Millet Sırrı…

Pazar sabahını ailenizle geçiriyorsanız ne mutlu sizlere.Hiç değilse benim gibi Pazar sabahlarını yazı yazarak yalnızlığınızı insanlarla paylaşmaya çalışmıyorsunuz.Dün gece Ankara’daki Özel Yetkili Başsavcılık ve görevli hakim ellerinde yeni bir mahkeme kararıyla Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı STK’yı tekrar ziyaret ettiler.Cuma geceki aramada askeri makamlar tarafından devlet sırrı gerekçesiyle savcıların sokulmadığı ve hakimin mühürlediği odada inceleme yapan adli görevliler suç delillerini aramaya devam ediyorlar.Kanıt olarak ne gibi unsurları aradıkları hakkında bilgim olmasa bile perde arkasında durup, kendilerinden korkan kişiliklerin paranoyaklık düzeyine varan asker tehdidi algılaması mevcut.

Bana kalırsa Ergenekon Davası’nda olduğu gibi bu soruşturmadan da bir sonuç çıkmayacak.Darbe Belgesi, Kafes Eylem Planı gibi ortaya karışık gündemle halkı bir süre oyalayan siyasi iktidar sorun gidermedeki çaresizliğini TSK üzerine suç yıkarak gidermeye çalışıyor.İktidar olup muktedir olamayanların çektiği hazımsızlık duygusunun göstergesi olan bu istihbarat savaşları: Haber merkezlerine askeri bilgi servis edenler,çift taraflı çalışan muhbirler,kara propaganda araçları ile andıç tarzı siyasi hedefler yaratan haberalma kuruluşlarının kamu hayatındaki cebelleşme hareketleri.Ortada paylaşacak rant kalmayınca tıkır tıkır üretemeyen ekonominin Fevzi İşbaşaran tarz-ı siyaseti Hafta Sonu kadar ciddiyet içeren haberlerle bulvar gazeteciliği seviyesine çekiliyor.

Şimdi sizlerle devlet sırrını paylaşmaktan vazgeçip herkesin bildiği sır olan milletin sırrından bahsedeyim.Halkımız aç durumda…Hergün ekmek kavgasına düşenlerin işsizlikle beslenen midelerine tuzlu suyla gargara yapmak gibi duran magazinleşmiş gündem krizle beraber iyot gibi açığa çıkmıştır.Bu sayede Veli Göçer konutları gibi ilk şiddetli depremle yıkılan kurumlarımız kağıttan kaplan olmak vasıfsızlıklarını iyiden iyiye ortaya koyuyorlar.Devlet ile millet arasındaki genetiği değiştirilmiş kulluk ilişkisi adil paylaşım mekanizmaları kurulmadıkça hukukun üstbelirleyici olduğu modern devlet-birey ilişkisine dönüşemeyecek.Bu suikast işinde bir çapanoğlu var ama, haydi hayırlısı.Gelecek günler neler gösterecek bekleyelim.

İstihbarat Savaşları…

Diyarbakır merkezli yürütülen PKK’nın Türkiye yapılanması KCK soruşturması devam ediyor.Sorgulamanın ardından aralarında Hatip Dicle gibi isimlerin de bulunduğu 23 kişi tutuklandı.Tutuklu bulunanlardan yedisi daha düne kadar Belediye Başkanı idiler.Kendilerine isnat edilen suçlar ise terör örgütüne üyelik ve terör örgütünün talimatları ile hareket etmek…DTP’nin kapatılmasının ardından hız kazanan KCK Soruşturması, Mayıs 2009 tarihinden bu yana aralıklı olarak gözaltılar ve tutuklamalar ile sürüyor.Dün,Diyarbakır Barosu önünde toplanan kalabalık bir grup arkadaşlarına destek amacıyla oturma eylemi düzenledi

Gelelim istihbarat savaşlarının suikast güdümlü Ankara gündemine.Dün gece savcılık makamı ve polisler Kirazlıdere’deki Seferberlik Tetkik Kurulu(STK) Başkanlığı’na baskın düzenledi.Bülent Arınç’ın evinin yakınında yakalan iki subayın odasında araştırma yapan savcıların talebi ile bir Ağır Ceza hakimi, 8 askerin tutuklanmasına karar verdi. Askeri makamların da eşlik ettiği baskın esnasında suikast iddiasıyla suçlanan subayların tutuklanıp tutuklanmadığı bilinmiyor.STK, Soğuk Savaş döneminde Sovyet işgaline karşı NATO tarafından kurulan,gayrinizami harp konusunda uzmanlaşmış sivil ve askerlerden oluşuyor.Örgütün adı 6-7 Eylül Olayları, Kıbrıs-Türk Mukavemet Teşkilatı direnişi örgütlenmesi,1 Mayıs Olayları ile birlikte anılıyor.Özellikle 1980 öncesi olaylarında aşırı sağcı militanlardan faydalanan STK,G.Doğu’da Kontgerilla ya da JİTEM olarak bilinen yapılanmanın çekirdeği aslında.

Şimdi gelelim sadede,Ankara’da ya da Diyarbakır’daki olayların ardında askeri pasifize etmek ya da üzerine varıp sokaklara çekmek amacı yatıyor olabilir.Doğu ve G.Doğu’daki sokak gösterilerinin bir parlayıp bir sönmesi PKK’nın siyasi iradesinin temsilcisi Kürt politikacıları vasıtasıyla somutlaşmasının işareti.Terör örgütü, her bahaneyi kullanıp sokakları birbirine katarken DTP kapatıldığı zaman neden dişlerini yeterince göstermedi?Bizden çok ayrı bir diyarın temsilcileri gibi konuşanlar o topraklardaki gerçek sorunların ötesinde neden sadece etnik Kürt milliyetçiliğine sığınıyorlar?Demokratik Açılım adı verilen su bazlı yaklaşımların terör maşası olmak haysiyetsizliğini üzerlerinde taşıyanların değirmenine su taşıdığı artık görünmüyor mu?

Gelişmeleri sadece ABD-PKK-DTP kısaltmalarına indirgememiz sorunun özünü gözden kaçırmamız sonucunu doğuruyor.Kürt Sorunu’nu etnik kimlik üzerine kurulmuş bir hak arama talebi olarak görmemiz gerekir bana kalırsa.Kendisini Kürt kimlikli olarak tanımlayan vatandaşlar oy verdikleri partinin kapatılmasını kendilerini yıllardır inkar eden devlet merkezli yaklaşımın kurbanı olarak kabul ediyorlar.Mağdurluk üzerine kurulmuş bu hak arama talebi kurucu kimlik olarak Cumhuriyet Türkiye’sinin Türk merkezli vatandaşlık modelini değiştirmenin peşinde.Kürt Sorunu’ndan türeyen PKK örgütünün siyasallaşma çabaları Demokratik Açılım sayesinde daha bir güç kazanmıştır.Siyasal açıdan mevzi kazanıp silahları teslim etmeden yaşama yollarını arayan örgüt,askerlik şubesi gibi çalışan DTP-KCK gibi oluşumları meşru hale getirip, kendisini barış görüşmelerinde taraf göstermeye yarayacak yasal kılıfları aramaktadır.İki Körfez Savaşı’nın ardından taşeron bir ülke adayı olarak yaşam bulan Kürt Bölgesel Yönetimi ise terör örgütünün silahlarını Türk topraklarına potansiyel tehdit olarak kullanmaya devam ediyor.

Ankara’da sürüp giden darbe planları,suikast girişimleri,casusluk oyunları tartışmaları aslında yetersizliğini ispat etmiş iktidar kanadı ile savunmaya çekilmiş asker arasındaki çatışmanın devlet katındaki yansıması.Ekonomik fay hattından türeyen depremler toplumsal kurumları her açıdan şiddetli biçimde sarsmaktadır. Yargının, işçilerin, memurların,emeklilerin,baroların hak arama talepleri arkalarında şiddet kullanma yeteneği olmadığı için AKP tarafından dinlenmiyor.Sokağın sesine kulak tıkamanın bariz göstergesi TEKEL işçilerinin eylemleri esas tehlikenin merkezden geleceğinin işaret etmektedir.Medyanın bazı isimlerine askeri belgeler servis edenlerin kollarının uzun olduğunu kabul etmek gerekir.İki güç odağı etrafında toplanan çatışma aslında vatandaşın yokluk-varlık kavgasının istihbarat örgütleri tarafından makyajlanmasına yaramıyor mu?Halkın adam yerine konmadığı, partilerdeki tek adam kaprisinin siyaseti toplumdan koparıp kulislerde dedikodu seviyesine indirmesi Türkiye’deki gerginliğin esas damarını gözden ırak etmemeli.