Provalar…

Dış politika dehası Ahmet Davutoğlu henüz Başbakanlığa atanıp görevde olduğu 6-7 Ekim 2014 tarihleri arasında ülkemizde Kobani Olayları yaşandı.O sıralar HDP’liler tarafından “Biji Obama” lafı boşuna söylenmemişti.50’ye yakın insanımız PKK-CIA kışkırtmalı saldırılarda öldürüldü.Hedef IŞİD tarafından kuşatılan Kobani’ye yardım bahanesiyle halka ve devlete saldırmaktı.Erdoğan”Kobani ha düştü,ha düşecek.” lafını yumurtladı;Selahattin Demirtaş halkı sokağa çağırdı; ardından olanlar oldu…PKK,ABD tarafından kurgulanan plana uydu ve ülke yangın yerine çevrildi…Başbakan’ın görevine yeni atandığını yeniden vurgulamalıyım…

Sonradan anlaşıldı ki IŞİD(made in USA) Suriye’de PKK devletçiğine alan açıyordu. Bölgede süpürme harekatını IŞİD yapıyor ardından Irak’ta Peşmerge-Suriye’de PYD gelip o topraklara yerleşiyordu.Hatta ve hatta Baas Rejimi ile Rusya hem IŞİD hem de PYD ile anlaşabiliyorlardı.Hükümet ise Müslüman Kardeşler çıkışlı Özgür Suriye Ordusu’nu destekliyordu.El-Nusra ve benzeri selefi gruplarla da dirsek temasını koruyordu aynı zamanda.Katar ve S.Arabistan’la birlikte Ortadoğu’nun Truva Atı rolünü üstleniyordu AKP…Hem de ne uğruna? Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eş Başkanlığı uğruna…PKK-AKP görüşmeleri aynı nedenden ötürü İngiltere tarafından tezgahlanmıştı…Terörist Öcalan aynı nedenden ötürü İmralı’da kullanıma açıldı.Peki Çözüm Süreci’nin maliyeti ne oldu?7 Haziran 2015-Aralık 2016 tarihleri arasında yaklaşık 700 asker-polis-korucu şehit edildi. Canlı bombalarla yüzlerce insanımız öldürüldü…Yılbaşı gecesi Reina’da IŞİD saldırısı yaşandığı zaman şaşırıp kalıyoruz.Ülkenin doğu kesimi savaş halindeyken batısını rahat bırakırlar mı zannediyorsunuz?Öyle düşünüyorsanız Tekirdağ rakısı kadar safsınız…

Sonunda halkının dökülen kanı bahasına Türk hükümeti dize getirildi…Peşmergeler PKK unsurlarıyla beraber sınırımızdan içeri alındı.Yedikleri lahmacun paraları bile devletçe ödenip otobüslerle Kobani’ye götürüldüler.İkinci bir Habur Olayı yaşandı…Ardından her ne hikmetse Ayn-el Arap(Kobani) IŞİD’in eline geçmekten kurtulup PYD’ye teslim edildi! İsimli davalar ve iftiralar yoluyla TSK mensupları neden hapse atıldılar  hiç merak ettiniz mi?PKK devletçikleri gözümüzün önünde kurulurken askerimiz karşı koyayamasın diye…

Fetullahçılarla yıllardır kolkola olan hükümet ABD tarafından 2011 yılına değin kıyılan mut’a nikahını 2014 başlarına kadar zoraki sürdürmek zorunda kaldı.Dersanelerle hatta daha gerilere gidersek siyasal İslamcıların yardım dernekleri üzerinden başlayan kavgaları devleti bölüşme konusunda çıkmaza sürüklenecek kör dövüşüne neden oldu.Bir anlamda aynı rant kavgasının kanlı sonucudur 15 Temmuz Darbesi…Binalı Yıldırım üç aylık Başbakan bile değildi.Ne olmuştu da Ahmet Davutoğlu şutlanmış yerine Binali oyuna sokulmuştu?Sadece Başkanlık ısrarı mı?Bu arada unutmayalım BOP 22 ülkenin sınır ve rejimlerini değiştirmek üzere yola koyulmuştu.Bizim rejimimiz de Başkanlık Sistemi’ne çevrilerek        -yani Padişahlık- ülkede iç çatışma ihtimali güçlendiriliyor.ABD ve Batı güçleri hem iktidara hem muhalefete destek vererek savaşı kızıştırmakla uğraşıyorlar.Hem PKK’ya silah veriyorlar hem de AKP ile pazarlık masasına oturuyorlar.Bizimkiler ise şaşırıp kalmış durumda.Öyle ya,güvendikleri her dağa Mart karı yağdı ansızın…Damdaki kemancı gibi efelenip duruyorlar ama bu serzenişlerin kime yönelik olduğu belli değil?Eğer ABD’ye yönelikse İncirlik Üssü’ni kapatırsın olur biter.Tapan sıkıyorsa tabii…Yoksa garibanları hapse atarak ülkeyi içinden çıkılmaz hale sokmanın gereği yok.Madem dünya liderisin gereğini yaparsın…15 Temmuz yaşanmasa Fırat Kalkanı Harekatı bile yapılamazdı bana kalırsa.Erdoğan ve AKP’lilere meş’um bir uyarıydı sadece.Halkın kanı dökülerek kendi kavgalarını millete yaptırdı koltuğa bağdaş kuranlar.

Benzer sebeplerle uyarılan bir iç çatışmanın eşiğindeyiz.Bu sebeple Fetullah ve Erdoğan bağlı bulundukları Siyonist-Hristiyan İttifakı’na bağlılık görevlerini ustalıkla yerine getiriyorlar.Bu arada ekonomi giderek daralmış kimin umurunda.Toprak rantı üzerine bina edilen inşaat ve iane ekonomisi borç batağına saplanmış durumda.2001 Krizi halen devam ederken kamu varlıkları umarsızca satıldığından dolayı işsizlik ve enflasyon rakamları eş aralıklarla büyüyor.Paradan altı sıfır atıldı;gizli zamlar yapıldı;pahalılık gizlenemez noktaya yükseldi.Bize borç para verenler şimdi paralarını geri istiyorlar.AKP’liler ise memleket yanarken koltuk derdine düşmüş durumda.Terör ve pahalılık onların umurlarında bile değil.Varsa yoksa hesap vermemek çabasındalar.Hesap günü yaklaştıkça korku dağları büyüyor.Halk ise aslında taraf olmadığı bir savaşın mağduru olmanın derdinde.Allah akıl versin hepimize…

Rus Yayılma Stratejisi…

Büyük Ortadoğu Projesi ülkemiz sınırlarında pike etmeye devam ediyor. Geçen Perşembe gününden itibaren Türk hava sahası Rus savaş uçakları ve radarları tarafından kuşatma altına alınmaya başlandı bile.Rusya hava güçleri aracılığıyla Suriye’de Esad karşıtı her türlü muhalefete karşı operasyon yaparken anlaşılan sıra hava ve kara sınırlarımıza gelmiş durumda.Diğer yandan Türk topraklarını ve dış politikasını kıskaç altına alma çabaları adım adım sürdürülüyor.2011 yılının Mart ayından bu yana bölgede ABD esaslı Kürt Koridoru hamlesi IŞİD bahane edilip geliştirilirken geçen zamanda kuzey komşumuz Akdeniz ve çevresinde kara,hava ve deniz unsurlarını tahkim etmeye hız verdi.Tüm bu başdöndürücü gelişmelerin İran ile Batı ülkeleri arasında imzalanan nükleer anlaşma ile CIA-MI6 aklına endekslenen Çözüm Süreci başarısızlığımızın hemen ardından gelmesi dikkat çekici değil mi?İç politikada şu ana kadar yaşanılanlar insana sanki birileri tarafından ülkemiz siyasi girdaba sokulmaya çalışılıyor hissi uyandırıyor.Hükümetin kurulma girişiminin kasten engellendiğini düşündürtüyor.

ABD-Rusya arasında Suriye üzerinde halen uygulanan zımni anlaşma bu ülke topraklarını kendi çıkarlarına uygun olarak sistemli biçimde parçalanmasını amaçlamakta.Suriye işgal edilirken AKP tarafından tamamen rayından çıkarılan milli dış politika Kıbrıs ve Akdeniz çevresindeki çıkarlarımızı örseleyip kuvvetlerimizin bölgede hareket etme kabiliyetini sınırlandırıyor.İçeride yaygınlaşan terörle birlikte Hatay, Mardin,Hakkari,Şırnak gibi sınır illerinde görülen ayaklanma provaları bu karmaşık planın iç sahaya ve Ortadoğu bölgesine yansıyan uygulama adımlarıdır.Türk Silahlı Kuvvetleri emniyet güçleri ile birlikte PKK saldırılarına karşı tedbirler almaya odaklanırken yaşanan seçim süreci ve genişleyen güvenlik zaafı halleri dışarıda elimizi kolumuzu bağlıyor.Üstelik açmaza düşme durumu Batı ittifakı Ortadoğu’da kendi hegemonyasına karşı ilk defa sistemli bir duruşla karşı karşıya kaldığı zamanda yaşanıyor.NATO Türk hava sahasının ihlaline tepki verirken ABD Dışişleri Bakanı Kerry “Türkler kendilerini savunsalar idi Rus savaş uçaklarını düşürebilirdi” demecini patlattı. Bakan’ın ima etmek istediği “Türkler Rus ordusu’na ait hedefleri vurursa NATO devreye girmeyecek” diye okunamaz mı?Yoksa Almanya,ABD ve Hollanda sınıra yerleştirilen Patriot Füze Savunma Sistemleri’ni birer birer geri almazlardı.

NATO Genel Sekreteri’nin bugün basın toplantısıyla yaptığı ittifak üyelerine destek açıklaması yukarıdaki tezime aksi kanıyı sakın aklınıza getirmesin.Tam tersine NATO kara unsurlarının ülkemiz topraklarında var olması Kürt devleti kurulması girişiminin müttefik askerler eliyle hayata geçirileceği kanısını bende uyandırdı.Bu düşünceme sebep ise kısaca şu teze dayanıyor:Kürt Sorunu uluslararası hale geldikçe Türk strateji ve jeopolitiğine dışarıdan müdahale etme potansiyeli güçleniyor.Suriye konusunda Rus-Amerikan oyun planı rol paylaşımı yoluyla aynı ülkelerin Kürt kartını bizlere kurnazca kullanacaklarını gösteriyor.Bugün PYD ile kara gücü muhabbeti kuran ABD yarın PKK ile al takke ver külah rahatlıkla olabilir.Keza 1940’ların ortalarında İran topraklarında Mehabat Kürt Devleti’ne destek olan Rusya benzer işlere yeniden girişebilir.Bu güçler doğal olarak çıkarları yönünde hareket ettiklerinden Ortadoğu’da yaşanan savaş diplomasi eliyle vahşete kapı açılmasına yol açtı.Anlaşılan şimdi sıra ülkemiz Kürtleri ve Türklerine geldi.NATO askerlerinin Türkiye’ye olası Rus saldırısı veya işgali ihtimaline dayanılarak topraklarımıza konuşlanmalarına izin verilirse büyüyen ayrılıkçılık ateşi yangına dönüşerek Nusaybin, Silopi, Yüksekova gibi sınır ilçelerimizden başlamak üzere PKK devletçiğinin nüvesini teşkil eden ayaklanmalar halini alabilir.Bu iş Türk devleti’nin hakim olamayıp seçim yapmasının güçleştiği topraklarda Batılı servislerle Rus ortak girişim grubu sayesinde kolaylıkla kotarılır.

Gelecek günlerin savaş,açlık,katliam ve gözyaşı ile dolu olacağı açıklıkla görülüyor.Türk yurdunda birarada yaşama azmimizi sınayacak gelişmeleri kısa zaman zarfında izleyebiliriz.Ülkemize düşman yaratma konusunda eşsiz bir yeteneğe sahip olan Erdoğan ve saz arkadaşları Suriye’de bir zamanlar kardeşim dediği Esad’a Rus  desteğini görünce hizaya gelmeye başladılar bile.Aynı çaresizlik hissi eş zamanlı olarak Çözüm Süreci’nden güç alan ayrılıkçı Kürt siyasal hareketinin ivme kazanmasına yaramışa benziyor.Ekonomik çıkarlarımız bahasına stratejik değeri olan Türk-Rus ilişkilerine kapıyı kapatmak akla yakın çare değil.Komşularımızla masaya oturduğumuz zaman onurlu bir ortak olmak istiyorsak dış politikada en kısa zamanda Mustafa Kemal ilkelerine dönmek zorundayız.Cumhuriyeti var eden değerler bölgemizi işgal ve ayaklanmalardan kurtarmanın en iyi bilinen yöntemleridir.Yoksa ülkemizi yukarıda bahsettiğim duruma düşüren bu kafa rahatlıkla savaşa da sokabilir.

Rus Hamlesi…

Geçen hafta içerisinde İsrail Başbakanı ve Türk Cumhurbaşkanı sırasıyla Moskova’yı ziyaret ettiler. Amaçları açık idi.Bölgede ABD ve Batı ittifakı karşısında denge unsuru sayılabilecek herhangi bir gücü kabul etmemek.Aynı günlerde Amerikan istihbarat birimleri gazetelere Rusların havadan ve karadan Esad ve Baas Rejimi’ne askeri desteğini arttırdıklarını açıkladı.Medyayla görüntüler paylaşıldı.Anlaşılan o ki Rusya, Suriye’nin Akdeniz kıyısında bulunan şehri Lazkiye’ye üs kurmuş ve yakın çevresine savaş uçakları,helikopterler ve askeri malzemeler yığmaya devam ediyor.Rus askerleri zaman zaman muhaliflerle çatışmalara girecek kadar konuya dahil olmuşlar.Önce kendi güvenliklerini iç savaşın ardındansa Esad’a bırakılacak Suriye toprakları için yaşam alanı oluşturmakla meşguller.Bizim açımızdan sorun aynı acil halini sürdürür durumda ancak Suriye halkı yeniden kan,gözyaşı ve acıya boğulacak gibi.Dev güçlerin birbirlerini sınırlama çabaları kanlı stratejiler yarattıkça Ortadoğu coğrafyasından üzerimize vahşet görüntüleri yağmaya devam edecek.

Peki Türkiye bu güç dengesinin neresinde yer alıyor?Cevap üzücü:Hiçbir yerinde!Dış politika Cumhuriyet geleneklerinden ayrıldığından beri manevra kabiliyetimizi her alanda yitirmiş durumdayız.NATO üyeliğinden ötürü ABD’ye açılan üsler kendi savaş uçaklarımızı,kara ve deniz unsurlarımızı izlemeye yarıyor.Amerikan istihbaratı terör örgütleri lehine ve bizim aleyhimize bilgi paylaşımında bulunuyor.1992’de Muavenet destroyerinin vurulması,1993’de Eşref Bitlis’in uçağının düşürülmesi Amerikan savunma stratejilerinin bizim açımızdan emellerini açıkça ortaya koyuyor.1964 yılında İnönü’ye yazılan ünlü Johnson Mektubu müttefiklerin ne kadar dost canlısı! olduklarını sanırım göstermiştir.2003 yılında Süleymaniye ve ardından 2007 yılında Ergenekon, Balyoz,Askeri Casusluk,Amirallere Suikast gibi kirli davalar Türk Silahlı Kuvvetleri’ni maddi ve manevi açılardan yıldırmakla görevli komplolardı. Cemaat-CIA-MİT bu hıyanetin ortakları oldular. İktidar partisi ise tepkimeye girmeyip sureti haktan görünerek aynı oyunda rol alıyordu.Aslında hem Cemaat-hem AKP-hem PKK/HDP üçlüsü Amerika Birleşik Devletleri tarafından kullanılan kukla idiler.İşleri bitince çöpe süpürüleceklerdi.Son zamanlarda yaşananlar bu sözlerimi teyit ediyor.

Şimdi aynı ABD devleti Suriye topraklarında konumlu PKK sayılan PYD’yi IŞİD’e karşı desteklemekle meşgul.Türk dış politikası ise aynı güçlere peşmerge eliyle yardımda bulunmayı sanırım marifet zannetti.MI6-CIA aklı kullanılarak Erdoğan’a buyur edilen Çözüm Süreci PKK’ya kırsalda nefes aldırırken terör dağlardan şehirlere yerleşti.Terörist unsurlar KCK davalarıyla birlikte iyice güçlenip saflarını sıklaştırdı.Örgüt,Kobani Olayları’nın ardından Cizre, Yüksekova, Nusaybin gibi yerlerde ayaklanma provalarına hız verdi.

Daha önemlisi aynı süreç sayesinde örgüt meşruiyet kazanarak halk tabanını genişletti.Kürtçülük davası siyasal bilinçlenme aşamasını tamamlayarak kendi Sierra Maestra’larını yaratmaya başladı. Yaratılan asayişsizlik ve güç boşluğu sonucu Dağlıca gibi bölgelerde askeri üsler konvoy ve karakolların korunmasına değil militanlarca saldırıya uğramasına neden olmaya başladı.Sebep ise basitti: Kırda kaybedilen alan şehirde terörist unsurlara hakimiyet sağlamıştı. Çözüm Süreci ihaneti ise aynı taktiğin gereği Öcalan tarafından Erdoğan’a sunuldu. Mayıs 1993 tarihinde 33 askerin Bingöl’de şehit edilmesi örneğinde görüldüğü gereği örgüt dönemin taktiği gereği geri çekilip zamanı uygun bulunca saldırıya geçmişti.Öcalan’ın devlete karşı Stratejik denge aşamasından Stratejik Saldırı aşaması yetkinliğine ulaşması Çözüm Süreci yüzünden Ak Parti’nin kapatılması  ve Erdoğan’a Yüce Divan yolunu açacak gelişmelerden sadece bir tanesi. Reyhanlı Saldırısı,17-25 Aralık Operasyonları,MİT Tırları,Gezi Parkı Olayları, Aralık 2011 Dağlıca bombalaması gibileriyse diğer siyasi dava dosyaları olarak mahkemelerde yer alacak önemdeler.

Gelelim Rus hamlesinin içerdiği mantığa.Sanırım Amerika ve Rusya Esad konusunda anlaşma noktasına ya yakın veyahut ulaştılar.Öyle ya Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry “Esad’ın hemen gitmesine gerek yok.” mealinde cümleler sard etmeye başladı.İran-Rus ikilisi Irak-Mısır-Lübnan Hizbullahı ile birlikte Batılılara alan hakimiyetlerini daha güçlü biçimde göstermiş oldu.Yakın zamana değin umut bağlanan Cenevre Görüşmeleri’nden sonuç alınamayınca Moskova bölgeye ağırlığını daha fazla koymaya başladı.İran ile P5+1 ülkelerinin nükleer anlaşmaya imza atmaları Suriye konusunda yaşanan süreci iyice hızlandırdı.Peki Suriye sınırları içerisinde Esad-ya da Baas Rejimi- küçük ama önemli bir bölgede varlığını sürdürebilirse diğer siyasi aktörlere yönelik ne gibi gelişmeler yaşanabilir?Cevap: İlk fırsatta Tayyip Erdoğan koltuktan indirilmeye çalışılır.Sebebi ise basit:Artık kendisine ihtiyaç duyulmuyor.Yapması gereken işi tamamladı ve kanalizasyona süpürülme zamanı geldi.

İşte size kısaca anlattıklarım insanların hayatları bahasına kan,gözyaşı ve zulüm üçlüsünün stratejiye geçmiş hali.Son beş yılda çocuklar,anneler,babalar sokaklarda bombalar altında öldürülürken kimse umursamamıştı.Bundan sonra da onların yerini alacak kurbanların kimsenin umurunda olacağını zannetmiyorum. Acımasız bir var olma savaşı bölgede hüküm sürüyor.Haçlı Seferleri ve Moğol İstilası’ndan bu yana tarih bu denli kanlı gelişmeleri Levant’a layık görmemişti. Üstelik kanın zamanla duracağını beklemek gerçekçilikle bağdaşmıyor.Yaşanan bu süreç içerisinde Türk halkının kaderi de kritik eşiğe gelmiş durumda.İnşallah 1 Kasım dertlere derman olur.

Savaş Kapıya Dayanmadan…

Günlerdir şehit cenazelerini konuşuyoruz.40 günde 50’den fazla kaybımız var.Üstelik bu acımasız süreç ivme kazanıp tepe noktaya varacak gibi görünüyor.Terörün bilerek tırmandırıldığı bugünlerden en başa doğru dönersek CIA tarafından Deraa’da 2011 Mart ayında başlatılan Suriye İç Savaşı’nı not etmekle işe koyulabiliriz.Eş zamanlı olarak CIA ve İngiliz İstihbarat örgütü MI6 Tayyip Erdoğan’a PKK’ya daha geniş imkanlar sağlanması şartıyla terör örgütüyle masaya oturulmasını salık veriyorlardı.Bu meyanda Çözüm Süreci-Irak İşgali-Suriye İç Savaşı gibi kanlı gelişmeler tıpkı İran’la imzalanan nükleer anlaşma gibi Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) saç ayakları halini aldılar.Ağustos 2011’de BOP ile eş güdüm içerisinde Başbakan Tayyip Erdoğan dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu Şam’a gönderdi. Kamuoyuna açıklanan amaç özünde iyi idi: Ateşkes ilan edilip,bir plan dahilinde muhalefete söz hakkı verilerek akan kanın durdurulması isteniyordu.Peki ne oldu da o günden bu yana istenenin tam tersi yönünde hareket edildi?Politika değişikliğinin sebebi nelerdi?Birlikte tatile gidilen “Kardeşim Esad”‘a bir anda duyulan nefret olan biteni tümüyle açıklıyor muydu?Suriye bizim olanca insani! yardımımıza rağmen fiilen nasıl üçe bölünebildi?

Şimdi bir senaryo yazalım.Gerçek mi, yalan mı bizlere zaman gösterecek:İç savaşın başından itibaren Suriye ordusunun geriye çekilmesiyle sınırlarımızın hemen ötesinde herhangi bir otorite bırakılmamış oldu.Kapıların ardına kadar açılması sayesinde içeri buyur edilen mültecilerle birlikte tanımadığımız bir ülkenin sorunları,teröristleri,silahları,iç çatışmaları da ithal edildi. İstanbul,Ankara,Antalya,Hatay,Gaziantep ve diğer sınır illerimizde görüldüğü gibi siyasi ve askeri destek verilen Özgür Suriye Ordusu ya da Suriye Ulusal Konseyi gibi silahlı gruplar ülke içinde hızla konuşlanırken IŞİD,PYD,El-Nusra gibi terör örgütleri bir gecede sınır kapılarımıza dayandı. Üstelik IŞİD artık aramızda yer bulan,Türk vatandaşları tarafından desteklenen örgüt halini aldı. Zamanında devlet politikası adı altında gizlice El-Nusra Cephesi’ne yardım edenler şimdi daha bilenmiş bu yaratıkları bahçe duvarlarının hemen dibinde buluyorlardı.İşte bu tür hainlikler yoluyla Ortadoğu bataklığı Türk topraklarına park etmiş oldu.

Yukarıdaki gelişmelerin hemen öncesinde yine BOP kapsamında ABD, Erdoğan’a Çözüm Süreci’nin uygulanması koşuluyla Başkan seçilmesini teklif etti.Kürtçü siyasetin arayıp da bulamadığı fırsat Oslo Görüşmeleri ile zaten başlatılmıştı.Kaybedecek birşeyi bulunmayan terör örgütü silahla koparamadığı tavizleri masada teker teker kazanabilecekti.Lozan ile başarıyla hayata kavuşan Türk idari yapısı böylelikle Sevr tarz-ı siyasetle Federal Sistem’e çevrilecekti. Dikkat ederseniz Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi davalar 2007 Anayasa Değişikliği ile eş zamanlı biçimde kotarıldılar.Oslo Görüşmeleri’nin hemen akabinde ya da henüz toplantılar bitmeden Cemaat-AKP ikilisi CIA ile birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri’ne komploda bulunuyorlardı.Başka bir açıdan bakarsak Erdoğan ve saz arkadaşları gazozuna ilaç konulmuş genç kız misali başkanlık hayaliyle kandırılmış idiler.

Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ABD ve Batı ülkeleri İran etkisini kırmak ve Esad’ın zayıflatılmasını sağlamak amacıyla Suriye’nin en az 3 bölgeye ayrılmasını istiyorlardı.Bu iş için biçilmiş kaftan Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan’dı.Mezhepçi anlayışları nedeniyle bölgede sünni güçleri destekleyen Türk devlet yöneticilerinin siyasi kompleksleri ülkemizi sınırları ötesinde maceralara girecek kadar pervasız hale getirilebiliyordu.Kanı kanla yıkama heveskarlığı MİT tırları aracılığıyla Suriye’ye silah taşımakla arşa ulaşmıştı.

Suriye İç Savaşı ile PKK’nın siyasallaşması olgusunu yine eşzamanlı biçimde değerlendirebiliriz. Çözüm Süreci palavrasının ülkemizi getirip koyduğu noktada Medeniyetler İttifakı eş başkanı seçilmekle övünen Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AKP ile arkasındaki küresel güçler bilerek PKK’nın meşrulaşmasını sağlamışlardır.Dikkat edilirse Kıbrıs adasında Rum ve Türk taraflar arasında başlatılan görüşmeler Suriye’nin kuzeyinde yaratılan Kürt Koridoru’nun  enerji ikmal güvenliğini sağlamaya yönelik politikalardan sadece bir tanesidir.Yüzmeyen savaş gemisi diyebileceğimiz Kıbrıs üzerinde yaşayan Türk kesiminin elinden yaşam ve savunma hakları alındığında küvözdeki Kürt devletçiği daha rahat nefes alabilecektir.Öyleyse Türk varlığına her alanda saldırıda bulunulması emperyalizm için stratejik adımlardan en önemlilerindendir.Batı devletleri Türk toprakları parçalanırsa emellerine çok daha kolaylıkla ulaşabilirler.

7 Haziran seçimlerinin ardından yaşananlar ve erken seçime gidilmesi kararı birbirinden ayrı düşünülemeyen gelişmelerin doğal sonuçları oldular.İç çelişkilerimiz ile birlikte toplumsal sorunlarımızı zamanında gideremeyip dış dünya koşullarını doğru biçimde tanımlayamadığımızdan milli çıkarlar etrafında siyaset üretme konusunda sıkıntılar yaşamaya başladık.Küresel truva atı sayabileceğimiz Ak Parti işte bu siyasetsizliğin en büyük sorumlusudur.

Eylül ayında NATO ittifakı Avrupa ülkeleri ile eşgüdüm içerisinde Bulgaristan ve Almanya’da hava indirme ve yardım tatbikatı düzenleyecek.Haberlerde bu askeri gösterinin Rusya’ya karşı yapıldığı bildiriliyor.Yine şu aralar Karadeniz ülkeleri kendi aralarında tatbikata katılıyorlar.Türkiye, kıyıları bulunduğu deniz çevresindeki ülkelerle dostluk içinde askeri gelişmeleri takip ediyor. Senaryomuzun devamında Rusya ile iyi ilişkiler kurmaya çalışan ülkemize karşı NATO tatbikatının Türk devletine yönelik düşmanca tutumla yapıldığını ihtimal dahilinde değerlendirebiliriz.Tıpkı İncirlik’ten kalkan Amerikan uçaklarının Diyarbakır’ı, Hakkari’yi, Malatya’yı vurabilme olasılığı bulunduğu gibi.Yine savaşın tetiklemesiyle yükselen dolar kurunun 9 liraya yaklaşan değerler kazanabileceğini, ağırlaşan ekonomik koşullar ve buhranın beraberinde toprak kaybını getirebileceğini öne sürebiliriz.

Senaryomuza son verirken bir konuya dikkat çekmek isterim.İstihbarat örgütlerinin saha çalışması yaptığı Türk yurdunda kardeşçe yaşama azmimizi koruduğumuz sürece her türlü saldırıya karşı başımız dik kendimizi savunabiliriz. Sanıyorum yaşanacak bir savaş bizim ulusal bilincimizi daha keskin hale getirecektir.Daha umutlu ve aydınlık günler dileklerimle…

Olgulardan Işığa Kavuşanlar….

Seçimlerin ardından yiğitlerin harman olduğu er meydanında koltuk sevdalıları her fırsatta kafa kola girip birbirlerine peşrev çekiyorlar.Siyasi aktörlerin delikanlılık gösterileri olanca hızıyla sahne almaya devam ediyor.Hafta başından itibaren şişirilen AKP-CHP koalisyonu olmayacak duaya amin diyenlerin amentüsü olarak sunulmuştu.Geçen bir ay boyunca sürdürülen hükümet kurma girişimleri gizli niyetlerini erken seçim iftarında bozacakların şark kurnazlığını içeriyordu.CHP yukarıda bahsettiğim oyunda piyon yerine konmaktan öteye gidemedi.  Davutoğlu’nun bilim adamı saflığı Kılıçdaroğlu’nun devlet adamlığı acemiliğini silkeleyip bir kenara attı.Deniz Baykal’ı Meclis Başkanı seçtireceğim diye ayağına çağırıp kandıranlar Kılıçdaroğlu’nu 4 yıllık iktidar masalıyla uyuttular.CHP açısından nereye gideceğini bilmeyene hiçbir rüzgarın yardımcı olmaması durumu yaşanıyordu. MHP ise tepkimeye girmeyecek kadar akıllı, kurulacak koalisyonun kimyası konusunda istediği sonuca ulaşacak kadar kendinden emindi. Bahçeli Davutoğlu’nun hiçbir davetine olumlu cevap vermeyip sorumluluğu üzerinden attı.2002 yılında erken seçime gidip Ak Parti’ye iktidar koltuğunu sunan birisinden başka bir davranış beklenemezdi.HDP zaten farklı dertlerin davasını giderken terör örgütünün sivil savunma kolu halini almıştı. Geniş çaplı bir koalisyon özelliğini koruyan AK Parti muhalefetin işbilmezliği ile tecrübesizliğinden sinsice yararlandı.

Görünen o ki gelecek aylarda seçim çalışmaları hız kazanacak.Kaybedilen 2015 yılına;2016 ve sonraki yıllar da katılıp heba edilecek.İddiamda ısrar edip işe sonraki yılları dahil etmemin sebebi şu:Ekonomik altyapı yaklaşık 15 senedir üretim  sıkıntısına girmiş durumda.2008’de başlayan Küresel Kriz bizi teğet geçmedi.Arka arkaya kırılan fay hatlarının yarattığı devasa dalgalar Rusya ve Çin’den sonra bizim sahillere vuracak gibi görünüyor.2001 yılının Kara Çarşambası ise halkın üzerinde silindir gibi dolanıyor.Parasından altı sıfır atılmış iktisadi yapıdan bol ölçekli üretim ve nitelikli kalkınma hamlesi beklemek eşyanın tabiatına aykırı olurdu.Önceki dönemlerin hormonlu büyüme rakamları sizleri sakın aldatmasın.2002-2015 yıllarının büyümesi tüm Cumhuriyet hükümetlerinin ortalamasından daha düşük verileri içeriyor.Üstelik durgunluk içinde enflasyon sarmalına tam anlamıyla düşülmemiş iken.Arz tarafından kaynaklanan sıkıntı ne zamandır piyasayı eline almış çalkalıyordu.Üretim ve gelir alanında yaşanan erozyon siyasete belirsizlik biçiminde yansıdı.Olan biten sadece bu.

Ekonomik krizlerin artık Eski Türkiye’de kaldığı iddia edilirken Yeni Türkiye söylencesi paramızın değer kaybı ile varlıklarımızın haraç mezat yabancılara satılmasının doğal sonucu değil mi? Aslında tek parti iktidarı döneminde tek adam otoriterliğine boyun eğilmiştir.Ve bu uğurda parti-devlet modeli ön plana çıkarılmıştır.Devleti konsolide eden Ak Parti benzer refleksleri edinerek tek parti dönemi CHP zihniyetini başarıyla kuşanmıştır.Kamu ekonomisinin rant dağıtma işlevini görünce bu görüşe katılmamak elde değil.Yeni Dünya Düzeni’nin aslan liberalleri 1990’lı yılların II. Cumhuriyet kandırmacası yerine 2010’lı yıllarda Yeni Türkiye palavrasını bu şekilde gündemlerine aldılar. Ergenekon,Balyoz,Askeri Casusluk gibi davalar Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde aynı yöntemle pişirildi.Ordu direnme noktası olmaktan çıkarılmalıydı. Milli Görüş Hareketi’nin gömlek değiştiren devşirme demokratları ABD merkezli Ilımlı İslam Projesi’nin Türkiye ayağı oldular.HDP-AKP ikilisi Kürt-İslam dayanışması ile hem içeride hem dışarıda ülke aleyhine adımlar atmaktan çekinmediler.

Başkanlık hevesindeki Cumhurbaşkanı önderliğinde Ak Parti yönetimi Türkiye’nin siyasi durumunu Merkez Bankası’nın para politikasına benzetiyor.Erdoğan yüzünden Davutoğlu Hükümeti’nden eser yok ama kendileri tek karar vericilermiş gibi hareket ediyorlar.Bu arada Para Piyasası Kurulu toplantısı ile faiz koridorunu daraltacağını söyleyen Erdem Başçı biçare halinin acısını Türk lirası’ndan çıkarmayı sürdürüyor.Dolar,Başçı’nın sayesinde alıp başını gidiyor.Benim iddiam odur ki; zamanında İsviçre-Basel’e gidip Rotschild ile Rockefeller ailelerinden faiz arttırmama emri alan Başçı geri döndüğünde faiz arttırmamak için Cumhurbaşkanı’nın emrine uyar gibi gözükürken arka planda yabancı bankalarda milyarlarca dolar dövizi bulunanların teknesine su taşıyor.Dışarıda dolar cinsinden hesapları olan isimlerin başında hükümete yakın işadamları ile bizzat Recep Tayyip Erdoğan gelmektedir.Merkez Bankası cari hesap kalemlerinden Net Hata-Noksan hesabının sene başından bu yana 9 milyar dolara yakın fazla vermesi yukarıdaki görüşü destekler nitelikte değil mi?Sıcak paranın kaynağının sadece Körfez Emirlik’lerinde bulunduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.İşte bu yüzden iplerinin uçları dışarıda bulunanların başına  olmadık çoraplar örülüyor. Aynı sebeple Erken Seçim döneminde hız kazanacak olan terör Kasım ayında G-20 Zirvesi esnasında aniden kesilebiliyor.Sonra aynı kör terör olanca hızıyla yoluna devam edebiliyor.Dikkat ettim Kasım 2014 tarihinde yapılan Papa ziyaretinde de aynısı yaşandı.

Krizler bu halkın günlük ekmeği.Katık edip yoksulluğuna yaşamına devam eder.Ancak Anadolu insanı bir kez uyanmaya görsün.Kendisinin en yüce duygularını sömürüp yok eden sürüngenlere en ağır cezayı vermekten bir an olsun çekinmeyecektir.Umarım bu ceza sandıkta kesilir.Daha ilerisini sanırım düşünmek bile istemezsiniz.

Erken Başlayan 21. Yüzyıl…

Fransız İhtilali’nin doğumu ile başlayıp 1910’ların başına kadar Kıta Avrupası’nda hüküm sürdüren 19. asır tüm siyasi etkilerini Çarlık Rusyası’nın yıkılmasıyla birlikte yeni çağa taşıdı.Ardından gelen 20. yüzyılın da iki Dünya Savaşı ve süregelen Soğuk Savaş ile birlikte yine Avrupa kıtasının yüzyılı olduğu söylenebilir.1800’lerin ikinci yarısında başlayıp 1914 yılına kadar süren Almanya ve İngiltere’nin dünya çapına yayılan güç kavgası cihan harbi ile neticelendi.Mağlup Almanya’nın dirilip ayağa kalkmasıyla güçlenen Nazi devleti ikinci büyük savaşı getirecek  milyonlarca insan bu savaşta hayatını kaybedecekti.Okyanuslara sığmayacak kadar büyük acı dünya sathına yayıldı.

Tarih boyunca geçerli bulunan güçler arasındaki mücadele Almanya,Japonya ve İtalya yok edilip Soğuk Savaş başlayınca da değişik aktörlerle sürüp gitti.1991 yılında Sovyetler Birliği dağılıp Bağımsız Devletler Topluluğu’na dönüşünce Fransız İhtilali’nin ateşlediği milliyetçilik sosyalist düşünceyle arasında yaşadığı savaşı kazanmış oldu.Ancak Kızıl Korku tüm coğrafyada 1980’lerin sonuna kadar hükmünü sürdürdü. 1992’de Slovenya’nın Yugoslavya’dan ayrılmasına Almanya’nın göz yumması ülkenin dağılmasını getirince Balkanları tümüyle etkileyen iç savaşa adım atıldı. Irak’ın Kuveyt’i işgali bahanesiyle Amerika ve diğer Batılı devletlerin giriştiği 1. Körfez İşgali İslam coğrafyasında yıllarca sürecek kan ve göz yaşını hayata geçirmiş oldu.Bu gelişmeler erken başlayan 21. yüzyılı bizlere işaret ediyordu. Önceki asrın aksine 21. yüzyıl Ortadoğu merkezli gelişmelere gebeydi.Büyük Ortadoğu Projesi’nin provası Saddam sayesinde sahnelere konuldu. Böylelikle yeni hedef belirlenmişti:Ortadoğu ve Ön Asya devletleri…

Çekik gözlü Samuel Huntington olarak nitelendirebileceğimiz Francis  Fukuyama’nın ideolojik saptamalarına bakılırsa liberal devlet insanlık tarihinin ulaştığı en mükemmel yönetim biçimi olarak kabul edilmeliydi. Liberaller köpeksiz köy görmüş değneksiz geziyorlardı. Küreselleşme yanılgısı işte kartların yeniden karıldığı bu dönemde fırsattan istifade tüm dünya üzerinde konuşlandırıldı.Uruguay Raundu benzeri tekelleşme toplantıları Dünya Ticaret Örgütü gibi karar mekanizmalarının uluslararası rekabeti Batılı şirketler lehine dünya çapında yayma girişimlerine ön ayak oluyordu.Yeni bir Bretton Woods anlayışı küresel sermaye tarafından tohumlanıyordu. Internet Çağı’nda para sayısal veri halini almıştı.Uluslararası bankalar sermayenin tek düğmeye basılarak sınır aşan hıza ve serbestliğe kavuşmasını gelişmekte olan ülkelere borç vererek kutladılar.Alan razı veren razı idi.Ta ki 2008 Eylül ayında patlayan Lehman Brothers Krizi’ne kadar.Paraya sağlanan sınırsız özgürlükle birlikte borçlandırılan kesimlere ilk darbe vurulmuş oldu.Güç siyasetinin devamı sayılan savaş giderlerini finanse etmek için girişilen türev ürünler ve ikincil kredi piyasası kandırmacası tüm dünyayı etkileyen finans sarmalına dönüştü.Kriz döneminde ilk aşama ABD’de; ikinci aşama Avrupa Birliği ve Avro Bölgesi’nde;üçüncü aşama ise Rusya ve Çin ile birlikte Asya devletlerine ulaştı.

Yukarıdaki gelişmeler ayrı ayrı kırılan fay hatlarının birbirlerini tetiklemesiyle oluşan küresel depremlerin yaratılması sonucunu doğurdu.Krizler 22. asra Asya ülkelerinin damgasını vurmasının önünü açtı.Hindistan ve Çin etki alanları ile birlikte Batı Asya’da bulunan Rusya ve İran devletlerini yanına alarak merkez ülke konumuna gelebilirlerdi.Bu arada Hindistan Batı yanlısı eğilimini sonsuza dek sürdürebilir miydi?Pakistan ve Afganistan hattı aynı gelişmelere nasıl yanıt vereceklerdi?Her ülke açısından çok seçenekli cevaplar içeren karmaşık sorunlar yumağı idi tüm bunlar.Arap saçına dönmüş düğümler çelişkileri savaşla çözülür hale getirecekti.

Bizler ise önce Kömür ve Çelik Birliği olarak kurulan ardından Avrupa Ekonomik Topluluğu halini alan ve en sonunda Avrupa Birliği’ne dönüşen Ortak Pazar’a kapağı atmanın yollarını arıyorduk. Oysa milyonlarca işçimiz sayesinde çoktan tam üyeliğe ulaşmış sayılırdık.Elimizde bulunandan fazlasını ararken Gümrük Birliği ile başımıza esas belayı sarıyorduk.Mükayeseli üstünlüklerini dış ticarette ülkemize karşı başarıyla kullanan Avrupa devletleri 1996 yılından itibaren bizleri fason üretim merkezi haline getirdiler.Çin,Endonezya,Hindistan,Malezya,Mısır’a benzer biçimde katma değeri düşük malların ucuz işçilikle temin edildiği emek-yoğun iş piyasasına dönüştük.Otomotiv pazarımızın büyümesi ve ihracatının artması  küresel dünyada iş yapmada ne kadar öncelik sağlayabilirdi ki?İyi eğitilmemiş beşeri sermayeyle toplumsal alanda biz hala 20. yüzyılı yaşıyorduk.

2002 seçimlerinden itibaren AKP yönetimi hormonlu büyüme rakamlarını yalan yanlış veriler halinde kitlelere sundu.2001 Krizi nasıl olsa ellerini güçlendirmişti.Hak arama yolları tıkanmış halk önüne ne konursa yiyordu.Başka ekmek yoktu çünkü.Sistem ekonomik demokrasi olmadan siyasal özgürlüklere bir türlü adım atamamanın çaresizliği içerisindeydi.Yoksa İç Güvenlik Paketi’ne neden ihtiyaç duyulsun idi?Toplum üzerine yoksulluktan kaynaklanan basınç alanları halkı merkezkaç güçlere yöneltti.7 Haziran seçimlerinde Kürt siyasal hareketine çıkan %13 oy yaşanan çaresizliğin göstergesi değil miydi?

Yeni yüzyıla girerken gelir dağılımının bozulmasıyla ülkemizde orta sınıf gerilemeye başladı.Oysa liberal demokrasi zenginleşen orta sınıfın ürünüydü.Askeri darbeler demokrasi bekçiliğinden ziyade toplumu tedip etmeye yönelirken altsınıflar hakkını ararken elindekini kaybediyordu.Devlet katında esas sayılan düşünce sosyal hareketlerin ekonomik hareketleri geçmemesine odaklanmıştı. Yıllar geçerken nüfus artıyor eğitim kalitesi düşüyor toplumsal hayat yoksullaşmayla birlikte yozlaşıp cemaat türü ilişki örneklerine dönüşüyordu.Temel sıkıntı Türkiye’de insan mefhumunun öncelikli değer  sayılmamasından  kaynaklanıyordu. Soğuk Savaş kalıpları henüz kırılamazken dünya 2100’lü yıllara yelken açmaya devam ediyordu.Geç gelen modernleşme ve genç Cumhuriyet’in karşılaştığı yaşamsal zorluklar halkın yaşam kalitesini hissedilir derecede bozuyordu.Sokakta ekmek olmayınca evde huzur kalmıyordu.Borçla kurulan yaşam dengesi siyasal-sosyal iflaslarla bozuluyordu.Ortadoğu tipi devlet haline getirilmek istenen Atatürk Türkiye’si Baas benzeri iktidar arayışlarına karşı direnmeye çalışıyordu.Adaletsiz eko-sistem paranın tek  elde toplandığı güç merkezileşmesinin her alanda yarattığı çalkantıların önünü açtı.

21 yüzyılın başlangıcından itibaren küresel sermayenin yakıtı sayılan sanal para ikamesi ile Türk ekonomisi borçlanmaya bağımlı hale getirildi.Kriz bahanesiyle bankalar ve karlı kamu şirketlerinin satılması;tarım alanlarının inşaata açılması işsizliği azdırıp köylü kesiminin şehirlere akınını doğurdu.Yaşanan sosyal hareketliliğin arka planında ekonomik altyapının yapılan özelleştirmelerle birlikte hadım edilmesi gerçeği yatıyordu.Orta sınıf edindiği borçla kendisini zengin sandı.İşlerin bizlere anlatıldığı gibi gitmediği doların 2.84 liraya çıkmasıyla sanırım anlaşılmıştır.

Türkiye’de uzun süredir arz kaynaklı üretim sıkıntısı yaşanmaktadır.Talep yüksek düzeyde bulunmasına rağmen pazarda gereken miktar ve kalitede ürün ve hizmet sunulamamaktadır.Kamu varlıklarının har vurulup harman savurulması ile israf hayatın her alanına dadanmıştır.Şoklama tipi ekonomik tedbirlere karşılık AKP kurbağayı sıcak suda ısıtarak istediği muhafazakar toplum yapısına ulaşmaya çalışmaktadır.Aslında yeni nesil Anadolu zenginleri karlarını muhafaza etmek istiyorlar sadece.Değer yargılarındaki çözülme onların umurunda bile değil.Yeni çağda gemisini kurtaran kaptan sayılır; kaptansız kalan bizim gemiler ise dev küresel dalgalarla başedecek zihni ve maddi sermayeye sahip bulunmamaktadır.Görünen o ki 21. yüzyılın devşirme demokratları yüzünden seçimler ülkemizin dertlerine derman olamayacaktır. Toprak talepli işgal ve şehir isyanlarına karşı hazırlıklı olmamız gerekir.

Kürtlerin Devletleşmesi…

Arap Baharı Ortadoğu topraklarında zuhur ettiğinden bu yana Suriye’de daha bir iki sene önce var olmayan Kürt devleti gözümüzün önünde adım adım yaratılıyor.Komşunun komşuya kurşun sıktığı;acı,kan ve gözyaşı dolu bir süreç içerisindeyiz.Batı dünyası bölgesel fay hatlarını ustalıkla tetikliyor. Hristiyan devletler terör örgütleri yaratıp ayaklanmalar çıkarma, ekonomik kriz ve ambargolar yoluyla yangına benzin dökmek amacıyla sahip oldukları her türlü imkanı kullanıyorlar.Böylelikle mezhep çatışmaları tüm İslam coğrafyasını kapsama alanına alıyor. Savaşan tarafların yalnızca İslam dinine mensup bulunması garabeti devletler arasındaki acımasız çıkar kavgasının sonuçlarından sadece bir tanesi.Yazılanlara bakılırsa hedef açık: İran,Irak,Suriye ve Türkiye devletlerinden toprak kopararak devşirilecek olan Kürt devleti üzerinden Büyük İsrail’i kurmak.

Geleneksel dış politikayı terke ederek neo-Osmanlıcılık yapan Ak Parti iktidarı yüzünden komşu ülkelerle aramız uzun zamandır açık.Bölge devletleriyle aramızdaki ihtilafların yaygınlaşan terör eylemleri yüzünden büyümesi Türkiye’nin iç barışını doğrudan etkiliyor.İran ile P5+1 ülkelerinin nükleer anlaşmaya varmaları bile Büyük Ortadoğu Projesi ile bağlantılı bir gelişme.Bizde sahada uygulanan BOP sebebiyle kotarılan Çözüm Süreci saçmalığı vardı. Halka yalanlar döşenerek sunulmuştu.Gerçekler kısa süre içerisinde ortaya saçıldı.İran halkına kendi devletleri ölümcül düzeyde yalanlar bezerken orta vadede bir Kürt ayaklanması İran coğrafyasında beklenebilir duruma geldi.

Batı ekonomileri ile ambargo kıskacında kalmadan ticaret yapmak İran’ın şimdilik işine geliyor.Biz 60 yıl önce aynı hatayı yapıp Amerika’ya yaşamsal tavizler vermiş idik.Ve gün geldi ulusal çıkarlarımızı savunamaz duruma düştük.1.Körfez Savaşı’nın ardından Kuzey Irak’ta özerk Kürt yönetimi devşirildi bir şey yapamadık.Hatta ve hatta Eşref Bitlis gibi kuvvet komutanları bizzat CIA ajanı Elisabeth Shelton’ın emriyle yok edildi.Ondan önce Uğur Mumcu aynı gizli el marifetiyle öldürülmüştü.Belki de İslam referanslı cinayetlerin ya da faili meçhullerin bir çoğu Pentagon orijinli suikastlerle gerçekleştirildi. Kontrgerilla el kitabına uygun olarak hayata geçirilen özel savaş pratiğinin ülkemiz üzerinde yıllardır uygulanmasında bir NATO örgütü sayılan Gladio’nun kimbilir ne kadar payı bulunuyor!

Yaşanan kirli savaşın temel nedeni yıllardır şiddet sarmalına girmiş bulunan Kürt Sorunu’dur. Kontrgerilla,Ergenekon,koruculuk sistemi,itirafçılar… gibi yasadışı işler aynı sorundan türeyen siyasal şiddetin toplum hayatını esir almasının doğal sonuçlarıdır.Mensupları etnik bilinç kazanmış olan bağımsızlık hareketleri siyasal alanda kendilerini ifade edemedikleri takdirde önünde sonunda silaha baş vuruyorlar.Kürt Siyasal Hareketi’nin terör örgütleri ile içli dışlı bulunmasının özünde Doğu’da var olan Ağa-Şeyh-Devlet üçgeninin halkı sömürmesi gerçeği yatıyor.Feodalite ve toprağa dayalı üretim ilişkileri PKK denen belayı maalesef yaratmıştır. Sömürülen bir halkın yöneticilerinden intikam almasıdır terör örgütü.Üyeleri arasında aşiret ilişkilerine benzer biçimde önderliğin kişiliğinde bir yok olmuşlukları vardır.Kürt çocukları Amerikan çıkarları için dağlarda telef olurlarken halkıyla aynı dili konuşan siyasiler keyif sürmektedirler.Örgütün başında bulunan isimler ise terörden nasiplendiği ağalıklarını her fırsatta konuşturuyorlar.Kısacası ekonomi-politik temelli terör etnik şiddeti yaratmıştır.Bölgede var olan siyasal töre silahla varlığını sürdürmektedir.Emperyalizm ise Kürt kanıyla Kürt devleti kurmaya çalışıyor.Benim asıl şaşırdığım konu ise bu.

Ölüm Süreci…

Bir zamanlar dönemin Başbakanı Recep T. Erdoğan’a Medeniyetler İttifakı Eş Başkanlığı sunulurken arka planda şeytani oyun olanca hızıyla sürdürülüyordu.Bu hesabın kanlı tarafı Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı sayılan Çözüm Süreci kandırmacası ile güç kazanmıştı.Aynı minvalde örgüt Suriye ve Irak’ta savaşırken ülkemizde mevzi kazanmak için sözde ateşkes ilan etti.Böylelikle silahla kazanamadığını masa başında kolaylıkla elde edebilecekti.Ve PKK zamanı gelince;önce askeri noktaları hedef alacak ardından şehir isyanları başlatacaktı.Küresel truva atı saydığımız Ak Parti hükümetiyse ölümcül tuzağa balıklama atladı.Halka mesaj olarak sunulan çözümsüzlüğün tarifi  kısa ve netti:”Analar ağlamasın!”

Stratejik zekası terör örgütü kadar bulunmayan ülkemiz yöneticileri Suriye İç Savaşı’na Baas Rejimi’ne karşı savaşan muhalefeti silahlandırarak,yaralıları tedavi ederek,iki milyona ulaşan mülteciyi topraklarımıza alarak bulaşmış oldu.MİT tırları ile gönderilen silahların namluları önce El-Nusra,ÖSO gibi örgütler aracılığıyla Suriye Ordusu’na ve arkasından IŞİD aracılığı ile Türk Ordusu’na çevrildi.Süreç içerisinde sınırlarımız kevgire dönüşmüş istihbarat örgütümüz Ordu ve AKP muhaliflerini  izlemekten milli varlığımıza yönelik tehditleri bertaraf edemez hale gelmişti. Bekaa Vadisi’nde PKK’yı koruyor diye 1998 yılında savaş açacağımız Suriye topraklarına teröristleri artık biz gönderiyorduk.Anlaşılan Ankara dolaylarında Baas Rejimi ile yapılacak en iyi mücadelenin müslümanı müslümana kırdırmak politikası olduğu kabul edilmişti.Yoksa küresel mücahitler ile bizim liberal İslamcılar Rotschild, Rockfeller ailelerine  ya da İsrail devletine mi çalışıyorlardı?Yeşilin her tonunun kan kırmızısına bulaştığı bu garip savaşta Yeni Dünya Düzeni İslam ülkelerinin liderleri aracılığıyla mı gerçekleştiriliyordu?

İşte dini değerler ağırlıklı siyasi düşüncenin ülkemizi getirdiği nokta.İnsanı esas almayıp tarikatların ticari din anlayışını gerçek İslam diye sunan anlayışın iflası.Ekonomisi durgunluğa demir atmış;halkı aynı sebepten ötürü kutuplaşmış;anayasal erklerin parçalanarak  garip mi garip yönetim anlayışının hakim kılındığı Türkiye.Bu arada koalisyon kurma çalışmaları bahanesi ile koltuk kapmaya çalışan muhalefet partileri.Ve o partilerle oynayan iktidar partisi.Halkı düşünen pek kimse yok ortalıklarda.Yoksa hükümet çoktan kurulmuş olurdu.Sanırım bu belirsizliğin sonu erken bir genel seçim kıvamına kavuşacak.Bu arada fakirlik alıp başını gitmiş,işsizlik yükselmiş, hayat pahalılanmış kimin umurunda?Parasından altı sıfır atıldığı;hırsızların baştacı edildiği toplum yapısından olumlu gelişmeler beklemek pek sağlıklı gelmiyor bana.Savaşın aklımızı başına getireceğimizi umarım…

Kanla Yazılan Strateji…

Geçtiğimiz Perşembe günü Kilis sınır hattında bir astsubay IŞİD militanlarınca şehit edilirken iki askerimiz  yaralandı.Gün boyunca çatışma devam ederken askerimizi şehit eden 5 terörist ise öldürüldü.Cuma  günü ve bu sabaha karşı Türk Hava Kuvvetleri’ne ait savaş uçakları aynı örgütün toplanma merkezi ve mevzilerine operasyonda bulundular.Bir çok militan yok edildi.

Karşımızda bir devlet bulunmadığından PKK için yapılan sınır ötesi harekat  benzeri yeni bir durumla karşı karşıyayız.Böyle dönemlerde bilgi akışı kesik ve  yanıltıcı; aynı zamanda yalanlarla harmanlanmış durumdadır.Üstüne üstlük politika uygulayıcıları benzer sebeplerden ötürü taktik yetersizlikler içinde olabilirler. Devletin daha üst seviyelerinde Suriye konusunda tutarlı ve güncellenmiş bir devlet politikasının bulunmaması stratejik hataları beraberinde getirebilir.

Devam eden günde bir çok il genelinde terör örgütlerine karşı polisin harekete geçmesi devletin sinir merkezlerinin yeni duruma ayak uydurmaya çalıştıklarını gösteriyor.Güvenlik birimlerine istihbarat akışı sağlam kalsa bile ham bilgiyi değerlendirip operasyonel hale getiren siyasi akıl bulunmadığı takdirde yaşadığımız karanlık süreç kim bilir hangi kanlı noktaya kadar sürer gider?İstihbarat örgütleri eşgüdümle hareket etmediğinden dolayı üstüste bombalamalar yaşandı. Başarısızlık kimsenin kabul etmediği yetim evlat sayılır.Silahlı Kuvvetler personelinin CIA-Cemaat-AKP güdümlü Ergenekon,Balyoz gibi yalanlarla örülü davalarla hapse atılması sınırlarımızda can yakıcı sonuçları yaratmamış mıdır?4 Temmuz 2003 günü Süleymaniye’de yaşanan çuval rezaleti kırmızı çizgilerimizin silik kalmasındaki amillerden en önde geleni olarak kabul edilemez mi?MİT Tırları Olayı ve ülkemize alınan 2 milyona yakın mülteci Suriye iç savaşında bizi taraf konumuna getirmedi mi?Yangına benzin dökmekle ne kadar yanlış yapıldığı sanırım hükümet tarafından geç de olsa anlaşılmıştır.

Suruç Saldırısı;Ceylanpınar ile Diyarbakır’da vurulan polisler;Adıyaman ve Kilis’de şehit edilen askerler birilerinin Türk devletine kanla yazılmış mesajıdır: Okuyup izlediklerimden  edindiğim kısmi bilgilere dayanarak  verilen mesajın kamuoyunca şu şekilde okunması gerektiğini söyleyebilirim:

1-PKK ile anlaş…Her ne bahasına olursa olsun bağımsız Kürt devletinin yanında ol.

2-İncirlik dahil tüm Amerikan üslerini sınırsız kullanıma aç…Gerekirse yabancı kara birliklerinin sınırlarından intikalini sağla…

3-Daha fazla kan dökülmesini istemiyorsan ileride kurulması düşünülen Kürt Konfederasyonu’na Türk topraklarından bir kısmını gönül rızasıyla teslim et.Yoksa yaşanacak iç savaş sonrası toprak kaybın daha büyük olur.

4-IŞİD ile Batı devletlerinin istediği biçimde savaş.Teröre karşı mücadele ederken PKK örgütünü mümkün oldukça görmezden gel.

Benim Suruç ve diğer saldırılardan anladığım temel mesajlar yukarıdaki minvalde. Şimdi benim gibi her kesimden insan çeşitli öngörülerde bulunuyorlar.Bilgi eksikliği ve teorik yetmezlik sonucu çok erken sonuçlara varıyor olabiliriz. Unutulmamalı ki Büyük Ortadoğu Projesi Sovyetler Birliği yıkıldıktan itibaren son 35 senede İsrail tarafından planlanmış;İngiltere tarafından istihbaratı yapılmış;ABD tarafından uygulamaya konulan Kürt(Büyük İsrail) devleti projesidir.Konu ile yakından alakalı diğer Batı devletlerini de çeşitli rollerde görebiliriz.İçeride de satılık adamlar olduğu açık.Tehlikenin farkında olmamız lazım.

Savaşın her türlüsünün yaşandığı bir dönemdeyiz.Halkımızın direnme gücü terörle sınanıyor.Türk milletinin ilk defa karşılaştığı zorluklar değil tüm bu yaşananlar. İçeride birbirine kenetlenmiş bir toplum dışarıdan gelen saldırılara karşı daha zinde cevaplar verebilir.Türk varlığının devamı kendimize ve birbirimize olan güvenle eş anlamı taşıyor.Hiçbir haklı gerekçe bir ülkenin gerçek sahiplerinin yaşamlarından daha değerli değildir.Ancak hayat hakkı söz konusu olursa savaş için geçerli bir neden bulunduğu öne sürülebilir.Korkarım savaş için geçerli nedenlerin fazlalaştığı günlere yaklaşmaktayız.

Karanlık Adımlar…

Bugün ŞanlıUrfa,Suruç’da kadın olduğu tahmin edilen intihar saldırganı Amara Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantı esnasında kendisini patlattı.Sonuç: 31 ölü,100’e yakın yaralı… Yapılan gösterinin Kobani için destek eylemi olduğunu söyleniyor.Sanıyorum istenen amaç hasıl olunmuştur. Tanımadığımız, oturup konuşsak anlaşamayacağımız insanlar berbat biçimde hayatını kaybetti.Kör terör böyle bir şey işte.Pazar günü Irak’ta 120 kişi gene bir intihar saldırısında  yaşamdan koparılmıştı.

Ortadoğu topraklarında kanlı bir el müslüman canı bahasına Kürt topraklarını genişletiyor.Batılı devletlerin yürüttüğü Büyük İsrail Projesi ya da Büyük Ortadoğu Projesi komşularımızda Kürt Koridoru yaratarak hayat buluyor.Çözüm Süreci denilen kandırmaca aynı projenin Türkiye ayağı. Madem süreç sayesinde tek bir asker cenazesi gelmiyor neden hızla yeni kalekollar inşa ediliyor?Aslında PKK adı verilen terör örgütü Batı kamuoyunda IŞİD ile mücadele için parlatılıp durulurken Ankara Ortadoğu’da kaybedilmiş davanın izini sürüyor.Savaş milyonlarca mülteci ile birlikte sınırlarımızın içine kaymışken MİT tırları aracılığıyla yangına benzin dökmenin acı faturasını tüm ülke ödüyor. Kimilerinin beğenmediği “Yurtta sulh, cihanda sulh.” şiarına ne kadar muhtaç bir halimiz mevcut.Üstelik PKK denilen örgütte bulunan siyasi zeka bizde yok.Stratejik ve moral açıdan tıkanıp kalmış durumdayız.Ekonomik gidişat artan savaş giderleri sebebiyle enflasyon ve faizleri azdırıp durgunluk aşamasına yaklaşmakta.

Geçen günler içerisinde Amerikan Savunma Bakan Yardımcısı bayan Ankara’da İncirlik Üssü’nün kullanılması amacıyla istişarelerde bulunmuştu.Benim iddiam o ki istediklerini alamayınca görev IŞİD terör örgütüne düştü. Amerikalılar kendileriyle ortak hareket edilmemesinin intikamını masum insanları öldürmekle aldı.Savaşın tüm bölgeye yayılması için yapılan manevralar işin içine Türkiye ve İran’ı katmaktan geçiyor.Kürt bölgelerinde patlayan her bomba bizi savaşa bir adım daha yaklaştırıyor.Suriye ve Irak diyarlarında beslenen yangın Türk topraklarında hüküm sürecek kanlı hesaplaşmaları gündeme getiriyor.

Bombalı saldırının IŞİD tarafından gerçekleştirilmesi şaşırtıcı değil. Cerablus,Kamışlı,Kobani, Afrin,İdlib şeridinin Kürt güçlerce bir kısmının ele geçirildiği ve bir kısmının ele geçirilmek istendiği için müstakbel Kürt Konfederasyonu’nun Türkiye ayağı saldırı açısından tercih edildi. İran,İngiliz, Amerikan,İsrail,Fransız ya da Alman ortak girişim grubu da bu cinayetleri işlemiş olabilir.Artık pek bir şey fark etmiyor.Derin devletin etkisi olabilir; ihtimal dahilindedir.Diyarbakır’da HDP mitinginde yaşandığı gibi bazı karanlık güçlerin destekleriyle intihar eylemcisi planını gerçekleştirmiştir. Sokaklarda kaos yaşanması birilerinin işine gelir.Kanı kanla yıkamanın en acımasız biçimde görüldüğü zamanlarda meşum kurtarıcılar meydanları doldurur.Halk cellatına aşık olmaya başlar.Yaşamak kaygısı tüm isteklerin üstüne çıkar. Arkasından tanklar yürür.Asker silah kuşanır.Kardeş kavgası bir süreliğine durur.Umarım bu ihtimal gerçekleşme aşamasına gelmez.Dilerim içeride siyasi davalarla pasifize edilmiş Silahlı Kuvvetler dışarıda kullanamadığı korkunç  gücünü kendi halkına göstermeye başlamaz.