mayınlar mevcut.Seçimler süresince etrafa saçılmış sorunlar kümesi bir kaç günde hele hele koalisyon partileri eliyle derdest edilecek kadar çözümü kolay işler değiller.Tek parti iktidarının bile baş edemeyip yüzüne gözüne bulaştırdığı sorunlar listesinin başında Osmanlı döneminden Cumhuriyet’e miras kalmış bulunan toplumsal yapıyı değiştirme konusu kritik öneme sahip.Bu soruna bağlı olarak yaşam bulan ekonomik altyapı ve üretim süreçlerinin  insani ayağı olan gelirin adilce paylaşılması işi geçmiş yılların da gerisine düşmüş durumda.İthalat ve borçlanmaya dayanan sanayileşme anlayışı kırsal kesimde süren ağalık sistemi ve feodaliteye ait köle-efendi ilişkilerini aynı süreç ile birlikte son 60 yılda büyük şehirlere taşıdı.Parası çok olanın kırın insanına, malına,hayatına sahip çıktığı bozuk düzen büyükşehir denilen modern gecekondularda asgari ücret  zulmüyle birlikte devam edip gitti.Gelip tıkandığımız noktada işin vahametinin hala farkında değiliz.Menfaat gruplarının iktidar inşa etme çabaları Başkanlık Sistemi’ne benzer biçimde boş hayallere dönüşmüşse bunun sebebi ekonominin savrulmuş bulunduğu üretim çıkmazıdır.Siz 2015 yılının ilk çeyreği sonuçlarına fazla inanmayın. Son 12 yılda milli gelirin 3 kat arttığı palavrasına ise hiç kanmayın.Fiyatların karaborsa zamlar yoluyla çığırından çıktığı;insan emeğinin gitgide değersizleştiği;aç ve işsizlerin sokaklarda kol gezdiği bizimki gibi ülkelerde siyasi istikrarı mumla ararsınız.Kutuplaşmanın temeline indiğinizde ise karşınıza varlık yokluk kavgası çıkar.Halk arasında ekmeği bölüşme konusunda yaşanan sıkışma yukarılara uzandıkça kamuya ait rantı paylaşmada kanlı bıçaklı husumete dönüşüyor. Sebep ise gayet basit.Toplumsal sistem ağalık düzeninde devam ediyor.Para insanlığı parsel parsel satın alıyor.Tıpkı Ortadoğu ülkelerinde yaşandığı gibi.Modern hayat adacıklarına aldanmayın. Toplumsal yapımızın geriliği yüzünden cemiyet iken cemaate dönüştürülüyoruz.

Ehveni şer’i  tercih etmemizden dolayı hiç istemediğimiz sonuçlara maruz kalmamız eğri adamları doğru işlere getirme saplantımızdan kaynaklanıyor.Aynı yanlış adına çok partili hayat denilen seçeneksizliği vücuda getirdi.Bin senelik dava dediğim varlık-yokluk kavgası şimdilerde siyasal İslamcılar eliyle sürdürülüyor.Kendi elimizle seçtiklerimiz Ankara’ya gidince benzer sebeplerle halka yabancı kalıyorlar.Siyasette çoklu seçeneksizlik dediğimiz bu hale bakarsak demokrasi hangi köşeye gizlendi?

Erken Genel Seçim…

Şimdi belirsizlik zamanı…Böyle giderse erken seçim zilleri partilerin kapısını çalacak gibi gözüküyor.Anlaşmama konusunda anlaşma sağlayan liderler koalisyon görüşmelerinde rantı yeniden paylaşma hususunda birbirlerine girmeyi sürdürürlerse Kasım ayında bizlere sandık başına gitmek düşer.Hadi aynı partiler koalisyon kursalar bile birbirlerine suçu atıp aralarındaki anlaşmayı bozarak ekmek peşinde koşanların lokmalarını kursaklarından çalacaklar. Ne diyelim millet ne derdinde vekilleri ne derdinde!…

BND,MI6,CIA,Mossad ve Kontrgerilla arka arkaya karanlık planlarını devreye sokarken Hakan Fidan yönetimindeki Milli İstihbarat Teşkilatı Cumhuriyet Gazetesi’nin haberini mahkeme kararı kullanarak sansürlemekle meşgul. Adana ve Hatay’da yakalanan MİT tırları haberi teşkilatın Suriye’ye silah kaçırma gayesini yüzüne gözüne bulaştırma beceriksizliğini gözler önüne seriyor. Siyasete bulaşan devlet organlarının hali  işte bu yüzden çadır tiyatrosu ciddiliğine yönüne doğru savrulup gidiyor.

Ekonomik temelli sarsıntılar siyaset denizinde belirsizlik rüzgarları estirmeye devam ediyor. Çoğunluğu sağlayamayan iktidar adayı partiler ufukta beliren kara bulutlarla baş etme konusunda gereken yetkinliğe sahip değiller.Halkın durumu ise denize düşenin haline benziyor.Hangi yılana sarılacağını şaşırmış durumda.Elindeki avucundaki kamu varlıklarını satıp savmış sabık bir iktidar partisi  tek başına ülkeyi yönetme hesabı peşinde.Öbürleri ise mevcut durumun çaresiz izleyicileri.

Peki bundan sonra neler yaşanabilir?Yukarıda bahsettiğim gibi siyasiler aralarında anlaşsalar bile yakın zamanın tek geçerli seçeneği erken seçim. Geçim ise hak getire.Zayıflayan üretim ve yerli para değeri büyümenin önünde engel çıkartmaya devam edecek.İlk üç aylık GSMH artışı %2.3 düzeyinde gelip bizleri sevindirirken dolar bazında büyüme %2.93  oranında azalmış durumda. Üretmeyen ekonominin siyasete yansıma hali partilerin belirli düzeyde sabitlenmiş oy oranı gerçekleşmesini  sürdürecek.

Her türlü ihtimalin değerlendirildiği belirsizlik dönemlerinde yalnızca gerçekler göz önüne alınmıyor.Kaosun matematiğini yapma zorunda kalanlara bir uyarım var:Yakın dönemde ileriye doğru atılacak her adım bizleri bulunduğumuz yerden daha geri noktalara sürükleyebilir.Benden söylemesi…

Siyaset Ağaları…

Dün Deniz Baykal Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü.2003 yılında siyasi yasaklı durumunda bulunan Tayyip Erdoğan’ı Dolmabahçe’de yapılan gizli görüşmede anlaşmaya vararak kurtaran CHP Antalya milletvekili aynı görevi yeniden üstlenmeye  aday görünüyor.Oturduğu koltuğa sıkı sıkıya yapışan Türk tipi siyasetçiler arasında en ünlülerinden birisi Deniz Baykal’dır. Muhtar seçilenin bile en az 10 sene yerinde kaldığı Türk tipi politik arenada kendi rekorunun da sahibidir. Siyaset bilimi profesörü ünvanını kazandığı gibi yıllar içinde Enerji Bakanlığı,Dışişleri Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı ve Parti Genel Başkanlığı görevlerinde bulundu.Siyaset ağalığının torba delegelik sistemi sayesinde hayat bulduğu 12 Eylül Dönemi mirası Siyasi Partiler Kanunu’nun Cemil Çiçek, Abdülkadir Aksu,Necati Çetinkaya gibi sağ isimlerin sol sosu sürülmüş parlamenteridir.O’nun girdiği işten ben pek hayır beklemem ama yine de hayırlısı olsun.

Seçimlerin ardından koalisyon görüşmeleri için peşrevlere dün itibariyle başlandı.Ahmet Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı’na sunduğu istifanın ve Meclis Başkanlığı yarışının ardından yeni hükümet için 45 günlük süre mevcut. Anladığım kadarıyla herkes yerinden memnun.Parti başkanlarının zerre kadar hareket serbestlikleri kalmamış.Menfaatleri icabı ülkenin iktidarsız kalıp erken genel seçime gidilmesi ihtimali liderlerin umurlarında bile değil.Erdoğan gene tek seçici. Muhalefet ise bunu ister istemez kabullenmiş durumda.Yine aynı isimler ülke menfaatleri dışında her türlü olasılığa açıklar.Maaşlarına zam yapılmak istenirse hepsi tek parti haline gelir.Şu yaşananlara bakın: Diyarbakır’da bir hafta içinde 7 kişi öldürülmüş kimseden ses çıkmıyor.Dolar 3.00 liraya dayanmış tıss yok.Suyu kesik musluk gibiler.Metrobüste  koltuğa güçbela oturmuş yolcu misali ön tarafa ilerlemeye hiç niyetli değiller.

1980 öncesi azınlık hükümetleri ve koalisyon dönemlerini yaşayanlar bilirler. Siyasetin her pis yöntemi uygulandı bu dönemde.Sağ-sol çatışmalarında 5000 genç insan hayatını kaybetti.Sonra ne oldu?Demirel Cumhurbaşkanı; Erbakan ve Ecevit Başbakan seçildiler.Ölenler öldükleriyle kaldı. Türkiye’nin gittiği nokta o dönemden pek farklı değil.Hiç kimse kendi fikrinin doğruluğundan zerre kadar şüphe duymuyor.Ortaya karışık siyasi gündemin geleceğe dair umutları azaltması mevcut durumu giderek daha ciddi hale getiriyor.Cari açığın art arda yedinci ayda da yükseliş  yönünde düzeltilmesi dış ticaretin daralma eğilimini güçlendirmekte.İç piyasa canlanmazsa halimiz zor görünüyor.

Erken Genel Seçim yapılsa bile mevcut tablonun değişeceği pek ihtimal dahilinde değil.Siyaset ağaları delegelik sistemiyle tek partiyi iktidara getiriyorlar:Seçkinler Partisi…Taşralı siyasetçi kesiminin gerçeklerden kaçarak menfaat savaşına girmeleri paradan para kazananın ekmeğine yağ sürüyor. Seçkinler Partisi her türlü olasılıktan kar devşirmede öyle başarılı ki halk aleyhine yapılan her manevra ülke kaynaklarını ağalara doğru yönlendiriyor. Ezcümle başarılı sayılmaları başkalarının başarısızlıklarına bağlı kalmış kişilerden kimseye hayır gelmiyor.

Çekirdeksiz Kuru Üzüm…

İzmir Ticaret Borsası’nda çekirdeksiz üzümün kilogram fiyatı 5.30 TL.Buram buram seçim sıcağında nereden çıktı diyeceksiniz bu üzüm konusu?Dikkat ettiğim nokta gazetede ne zaman emtia fiyatlarına baksam çekirdeksiz kuru üzüm fiyatı hep yükseliş halinde olması.Bu işin sebebi üretimde yaşanan kısıtlılık hali mi aracıların stok yapmaları mı bilemiyorum.Kilogram başına üzümün fiyatı her ay daha da pahalanıyor.Artışın sınırı  yok.Tıpkı fındık  fiyatlarındaki zamlar gibi.

İktisadi sistemde arz düzeyinde kısıtlılıklar yaşanması halinde siyasetin alttan gelen bu zorlamaya karşı durması mümkün görünmüyor.Üretemeyen ekonominin politik alana sirayeti ise ilgili ilgisiz herkesi kaosun matematiğini yapmak zorunda bırakıyor.Zaman denizinin siyasal rüzgarlarla bizleri getirip attığı son nokta hüsran sahilleri oluyor hep.O sebeple kim iktidar seçilirse seçilsin; koalisyon ortakları kimler olursa olsun ekmeğini namusuyla kazanan insanlar bu düzende bir türlü muktedir duruma gelemiyorlar.

HDP barajı geçmiş.Bu iyi bir gelişme.Ak Parti’nin oyları azalmış.CHP yerinde sayıklamış.MHP 3 puan yükselmiş.Bu gelişmeler yüzeyde köpükleri görünen kısa vadeli ekonomi-politik gelişmelerin ürünü.Derinden gelen dalga yoksulların öfkeli gözlerinde gizli.Gazap üzümlerinin her fırsatta hırsla parıldaması mevcut kof siyasetin geleceğe dair tatlı senaryolarına en ölümcül darbeleri indirecek.

Bana kalırsa siyasi partilerin seçim sonuçlarına aşırı biçimde odaklanacağımıza gıda fiyatları ya da döviz kuruna dikkat hasretsek çok daha iyi iş yapmış oluruz.Bu rakamlar siyasiler kavgalarını millete yaptırırken elimizdeki ekmekten olma ihtimalini gittikçe güçlendiriyor.Üstelik ekonomik sıkıntı 2001 Krizi’nin devam etmesi ve paradan altı sıfır atılmasıyla birlikte toplumsal fay hatlarını güçlü biçimde kırmaya devam ediyor.HDP ve MHP’nin oylarının yükselmesi siyasette aşırı uçların gündeme hakim olmasına yaramaktan başka bir sonuç doğurmayacak.Orta sınıfın kan kaybetmesiyle adım adım büyüyen siyasal İslam yoksulluğun artmasıyla yerini etnik ve mezhepsel ayrılıklara bırakacak.

Siz bakmayın milli gelirin 10.000 doları aştığı palavralarına.Geçen 12 senede sadece zenginlerin mal varlıkları büyüdü.Halkın elindeki mevcutların asıl sahibi ise bankalar oldu. Hayatımız banka ve finans kuruluşları tarafında adeta ipotekli hale getirildi.Aşırı borçlanma hatasının vahim sonuçlarını Yunanistan örneğinde  görüyoruz.Küresel kapitalizmin bizlere öğrettiği “Tükettiğin kadar üretirsin” mottosu iflasını ilan etmiş halde.Üretim konusunda yaşanan sıkıntılar bizlere artan enflasyon; düşen büyüme;yüksek işsizlik oranı ve gerileyen milli gelir olarak geri dönecek.

İktidar tarafından kotarılan başkanlık sistemine geçme çabalarını gördükçe ekonomideki gerilemenin çok daha büyük boyutta yaşandığına inanıyorum.Modern hayattan ve üretim ilişkilerinden uzaklaşılmasının  devamı halinde dolar 7-8 lira düzeyine gelebilir.Vakit varken köylere dönmenin tam zamanı.

Türkiye’nin Düzeni…

Yazımın başlığı Doğan Avcıoğlu’nun kitabından mülhem.Avcıoğlu genç yaşta kaybettiğimiz önemli aydınlarımızdan birisi.Toplumsal gelişmeleri tarihsel arka planından kopmadan ekonomik temelde değerlendiren bir ekonomi-politik yazarı.Osmanlı’dan beri Anadolu topraklarında var olmuş sömürü düzeninin sebeplerinin çok iyi değerlendiren Avcıoğlu eserlerinde neden az gelişmişlik kıskacında sıkışıp durduğumuzu  derinlemesine inceliyor.Bize düşen  görev ise bayrağı onun bıraktığı yerden devam ettirmek.

Türkiye’nin okumuş kesimlerinin iktidara karşı direnme gücü zayıf düzeyde.Olayların ortaya çıkardığı  olgu hükümetlerin kamuya ait rantı dağıtma becerisi ne denli güçlü ise farklı düşünen kesimlere yaptığı zorbalığın aynı oranda artması gerçeğidir.Yıllar içinde sessiz çoğunluğun rızası sayesinde sol düşüncenin ezilmesiyle halka ait kalması gereken kaynaklar özelleştirme ve ihaleler yoluyla bir kaç aileye dağıtılmaya devam edildi.Cumhuriyet yönetimi ağalık düzenini bir türlü değiştiremedi.Halkın çoğunluğu tarafından yönetici kesimlerin yönlendirmesiyle cellat seçme işine çok partili hayata geçiş düzeni adı verildi.

Bugün seçim sonuçları ne olursa olsun düzen aynı düzen kalmaya devam edecek.Gelir dağılımı bozukluğu sürerken fakirlik olgusu çoğunluğun tek seçeneği olmayı sürdürecek.Varlık yokluk kavgası çeşitli biçimlere girerek hayatımıza yön verecek.Zamanın insanlığı ulaştırdığı noktadan uzaklaşma çabamıza hız vereceğiz üstelik.Tüm bunların temel sebebi ise beşeri malzememizi doğru biçimde işleyememizde yatıyor.Önceki krizlerin büyüttüğü ekmek peşinde koşma derdinin halkın çoğunluğunu sevk ettiği yanlış istikamet geleceğin dünyasından ayrılmamıza neden olacak.Seçim tek gün geçim ise her gün süren çaba.Bu kutsal uğraşta yaşayacağımız her sıkıntı Türkiye’yi yeni arayışlara sevk edecek.Geleceğin bugünden daha iyi olması dileklerimle.

Stanley Fischer…

Stanley Fischer FED Başkan yardımcılığını sürdürüyor halihazırda.Bir önceki görevi İsrail Merkez Bankası Başkanlığı idi.Ocak 2014 tarihinde Barack Obama tarafından Rothschild ailesine ait bulunan Federal Reserve Bank’e ataması yapılmış.Başarıları ile parmak ısırtan bir ekonomi dahisi kendileri.2001 yılı öncesinde IMF Başkan Yardımcısı iken iktidar partisi üyeleri ve Merkez Bankası,Hazine gibi kurumlar ile birlikte ülkemizde günlük sabit kur uygulamasına geçişi sağlayarak 2000 Kasım ve 2001 Şubat devalüasyonlarının altyapısını hazırladı. Teorik düzeyi çok sağlam bir iktisatçı olduğu böylelikle ortaya çıktı.Bu başarısından sonra Citigroup Başkan Yardımcılığı görevine ardından İsrail Merkez Bankası’na atanarak bir anlamda ödüllendirildi. Anlaşılan o ki yapması gereken işi başarıyla halletmiş.

Kriz’in geri kalanını tamamlama işini ise bizim beceriksiz ve ar damarı çatlamış siyasetçilere bıraktı.Ak Parti’nin yaratıcısı 28 Şubat Post-Modern Darbesi ise banisi Üçlü Koalisyon Hükümeti oldu.Dışarıdan atanan tek seçici ise Stanley Ficsher’di.Kasım 2002 Genel Seçimleri’nde denize düşen halk yılana sarıldı.

Ficsher denilen adamı suçlayarak bir yere varamayız.Türk ekonomisinde o dönem yaratılan kaosun asıl sorumlusu Türkiye Cumhuriyet Devleti idi.Artarda gelen siyasi ve ekonomik krizler 17 Ağustos Depremi;Rusya ve Uzakdoğu Krizleri ile elele vermiş enflasyon almış başını gitmişti.Bütçe açığı Hazine borçlanmalarını arttırmış maaşları ödeyecek para bulamayan kamu kesimi yüksek faiz karşılığında bankalara muhtaç duruma düşmüştü. Sermayeleri patronları tarafından iç edilen özel bankalar da eksik kalan bu resmi tamamlamış oldu.Kusursuz fırtına 19 Şubat 2001’de yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında patlak verdi.

O döneme kadar Sabit Kur Rejimi ile günlük belirlenen dolar fiyatı bu toplantının ardından aldı başını gitti. Türk Lirası ısrarlı biçimde değerli tutulduğundan kur serbest yükselişe başladı.Tıpkı FED faiz arttırımı ile doların tüm gelişen ülke paralarına karşı şimdi yaptığı gibi.O dönem kamu aşırı borçlu idi.Bugün özel kesim yüksek dış borca sahip.Halk bankalara kredi borçlusu iken bankalar yurtdışına döviz borçlusu durumda.Sadece bankalar değil şirketler kesimi de hane halkını aratacak düzeyde döviz kredisi kullanıyor.

Şubat 2001 Çalkantısı ise derinden derine etkisini devam ettiriyor.Aynı sebeple paramızdan altı sıfır atıldı. Yüksek enflasyon ve durgunluk çıkmazına ise üretim düzeyindeki kısıtlamalar sebebiyle girmiş bulunuyoruz.12 senedir ülkeyi yöneten AKP iktidarı doların ucuz ve bol bulunmasından dolayı dış açık vererek suni büyüme sağladı.Yaşanan bu hormonlu büyümenin asıl sancısını ise gençler ve işsizler çekiyor.Cumhuriyet dönemlerinde ortalama %4.6 olan GSMH artışı AKP döneminde %3-4’lere revan olmuş durumda.Büyüyemeyen aynı zamanda dış borca muhtaç bulunan iktisadi yapı üretimin önünde duran en büyük engel durumunda.Tasarruf açığımız ancak üreterek kapatılma zorunda iken paramızın zayıflaması alım gücünü ve toplam talebi olumsuz etkiler hale geldi. Mal ve hizmet piyasalarında uzun süredir yaşanan ve kamu ile özel kesimin birlikte yaptığı gizli zamlar furyası yüksek fiyat düzeyinin kalıcılığını garantiledi.Hayat pahalılığı hem vatandaşın hem de Merkez Bankası’nın önceliği iken görevini yapamayan Erdem Başçı tıpkı Ali Babacan gibi ekonomide istikrarsızlık unsuru oldu.

Kısacası Stanley Fischer IMF’de görevini ifa ederken ülkemizde çalkantıya uygun zemini hazırladı ve çekti gitti.O ve yerli yardımcılarının ekonomide yarattığı fırtına Türk halkına sonuçları çok acı olabilecek çoklu tercih yanlışlarını ise beraberinde getirdi.Ne tesadüf ki aynı Fischer şimdi faiz arttırmaya hazırlanan FED’de başkan yardımcısı.Bakalım çıkaracağı bu krizden sonra hangi göreve terfi edecek?