Savaş Kapıya Dayanmadan…

Günlerdir şehit cenazelerini konuşuyoruz.40 günde 50’den fazla kaybımız var.Üstelik bu acımasız süreç ivme kazanıp tepe noktaya varacak gibi görünüyor.Terörün bilerek tırmandırıldığı bugünlerden en başa doğru dönersek CIA tarafından Deraa’da 2011 Mart ayında başlatılan Suriye İç Savaşı’nı not etmekle işe koyulabiliriz.Eş zamanlı olarak CIA ve İngiliz İstihbarat örgütü MI6 Tayyip Erdoğan’a PKK’ya daha geniş imkanlar sağlanması şartıyla terör örgütüyle masaya oturulmasını salık veriyorlardı.Bu meyanda Çözüm Süreci-Irak İşgali-Suriye İç Savaşı gibi kanlı gelişmeler tıpkı İran’la imzalanan nükleer anlaşma gibi Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) saç ayakları halini aldılar.Ağustos 2011’de BOP ile eş güdüm içerisinde Başbakan Tayyip Erdoğan dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu Şam’a gönderdi. Kamuoyuna açıklanan amaç özünde iyi idi: Ateşkes ilan edilip,bir plan dahilinde muhalefete söz hakkı verilerek akan kanın durdurulması isteniyordu.Peki ne oldu da o günden bu yana istenenin tam tersi yönünde hareket edildi?Politika değişikliğinin sebebi nelerdi?Birlikte tatile gidilen “Kardeşim Esad”‘a bir anda duyulan nefret olan biteni tümüyle açıklıyor muydu?Suriye bizim olanca insani! yardımımıza rağmen fiilen nasıl üçe bölünebildi?

Şimdi bir senaryo yazalım.Gerçek mi, yalan mı bizlere zaman gösterecek:İç savaşın başından itibaren Suriye ordusunun geriye çekilmesiyle sınırlarımızın hemen ötesinde herhangi bir otorite bırakılmamış oldu.Kapıların ardına kadar açılması sayesinde içeri buyur edilen mültecilerle birlikte tanımadığımız bir ülkenin sorunları,teröristleri,silahları,iç çatışmaları da ithal edildi. İstanbul,Ankara,Antalya,Hatay,Gaziantep ve diğer sınır illerimizde görüldüğü gibi siyasi ve askeri destek verilen Özgür Suriye Ordusu ya da Suriye Ulusal Konseyi gibi silahlı gruplar ülke içinde hızla konuşlanırken IŞİD,PYD,El-Nusra gibi terör örgütleri bir gecede sınır kapılarımıza dayandı. Üstelik IŞİD artık aramızda yer bulan,Türk vatandaşları tarafından desteklenen örgüt halini aldı. Zamanında devlet politikası adı altında gizlice El-Nusra Cephesi’ne yardım edenler şimdi daha bilenmiş bu yaratıkları bahçe duvarlarının hemen dibinde buluyorlardı.İşte bu tür hainlikler yoluyla Ortadoğu bataklığı Türk topraklarına park etmiş oldu.

Yukarıdaki gelişmelerin hemen öncesinde yine BOP kapsamında ABD, Erdoğan’a Çözüm Süreci’nin uygulanması koşuluyla Başkan seçilmesini teklif etti.Kürtçü siyasetin arayıp da bulamadığı fırsat Oslo Görüşmeleri ile zaten başlatılmıştı.Kaybedecek birşeyi bulunmayan terör örgütü silahla koparamadığı tavizleri masada teker teker kazanabilecekti.Lozan ile başarıyla hayata kavuşan Türk idari yapısı böylelikle Sevr tarz-ı siyasetle Federal Sistem’e çevrilecekti. Dikkat ederseniz Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi davalar 2007 Anayasa Değişikliği ile eş zamanlı biçimde kotarıldılar.Oslo Görüşmeleri’nin hemen akabinde ya da henüz toplantılar bitmeden Cemaat-AKP ikilisi CIA ile birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri’ne komploda bulunuyorlardı.Başka bir açıdan bakarsak Erdoğan ve saz arkadaşları gazozuna ilaç konulmuş genç kız misali başkanlık hayaliyle kandırılmış idiler.

Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ABD ve Batı ülkeleri İran etkisini kırmak ve Esad’ın zayıflatılmasını sağlamak amacıyla Suriye’nin en az 3 bölgeye ayrılmasını istiyorlardı.Bu iş için biçilmiş kaftan Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan’dı.Mezhepçi anlayışları nedeniyle bölgede sünni güçleri destekleyen Türk devlet yöneticilerinin siyasi kompleksleri ülkemizi sınırları ötesinde maceralara girecek kadar pervasız hale getirilebiliyordu.Kanı kanla yıkama heveskarlığı MİT tırları aracılığıyla Suriye’ye silah taşımakla arşa ulaşmıştı.

Suriye İç Savaşı ile PKK’nın siyasallaşması olgusunu yine eşzamanlı biçimde değerlendirebiliriz. Çözüm Süreci palavrasının ülkemizi getirip koyduğu noktada Medeniyetler İttifakı eş başkanı seçilmekle övünen Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AKP ile arkasındaki küresel güçler bilerek PKK’nın meşrulaşmasını sağlamışlardır.Dikkat edilirse Kıbrıs adasında Rum ve Türk taraflar arasında başlatılan görüşmeler Suriye’nin kuzeyinde yaratılan Kürt Koridoru’nun  enerji ikmal güvenliğini sağlamaya yönelik politikalardan sadece bir tanesidir.Yüzmeyen savaş gemisi diyebileceğimiz Kıbrıs üzerinde yaşayan Türk kesiminin elinden yaşam ve savunma hakları alındığında küvözdeki Kürt devletçiği daha rahat nefes alabilecektir.Öyleyse Türk varlığına her alanda saldırıda bulunulması emperyalizm için stratejik adımlardan en önemlilerindendir.Batı devletleri Türk toprakları parçalanırsa emellerine çok daha kolaylıkla ulaşabilirler.

7 Haziran seçimlerinin ardından yaşananlar ve erken seçime gidilmesi kararı birbirinden ayrı düşünülemeyen gelişmelerin doğal sonuçları oldular.İç çelişkilerimiz ile birlikte toplumsal sorunlarımızı zamanında gideremeyip dış dünya koşullarını doğru biçimde tanımlayamadığımızdan milli çıkarlar etrafında siyaset üretme konusunda sıkıntılar yaşamaya başladık.Küresel truva atı sayabileceğimiz Ak Parti işte bu siyasetsizliğin en büyük sorumlusudur.

Eylül ayında NATO ittifakı Avrupa ülkeleri ile eşgüdüm içerisinde Bulgaristan ve Almanya’da hava indirme ve yardım tatbikatı düzenleyecek.Haberlerde bu askeri gösterinin Rusya’ya karşı yapıldığı bildiriliyor.Yine şu aralar Karadeniz ülkeleri kendi aralarında tatbikata katılıyorlar.Türkiye, kıyıları bulunduğu deniz çevresindeki ülkelerle dostluk içinde askeri gelişmeleri takip ediyor. Senaryomuzun devamında Rusya ile iyi ilişkiler kurmaya çalışan ülkemize karşı NATO tatbikatının Türk devletine yönelik düşmanca tutumla yapıldığını ihtimal dahilinde değerlendirebiliriz.Tıpkı İncirlik’ten kalkan Amerikan uçaklarının Diyarbakır’ı, Hakkari’yi, Malatya’yı vurabilme olasılığı bulunduğu gibi.Yine savaşın tetiklemesiyle yükselen dolar kurunun 9 liraya yaklaşan değerler kazanabileceğini, ağırlaşan ekonomik koşullar ve buhranın beraberinde toprak kaybını getirebileceğini öne sürebiliriz.

Senaryomuza son verirken bir konuya dikkat çekmek isterim.İstihbarat örgütlerinin saha çalışması yaptığı Türk yurdunda kardeşçe yaşama azmimizi koruduğumuz sürece her türlü saldırıya karşı başımız dik kendimizi savunabiliriz. Sanıyorum yaşanacak bir savaş bizim ulusal bilincimizi daha keskin hale getirecektir.Daha umutlu ve aydınlık günler dileklerimle…

Olgulardan Işığa Kavuşanlar….

Seçimlerin ardından yiğitlerin harman olduğu er meydanında koltuk sevdalıları her fırsatta kafa kola girip birbirlerine peşrev çekiyorlar.Siyasi aktörlerin delikanlılık gösterileri olanca hızıyla sahne almaya devam ediyor.Hafta başından itibaren şişirilen AKP-CHP koalisyonu olmayacak duaya amin diyenlerin amentüsü olarak sunulmuştu.Geçen bir ay boyunca sürdürülen hükümet kurma girişimleri gizli niyetlerini erken seçim iftarında bozacakların şark kurnazlığını içeriyordu.CHP yukarıda bahsettiğim oyunda piyon yerine konmaktan öteye gidemedi.  Davutoğlu’nun bilim adamı saflığı Kılıçdaroğlu’nun devlet adamlığı acemiliğini silkeleyip bir kenara attı.Deniz Baykal’ı Meclis Başkanı seçtireceğim diye ayağına çağırıp kandıranlar Kılıçdaroğlu’nu 4 yıllık iktidar masalıyla uyuttular.CHP açısından nereye gideceğini bilmeyene hiçbir rüzgarın yardımcı olmaması durumu yaşanıyordu. MHP ise tepkimeye girmeyecek kadar akıllı, kurulacak koalisyonun kimyası konusunda istediği sonuca ulaşacak kadar kendinden emindi. Bahçeli Davutoğlu’nun hiçbir davetine olumlu cevap vermeyip sorumluluğu üzerinden attı.2002 yılında erken seçime gidip Ak Parti’ye iktidar koltuğunu sunan birisinden başka bir davranış beklenemezdi.HDP zaten farklı dertlerin davasını giderken terör örgütünün sivil savunma kolu halini almıştı. Geniş çaplı bir koalisyon özelliğini koruyan AK Parti muhalefetin işbilmezliği ile tecrübesizliğinden sinsice yararlandı.

Görünen o ki gelecek aylarda seçim çalışmaları hız kazanacak.Kaybedilen 2015 yılına;2016 ve sonraki yıllar da katılıp heba edilecek.İddiamda ısrar edip işe sonraki yılları dahil etmemin sebebi şu:Ekonomik altyapı yaklaşık 15 senedir üretim  sıkıntısına girmiş durumda.2008’de başlayan Küresel Kriz bizi teğet geçmedi.Arka arkaya kırılan fay hatlarının yarattığı devasa dalgalar Rusya ve Çin’den sonra bizim sahillere vuracak gibi görünüyor.2001 yılının Kara Çarşambası ise halkın üzerinde silindir gibi dolanıyor.Parasından altı sıfır atılmış iktisadi yapıdan bol ölçekli üretim ve nitelikli kalkınma hamlesi beklemek eşyanın tabiatına aykırı olurdu.Önceki dönemlerin hormonlu büyüme rakamları sizleri sakın aldatmasın.2002-2015 yıllarının büyümesi tüm Cumhuriyet hükümetlerinin ortalamasından daha düşük verileri içeriyor.Üstelik durgunluk içinde enflasyon sarmalına tam anlamıyla düşülmemiş iken.Arz tarafından kaynaklanan sıkıntı ne zamandır piyasayı eline almış çalkalıyordu.Üretim ve gelir alanında yaşanan erozyon siyasete belirsizlik biçiminde yansıdı.Olan biten sadece bu.

Ekonomik krizlerin artık Eski Türkiye’de kaldığı iddia edilirken Yeni Türkiye söylencesi paramızın değer kaybı ile varlıklarımızın haraç mezat yabancılara satılmasının doğal sonucu değil mi? Aslında tek parti iktidarı döneminde tek adam otoriterliğine boyun eğilmiştir.Ve bu uğurda parti-devlet modeli ön plana çıkarılmıştır.Devleti konsolide eden Ak Parti benzer refleksleri edinerek tek parti dönemi CHP zihniyetini başarıyla kuşanmıştır.Kamu ekonomisinin rant dağıtma işlevini görünce bu görüşe katılmamak elde değil.Yeni Dünya Düzeni’nin aslan liberalleri 1990’lı yılların II. Cumhuriyet kandırmacası yerine 2010’lı yıllarda Yeni Türkiye palavrasını bu şekilde gündemlerine aldılar. Ergenekon,Balyoz,Askeri Casusluk gibi davalar Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde aynı yöntemle pişirildi.Ordu direnme noktası olmaktan çıkarılmalıydı. Milli Görüş Hareketi’nin gömlek değiştiren devşirme demokratları ABD merkezli Ilımlı İslam Projesi’nin Türkiye ayağı oldular.HDP-AKP ikilisi Kürt-İslam dayanışması ile hem içeride hem dışarıda ülke aleyhine adımlar atmaktan çekinmediler.

Başkanlık hevesindeki Cumhurbaşkanı önderliğinde Ak Parti yönetimi Türkiye’nin siyasi durumunu Merkez Bankası’nın para politikasına benzetiyor.Erdoğan yüzünden Davutoğlu Hükümeti’nden eser yok ama kendileri tek karar vericilermiş gibi hareket ediyorlar.Bu arada Para Piyasası Kurulu toplantısı ile faiz koridorunu daraltacağını söyleyen Erdem Başçı biçare halinin acısını Türk lirası’ndan çıkarmayı sürdürüyor.Dolar,Başçı’nın sayesinde alıp başını gidiyor.Benim iddiam odur ki; zamanında İsviçre-Basel’e gidip Rotschild ile Rockefeller ailelerinden faiz arttırmama emri alan Başçı geri döndüğünde faiz arttırmamak için Cumhurbaşkanı’nın emrine uyar gibi gözükürken arka planda yabancı bankalarda milyarlarca dolar dövizi bulunanların teknesine su taşıyor.Dışarıda dolar cinsinden hesapları olan isimlerin başında hükümete yakın işadamları ile bizzat Recep Tayyip Erdoğan gelmektedir.Merkez Bankası cari hesap kalemlerinden Net Hata-Noksan hesabının sene başından bu yana 9 milyar dolara yakın fazla vermesi yukarıdaki görüşü destekler nitelikte değil mi?Sıcak paranın kaynağının sadece Körfez Emirlik’lerinde bulunduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.İşte bu yüzden iplerinin uçları dışarıda bulunanların başına  olmadık çoraplar örülüyor. Aynı sebeple Erken Seçim döneminde hız kazanacak olan terör Kasım ayında G-20 Zirvesi esnasında aniden kesilebiliyor.Sonra aynı kör terör olanca hızıyla yoluna devam edebiliyor.Dikkat ettim Kasım 2014 tarihinde yapılan Papa ziyaretinde de aynısı yaşandı.

Krizler bu halkın günlük ekmeği.Katık edip yoksulluğuna yaşamına devam eder.Ancak Anadolu insanı bir kez uyanmaya görsün.Kendisinin en yüce duygularını sömürüp yok eden sürüngenlere en ağır cezayı vermekten bir an olsun çekinmeyecektir.Umarım bu ceza sandıkta kesilir.Daha ilerisini sanırım düşünmek bile istemezsiniz.

Erken Başlayan 21. Yüzyıl…

Fransız İhtilali’nin doğumu ile başlayıp 1910’ların başına kadar Kıta Avrupası’nda hüküm sürdüren 19. asır tüm siyasi etkilerini Çarlık Rusyası’nın yıkılmasıyla birlikte yeni çağa taşıdı.Ardından gelen 20. yüzyılın da iki Dünya Savaşı ve süregelen Soğuk Savaş ile birlikte yine Avrupa kıtasının yüzyılı olduğu söylenebilir.1800’lerin ikinci yarısında başlayıp 1914 yılına kadar süren Almanya ve İngiltere’nin dünya çapına yayılan güç kavgası cihan harbi ile neticelendi.Mağlup Almanya’nın dirilip ayağa kalkmasıyla güçlenen Nazi devleti ikinci büyük savaşı getirecek  milyonlarca insan bu savaşta hayatını kaybedecekti.Okyanuslara sığmayacak kadar büyük acı dünya sathına yayıldı.

Tarih boyunca geçerli bulunan güçler arasındaki mücadele Almanya,Japonya ve İtalya yok edilip Soğuk Savaş başlayınca da değişik aktörlerle sürüp gitti.1991 yılında Sovyetler Birliği dağılıp Bağımsız Devletler Topluluğu’na dönüşünce Fransız İhtilali’nin ateşlediği milliyetçilik sosyalist düşünceyle arasında yaşadığı savaşı kazanmış oldu.Ancak Kızıl Korku tüm coğrafyada 1980’lerin sonuna kadar hükmünü sürdürdü. 1992’de Slovenya’nın Yugoslavya’dan ayrılmasına Almanya’nın göz yumması ülkenin dağılmasını getirince Balkanları tümüyle etkileyen iç savaşa adım atıldı. Irak’ın Kuveyt’i işgali bahanesiyle Amerika ve diğer Batılı devletlerin giriştiği 1. Körfez İşgali İslam coğrafyasında yıllarca sürecek kan ve göz yaşını hayata geçirmiş oldu.Bu gelişmeler erken başlayan 21. yüzyılı bizlere işaret ediyordu. Önceki asrın aksine 21. yüzyıl Ortadoğu merkezli gelişmelere gebeydi.Büyük Ortadoğu Projesi’nin provası Saddam sayesinde sahnelere konuldu. Böylelikle yeni hedef belirlenmişti:Ortadoğu ve Ön Asya devletleri…

Çekik gözlü Samuel Huntington olarak nitelendirebileceğimiz Francis  Fukuyama’nın ideolojik saptamalarına bakılırsa liberal devlet insanlık tarihinin ulaştığı en mükemmel yönetim biçimi olarak kabul edilmeliydi. Liberaller köpeksiz köy görmüş değneksiz geziyorlardı. Küreselleşme yanılgısı işte kartların yeniden karıldığı bu dönemde fırsattan istifade tüm dünya üzerinde konuşlandırıldı.Uruguay Raundu benzeri tekelleşme toplantıları Dünya Ticaret Örgütü gibi karar mekanizmalarının uluslararası rekabeti Batılı şirketler lehine dünya çapında yayma girişimlerine ön ayak oluyordu.Yeni bir Bretton Woods anlayışı küresel sermaye tarafından tohumlanıyordu. Internet Çağı’nda para sayısal veri halini almıştı.Uluslararası bankalar sermayenin tek düğmeye basılarak sınır aşan hıza ve serbestliğe kavuşmasını gelişmekte olan ülkelere borç vererek kutladılar.Alan razı veren razı idi.Ta ki 2008 Eylül ayında patlayan Lehman Brothers Krizi’ne kadar.Paraya sağlanan sınırsız özgürlükle birlikte borçlandırılan kesimlere ilk darbe vurulmuş oldu.Güç siyasetinin devamı sayılan savaş giderlerini finanse etmek için girişilen türev ürünler ve ikincil kredi piyasası kandırmacası tüm dünyayı etkileyen finans sarmalına dönüştü.Kriz döneminde ilk aşama ABD’de; ikinci aşama Avrupa Birliği ve Avro Bölgesi’nde;üçüncü aşama ise Rusya ve Çin ile birlikte Asya devletlerine ulaştı.

Yukarıdaki gelişmeler ayrı ayrı kırılan fay hatlarının birbirlerini tetiklemesiyle oluşan küresel depremlerin yaratılması sonucunu doğurdu.Krizler 22. asra Asya ülkelerinin damgasını vurmasının önünü açtı.Hindistan ve Çin etki alanları ile birlikte Batı Asya’da bulunan Rusya ve İran devletlerini yanına alarak merkez ülke konumuna gelebilirlerdi.Bu arada Hindistan Batı yanlısı eğilimini sonsuza dek sürdürebilir miydi?Pakistan ve Afganistan hattı aynı gelişmelere nasıl yanıt vereceklerdi?Her ülke açısından çok seçenekli cevaplar içeren karmaşık sorunlar yumağı idi tüm bunlar.Arap saçına dönmüş düğümler çelişkileri savaşla çözülür hale getirecekti.

Bizler ise önce Kömür ve Çelik Birliği olarak kurulan ardından Avrupa Ekonomik Topluluğu halini alan ve en sonunda Avrupa Birliği’ne dönüşen Ortak Pazar’a kapağı atmanın yollarını arıyorduk. Oysa milyonlarca işçimiz sayesinde çoktan tam üyeliğe ulaşmış sayılırdık.Elimizde bulunandan fazlasını ararken Gümrük Birliği ile başımıza esas belayı sarıyorduk.Mükayeseli üstünlüklerini dış ticarette ülkemize karşı başarıyla kullanan Avrupa devletleri 1996 yılından itibaren bizleri fason üretim merkezi haline getirdiler.Çin,Endonezya,Hindistan,Malezya,Mısır’a benzer biçimde katma değeri düşük malların ucuz işçilikle temin edildiği emek-yoğun iş piyasasına dönüştük.Otomotiv pazarımızın büyümesi ve ihracatının artması  küresel dünyada iş yapmada ne kadar öncelik sağlayabilirdi ki?İyi eğitilmemiş beşeri sermayeyle toplumsal alanda biz hala 20. yüzyılı yaşıyorduk.

2002 seçimlerinden itibaren AKP yönetimi hormonlu büyüme rakamlarını yalan yanlış veriler halinde kitlelere sundu.2001 Krizi nasıl olsa ellerini güçlendirmişti.Hak arama yolları tıkanmış halk önüne ne konursa yiyordu.Başka ekmek yoktu çünkü.Sistem ekonomik demokrasi olmadan siyasal özgürlüklere bir türlü adım atamamanın çaresizliği içerisindeydi.Yoksa İç Güvenlik Paketi’ne neden ihtiyaç duyulsun idi?Toplum üzerine yoksulluktan kaynaklanan basınç alanları halkı merkezkaç güçlere yöneltti.7 Haziran seçimlerinde Kürt siyasal hareketine çıkan %13 oy yaşanan çaresizliğin göstergesi değil miydi?

Yeni yüzyıla girerken gelir dağılımının bozulmasıyla ülkemizde orta sınıf gerilemeye başladı.Oysa liberal demokrasi zenginleşen orta sınıfın ürünüydü.Askeri darbeler demokrasi bekçiliğinden ziyade toplumu tedip etmeye yönelirken altsınıflar hakkını ararken elindekini kaybediyordu.Devlet katında esas sayılan düşünce sosyal hareketlerin ekonomik hareketleri geçmemesine odaklanmıştı. Yıllar geçerken nüfus artıyor eğitim kalitesi düşüyor toplumsal hayat yoksullaşmayla birlikte yozlaşıp cemaat türü ilişki örneklerine dönüşüyordu.Temel sıkıntı Türkiye’de insan mefhumunun öncelikli değer  sayılmamasından  kaynaklanıyordu. Soğuk Savaş kalıpları henüz kırılamazken dünya 2100’lü yıllara yelken açmaya devam ediyordu.Geç gelen modernleşme ve genç Cumhuriyet’in karşılaştığı yaşamsal zorluklar halkın yaşam kalitesini hissedilir derecede bozuyordu.Sokakta ekmek olmayınca evde huzur kalmıyordu.Borçla kurulan yaşam dengesi siyasal-sosyal iflaslarla bozuluyordu.Ortadoğu tipi devlet haline getirilmek istenen Atatürk Türkiye’si Baas benzeri iktidar arayışlarına karşı direnmeye çalışıyordu.Adaletsiz eko-sistem paranın tek  elde toplandığı güç merkezileşmesinin her alanda yarattığı çalkantıların önünü açtı.

21 yüzyılın başlangıcından itibaren küresel sermayenin yakıtı sayılan sanal para ikamesi ile Türk ekonomisi borçlanmaya bağımlı hale getirildi.Kriz bahanesiyle bankalar ve karlı kamu şirketlerinin satılması;tarım alanlarının inşaata açılması işsizliği azdırıp köylü kesiminin şehirlere akınını doğurdu.Yaşanan sosyal hareketliliğin arka planında ekonomik altyapının yapılan özelleştirmelerle birlikte hadım edilmesi gerçeği yatıyordu.Orta sınıf edindiği borçla kendisini zengin sandı.İşlerin bizlere anlatıldığı gibi gitmediği doların 2.84 liraya çıkmasıyla sanırım anlaşılmıştır.

Türkiye’de uzun süredir arz kaynaklı üretim sıkıntısı yaşanmaktadır.Talep yüksek düzeyde bulunmasına rağmen pazarda gereken miktar ve kalitede ürün ve hizmet sunulamamaktadır.Kamu varlıklarının har vurulup harman savurulması ile israf hayatın her alanına dadanmıştır.Şoklama tipi ekonomik tedbirlere karşılık AKP kurbağayı sıcak suda ısıtarak istediği muhafazakar toplum yapısına ulaşmaya çalışmaktadır.Aslında yeni nesil Anadolu zenginleri karlarını muhafaza etmek istiyorlar sadece.Değer yargılarındaki çözülme onların umurunda bile değil.Yeni çağda gemisini kurtaran kaptan sayılır; kaptansız kalan bizim gemiler ise dev küresel dalgalarla başedecek zihni ve maddi sermayeye sahip bulunmamaktadır.Görünen o ki 21. yüzyılın devşirme demokratları yüzünden seçimler ülkemizin dertlerine derman olamayacaktır. Toprak talepli işgal ve şehir isyanlarına karşı hazırlıklı olmamız gerekir.

Ak Parti’nin Devletleşmesi…

2002 yılı Kasım ayından bu yana Ak Parti’li iktidarlar tarafından yönetiliyoruz.Kasım ayında Erken Seçim yapılırsa adı geçen parti yeni hükümetin kapısını açan yegane anahtar olacak.İstifa eden bir hükümetle birlikte devlet çarkları yağlanmamaktan dolayı gıcırdarken dişlilerden en önemlisi sayılan AKP seçimde kendisini istikrar unsuru olarak sunacak.Üstelik 7 Haziran sonrasında yenilginin hıncını almak amacıyla ülkeyi kaosa teslim etmekten kaçınmıyor.Türkiye’yi yönetirken devleti konsolide etme başarısına erişen AKP gökyüzünden yere bir günde inmedi. Kendisini yaratan iç ve dış koşullar varlığını korumasını da sağladılar.

İki cümlede anlattığım olayın ekonomi-politik geçmişi ise belirli iktisadi ögeleri bünyesinde barındırıyor.Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana üretim altyapısı ve ilişkileri feodalite aşamasından sanayileşme aşamasına henüz kavuşmamış bulunan ülkemizde devletin yoksul köylüleri toprak sahibi yapacağına tarım alanlarını terk etmeye zorlamasıyla merkezkaç hareketler güçlerini şehirlerde toplamaya başladı.Eş zamanlı biçimde çok partili hayata geçilmesiyle birlikte aynı zihni iklim siyasete ağırlığını koymaya yöneldi.Haddinden fazla haki renkli demokrasinin varlığına rağmen kısıtlı olanaklarıyla küllerinden kendisini yaratan güçlerden birisi bağımsızlık yanlısı Kürt Hareketleri ise diğeri din referanslı ve devlet destekli ancak Cumhuriyet döneminde kolları kesilen muhafazakarlığın merkeze taşınma çabalarıdır.

Askeri darbelerin sol anlayışı toplum hayatından silip atması sonucu topraklarını terk etmiş yeni şehirli insanlar köy hayatının basitliğini ararken büyük kentlerin karmaşasından kaçarak yaşam alanlarını tarikat-cemaat ve cami çevrelerinde kurmak zorunda bırakıldı.Cumhuriyet kurumlarına yönelik sübut bulan karşı devrime rağmen sağ iktidarlar oy kazanma kaygısıyla tehlikeye ses çıkarmadılar.Osmanlı toplumunun çok kültürlü hayatı yüzyılın başlarından itibaren savaşlar, göçler, katliamlar ile budanırken kurulan yeni devletin vatandaşları tek merkezli kimlik edinme baskısına karşın aidiyetlerine daha sıkı biçimde sarıldılar.Kürt Ayrılıkçı Hareketi ve İslam referanslı siyaset odakları 1920’lerin 30’lu yıllarda Kemalist devletin yarattığı bu yeni duruma cevaz vermeyip içe kapanarak varlıklarını korumayı yeğlediler.Uygun zaman ve ortamı buluncaya kadar yeraltına çekildiler.Tarihin sürgit akışı onları tekrar ortaya çıkardı.Osmanlı yönetiminde yüzyıllar boyu toprağa ve fethe dayalı  üretim ve paylaşım biçiminin yarattığı üstyapı kurumları siyasi aktörleriyle birlikte iktidar yarışına liberal Demokrat Parti aracılığıyla yeniden adım attı. Aslında hiç kenara çekilmemişler sadece kısa bir ara vermişlerdi.

Çok partili hayatın devamında siyasal İslam ve onun kutsal savaşçıları Soğuk Savaş döneminde ABD tarafından uygulanan Yeşil Kuşak Stratejisi’nin istenmeyen çocukları olarak kabul edilebilirler.Devlet ve toplum hayatına dayatılan ABD merkezli melez muhafazakarlık çift kutuplu dünyada sosyalizmi engelleyen en etkili silah sayıldı.Bu duruma karşılık Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra sol düşüncenin Kürtçülüğe kaymasının esas nedeni yeni dönemin kendileri açısından yarattığı ideolojik açmaz olduğu söylenebilir.Askerler aynı dönemde Türkiye’de sağa cevaz verirken sol yetim çocuk misali kenara atılmıştır.27 Mayıs İhtilali belki bu genellemenin bir parça dışında bırakılabilir.Ancak arkasından gelen 12 Mart,12 Eylül,28 Şubat,27 Nisan’ları yaratmıştır.

Ülkemizde ekonomik altyapının baskın feodal özellikleri nedeniyle baştacı edilen muhafazakar anlayış üretim araçlarının artı değerini paylaşırken üstyapı kurumlarını etkileme konusunda çok önemli yere sahip olmuştur.Bu süreçte İslam düşüncesi hiç hak etmediği halde yaşanan çarpıklıklara gölge gibi sunulmaktadır.Yukarıda değindiğim çarpık durum halen devam etmektedir. Sistemin tıkanmasının başlıca sebeplerini üretim altyapısında,iktisadi ilişkilerde ve paylaşım bozukluğunun artmasında aramak gerekmektedir. Toplumsal değişimin motor gücü iktisadi faktör çıktıları küçük bir kesimin elinde toplandıkça yozlaşan değer yargılarının üstünü sahte dindarlık kaplamakta ve kutuplaşma artmaktadır.

Adalet ve Kalkınma Partisi, 1960’ların sonlarından bu yana siyasi alanda faaliyet göstermiş ve kapatılan Milli Nizam,Milli Selamet,Refah ve Fazilet isimli partilerin devamıdır. Milli Görüş Hareketi’ni meydana getiren kurucu kadro dini hassasiyetleri yüksek kitlelerin oylarına talip olmakla yetinmemiş    1990’ların başlarından itibaren Refah Partisi ile birlikte Adil Düzen uygulamasını yerel yönetimlerde geçerli kılmaya çalışmıştır.Cemaat-Tarikat-Cami ilişkileri zamanla yerel yönetimler eliyle güçlendirilmiş kamuya ait kaynaklar parti yakınlarına dağıtılmaya devam etmiştir.Değişen bir şey olmamış eski dönemin alaturka kapitalistlerinin yerini yeni dönemin ılımlı İslam müteahhitleri almıştır.Düzen aynı kalmış hırsızlık;yolsuzluk toplumu çürütürken siyasetin ana gelir kapısı olma özelliğini korumuştur.

2007 ve 2011 seçimlerinde oylarını arttırıp yarışı başarıyla geride bırakan Ak Parti devleti ele geçirmeden iktidar olmayacağını kavrayınca kamu aygıtına yönelmiştir.Burada karşısına Fethullah Gülen Cemaati çıkmıştır.Aralarında yaşanan güç kavgası seçilmiş iktidarın atanmışlara karşı müdahalesini gerektirmiş Emniyet,Yargı,Ordu,İstihbarat ve diğer sinir merkezleri parti-devlet modeline dönüşerek tarafsızlıklarını hızla yitirmişlerdir.Devleti ele geçiren AKP eski dönemde devlete ait görülen refleksleri hızla edinme yoluna gitmiştir.

Anadolu sermayesinin dindar temsilcileri kamudan kaynaklanan rantın tadını alınca koltuktan ayrılmak istememektedirler.Devlete ele geçirme heveslerinin nedeni bu rantın sürekliliğini sağlamaktan geçmektedir.Nakit akışları parti-devlet sayesinde ihalelerin yandaşlara dağıtılmasına bağlıdır. Sıcak paranın karı küresel piyasa rüzgarları karşısında hızla erirken devlet eliyle zengin yaratma anlayışı hiç değişmemektedir.Borçla sağlanan tüketim çılgınlığı yoksulluğun yaygınlaşmasını sağlamış yaşanan ekmek kavgası giderek büyümüştür.Neo-liberal çağ Milli Görüş gömleğinin üzerine Davut yıldızını iliştirmiştir.2001 Krizi’nden bu yana dışarıya borçlanan Türkiye sürekli cari açık vererek büyüme yanılgısına düşmüş bu durum yabancı ve yerli! bankaları halka ait varlıkların son sahipleri haline getirmiştir.

Ak Parti olgusu yukarıda özetle anlattığım küresel çarpık ekonominin içerideki truva atıdır.AB ve IMF çapaları tarayınca bunların yerini Körfez devletlerinin petro-dolarları almıştır.Sermaye karını alıp çekip giderken yoksullaşıyoruz. Kendisini muhafazakar sayan bir iktidar döneminde kök salan yozlaşma hali adaletsiz gelir dağılımının en belirgin işaretlerini sunuyor.Paranın sahipleri olan efendiler ise emeğiyle geçinenlere insan gibi yaşama hakkını tanımıyorlar.Ak Parti zenginlerin gemisinde çımacılık yapmaktan öteye gidemiyor.

Kendine Müslüman…

MÜSİAD Cumhurbaşkanı ile görüşüyor.TÜSİAD ise Başbakan ve muhalefet liderleri ile randevulaşmış durumda.Herkesin tek derdi var :Koalisyon hükümetine giden yolu açmak.Ancak amaca giden bu yolda tuzaklanmış mayınlar mevcut.Seçimler süresince etrafa saçılmış sorunlar kümesi bir kaç günde hele hele koalisyon partileri eliyle derdest edilecek kadar çözümü kolay işler değiller.Tek parti iktidarının bile baş edemeyip yüzüne gözüne bulaştırdığı sorunlar listesinin başında Osmanlı döneminden Cumhuriyet’e miras kalmış bulunan toplumsal yapıyı değiştirme konusu kritik öneme sahip.Bu soruna bağlı olarak yaşam bulan ekonomik altyapı ve üretim süreçlerinin  insani ayağı olan gelirin adilce paylaşılması işi geçmiş yılların da gerisine düşmüş durumda.İthalat ve borçlanmaya dayanan sanayileşme anlayışı kırsal kesimde süren ağalık sistemi ve feodaliteye ait köle-efendi ilişkilerini aynı süreç ile birlikte son 60 yılda büyük şehirlere taşıdı.Parası çok olanın kırın insanına, malına,hayatına sahip çıktığı bozuk düzen büyükşehir denilen modern gecekondularda asgari ücret  zulmüyle birlikte devam edip gitti.Gelip tıkandığımız noktada işin vahametinin hala farkında değiliz.Menfaat gruplarının iktidar inşa etme çabaları Başkanlık Sistemi’ne benzer biçimde boş hayallere dönüşmüşse bunun sebebi ekonominin savrulmuş bulunduğu üretim çıkmazıdır.Siz 2015 yılının ilk çeyreği sonuçlarına fazla inanmayın. Son 12 yılda milli gelirin 3 kat arttığı palavrasına ise hiç kanmayın.Fiyatların karaborsa zamlar yoluyla çığırından çıktığı;insan emeğinin gitgide değersizleştiği;aç ve işsizlerin sokaklarda kol gezdiği bizimki gibi ülkelerde siyasi istikrarı mumla ararsınız.Kutuplaşmanın temeline indiğinizde ise karşınıza varlık yokluk kavgası çıkar.Halk arasında ekmeği bölüşme konusunda yaşanan sıkışma yukarılara uzandıkça kamuya ait rantı paylaşmada kanlı bıçaklı husumete dönüşüyor. Sebep ise gayet basit.Toplumsal sistem ağalık düzeninde devam ediyor.Para insanlığı parsel parsel satın alıyor.Tıpkı Ortadoğu ülkelerinde yaşandığı gibi.Modern hayat adacıklarına aldanmayın. Toplumsal yapımızın geriliği yüzünden cemiyet iken cemaate dönüştürülüyoruz.

Ehveni şer’i  tercih etmemizden dolayı hiç istemediğimiz sonuçlara maruz kalmamız eğri adamları doğru işlere getirme saplantımızdan kaynaklanıyor.Aynı yanlış adına çok partili hayat denilen seçeneksizliği vücuda getirdi.Bin senelik dava dediğim varlık-yokluk kavgası şimdilerde siyasal İslamcılar eliyle sürdürülüyor.Kendi elimizle seçtiklerimiz Ankara’ya gidince benzer sebeplerle halka yabancı kalıyorlar.Siyasette çoklu seçeneksizlik dediğimiz bu hale bakarsak demokrasi hangi köşeye gizlendi?

Avrupa Merkez Bankası Faiz Arttırdığında…

Avrupa Merkez Bankası (A.M.B) Başkanı Mario Draghi dün bazı açıklamalarda bulundu.Tahvil alım programına devam edeceklerini para politikalarını sona erdirmek için geçerli bir neden görmediklerini söyledi.Enflasyon ve toplam talep düzeyinde anlamlı yükseliş yaşanmaz ise A.M.B 2016 Eylül ayı ve sonraki dönemde de piyasaya para sürmeye devam edecek.

Bu bölgede kilit ülke ise Almanya. Almanya 10 yıllık tahvil seviyelerinin inişli çıkışlı hali dikkate alınırsa Euro ekonomisine ilişkin risk beklentileri ve hareketlilik açıkça görülebiliyor.Lehman Krizi’nden hemen önce 01/06/2008 tarihinde Alman 10 yıllık faizleri  %4.6280 ile rekor seviyelerde.01/03/2011’de bu sefer %3.358 oranına inmiş.İstikrarlı düşüş  devam ederek 01/06/2015 dönemine gelince faiz oranı %0.880 olmuş.Enflasyon,üretim,talep,büyüme ve işsizlik verileri bu ülkede canlanma belirtileri gösterinceye kadar A.M.B. faiz arttırımına başlamayacak.

A.M.B’nın ekonomik durgunluğu azaltmak için piyasaya para sunma süreci sona erince esaslı fatura bize çıkacak.Asıl büyük durgunluk kapımıza o zaman dayanacak.FED faiz etkisi ülkeyi çalkalarken ekonomik aktivite zayıflığını bu şekilde katlayacak.Güçlü avronun yerli paramıza karşı ithalatı pahalı hale getirmesi doların güçlenmesi sürecine ikinci katkıyı sunacak.Paramız yabancı varlıklar karşısında değer kaybettikçe iktisadi yapımız üretim kesiminde mevcut bulunan ölgün canlılığı da yok edecek.

Kara senaryolar yazma meraklısı değilim ama paramızdan altı sıfır atılması yanlışlığı enflasyonu azaltmadı.Zamlar karaborsa piyasalarda yaşanır biçimde halkın alım gücünü zayıflatmaya devam ediyor.Resmiyette yıllık TÜFE %8 civarlarında iken gıda,barınma,ulaşım gibi kalemlerde yaşanan artış bu rakamların en az 2-3 katına ulaştı.Enflasyon sepeti güncellenmeden gerçek oranları öğrenmemiz ise mümkün değil.Çarşı pazarda doların etkisi gözle görünür hale gelirken 2 sene zarfında güçlenmeye başlayan avro ölümcül darbeyi ülkemize indirecek.Yanılmak güzeldir. Yanılmam dileğiyle.

Mayıs Ayı Enflasyonu…

Mayıs ayında tüketici enflasyonu %0.56 oranında artmış.Üretici enflasyonu ise %1.11 düzeyinde geziniyor. Yıllık TÜFE artışı %8.09,ÜFE ise %6.52.2015 ilk beş aylık dönemde toplam manşet enflasyonu %5.19.Üretici fiyatlarında Mayıs ayına kadar yaşanan artış %5.12 olmuş.İki tarafta da yükselme eğilimi mevcut.Toptan satış fiyatlarının perakendeye yaklaşıp hatta aşması bizlere fiyatlarda katılığın güçlendiğini gösteriyor.Kurlar yükseldikçe hayat pahalılığı çarşı pazara geri dönüyor.Anlaşılan Merkez Bankası’nın 5-5-5 senaryosunun yeniden yazılması şart oldu.

Piyasada arz temelinde sıkıntılar yaşandığında bu durumun fiyatlara yansıması yüksek seviyelerde gerçekleşiyor.Geçen aylarda kırmızı etin, patatesin ulaştığı etiket değerlerine hepimiz şahit olduk.Gıda ve diğer temel göstergelerde bozulma gizlenemez hale geldi.Üretim düzeyimiz kısıtlandıkça piyasada mal ve hizmet fiyatları yükselişini sürdürüyor.Ülkemizin temel problemi ise üretim sıkıntısı.Fiyatlar piyasa mekanizması ve eksik rekabet koşulları içerisinde stokçuluk yardımıyla alıp başını gidiyor.Kamu ve özel kesim el ele verip gizli zam uygulaması yaparak üreticinin elinden malını ucuza kapatırken tüketiciye en az üç kat fazlasına satılmasına neden oluyorlar.Elektrik dağıtım şirketlerinin ya da akaryakıt firmalarının uygulamalarına yıllardır şahidiz.Devletin göz yummasıyla gizli pahalılık gerçekleşiyor.2001 yılından bu yana kamu kesimi ve batan bankaların borçları halka tahvil edildiğinden beri aynı sıkıntı yaşanıyor.Paramızdan altı sıfır atılması da bu sebeplerden ötürü.Üretim ve paylaşım modelimiz tarım toplumunun ekonomik altyapısına benzeyen öğeler içeriyor.

Seçimler sona erdikten sonra halkın her zamanki gündemi geçim olacak.Aynı sebeple dış kaynaklı olumsuz gelişmeler ekonomiyi zorlarken temel sebepler görmezden gelinemez hale gelecek.Bu gerçek ise 2001 Kara Çarşamba Krizi’nin etkilerinin devam ettiği olgusudur.Kemal Derviş,Stanley Fischer,Nouriel Roubini, Marc Mobius,George Soros gibi yatırımcı ve ekonomistlerin saha çalışmasına çevirdiği gelişen ülke ekonomilerinin arz düzeyinde yaşadığı sıkıntılar küresel para hareketlerinin fiyatları altüst etmesi sonucudur.Paralarının arkalarında sağlam ekonomileri bulunmasa Batılı devletler aynı krizin etkilerini aşmakta muazzam güçlük çekerlerdi.Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ekonomilere karşı dirençsiz kalmaları benzer nedenlerle nitelikli yeterli üretim yapamamalarından kaynaklanıyor.Katma değerli ürünleri üretilip ihraç edilmedikçe paranın satın alma gücü sürekli düşüyor.Borçlanmamızın nedeni tasarruf yapamamamız değil üretim artışını ölçek ekonomisi düzeyine yaklaştıramamış olmamızdır.

Bizim tarihi sorunumuz olan enflasyon talep taraflı değil arz taraflı özellikler içeriyor.Tarım kesiminin mutlak yoksulluk düzeyine erişmesi işsiz sayısını yükseltirken paranın değer kaybetmesi rekabet gücümüzü azaltıyor.İnsan kaynaklarını iyi değerlendiremediğimiz gibi atıl duran doğal kaynak kapasitemizi de verimli biçimde kullanamıyoruz.Arz talebe yetişemediği sürece paranın değer kaybı sürecek.İhracat,yatırım,üretim ve tasarruf terimleri borsa-döviz-faiz-kredi kelimelerinin yerine geçmezse stagflasyon yakın gelecekte öngörülebilir hale gelecek.İnşallah yanılırım.

Geuro…

Yunanistan İçişleri Bakanı Nikos Vutsis IMF ve Avrupalı kreditörlere bulunan  yaklaşık 1.6 milyar avroluk borcun 19 Haziran’a kadar ödenemeyeceğini itiraf etmiş.”Paramız yok” diyerek kestirip atmış.Kısa ve özlü bir söz bakanın ağzından çıkan.Başka bir bakan Lafazanis  ise artık drahmiye geçilmesinin zamanının geldiğini belirterek “Milli paraya dönüşün felaket getireceği nereden çıkıyor?” diyerek Yunan halkına uyarıda bulunmuş. Titre ve kendine gel hesabı.Yeni Yunan para biriminin Eurodrahmi ya da Geuro ismini alacağı iddia ediliyor.Kestirmeden hesap edilen kur karşılıkları ise 1 Avro = 1.40 Geuro.Komşu bir anda %40 fakirleşmiş olacak yukarıdaki senaryo gerçekleştiği takdirde.

Bizim paramızdan da on sene önce 6 sıfır atıldı.Yeni Türk Lirası hayali Ak Parti hükümetinin Kemal Derviş politikalarından apardığı  uyanıklıklar sayesinde gerçek oldu.Ardından Türk Lirası’na geçiş yapıldı ancak yuvarlama farkı ile halkın cebinden esnafa kıyak geçildi.Dikkat ederseniz enflasyon bu aşamadan itibaren bir türlü hedeflenen %5’ler seviyesine indirilemedi.Fiyat artışları arz düzeyindeki kısıtlılıklar ve gizli zam uygulamalarıyla hep vatandaşın alım gücü üzerinde olumsuz etkide bulundu.2005’den bu yana çarşı pazarda mevsimlik yaşanan fiyat artışları dört mevsime yayıldı.

Yunan halkı gözümüzün önünde krizle boğuşmaktan elde avuçta bulunan neleri varsa satma aşamasını geçmeye başladılar.Derinleşen bunalım yüzünden Syriza Hareketi seçim dönemi boyunca verdiği vaatlerin hemen hemen hepsini yutmak zorunda kaldı.Genç Başbakan ve siyasi arkadaşları borç ödemek için ellerindeki tüm silahları tüketmiş duruma geldiler.

2001 Krizi’nin etkilerini hala atlatamayan Türk ekonomisi ise uzun soluklu durgunluk+yüksek enflasyon çemberine adım adım yaklaşıyor.Sokaktaki hayat pahalılığı zikredilen rakamların iki katı hatta kimi ürünlerde üç katını aşmış durumda.İşsizlik oranları gizli ya da açık dudak uçurtacak düzeylere erişti.Mevcut durumun kötüleşmesi halinde 5-10 sene içerisinde kentlerden köylere tersine göçler yaşanabilir.Kriz sayesinde kentli yoksullar için kırsal hayat yeniden çekici hale gelebilecek.

Sizlere gazetelerden edindiğiniz bilgileri iyi tahlil etmenizi öneririm.Suret-i haktan görünüp halkın ekmeğiyle oynamaktan çekinmeyen namaz kılan iblislere dikkat kesilmemizin tam zamanı. Vurgunculuk ya da stokçuluk yaparak midelerini dolduranlara en büyük destek kamudan geliyor. Yıllarca devlet-vurguncu elele verip halkın kursağındaki lokmayı çalmanın en karmaşık örneklerini sundular.İşte şimdilerde vazgeçilen akaryakıtta tavan fiyat uygulaması.Ya da patates fiyatlarının manav tezgahlarında 5 lirayı aşma çabaları.Üreticinin elinden ucuza kapatılan mahsulün yüksek miktarlı alım yapan aracının cebine sürekli kar olarak akma hali.Örnekler çok sayıda ve uzatılabilir.Karaborsa dönemine benzeyen fiyat hareketleri hayatımızın olağanüstü gerçeklerine dönüştüler.

İşte sizlere paramızdan 6 sıfır atılmasının orta vadeli sonuçları.Milli paranın dolar ve avroya karşı gitgide zayıflamasının devamı durumunda Yunanistan’a benzememiz içten bile değil.Bu sebeple kim seçilirse seçilsin paramızda yaşanan değer kaybını önlemek amacıyla üretim temelinde etkili tedbirleri alması gerekiyor.Yoksa işler hiç de söylendiği gibi iyiye gitmiyor.

 

Nereden Çıktı Bu Grevler?

Bursa’da bir haftaya yakın zamandır devam eden grevler şaşırtıcı geliyor kimilerine.Öyle ya Nisan ayında rekorlar kıran otomotiv sektörü yeni yatırım ve planlarla üretim ve ihracatı arttırarak Türkiye’yi küresel otomotiv devlerinin yatırım haritalarına güçlü biçimde ekleyecekti.Neyse çalkantı fazla sürmedi.Kısa bir aradan sonra Renault dışındaki fabrikalarda işçiler işbaşı yaptı.TOFAŞ,FIAT ile Coşkunöz fabrikaları üretime kaldıkları yerden devam ettiler.Yan sanayiden parça gelmeyen FORD fabrikaları da yeniden tezgah açtı.Perşembe günü Renault ve MAKO çalışanlarına ek olarak Ankara’da bulunan Türk Traktör fabrikası işçileri grev yapanlar arasına katıldı.Benzer sebeplerden kaynaklanan farklı bölgelerdeki grev hareketleri bunlar.İşçi davranışlarının tamamen para kaynaklı olduğunu söylemek içinse henüz erken.Maaşlarını zamanında alan sigortalı ve sendikalı emekçiler iş durdurma eylemi yapılan fabrikalarda çalışan kişiler.Huzursuzluğun sebebini Nisan ayında sözleşme imzalayan Bosch işçilerinin yüksek zam almalarında aramak hepimiz için kolay yol.Bosch firmasında sözleşmelere imza atan 191 kişinin aldığı zam farkları tartışma konusu.Renault ve FIAT ile diğer fabrikalarda çalışanlar arasında gerginliğin sebebi bu kadar basitse sorun kolaylıkla çözülür.

Bu arada Tokat ilinde Pancar Üreticileri kongresinde kavga eden taraflar arasında kalan torununu kurtarmaya çalışan çiftçi polisten tekme yemiş. Bağlantısız görünen olaylar zincirinden sizlere zulümlü bir halka daha.Ekonomi-politik temelli diğer haberi ekleyeyim haber dağarcığınıza.0-17 yaş aralığındaki Türk gençleri OECD ortalamalarına göre en yoksul konumda yer alıyorlarmış.Bu oranla 34 ülke içerisinde son sıradayız.En zengin ve en yoksul arasındaki gelir farkı ise 15 kata ulaşmış durumda.Fazlası var eksiği yok rakamların. Hürriyet Gazetesi’de sayfa bulmuş haberler bunlar.

Uzun zamandır dipten gelen dalgadan bahsediyorum sizlere.Yoksulluğun azgın öfkesiydi tarif etmek istediğim. Akşam yatağa aç girip sabah doğru düzgün kahvaltı etmeden iş aramaya çıkan insanlardı.Küreselleşme çağında fakirlik alabildiğine artarken ülkemiz bu duruma istisna teşkil etmiyor. Meksika,Şili,Brezilya,Yunanistan farklı toplumların benzer kaderleri paylaştığı ülkeler. Buralarda da işsizlik-yoksulluk ikilisi olanca hızıyla hükmünü sürdürüyor.Eylül 2008 Lehman Brother’s Krizi tetikledi yaygın ekonomik gerilemeyi.1929 Büyük Buhran ile kıyaslandı çoğu zaman şimdiki küresel kriz.

Bizim Kara Çarşamba’mız ise  unutuldu gitti.Oysa biz hala 2001 Krizi’ni tecrübe etmekteyiz.Yok pahasına satılan kamu varlıkları;tarımda üretim ve girdi artışının sakatlanması;çiftçilerin madenlerde ölmeleri; paranın birkaç kişi elinde toplanması..Tüm bunların sebebi devam eden Şubat 2001 Krizi.Batan banka ve kamu kesimi borçlarını devletten halka tahvil ederek sorunu çözdüğümüzü zannettik.2002 yılında bu yana iktidarda bulunan küresel sermayenin rant ortağı AKP ise mevcut durumun anlaşılmasını önlemek için Kemal Derviş politikalarını ısrarla sürdürdü.2005 yılında yeni liraya geçerek milli paramızdan altı sıfır attı.Bunu gerçekleştirirken bile fakirleşmeyi zenginleşme gibi sunma uyanıklığını gösterdi.Oysa sıfırları atılan para krediye temlik gösterilmekten başka bir işe yaramıyor.Bugüne kadar dolar karşısında değeri suni biçimde korunan Türk Lirası zamanla gerçek değerine geliyor.Kuru düşük tutarak faizleri yükselterek ülkeye sıcak para çekme kumarının son noktasına ulaştık.Ürettiğimizden fazla tükettiğimiz için cari açık veriyoruz.Özel kesimin bankalara,bankaların ise yurtdışına olan borçları çok yüksek.

2015 yılından itibaren  dış borç ödeme kabiliyetimiz sınanacak maalesef.Anlaşılan Yunan halkının başına gelenler bize ders olmamış.Bu saatten sonra Körfez ülkelerinden devşirilen saltanat petro-dolarları da krizi derinleştirmekten başka bir işe yaramayacak.Şiddetlenen krizle birlikte vergi gelirleri düşen kamu kesimi borçlanma imkanlarını zorlayıp kuruyan havuzdan para çekmeye başlayacak.Mevcut durgunluğa eklenecek stagflasyon hali bankalara yüklü miktarda borçlu durumda bulunan halkımız için 2001 öncesine geri dönüş anlamına geliyor.

Kısa keseyim Balkan havası olsun.Bursa’da işi durduran işçi,Tokat’ta tekme yiyen çiftçi,evinde boş oturan işsiz.Tüm bunlar bugüne kadar görmediğimiz kadar şiddette yaşanacak büyük bir krizin öncü göstergeleri sayılabilir. Derinleştikçe toplumdaki fay hatlarını kıran ekonomik sarsıntıdır tüm bu yaşananlar.İktidar ise gerçeklerin pek farkında değil.Başkanlık deyip,HDP deyip,Diyanet deyip kendi çalıp kendi oynuyor.Uzay çağında denize havaalanı inşa etmenin sonsuz mağrurluğu içinde koltuğu muhalefete bırakmak istemiyor.Bana kalırsa bir kaç vatanseverin dışında vatandaşın durumu kimsenin umurunda değil.Hatta halkın kendisi bile önemsemiyor mevcut gelişmeleri. Boşvermenin tehlikeli sessizliği içinde seçimlerin bitmesini bekliyoruz.Aç kalan kesimler çaresiz biçimde haklarını elleriyle alacaklar.Gidişat onu gösteriyor.

İslamileştiremediklerimizden misiniz?

Sovyetler Birliği çöktü; tarih daha hızlı akar oldu topraklarımızda.Soğuk Savaş döneminde geçerli çift kutuplu düzen göreli sakinliğini  mezhepsel ve etnik savaşlara bırakarak sahneden çekildi. ABD öncülüğünde Batı ülkeleri İslam coğrafyası ve Konfüçyusçu Çin devletini baskı altına almaya başladılar.Bir zamanların Yeşil Kuşak Teorisi’nin taşeron mücahitleri Yeni Dünya Düzeni’nde terörist ilan edildiler.Afganistan işgali,İran İslam Devrimi gibi gelişmeler yukarıda anılan strateji içinde sebep-sonuç ilişkisini yaratıp siyasallaşmış dini hareketleri besleyen tarihi süreçler oldular.Türkiye 1980 ve öncelerinde geçerli bu dış politik anlayışın etkisinden kendisini kolaylıkla sıyıramadı.Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra da Soğuk Savaş’ta geçerli parametrelerle hareket etmeye devam etti.Çok partili sürece geçişten itibaren askeri darbelerin ideolojik dini hareketlere katkısını geometrik artış derecesinde diyebiliriz.

Erken dönem Cumhuriyet yönetiminde  devlet eliyle toplumun dönüştürülmesi hedeflenmişti. Mustafa Kemal ve arkadaşları Osmanlı bakiyesi geleneksel sosyo-ekonomik düzeni değiştirmek için altyapıda etkili önlemlere giriştiler.1900’lerin başlarından itibaren hayat bulan yenileşme hareketleri Demokrat Parti iktidarının hemen öncesinde meydana gelen 1946 ekonomik krizine kadar süregeldi.İlk olarak tek parti yönetiminin tutucuları 1920 ve 30’ların devrimci adımlarını geriletmeye başladılar.Toprak Reformu girişimi Aydın ve çevresinde köy sahibi olan Adnan Menderes ve arkadaşlarını Demokrat Partiyi kurmaya götürdü.Eş zamanlı biçimde 2.Dünya Savaşı sona ermiş; Birleşmiş Milletler, NATO,Avrupa Çelik ve Kömür Birliği gibi siyasi ve ekonomik kuruluşlar dünya üzerinde yerlerini almaya başlamışlardı.

Geleneksel toplum yanlıları Demokrat Parti yönetiminde  Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte kaybettikleri ayrıcalıkları geri almaya başladılar.Evvel emirde Köy Enstitüleri’nin yerini İmam Hatip Liseleri aldı.Halk dinini yaşasın diye Kur’an kursları açıldı,tarikat ve cemaatler hükümet üzerinde baskı sahibi kuruluşlar haline geldiler.Ekonomik kalkınma tarikatların güçlenmesini hızlandırıyor; sanayileşmenin doğal sonucu sayılan köyden kente göç gerçeği gecekondu tipi siyasal İslam’ın çimentosunu karıyordu.

Sosyalizm çatırdamaya başladıkça dini akımlar ideoloji halini almaya başladılar.Devletin derin eliyle kotarılan askeri müdahaleler siyasal İslam’ın gelişmesini yavaşlatıyor ama bir türlü durduramıyordu.Kapitalist özellikler kazanan ekonomik altyapı toplumun çehresini değiştiriyor; şehirleşen köylü ve Anadolu’da zenginleşen eşraf dindarlık ile liberal muhafazakarlık kimliklerini eş anlı biçimde kullanabiliyordu.Orta sınıf beslenip güçlendikçe Türkiye modernleşiyor; muhafazakarlık  yerini liberalliğe bırakıyordu.Krizler geleneksel değerleri ön plana çıkartıyor ancak normalleşme dönemlerinde kapitalizm dini değerleri slogan düzeyinde yeniden indirgiyordu.

Merkez ve çevre arasında yaşanan kavga kamudan devşirilen kaynağı parsellemek içindi.Ekonomi kamu öncelikli değil özel sektör öncelikli hale geldikçe siyasal İslam orta sınıfın gerilemesinden güç alarak gecekondulara yerleşiyordu.Küçük ve Orta Ölçekli işletme sahipleri kendilerine benzer siyasileri artık yönetimde görmek istiyorlardı.Kredi pastasından pay almak amacıyla dindarların iktidar olması şart idi.Orta sınıf fakirleşirken siyasal İslam rant pastasını paylaşma vaatlerinden ötürü bu denli gelişip büyüyebildi.

Burada karşımıza çıkan sonuç  şu olabilir:Cumhuriyet döneminde orta sınıf gerekli mali ve siyasi derinliğe sahip kılınamadı.Gelir dağılımı bozuldukça aşırı akımlar güçlenip merkeze yerleşme hususunda meşruiyet kazandılar.Siyasal İslam geçmiş dönem merkez sağ partiler gibi batılı ticaret rüzgarlarını arkasına alan değil;yeni nesil yeşil sermayedarlar  tarafından bütçelendirilen kuruluşlar konfederasyonu halini aldı.Hükümete yakın vakıf ve dernekler;işveren ve işçi örgütleri;üniversite ile baro ve meslek odalarında yerleşik ideolojik dini akımlar  zaman içerisinde kendi iktidarlarını yarattı.Aynı eko-sistem bünyesinde Gülen Cemaati de var idi;İskenderpaşa Dergahı da;Süleymancılar  da bulunuyordu.Türk orta sınıfı yeterince zenginleşmediğinden taşralılar kentli sayılma kıvamına bir türlü varamıyor;bireyi kutsayan liberalizm alaturka kapitalizmle birlikte kırsal kesim insanını dindarlığa mecbur kılıyordu.Netekim sol çökmüş idi.

Siyasal İslam bir günlük hikaye değil elbette.Topraklarımızda vücut bulan ağa-aşiret-şeyh merkezli geleneksel toplumun Osmanlı’dan bizlere miras kalan kötücül bakiyesi.Mali anlamda hatırı sayılır sermayeye sahip sosyal bir hareket aynı zamanda.Modernleşmemizin başarısı köylüyü kente taşımaksa bunu başardık.Ancak şehirli orta sınıfı yaratmak konusunda hiç de başarılı değiliz. Yeterince beslenemeyen insanların çok olduğu Yeni Türkiye için birey kabul edilme bir kilo pirzoladan daha değerli değil.Açlığın hüküm sürdüğü sokaklarda kula kulluk etme sakilliği kol geziyor.AKP bu nedenle sebep değil sonuç.Tayyip Erdoğan başkanlık sosuyla gizlenen fakirleşmemizin Türk tipi siyasal İslam menşeili ürünüdür.Sosyal hareketler açlık ve savaşlardan mütevellit.Bizde de olan biten bu.