Kürtler ve Darbe…

Dün işsizlik rakamları açıklandı.Nisan ayında işsizlik oranı %9.6 düzeyinde gerçekleşmiş.Tarım dışı işsizlik ise %11.6.Beklenenden az gelen işsizlik oranları yüreğime su serpti.Öyle ya memleketin durumu iyiymiş de bizim haberimiz yokmuş!Artık bir önceki aya göre azalan sayıda 2 milyon 821 bin iş arayan insanımız var.Allah’tan daha ne istiyoruz?Kadın istihdamı %30 düzeyinde takılıp kalmış bize ne yazar?Genç işsiz oranı %17…Arayana iş çok nasıl olsa!..Bütçenin ilk beş ayda 804 milyon TL fazla vermesi coşku verici bir diğer gelişme…Benzer mutluluk sağlayan verilere bakarsak yakın dönemde 500 liralık banknotların elimize geçme ihtimali gittikçe güçleniyor.Benden söylemesi…

Geçen hafta ülkemizde bulunan Amerikan Savunma Bakan Yardımcısı bayan ve ekibi İncirlik Üssü’nü Suriye’de IŞID’e karşı kullanma yollarını aramaktaydılar. Siz bu arkadaşları CIA diye de okuyabilirsiniz.Anlaşılan Amerikan Yönetimi Suriye’yi Baas zulmünden değil; IŞİD belasından kurtarmak gibi kutsal bir amaca sahip.İnsan duygulanmadan edemiyor…Niye diye sorarsanız: ABD,İran ile nükleer anlaşma imzalarken IŞİD ve şurekası Suriye’nin 4 devlete bölünmesinin anahtarını kendilerine sağlıyorlar.Yaşama şansı her geçen gün artan Kürt Koridoru ihtimali ABD ve Batı devletlerinin Büyük İsrail Projesi için kilit önemde.Nasıl Saddam Hüseyin ve 11 Eylül Saldırıları Irak devletine saldırmak ve onu paramparça etmek için güzel bir bahane idiyse; IŞİD terör örgütü ileride Türkiye-Suriye-Irak ve İran topraklarında kurulması düşünülen Kürt Konfederasyonu planının taşeronu haline getirildi.Nasıl olsa Esad Akdeniz kıyısında bırakılan bölgeye razı.Çünkü Baas rejimi Rusya ve İran kontrolü altında kendilerine ne denirse aynısını yerine getirmek zorundalar.İran Batı ile anlaşmaya vararak üzerindeki baskının bir kısmını bize havale etti.Aynı bölgede bulunan komşu iki devlet aralarında yaşanan yaşam alanı açma kavgası nedeniyle rakip haline dönüştüler.Tıpkı Irak gibi,tıpkı Suriye gibi…

Peki Türkiye bunca menfaat çarpışması içinde neler yapıyor?Bana kalırsa ülkemiz uzun zamandır bölgede etkisiz eleman konumunda.Cumhuriyet Dönemi’nin Kemalist dış politikası terk olunduğundan beri yukarıdaki durum hayatiyet kazandı.Stratejik Derinlik kavramı Türk dış politikasına ikame edildiği için ideolojik ve taktik boşluk milli çıkarlarımızı esir aldı.TBMM’de kotarılan 1 Mart Tezkeresi başarısının ardından 4 Temmuz 2003 tarihinde Süleymaniye’de yaşanan çuval rezaleti işin başlangıç noktası oldu.Karanlıklar Prensi Richard Perle’den sonra anasından ters doğurulan diğer neo-con isim olan Paul Wolfowitz tezkere konusunda ne demişti verdiği bir röportajda: “Türkiye ayağa kalkıp özür dilemelidir.” Plan adım adım sahneye kondu. Talat Aydemir ve Namık Kemal Ersun darbe girişimlerine benzeyen 27 Nisan e-Muhtırasının ardından Ergenekon ve Balyoz davaları devşirildi.CIA-Cemaat-MİT bu kirli işlerin asıl failleri idiler.Ak Parti iktidarı Silahlı Kuvvetler hakkında başlatılan psikolojik savaşa ses çıkarmayarak katalizör vazifesi gördü.Çünkü 28 Şubat döneminde kendilerinin Ordu’ya karşı kuyruk acıları mevcuttu.Önemsiz adamların yönettiği önemli ülkelerin kaderi ne olduysa bizlerin kaderi de benzer çizgilerden geçti.Tıpkı 12 Eylül döneminde Adana Sıkıyönetim Komutanı Nevzat Bölügiray’ın kitabının adı gibi “Sokaktaki Askerin Dönüşü”…Ordu içinde cunta yapılanmaları bir kez başlamaya görsün.Radyosunda halk müziği dinlenilen bir karargah odasında memleketin kaderi tayin edilir.Belki de haklılardır davalarında.Demokrasi bize bol gelmeye başlayınca haki renkli giysiler içinde kurtarıcılar arz-ı endam ederler.Subayları iftiralarla hapse atılan bir Ordu’dan dışarıya karşı bir başarı değil ancak içeriye karşı sıkı tedbirler bekleyebilirsiniz.Stagflasyon yaşanmaya başlayıp,halk ekmek kuyruklarına takılınca ne demek istediğimi sizler daha iyi anlarsınız.

Yaşadığımız acı tecrübelerden sonra şunları söyleyebilirim:Kuralsızlığın sonu sıkıyönetim hali ile sonuçlanıyor.Sokakta orman kanunun geçerli sayılması hukukun iflas ettiğini gösteriyor.Resmi kurumlarda rüşvetsiz iş görülemez duruma gelinmesi ekonomik krize delalettir.Açların kapılarımızı çalması isyanın ilk adımlarını bünyesinde barındırıyor…

Kürt meselesine gelince.PKK yakın zamanda askeri hedeflere güçlü biçimde saldırmaya başlayacak.Dönemin taktiği geri çekilmelerini gerektirdiği için hükümetle masaya oturdular. Çözüm Süreci dağdaki terörü şehre indirdi.Silahla alamadıklarını diplomasi yoluyla edindiler.MI6 sağolsun.Batı illerinin sokakları Nusaybin,Derik,Lice,Kulp,Şemdinli sokaklarında yaşanan yangını anımsatacak olaylara sahne olabilir.Koalisyon kurma aşamasında birbirlerine kapris yapan siyasilerin memleket umurlarında olmayabilir ancak birileri bir yerlerde vatan için,bayrak için, namus için harekete geçti bile.Sadece Samet Kuşçu eksik.Onun gibilerin canı cehenneme…

Erken Genel Seçim…

Şimdi belirsizlik zamanı…Böyle giderse erken seçim zilleri partilerin kapısını çalacak gibi gözüküyor.Anlaşmama konusunda anlaşma sağlayan liderler koalisyon görüşmelerinde rantı yeniden paylaşma hususunda birbirlerine girmeyi sürdürürlerse Kasım ayında bizlere sandık başına gitmek düşer.Hadi aynı partiler koalisyon kursalar bile birbirlerine suçu atıp aralarındaki anlaşmayı bozarak ekmek peşinde koşanların lokmalarını kursaklarından çalacaklar. Ne diyelim millet ne derdinde vekilleri ne derdinde!…

BND,MI6,CIA,Mossad ve Kontrgerilla arka arkaya karanlık planlarını devreye sokarken Hakan Fidan yönetimindeki Milli İstihbarat Teşkilatı Cumhuriyet Gazetesi’nin haberini mahkeme kararı kullanarak sansürlemekle meşgul. Adana ve Hatay’da yakalanan MİT tırları haberi teşkilatın Suriye’ye silah kaçırma gayesini yüzüne gözüne bulaştırma beceriksizliğini gözler önüne seriyor. Siyasete bulaşan devlet organlarının hali  işte bu yüzden çadır tiyatrosu ciddiliğine yönüne doğru savrulup gidiyor.

Ekonomik temelli sarsıntılar siyaset denizinde belirsizlik rüzgarları estirmeye devam ediyor. Çoğunluğu sağlayamayan iktidar adayı partiler ufukta beliren kara bulutlarla baş etme konusunda gereken yetkinliğe sahip değiller.Halkın durumu ise denize düşenin haline benziyor.Hangi yılana sarılacağını şaşırmış durumda.Elindeki avucundaki kamu varlıklarını satıp savmış sabık bir iktidar partisi  tek başına ülkeyi yönetme hesabı peşinde.Öbürleri ise mevcut durumun çaresiz izleyicileri.

Peki bundan sonra neler yaşanabilir?Yukarıda bahsettiğim gibi siyasiler aralarında anlaşsalar bile yakın zamanın tek geçerli seçeneği erken seçim. Geçim ise hak getire.Zayıflayan üretim ve yerli para değeri büyümenin önünde engel çıkartmaya devam edecek.İlk üç aylık GSMH artışı %2.3 düzeyinde gelip bizleri sevindirirken dolar bazında büyüme %2.93  oranında azalmış durumda. Üretmeyen ekonominin siyasete yansıma hali partilerin belirli düzeyde sabitlenmiş oy oranı gerçekleşmesini  sürdürecek.

Her türlü ihtimalin değerlendirildiği belirsizlik dönemlerinde yalnızca gerçekler göz önüne alınmıyor.Kaosun matematiğini yapma zorunda kalanlara bir uyarım var:Yakın dönemde ileriye doğru atılacak her adım bizleri bulunduğumuz yerden daha geri noktalara sürükleyebilir.Benden söylemesi…

CHP,Sol,Erdoğan ve Gelecek Günler…

Yakın zamanların taze pişirilmiş kaosu son gelişmelerin yanında meze sayılabilir.Gelecek günlerin hazır mutfağında herkesin yiyemeyeceği kadar zor bir aş kotarılırken insan bu gelişmeleri tam anlamıyla yorumlayamıyor.İnternet üzerinde CHP Ankara milletvekili Nesrin Baytok ile uygunsuz görüntüleri yayınlanan Deniz Baykal en sonunda siyasetten uzaklaştırıldı.Başka türlü hiçbir demokratik yoldan CHP’nin başından gitmeyecek olan ve ebediyet arzeden genel başkan koltuktan elini eteğini bu şekilde çekmek zorunda bırakıldı.Yazık… Zamanında yerine uygun bir isim seçilmesine karşı çıkan Baykal şimdi dut yemiş bülbül gibi.Özel hayatı kendisini ilgilendirmekle birlikte bunca seçim kaybeden herhangi bir liderin partisinin başında kalmasında biz seçmenlerin değişime karşı amansız direnişimiz ve boş vermişliğimizin etkisi sanıldığından daha fazla bana kalırsa.Neyse, Deniz Baykal hafızalarımızda dürüst ama başarısız bir siyasetçi olarak kalacak.Hatta ve hatta bu döneme ilişkin sırlar etrafa saçıldığında ana muhalefet partisi liderinin iktidarın başındaki Recep Tayyip Erdoğan ile ne kadar içli dışlı olduğu ortaya çıkacak.Siz bakmayın siyasetçilerin kanlı bıçaklı göründüklerine,o anlı şanlı isimler Meclis’te kavga ederlerken bile arka bahçelerinde yaptıkları tavla müsabakalarını hesap ederler.Üstelik bunda şaşılacak bir şey yok.Politikanın çok yüzlü değirmeninde kendi tarlasına su taşımak için yapılan ayak oyunları şeytanla ittifak yapmayı hep akla yakın tutar.1980 öncesindeki terör ortamında liderlerin tartışmalarının sağ-sol çatışmasını ne kadar körüklemiş olduğunu hepimiz biliyoruz.Bu hesaba bakılırsa cadı kazanında kim bilir daha ne akıl almazlıklar kaynatılacak.

Ekonomik hareketlenmenin başladığı yılın ilk üç ayının ardından gelecek altı aylık dönem boyunca sakinlik kelimesini unutacağımızı nacizane söyleyebilirim.Yeni çalışmaya başlayan organların atık ifraz etmesi gibi hem ülke ekonomisi hem de CHP tıkanıkları aşarken yarattıkları basınç ile bünyelerindeki paslı çivileri söküp atarlarken sosyal değişimi hızlandıracaklar.Bu gelişmelere Kürt Açılımı’nın söndüremediği terör yangınını veya dış politikadaki mehter havalarını da ekleyebiliriz.

Türk siyasi hayatında dönüm noktası sayılabilecek olaylara şahit olma şansına sahibiz.Seçimlerin ardından sosyal devlet kavramının ve demokratik hakların gelişmesini,halkın alım gücünü yükselten politikaların izleneceğini tahmin edebiliriz.İane usulü gelir dağılımı zihniyetinin sonuna gelinmesi bana bu kadar kesin tahminlerde bulunma ayrıcalığını veriyor,dilerim yanılmam.Sosyal demokrasiye en fazla ihtiyaç duyulduğu bir zamanda CHP’de yaşanan kan değişimi seçimlerde her alternatifi deneyen seçmene yeni bir imkan sunacak.Bu seçeneğin adı:Kemal Kılıçdaroğlu ve yenilenmiş CHP…Artık arkaik hale gelmiş Baykal ile arkadaşlarının yerine seçilecek dinamik,dürüst, sorunlara doğru çözüm önerileri getirecek isimler geniş kesimlerin dertlerine derman olabilirler.

Anayasa Mahkemesi’nin referanduma gidilmesine neden olan anayasa değişikliklerini iptal etme ihtimali erken seçimi gelecek yaz günlerinde sürekli gündemde tutacak gibi.Deniz Baykal’ın siyasetten uzaklaştırılmasının ardından sıra Recep Tayyip Erdoğan’a gelecek bana kalırsa.Tabii bu siyasi falda üç vakte kadar kendisine Yüce Divan yolu gözüküyor.

DİP NOT:Bu arada Fenerbahçem’in başına Deniz Baykal gelebilir.Nasıl olsa Aziz Yıldırım yönetiminde de kulüp hep ikinci oluyor,yok birbirlerinden bir farkı…

Erken Seçim 8 Ağustos 2010 Tarihinde Yapılabilir…

Kulağıma gelen bir istihbaratı sizlerle paylaşayım,haksız çıkarsam sizlerden şimdiden özür dilerim.Söylentilere göre baskın bir Erken Genel Seçim 8 Ağustos 2010 tarihinde yapılması planlanıyor.Halen, IMF ile Mayıs ayında yeniden anlaşma ihtimali bulunan iktidar partisi elde edeceği döviz varlığını Hazine’nin seçim harcamalarını karşılamak üzere kullanacak.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,Anayasa değişiklikleri sürecinde ihtiyaç duyduğu desteği bulamazsa yoksullukla boğuşan geniş toplumsal kesimlerin ağzına bir parmak çalarak seçim rüşvetleriyle 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimini garanti almaya çalışacak.Siyasi açıdan ömrünü dolduran AKP lideri olası seçim yenilgisinin sigortası olarak Cumhurbaşkanlığı makamını görüyor.İhtimaller hesabının çoklu bilinmezliği gözönüne alındığında Cumhurbaşkanı koltuğunda Abdullah Gül’ün yerine Recep Tayyip Erdoğan’ı görebiliriz.

Ergenekon Davası’nın yöneticilerimiz için neden hayati önem arz ettiği kaos dolu günlerimizin tozu dumanı arasında daha iyi günışığına çıktı.Siyasi partilere kapatma davası açılmasını zorlaştıran Anayasa değişiklikleri gerçekte reform tadında değişiklikleri değil siyasilerin kendilerini koruma saikiyle yapılmış eğretilikler gibi duruyor. Siyasi arenada koltuğu koruma davasından varlığı koruma savaşına dönüşen çaresiz çırpınmalar sosyal kesimler düzeyinde zengin-yoksul kavgasının birebir izdüşümü sanki.Her akşam çocuklarına bir lokma ekmek götürme derdine düşen insanların geleceğinden çalmak iktidar tarafından atılan her adımda sefillik düzeyindeki pazarlıkları içinde barındırıyor.

Bu diyarlarda erken öten horozu kesip,doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış.Ne diyelim,dürüst adamlardan eğri iş beklemek yakışık almaz, tıpkı yanlış adamlardan doğru iş çıkmayacağı gibi.Bekleyelim görelim… Mevlam ne eylerse güzel eyler…

Tehlikeli Tırmanış…

İnsanlarımızın birbirlerine düşman edilmesini üzüntüyle izliyorum.İktidar partisinin dışarıdan türedi açılımlar sayesinde aynı ülkenin vatandaşlarının yüreklerine nefret tohumlarını ekmesi nasıl bir cahil cesaretidir anlamak mümkün değil?Nicedir yaşanan varlık-yokluk kavgasının sokak çatışmalarına dönüşmesi etnik kutuplaşmanın vardığı tehlikeli boyutu gösteriyor.Habur, Reşadiye,DTP’nin kapatılması gibi gelişmeler çıkılan yolun ara istasyonları sadece.Diyen doğru demiş:”Başbakan, açılım dedi;Dağdaki terör şehire indi”
Düğün sunucusu gibi mikrofonu her aldıklarında konuşanlar neden dut yemiş bülbüle döndüler?

Provokatörlerin kara propagandasını bilerek ya da bilmeden yapıyoruz. Yakın tarihimiz bunların örnekleriyle dolu.Göz göre göre aynı acıları yeniden yaşamamız hangi alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerektiğinin işaret fişekleri olmalı.Bu zihniyet değişiminde anlamamız gereken en önemli konu şu bence:Parti kapatmak artık bölücülükle geçerli bir mücadele yöntemi değil.Siyasetin meşru kanallarını tıkamak terörün en gözde besin kaynağı.Önüne gelip dayandığı seti aşmak için vargücüyle saldıran bu taşkın selini aklı başında ekonomi politikalarıyla savuşturmak varken sırf bir dönem daha iktidarda kalmak için atılan zehirli adımlar savunmasız insanlara kan ve acı olarak geri dönüyor.Sorun özünde kimlik talebidir.Türk halkının da en büyük ihtiyacı olan adam yerine konmak, değer verilmek talebidir.DTP veya PKK bu sorundan uç veren sonuçlar. Doğu’daki geri kalmış toplumsal yapının terör ve şiddeti yaratması kimlik kavgasının bize dönük namlusu olmuştur.

Ekmek kavgasına düşenlerin aç kursaklarına etnik kimlik bilincini aşılamak kolay.Halka,adam gibi bir iş piyasası,kaliteli eğitim ve sağlık hizmeti vermenin hazzı dururken olmayacak duaya amin demek AKP iktidarındaki cehaletten öte bir zihniyet sapmasının delili.Bu iş artık parti işi olmaktan çıktı.Gerginlik siyaseti ipleri koparmadan bir araya gelinecek zaman.Bizim gibi yarı okumuşların bile tehlikeyi gördükleri hesaba katılırsa dış tahriklere sığınmak boş avuntu gibi duruyor.

Nostradamus…

Evet,şimdi biraz siyasi Nostaradamus’luk yapalım.Önce bir teşekkür:Bizlere kaosun matematiğini yapmak zorunda bırakanlara buradan bir kez daha şükranlarımı sunarım.Menderes,Demirel,Özal gibi ABD hayranı siyasetçilerin klonlanmış mirasçıları bizlere böyle bir huzur dolu ülke tablosu hediye ettiler.

Parti kapatma süreçlerinin siyasi partiler yasası,Anayasa gibi temel kanunlardan kaynaklandığını hepimiz biliyoruz. Hayatımıza bu kadar müdahil olan hukuk kurallarını daha özgür,daha anlaşılır yapmadan çıkışı bulmamız güç. Esnekliğini kaybetmiş siyasi hayatımızın etnik fay hatlarınca tetiklenen depremlere duçar olması geçmiş ve şimdiki zaman Türkiye’sinde üretim ilişkilerinin demokratik olamamasında yatıyor.Bu sayede sığlık derecesinde sloganlarla düşünen insan toprağı çatışma tohumlarını her alana yayıyor.Yazılarımda günlük siyasi tahlillerden öte huzmeleri daha derine düşen okumalar yapmaya çalışıyorum.Buradan çıkan anlam şu:Şu andaki kutuplaşma süreci toplumsal çözülmenin tüm katmanlara değişik izdüşümleriyle vücut buluyor.Sosyal olayları tek yöne açıklamak yanlışına düşmek istememem ama,gelir farklılaşmasının uçurum düzeyine ulaşması sokakları tekinsiz mekanlar haline getirmiştir.

Başbakan,AKP,ABD,F Tipi Yapılanma,tarikatlar,PKK… lokanta menüsü gibi sayılanlar mevcut sonuçta etkili olanlardır.Ama biz bu süreçte etkili olabildik mi?Sesimizi çıkarmadan,sorumluluk almadan,vurdumduymazlıkla olanları görmezden gelerek bu tartışmalarda yerimiz olmadı.Kısacası kendimizi adam yerine koymadık. Susup, birilerinin bizim adımıza birşeyler yapmasını bekledik.İşte sonunda olanları,olayları gördük.Türkiye’nin kötü gidişatında önemli etkisi olan aydınlar gelişmelere halkın penceresinden bakma cesaretini gösteremediler. Vekilleri,asillerinin yüzlerini kızartmadı hırsızlık,yolsuzluk tam gaz sürüp gitti.Hergün bir başka çile doldurma serüveni anlamına gelen eve ekmek götürme kaygısı tek sorunumuz oldu.Ekonomik krizle ondan da olduk.Ne diyelim,mevlam ne eylerse güzel eyler.

Gol Olur…

Demokratik Toplum Partisi artık tüzel kişiliği sona ermiş bir siyasi parti .Anayasa Mahkemesi, Kasım 2007’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılan davada karara vardı:Yüksek Mahkeme oybirliğiyle Parti’nin temsilcileri vasıtasıyla terör odağı haline getirildiği,devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü aleyhine hareket ettiği kanaatiyle bu hükme ulaştı.Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk milletvekilliği düşen iki isim.Daha başlamadan biten Demokratik Açılım sürecinin tabutuna son çivi böylece çakılmış oldu.

Siyasi hayata her seferinde matruşka misali birden fazla partiyle katılan Kürt etnik hareketi yeni bir dönemle karşı karşıya.Çatışmanın özünü oluşturan Kürt Sorunu devam ettikçe PKK ve ona bağlı siyasi örgütlenme sürüp güdecek. HEP-DEP-HADEP-ÖZDEP-DTP bu zincirin sadece birer halkası.Örgütün dağda,vekillerin ovada sürdürdükleri mücadele iyi okunmalı.Etnik Kürt hareketi ekonomik sıkıntıdan ya da sosyal çevreden büyüyen bir şiddet hareketinden daha fazlası,bir kimlik mücadelesidir.Eline silah alıp dağa çıkan militandan,kulislerde meşru tabanı kullanan salon adamları varlıklarını Kürt Sorunu’na ve bundan türeyen PKK’ya borçlular.Anadilde eğitim, anayasa değişiklikleri,Kürt halkını kurucu kimlik olarak kabul etmek,kültürel hakların tanınması, Öcalan’ın siyasete katılması,genel af,koruculuğun kaldırılması,özel timin bölgeden çekilmesi…gibi talepler DTP aracılığıyla PKK ağzının siyaset sahnesinde yaşam bulmasıdır.

Yalnız bizim daha acil bir sorunumuz var.Bunun adı etnik Türk milliyetçiliği…Her hareketin kendi antitezini yarattığı gibi Batı şehirlerinde cenazelerin ardından meydana gelen sokak gösterileri bu sorunun göstergesi. İşsizliğin,ekonomik krizin yarattığı sosyal kaos etnik kimliğini öne çıkararak sloganlarla düşünen insanları ortaya çıkardı.Üstelik gelen her cenazede gerginlik daha da artacak.Sosyal sınıflar arasındaki ayrışma gelir düzeyinden ziyade kimlik bilincine bağlanıyor.Bu süreçte hukukun siyaseti yeniden şekillendirdiğini öne sürmek bizleri yanlış sonuçlara ulaştırır.Aslında derin ekonomik krizin toplumda yarattığı sarsıntı temelleri darbelerle çürütülmüş siyasi yapımızı bir o yana bir bu yana sallıyor.

Şiddetin hayatımıza yeniden gelip oturduğunu görmek üzüntü verici.Bu durumun öncelikli sebebi olan Meclis’te çoğunluğa sahip ama muktedir olamayan iktidar partisi gelişmeler karşısında abandone olmuş boksör gibi.Aldığı her yumrukta Ergenekon sızlanmalarına sarılması içine düştükleri durumun işareti.Bu gelişmelerin sonucu erken genel seçim olabilir.

Parti kapatmaların demokratik hayatı bıçakla kesmesi darbelerin bizlere bıraktığı kötücül miras.Halka iş,aş, eğitim,sağlık gibi insanca yaşama haklarını sunamamanın karşılığı sokağa taşan terör hareketleri oldu.Sanki 90’lı yılların başlarını tekrar yaşıyoruz.

Krizle Gelen Krizle Gider…

Başlık, Deniz Baykal’ın söylediği “AKP ile gelen APS ile gider” cümlesine benzer biçimde yazılsa da CHP Lideri’ne sahip olan anlam ve popülizm sığlığını taşımıyor.İşin türkçesi şu:2001 Ekonomik Krizi, 2002 seçimlerinde koalisyon partilerini silip süpüren AKP iktidarına kapıyı açtı.2008 Ekonomik Krizi’ni çifte kavrulmuş yaşayan seçmenler iktidarın performansını yakın zamanda yapılma ihtimali olan seçimlerde değerlendirecektir sanırım. Güçsüzlüğünü ortaya Darbe Belgeleri saçıp gereğini yapmadan oturmakla ispat eden siyasi irade şimdi de bürokrasi içerisinde kendisine karşı olan isimleri bertaraf etmeye çalışıyor.

Krizin dut yemiş bülbülü olma çaresizliği iktidar kanadı politikacılarını mikrofonu eline her aldığında vaaz verme sevdalısı yapıyor.Ne zamandır sahte açılımlarla oyaladıkları halkın evine ekmek götürememesi onlar için hiç mühim değildir.İkbal derdine düşmeleri son perdeye doğru olanca hızla koşmalarına neden oluyor.Korkuları eni konu damıtıp bizlere acı ilaç diye içirmeye kalkmaları casus kulaklar,yokluğa düşürme,psikolojik baskı altına alma girişimleri Made in USA tarzı nostaljileri anımsatıyor.Andıç demokrasisinin kulaklara hoş gelmeyen darbelenmeleri hakim, albay,savcı tutuklayıp,dinleyerek çözülmez.Ekonomik demokrasiyi kotarıp, gelir dağılımını insan gibi yaşama imkanlarına bağlama basiretini içerir.İçerir de nerede bizde o yürek, akıl,cesaret.Derin çalkantıların salladığı Türkiye gemisi bilinmez bir limana demir atmadan evvel erken seçim yollarına çıkmak elzem olmuştur.Boy boyladık,soy soyladık…

Erken Seçim…

Açılım gazisi siyasi iktidar papatya fallarına bıraktığı seçim ihtimalini Başbakan’ın dünkü demeciyle ‘şimdilik’ sona erdirdi.Bana kalırsa attıkları her adımdan geri dönenler bu sözlerinden de çabucak cayacaklar.Tabansız adımların karşılığı olarak bizlere kaosun matematik problemlerini çözmeyi reva görenlere buradan saygılar.Dahası Abdullah Öcalan’ın “Bu açılım PKK’nın tasfiye sürecidir” diyerek geri adım atması ile fırtınalı sularda yeni bir kayalığa demir atacağız. Kaptanın acemi olmasını bırakın, artık çapa tarıyor.Milletime güvenmesem birbirlerine bayram şekeri gibi darbe belgesi hediye edenlere psikolojik harbin inceliklerine dikkat etmelerini salık verirdim.Taraf Gazetesi’nin 12 Haziran tarihli haberinden sonra TSK, Ankara’lı Tayyip’ten daha usta politik kolbastı oynadığını gösterdi.Helal olsun!

Partiler arenası dün ilginç bir tesadüf daha yaşadı.Anavatan Partisi kendini fesih ederek Demokrat Parti çatısı altına sığındı.Darbe döneminin Özalizm politikaları meşum ardıllarıyla yaşatılırken ampul amblemli iktidarımızı sanırım aynı akıbet bekliyor.Sağlı sollu arayışların yok birbirimizden farkımız çaresizliklerini her seçimde pişirip taşırıp önümüze koymalarını yeğlediğimize göre bu topraklarda başka yemek yok.Bize de paşa paşa hazmetmek düşüyor.Ekonominin kriz çağında darbeler üretmesi demokrasimizin istenmeyen gebelik sancılarından başka bir şey değil.Geçim ihtiyacının seçimlerin önüne geçtiği zor zamanlarda atacağı adımları hesap etmesi gerekenler sorumluluktan uzak bir rahatlık içerisindeler.Hadi ben rahatım ama siz benden bile rahatsınız.Size de helal olsun!

Barzan aşiretinin bile daha ciddi yönetildiği,dış dünyada çadır devletlerinin daha fazla itibar gördüğü dürüstçe kabul edilirse,Türkiye Cumhuriyeti Devleti son iki seçimde ehil olmayan ellere teslim edilmiştir.Kurunun yanında yaş da yanar gibi bir lafı söylemek bizlerin hatalarını örtmese bile erken seçim ihtimali karşısında gerçek alternatifleri daha iyi irdelemenizi bu fakir sizden ister.Soyulduk ey halkım, uyutmayın kendinizi…

Seçim mi, Geçim mi?

Bu ve önümüzdeki haftalar Türkiye’de siyaset sahnesi çok sıcak gelişmelere gebe olacak.Sosyal hayatın suçla hemhal olan gerçeğine siyasetin verimsiz tartışmalarının ne gibi katkısı olabilir diyebilirsiniz.İnsanlar iş ve ekmek derdinde, geri kalan azınlığın tartışmaları neleri değiştirebilir diye de sorabilirsiniz? Şöyle cevap vereyim, ekonomik krizler içe kapanmacı toplumlar yaratır. Bu oluşumdan karlı çıkan taraflar ise muhafazakar ve ırkçılığa yakın saf tutan politik bilinçteki gruplardır.Türkiye’de gözlemlediğim en önemli saptama şu:Yaygın işsizlik ve yoksulluk sosyal sınıflar arasında benzerlikten çok farklılıkları öne çıkarıyor. Üretim ekonomisinin tüketime dayandığı aldatmacasına sarılarak dış dünyadan kredi bekleyerek açılım sevdasına düşenler yarın halkın bir kısmının evlerinden dışarı çıkıp zengin komşularının evlerini yağmalamaya kalkmasına nasıl bir gerekçe uyduracaklar acaba?

En kısa zamanda içeriği belirlenmesi gereken açılımlar sürecinin şaka kaldırır tarafı yok.Kamplaşmalar sonucu düşmanlıkların bilendiği, bir el toka yaparken öbür elde bıçak taşındığını görmezden gelemeyiz.Siyasetçilerin, halk kesimlerini birbirlerine hasım etmeleri ardından, oturup kanlı kavgayı seyrettikleri 1980 öncesi dönem Türkiye’nin acı bir gerçeğidir.Bana kalırsa,ülkemizde farklılıkları ayırıcı sebep yapan temel özellik gelir dağılımının son on senede hiç bu kadar bozulmamış olması ile halkın tüketime borçlanarak devam etmesidir. Şimdi deniz bittiği için yokluğun nesini paylaşacağını şaşıran, en ufak ekmeğe yüzlerce ağzın açıldığı sefalet günlerine doğru yol alıyoruz.Radikal’de yayımlanan çöpten meyve toplayan kız çocuğu fotoğrafı herşeyi ortaya koymuyor mu? Doğu ve G.Doğu Anadolu Bölgelerinin yoksul halkına ekmek,iş, eğitim vermek önceliğimiz değil mi? Kulağımızın üstüne yattığımız zaman aç insanların sessiz çığlıklarını duymuyor olabiliriz. Ama gün gelir paylaşmak istemediğiniz yemeğinizi zorla almak isteyen çıplak bir el görürseniz sakın demedi demeyin.