Kürtler ve Darbe…

Dün işsizlik rakamları açıklandı.Nisan ayında işsizlik oranı %9.6 düzeyinde gerçekleşmiş.Tarım dışı işsizlik ise %11.6.Beklenenden az gelen işsizlik oranları yüreğime su serpti.Öyle ya memleketin durumu iyiymiş de bizim haberimiz yokmuş!Artık bir önceki aya göre azalan sayıda 2 milyon 821 bin iş arayan insanımız var.Allah’tan daha ne istiyoruz?Kadın istihdamı %30 düzeyinde takılıp kalmış bize ne yazar?Genç işsiz oranı %17…Arayana iş çok nasıl olsa!..Bütçenin ilk beş ayda 804 milyon TL fazla vermesi coşku verici bir diğer gelişme…Benzer mutluluk sağlayan verilere bakarsak yakın dönemde 500 liralık banknotların elimize geçme ihtimali gittikçe güçleniyor.Benden söylemesi…

Geçen hafta ülkemizde bulunan Amerikan Savunma Bakan Yardımcısı bayan ve ekibi İncirlik Üssü’nü Suriye’de IŞID’e karşı kullanma yollarını aramaktaydılar. Siz bu arkadaşları CIA diye de okuyabilirsiniz.Anlaşılan Amerikan Yönetimi Suriye’yi Baas zulmünden değil; IŞİD belasından kurtarmak gibi kutsal bir amaca sahip.İnsan duygulanmadan edemiyor…Niye diye sorarsanız: ABD,İran ile nükleer anlaşma imzalarken IŞİD ve şurekası Suriye’nin 4 devlete bölünmesinin anahtarını kendilerine sağlıyorlar.Yaşama şansı her geçen gün artan Kürt Koridoru ihtimali ABD ve Batı devletlerinin Büyük İsrail Projesi için kilit önemde.Nasıl Saddam Hüseyin ve 11 Eylül Saldırıları Irak devletine saldırmak ve onu paramparça etmek için güzel bir bahane idiyse; IŞİD terör örgütü ileride Türkiye-Suriye-Irak ve İran topraklarında kurulması düşünülen Kürt Konfederasyonu planının taşeronu haline getirildi.Nasıl olsa Esad Akdeniz kıyısında bırakılan bölgeye razı.Çünkü Baas rejimi Rusya ve İran kontrolü altında kendilerine ne denirse aynısını yerine getirmek zorundalar.İran Batı ile anlaşmaya vararak üzerindeki baskının bir kısmını bize havale etti.Aynı bölgede bulunan komşu iki devlet aralarında yaşanan yaşam alanı açma kavgası nedeniyle rakip haline dönüştüler.Tıpkı Irak gibi,tıpkı Suriye gibi…

Peki Türkiye bunca menfaat çarpışması içinde neler yapıyor?Bana kalırsa ülkemiz uzun zamandır bölgede etkisiz eleman konumunda.Cumhuriyet Dönemi’nin Kemalist dış politikası terk olunduğundan beri yukarıdaki durum hayatiyet kazandı.Stratejik Derinlik kavramı Türk dış politikasına ikame edildiği için ideolojik ve taktik boşluk milli çıkarlarımızı esir aldı.TBMM’de kotarılan 1 Mart Tezkeresi başarısının ardından 4 Temmuz 2003 tarihinde Süleymaniye’de yaşanan çuval rezaleti işin başlangıç noktası oldu.Karanlıklar Prensi Richard Perle’den sonra anasından ters doğurulan diğer neo-con isim olan Paul Wolfowitz tezkere konusunda ne demişti verdiği bir röportajda: “Türkiye ayağa kalkıp özür dilemelidir.” Plan adım adım sahneye kondu. Talat Aydemir ve Namık Kemal Ersun darbe girişimlerine benzeyen 27 Nisan e-Muhtırasının ardından Ergenekon ve Balyoz davaları devşirildi.CIA-Cemaat-MİT bu kirli işlerin asıl failleri idiler.Ak Parti iktidarı Silahlı Kuvvetler hakkında başlatılan psikolojik savaşa ses çıkarmayarak katalizör vazifesi gördü.Çünkü 28 Şubat döneminde kendilerinin Ordu’ya karşı kuyruk acıları mevcuttu.Önemsiz adamların yönettiği önemli ülkelerin kaderi ne olduysa bizlerin kaderi de benzer çizgilerden geçti.Tıpkı 12 Eylül döneminde Adana Sıkıyönetim Komutanı Nevzat Bölügiray’ın kitabının adı gibi “Sokaktaki Askerin Dönüşü”…Ordu içinde cunta yapılanmaları bir kez başlamaya görsün.Radyosunda halk müziği dinlenilen bir karargah odasında memleketin kaderi tayin edilir.Belki de haklılardır davalarında.Demokrasi bize bol gelmeye başlayınca haki renkli giysiler içinde kurtarıcılar arz-ı endam ederler.Subayları iftiralarla hapse atılan bir Ordu’dan dışarıya karşı bir başarı değil ancak içeriye karşı sıkı tedbirler bekleyebilirsiniz.Stagflasyon yaşanmaya başlayıp,halk ekmek kuyruklarına takılınca ne demek istediğimi sizler daha iyi anlarsınız.

Yaşadığımız acı tecrübelerden sonra şunları söyleyebilirim:Kuralsızlığın sonu sıkıyönetim hali ile sonuçlanıyor.Sokakta orman kanunun geçerli sayılması hukukun iflas ettiğini gösteriyor.Resmi kurumlarda rüşvetsiz iş görülemez duruma gelinmesi ekonomik krize delalettir.Açların kapılarımızı çalması isyanın ilk adımlarını bünyesinde barındırıyor…

Kürt meselesine gelince.PKK yakın zamanda askeri hedeflere güçlü biçimde saldırmaya başlayacak.Dönemin taktiği geri çekilmelerini gerektirdiği için hükümetle masaya oturdular. Çözüm Süreci dağdaki terörü şehre indirdi.Silahla alamadıklarını diplomasi yoluyla edindiler.MI6 sağolsun.Batı illerinin sokakları Nusaybin,Derik,Lice,Kulp,Şemdinli sokaklarında yaşanan yangını anımsatacak olaylara sahne olabilir.Koalisyon kurma aşamasında birbirlerine kapris yapan siyasilerin memleket umurlarında olmayabilir ancak birileri bir yerlerde vatan için,bayrak için, namus için harekete geçti bile.Sadece Samet Kuşçu eksik.Onun gibilerin canı cehenneme…

Sanayi Üretimi…

Mayıs ayı sanayi verileri önceki gün açıklandı.Üretim bir önceki aya göre %2 düşerken yıllık bazda yaşanan artış %2.4 .Dış ticaretteki gelişmeler ise daralma yönünde ivme kazanıyor.Mayıs ayında yabancı para açığımız 4 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiş.5 aylık cari açık 18.5 milyar dolar civarlarında. İşsizlik ve enflasyon rakamları iyi sinyaller vermiyor.Dolar FED faiz kararının ardından yükseleceği düzeyi ayarlamakla meşgul…

Verilerden anlaşılan kısaca şu:Durgunluk içerisinde enflasyona sürüklenen ekonomi hükümet kurma girişimleri akim kalıp seçime doğru yol alındıkça üretim kabiliyetini gitgide yitirecek.Kamu açıklarının olumlu yönünü koruması sizleri aldatmasın.2001 Krizi’nde yapılan makas değiştirmeyle birlikte kamu açıkları ile batan bankaların borçları halka tahvil edildi.Devletin eli bu yüzden rahatlamış durumda.Krizin devam etmesinin ana nedeni kanımca bu.Diğeri ise paradan altı sıfır atılması.

Halk bankalara aşırı borçlu durumda.Bankalar ise dışarıya. Varlıklarını özelleştirmeler yoluyla yabancılara satan bir ekonomik anlayışın gelip dayandığı nokta işte burası:Borç içinde bir toplum;iktidarsız kalmış bir devlet…

Erken genel seçimde güç kazanan Ak Parti idaresi hatalarında ders almış görünmeden neo-liberal politikalara hız verecek gibi.Sorunun kaynağına merhem vuracak çözümleri ise erteleyecek bana kalırsa.

İşte gözümüzün önünde zayıflayan ekonomik hareketin piyasa,toplum ve siyaset düzeyinde yarattığı sarsıntı!1970’lerin MC hükümetlerini aratmayan bir muhafazakarlaşmanın etkilerini her yerde görüyoruz.Yozlaşan bir toplumun sahte dindarlığı her kesimi teslim almış durumda.Çünkü Türkiye ürettiğinden fazlasını tüketiyor.Yetmiyor bu kez borçlanıyor…Elde avuçta ne varsa satıp yeni değerler yaratmaktan kaçınıyor.Rant edinme hırsı hepimizi teslim almış. Siyaset bu kirli çarkın içinde iktidarı değil devleti ele geçirmenin peşinde.Silik muhalefet aynı konuda iktidardan daha geri durumda.Seçeneksizlik halkı en kötü seçeneğe yönlendirmedi mi?

Olmayanın olanı düşman gördüğü toplum düzeni gelecek için karanlık planlara kolaylıkla kapı açacak kıvama yaklaşıyor.Arap Baharı,Kürt Baharı derken Türk Baharı yaşanmaya başlanacak gibi…

Erken Genel Seçim…

Şimdi belirsizlik zamanı…Böyle giderse erken seçim zilleri partilerin kapısını çalacak gibi gözüküyor.Anlaşmama konusunda anlaşma sağlayan liderler koalisyon görüşmelerinde rantı yeniden paylaşma hususunda birbirlerine girmeyi sürdürürlerse Kasım ayında bizlere sandık başına gitmek düşer.Hadi aynı partiler koalisyon kursalar bile birbirlerine suçu atıp aralarındaki anlaşmayı bozarak ekmek peşinde koşanların lokmalarını kursaklarından çalacaklar. Ne diyelim millet ne derdinde vekilleri ne derdinde!…

BND,MI6,CIA,Mossad ve Kontrgerilla arka arkaya karanlık planlarını devreye sokarken Hakan Fidan yönetimindeki Milli İstihbarat Teşkilatı Cumhuriyet Gazetesi’nin haberini mahkeme kararı kullanarak sansürlemekle meşgul. Adana ve Hatay’da yakalanan MİT tırları haberi teşkilatın Suriye’ye silah kaçırma gayesini yüzüne gözüne bulaştırma beceriksizliğini gözler önüne seriyor. Siyasete bulaşan devlet organlarının hali  işte bu yüzden çadır tiyatrosu ciddiliğine yönüne doğru savrulup gidiyor.

Ekonomik temelli sarsıntılar siyaset denizinde belirsizlik rüzgarları estirmeye devam ediyor. Çoğunluğu sağlayamayan iktidar adayı partiler ufukta beliren kara bulutlarla baş etme konusunda gereken yetkinliğe sahip değiller.Halkın durumu ise denize düşenin haline benziyor.Hangi yılana sarılacağını şaşırmış durumda.Elindeki avucundaki kamu varlıklarını satıp savmış sabık bir iktidar partisi  tek başına ülkeyi yönetme hesabı peşinde.Öbürleri ise mevcut durumun çaresiz izleyicileri.

Peki bundan sonra neler yaşanabilir?Yukarıda bahsettiğim gibi siyasiler aralarında anlaşsalar bile yakın zamanın tek geçerli seçeneği erken seçim. Geçim ise hak getire.Zayıflayan üretim ve yerli para değeri büyümenin önünde engel çıkartmaya devam edecek.İlk üç aylık GSMH artışı %2.3 düzeyinde gelip bizleri sevindirirken dolar bazında büyüme %2.93  oranında azalmış durumda. Üretmeyen ekonominin siyasete yansıma hali partilerin belirli düzeyde sabitlenmiş oy oranı gerçekleşmesini  sürdürecek.

Her türlü ihtimalin değerlendirildiği belirsizlik dönemlerinde yalnızca gerçekler göz önüne alınmıyor.Kaosun matematiğini yapma zorunda kalanlara bir uyarım var:Yakın dönemde ileriye doğru atılacak her adım bizleri bulunduğumuz yerden daha geri noktalara sürükleyebilir.Benden söylemesi…

Siyaset Ağaları…

Dün Deniz Baykal Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü.2003 yılında siyasi yasaklı durumunda bulunan Tayyip Erdoğan’ı Dolmabahçe’de yapılan gizli görüşmede anlaşmaya vararak kurtaran CHP Antalya milletvekili aynı görevi yeniden üstlenmeye  aday görünüyor.Oturduğu koltuğa sıkı sıkıya yapışan Türk tipi siyasetçiler arasında en ünlülerinden birisi Deniz Baykal’dır. Muhtar seçilenin bile en az 10 sene yerinde kaldığı Türk tipi politik arenada kendi rekorunun da sahibidir. Siyaset bilimi profesörü ünvanını kazandığı gibi yıllar içinde Enerji Bakanlığı,Dışişleri Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı ve Parti Genel Başkanlığı görevlerinde bulundu.Siyaset ağalığının torba delegelik sistemi sayesinde hayat bulduğu 12 Eylül Dönemi mirası Siyasi Partiler Kanunu’nun Cemil Çiçek, Abdülkadir Aksu,Necati Çetinkaya gibi sağ isimlerin sol sosu sürülmüş parlamenteridir.O’nun girdiği işten ben pek hayır beklemem ama yine de hayırlısı olsun.

Seçimlerin ardından koalisyon görüşmeleri için peşrevlere dün itibariyle başlandı.Ahmet Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı’na sunduğu istifanın ve Meclis Başkanlığı yarışının ardından yeni hükümet için 45 günlük süre mevcut. Anladığım kadarıyla herkes yerinden memnun.Parti başkanlarının zerre kadar hareket serbestlikleri kalmamış.Menfaatleri icabı ülkenin iktidarsız kalıp erken genel seçime gidilmesi ihtimali liderlerin umurlarında bile değil.Erdoğan gene tek seçici. Muhalefet ise bunu ister istemez kabullenmiş durumda.Yine aynı isimler ülke menfaatleri dışında her türlü olasılığa açıklar.Maaşlarına zam yapılmak istenirse hepsi tek parti haline gelir.Şu yaşananlara bakın: Diyarbakır’da bir hafta içinde 7 kişi öldürülmüş kimseden ses çıkmıyor.Dolar 3.00 liraya dayanmış tıss yok.Suyu kesik musluk gibiler.Metrobüste  koltuğa güçbela oturmuş yolcu misali ön tarafa ilerlemeye hiç niyetli değiller.

1980 öncesi azınlık hükümetleri ve koalisyon dönemlerini yaşayanlar bilirler. Siyasetin her pis yöntemi uygulandı bu dönemde.Sağ-sol çatışmalarında 5000 genç insan hayatını kaybetti.Sonra ne oldu?Demirel Cumhurbaşkanı; Erbakan ve Ecevit Başbakan seçildiler.Ölenler öldükleriyle kaldı. Türkiye’nin gittiği nokta o dönemden pek farklı değil.Hiç kimse kendi fikrinin doğruluğundan zerre kadar şüphe duymuyor.Ortaya karışık siyasi gündemin geleceğe dair umutları azaltması mevcut durumu giderek daha ciddi hale getiriyor.Cari açığın art arda yedinci ayda da yükseliş  yönünde düzeltilmesi dış ticaretin daralma eğilimini güçlendirmekte.İç piyasa canlanmazsa halimiz zor görünüyor.

Erken Genel Seçim yapılsa bile mevcut tablonun değişeceği pek ihtimal dahilinde değil.Siyaset ağaları delegelik sistemiyle tek partiyi iktidara getiriyorlar:Seçkinler Partisi…Taşralı siyasetçi kesiminin gerçeklerden kaçarak menfaat savaşına girmeleri paradan para kazananın ekmeğine yağ sürüyor. Seçkinler Partisi her türlü olasılıktan kar devşirmede öyle başarılı ki halk aleyhine yapılan her manevra ülke kaynaklarını ağalara doğru yönlendiriyor. Ezcümle başarılı sayılmaları başkalarının başarısızlıklarına bağlı kalmış kişilerden kimseye hayır gelmiyor.

Türkiye’nin Düzeni…

Yazımın başlığı Doğan Avcıoğlu’nun kitabından mülhem.Avcıoğlu genç yaşta kaybettiğimiz önemli aydınlarımızdan birisi.Toplumsal gelişmeleri tarihsel arka planından kopmadan ekonomik temelde değerlendiren bir ekonomi-politik yazarı.Osmanlı’dan beri Anadolu topraklarında var olmuş sömürü düzeninin sebeplerinin çok iyi değerlendiren Avcıoğlu eserlerinde neden az gelişmişlik kıskacında sıkışıp durduğumuzu  derinlemesine inceliyor.Bize düşen  görev ise bayrağı onun bıraktığı yerden devam ettirmek.

Türkiye’nin okumuş kesimlerinin iktidara karşı direnme gücü zayıf düzeyde.Olayların ortaya çıkardığı  olgu hükümetlerin kamuya ait rantı dağıtma becerisi ne denli güçlü ise farklı düşünen kesimlere yaptığı zorbalığın aynı oranda artması gerçeğidir.Yıllar içinde sessiz çoğunluğun rızası sayesinde sol düşüncenin ezilmesiyle halka ait kalması gereken kaynaklar özelleştirme ve ihaleler yoluyla bir kaç aileye dağıtılmaya devam edildi.Cumhuriyet yönetimi ağalık düzenini bir türlü değiştiremedi.Halkın çoğunluğu tarafından yönetici kesimlerin yönlendirmesiyle cellat seçme işine çok partili hayata geçiş düzeni adı verildi.

Bugün seçim sonuçları ne olursa olsun düzen aynı düzen kalmaya devam edecek.Gelir dağılımı bozukluğu sürerken fakirlik olgusu çoğunluğun tek seçeneği olmayı sürdürecek.Varlık yokluk kavgası çeşitli biçimlere girerek hayatımıza yön verecek.Zamanın insanlığı ulaştırdığı noktadan uzaklaşma çabamıza hız vereceğiz üstelik.Tüm bunların temel sebebi ise beşeri malzememizi doğru biçimde işleyememizde yatıyor.Önceki krizlerin büyüttüğü ekmek peşinde koşma derdinin halkın çoğunluğunu sevk ettiği yanlış istikamet geleceğin dünyasından ayrılmamıza neden olacak.Seçim tek gün geçim ise her gün süren çaba.Bu kutsal uğraşta yaşayacağımız her sıkıntı Türkiye’yi yeni arayışlara sevk edecek.Geleceğin bugünden daha iyi olması dileklerimle.

Devalüasyon ve Darbeler…

Şimdi yıl yıl Türk lirasında yaşanan değer kaybını ve ardında gerçekleşen önemli olayları anlatacağım.

1946 Tek Parti Dönemi Devalüasyonu – Demokrat Parti’nin kurulması ve çok partili hayata geçiş,
1958 Demokrat Parti Devalüasyonu – 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi,
1970 Adalet Partisi Devalüasyonu – 12 Mart 1971 Muhtırası,
1980 Adalet Partisi Devalüasyonu – 12 Eylül Askeri Darbesi,
1994 DYP-SHP Koalisyonu Devalüasyonu – 28 Şubat 1997 MGK Bildirisi,
2001 ANAP-DSP-MHP Koalisyon Devalüasyonu – Kasım 2002 Genel Seçimleri ve Ak Parti iktidarı,
2006 Mayıs Döviz Kurunda Yükseliş – 27 Nisan 2007 E-Muhtıra ile Ergenekon,Balyoz Davaları,

Yukarıda saydığım milli paramızdaki değer kayıpları ve onların siyasi sonuçları aklıma hemen gelenler. Sabah uyandığımızda bir gece öncesine göre daha fazla fakirleştiğimiz oranda ortalık karışmış.Hayat pahalılığı vatandaşın sırtında taşınmaz yük haline gelince Silahlı Kuvvetler yaşanan isyan halini patronların malına halel getirmeden halletmiş.Dahası 1929 Büyük Buhranı’nı,1996 Gümrük Birliği ile 2008 Lehman Brother’s Krizi’ni listeye eklemedim.

Kısacası açlık toplum genelinde dayanılmaz boyutlara varıp işsizlik alıp başını gidince işler zıvanadan çıkıyor.Zamların görünmez öfkesi aileleri yakıp kavurunca sokaktaki insan kuzu iken kurda dönüşüyor.Aşırı akımlar güçlenirken merkez siyaset cılızlaşıyor.Yaşananlara bu açıdan bakarsak akıllıca bir iş yapmış oluruz.Belirli düzenler içerisinde gerçekleşen darbelerin altyapısında önemli ekonomi-politik gelişmeler bulunmaktadır.

Sözü geçmişten alıp bugüne getirirsek 30 milyon yoksul vatandaşın aş ve iş beklemesi gerçeği hepimiz için en önemli sorun sayılmalı.Saraylarda oturanların başkanlık hevesleri fakirliğe çare değil. Seçimler nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın iktidara gelen parti ya da partiler halkın büyüyen öfkesini dindirmekte sıkıntı yaşayacak.Bizim buradan başka gidecek yerimiz yok;ülkemizde insan gibi yaşamak istiyorsak acil biçimde ekonomik demokrasiyi sağlamalıyız.Yoksa işimiz çok ama çok zor.

Sosyal Hareketler…

Toplum günlük siyasetle hep haşır neşirdir Türkiye’de.İnsanların biraraya geldiği her mekanda doğal olarak konuşulur.Konuşmalar özden çok şekle;olaylardan çok kişilere bağlanır durur.Dedikodu siyasetin sokağa inmiş hali gibidir siyaset.Seçim zamanları bol keseden atılan vaatler vatandaşı sevince boğar.O günlük geçiminin derdinde olduğundan kimin ne dediği pek önemli değildir.Kesesine faydası dokunan her kimse halkın gözünde itibar sahibi o isim olur.Sanırım böyle gelmiş böyle de gider.

Aynı dönemlerin istinası da olur.Sosyal hareketlerin sokaklara taştığı demlerde siyaset kurumu olayların sıcaklığını gündeme taşımak zorunda kalır.Ancak bir farkla;kendisi normal zamanlarda olduğu gibi haberleri belirleyen değildir artık.Gündem sokağa aittir.Halk,haberleri;sokaktan,kahveden, camiden,toplantı salonlarından almaya başlar.Kamuoyu konunun özünü dinlemek ve anlamak için güvendikleri kimselere ihtiyaç duyar.Burada işin propaganda kısmı devreye girer.Benzerleri içinde en iyi biçimde örgütlenmiş siyasal hareket fikirlerini sokaktaki insana başarıyla anlatır.

Bu aşamada ilerleme kaydeden sadece ve sadece sosyal hareketlerdir.Rüzgarı olanca gücüyle arkasına almış tüm siyasi hareketler belirli amaç uğrunda kilitlenmiş kitlelere dayanırlar.Taban bazında kutsal sayılan amaçları uğruna fedakarlıkta bulunmaya hazır kişi sayısı ne denli fazla bulunursa gelecek günlerde gündeme o hareket damgasını vurur.İktidara gelmek için tartışma konularını belirleyen propaganda silahını en iyi biçimde o kullanır.

İnternet,TV,basın,radyo gibi mecralar sosyal hareketlerin sesli mesajlarından daha güçlü değillerdir. Ülkemizde geleneksel iletişim olanakları hala geniş ölçüde etki sahibidir.Halka dokunan oyu alır. Sokağın gündeminin tercihleri belirlediği göz önüne alınırsa lider sultası altındaki partilerin oylarını uzun vadede niçin koruyamadıkları ortaya çıkar.Seçeneksizlik arasında umut veren tek alternatif sosyal hareketlerdir.

Bunları sizlere niçin anlattım açıklayayım.7 Haziran’dan sonra pek bir şey değişmeyecek.Sonuçlara göre erken genel seçim bile ihtimaller dahilinde.Ancak halkın gündeminde tek konu bulunacak:Geçim derdi…
Seçim bitecek geçim derdi bitmeyecek.Artan enflasyon ve döviz;faiz oranlarını sıçratıp ekmek kavgasını onulmaz derecede zorlaştıracak. Bırakın kaosun matematiğini yapma işi anket şirketlerinin derdi olsun. Siz geleceğin bugünden daha güzel olabilmesi için;çocuklarınız için sosyal hareketlerin sesini dinleyin.Yarını var edecek fikirler yeni ve temiz isimlerin kotardığı işler olacak.O isimleri en kısa sürede görmemiz dilekleriyle…

Kılıçdaroğlu…

Deniz Baykal’ın istifasının ardından yapılan 33. Olağan Genel Kurultay’da CHP delegeleri yeni genel başkanını seçti.O isim Kemal Kılıçdaroğlu…1189 oyla Genel Başkan’lığa getirilen Kılıçdaroğlu,yeni sol,yeni CHP kavramlarının içini dolduracak mı?Bu soruya verilecek cevap hepimiz için merak konusu.Neye muhalefet edildiği bilinemeyen boşa kaybettiğimiz yıllarda toplumdan kopuk bir grup yaşlı siyasetçinin karargahı haline gelen Cumhuriyet Halk Partisi yeniden halka arz edilecek mi?Koltukları sahiplenenler yüzünden yüzyıllık yalnızlık yaşayan CHP seçmeni umduğunu bulabilecek mi?

Gandi Kemal,gülümseyen yüzüyle yeni bir siyaset anlayışının temelini atabilir.Bu istek ise ancak ve ancak zihniyet değişimiyle gerçekleşecek.Delege hesabına dayalı particilik kavramı yönünü halkın isteklerini dikkate alan kitle particiliğine çevirme becerisini gösterirse ülkemiz yeniden çağdaş sol politikalara yelken açabilir. AKP’nin toplumun genelinde yarattığı kutuplaşma tehlikesi bu sayede önlenebilir bana kalırsa.Kılıçdaroğlu, işsizlik ve yoksulluğun iç yakan yaygınlığını gerileten sosyo-ekonomik politikaları hayata geçirdiği takdirde sakin,sessiz kimliğinin aksine gelecek yıllara damgasını vuracak isimler arasında gösteriliyor olacak.

Son 10 yıldır iyiden iyiye kötü yönetilen bir Türkiye iç çatışmalarını sokaklara taşıyan tehlikeli bir tabloyu önümüze seriyor.Savaşın adı ise:Varlık-Yokluk Kavgası’dır.Açlığın çocuk nefeslerinde saf tuttuğu iane usulü ekonomik paylaşım modeli bu sebeple iflas etmiştir. İnsan hayatının tesadüflere terk edildiği Ortadoğu ülkelerine benzeyen bir cemaat toplumu olma tehlikesini orta sınıfı yeniden dirilterek aşabiliriz.Şu anda gerçekçi sol politikalara ne kadar çok ihtiyacımız var.

Türkiye derin bir ekonomik kriz yaşıyor.Bu sarsıntının topluma,hukuka ve siyasete yansımasını son on senedir belirgin bir biçimde görüyoruz.IMF destekli politikalar gelir dağılımını korkunç bir şekilde bozarken kamuya ait varlıkların ucuz biçimde satışına dayanan özelleştirme furyası ile ulaşılan borçlanma oranı kantarın topuzunun kaçtığının işareti. Özellikle,Doğu ve G.Doğu öncelikli olmak üzere tüm Anadolu’da kan ağlayan çiftçimiz, işçimiz, emeklimiz,memurumuz yeni ve umut veren günlerin hasretini çekmekte.İçin için kaynayan kitleler yakaladığı en ufak fırsatta sıkıntılarını şiddet diliyle dışa vurmaya eğilimli.Bu sebeple CHP’deki değişim özünün yakalanabilmesi için sistemli bir yenileşme hareketi elzem.Demokratik bir parti yapılanmasını,yeni fikirlere açıklığı,eleştiriyi kabul edebilme yeteneği ile hırsızlık-yolsuzluk yapmamak… gibi değerleri içselleştirdiği sürece Türk halkı böyle bir CHP’yi siyaset arenasında her zaman talep eder.Aksi durumda Gandi görünümlü bir Baykal herkesi hayal kırıklığına uğratır.

Siyasette sürpriz gelişmeler yaşanırken yakın zamanda bizleri iyice şaşırtacak değişiklikleri görebiliriz.Ekonomik depremle sallanan altyapı, üstyapıya darbe üstüne darbe vuracak.Baykal gitti,sıra Recep Bey’de…

Ekonomide Son Dalga…

Haberlere bakılırsa hükümetin ekonomiye taze kaynak sağlamak amacıyla uyguladığı Varlık Barışı bir kişinin 7.1 milyar dolarlık varlığı beyan etmesine neden olmuş.Umarız ilk etapta 6.4 milyar doları yurda getiren meçhul vatandaş geriye kalan miktarı da yakın zamanda hale yola koyarak diğerlerine örnek olur.

Naylon fatura kullananların ya da gelirleri şaibeli sayılan vatandaşların faydalandığı Varlık Barışı devlete 1 milyar T.L. civarında vergi geliri sağlamışken elimizdeki bilgiler Türkiye’de sürdürebilir kalkınmanın önündeki en büyük iki engelin gelir dağılımı adaletsizliği ile kayıtdışı ekonomik düzen olduğunu gün gibi ortaya koyuyor.Şaibeli ya da suça dayanan işlemlerin resmi ellerce aklanması işi;tekrar tekrar getirilen vergi ve sosyal güvenlik afları… vatandaşına hizmet götüremeyen devletin tahsil edemediği vergi gelirlerini son çare kurtarma çabasından başka bir anlama gelmiyorlar. Yarın öbürgün yeni bir iktidar yeni af düzenlemesiyle karşımıza çıkacak.

Geçen hafta açıklanan 2009 yılı küçülmesinin %4.7’de kalması ise kimi çevreleri coşturmuş durumda.Onlara göre 2009’un son çeyreğinde sağlanan %6’lık büyüme resesyondan çıktığımızın işareti.Mevsimlik etkilerden arındırılan büyüme rakamı ise sadece %2.3…Suya tirit tedbirlerin başarılı olduğunu zannedenlere baz etkisine dayanan büyüme rakamları erken bir uyarıdır bana kalırsa.2007’de durgunluğa giren, 2008’de daralmaya başlayan ve geçen sene iyice daralan milli gelir kalemi dış etkilere karşı savunmasız bırakılmış döviz fiyatlarının göreli istikrarına gelip dayanmış durumda.2010 Referandum ve 2011 yılını Genel Seçim Yılı olacağını kabul edersek artan bütçe açıkları, faiz ve enflasyon oranları ile cari açık kalemi gelecek günlerde işimizin hiç de kolay olmayacağının göstergeleri sayılabilirler.

“Borsa 58.000’lerde,dolar 1.50’nin altını zorluyor,faizler dibi görmüş sen kalkmış bize hikaye anlatıyorsun!” diyenlere bir çift sözüm var.Bugüne kadar hiçbir ülke yüksek borçlanma oranıyla birlikte sürekli büyüme sağlayamamış.Sadece yüksek teknoloji üreten,katma değeri yüksek mal satan,nitelikli işgücüne sahip,eğitim sistemlerini modernleştirmiş olan ekonomiler ortalama büyüme rakamlarını belli bir düzeyin üzerinde tutmuşlar.
Bu senenin referandum tartışmalarıyla kaybolmasına göz yummakla önümüzdeki 5 seneyi de risk altına atıyoruz.Genel Seçimler, Cumhurbaşkanlığı Seçimleri,Yerel Seçimler önümüzdeki yılların krizli gündemlerini önümüze koyarken halkın açlıkla olan imtihanını kimseler görmek istemiyor.%14’lere ulaşan işsizlik oranlarıysa hormonlu büyüme heveslilerini hiç umursamıyor.

Erken Seçim 8 Ağustos 2010 Tarihinde Yapılabilir…

Kulağıma gelen bir istihbaratı sizlerle paylaşayım,haksız çıkarsam sizlerden şimdiden özür dilerim.Söylentilere göre baskın bir Erken Genel Seçim 8 Ağustos 2010 tarihinde yapılması planlanıyor.Halen, IMF ile Mayıs ayında yeniden anlaşma ihtimali bulunan iktidar partisi elde edeceği döviz varlığını Hazine’nin seçim harcamalarını karşılamak üzere kullanacak.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,Anayasa değişiklikleri sürecinde ihtiyaç duyduğu desteği bulamazsa yoksullukla boğuşan geniş toplumsal kesimlerin ağzına bir parmak çalarak seçim rüşvetleriyle 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimini garanti almaya çalışacak.Siyasi açıdan ömrünü dolduran AKP lideri olası seçim yenilgisinin sigortası olarak Cumhurbaşkanlığı makamını görüyor.İhtimaller hesabının çoklu bilinmezliği gözönüne alındığında Cumhurbaşkanı koltuğunda Abdullah Gül’ün yerine Recep Tayyip Erdoğan’ı görebiliriz.

Ergenekon Davası’nın yöneticilerimiz için neden hayati önem arz ettiği kaos dolu günlerimizin tozu dumanı arasında daha iyi günışığına çıktı.Siyasi partilere kapatma davası açılmasını zorlaştıran Anayasa değişiklikleri gerçekte reform tadında değişiklikleri değil siyasilerin kendilerini koruma saikiyle yapılmış eğretilikler gibi duruyor. Siyasi arenada koltuğu koruma davasından varlığı koruma savaşına dönüşen çaresiz çırpınmalar sosyal kesimler düzeyinde zengin-yoksul kavgasının birebir izdüşümü sanki.Her akşam çocuklarına bir lokma ekmek götürme derdine düşen insanların geleceğinden çalmak iktidar tarafından atılan her adımda sefillik düzeyindeki pazarlıkları içinde barındırıyor.

Bu diyarlarda erken öten horozu kesip,doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış.Ne diyelim,dürüst adamlardan eğri iş beklemek yakışık almaz, tıpkı yanlış adamlardan doğru iş çıkmayacağı gibi.Bekleyelim görelim… Mevlam ne eylerse güzel eyler…