Bugün,Uğur Mumcu’nun öldürülüşünün 17. yıldönümü…Kolay değil, sevdiklerinin,okuyucularının Mumcu olmadan geçirdiği o kadar sene Türkiye’nin en sıkıntılı dönemlerine denk geliyor.Yaşasaydı,Tayyip Erdoğan ve AKP sultasına en güzel tezlerle karşı çıkanların başında gelirdi bana kalırsa.TEKEL işçilerinin yanında sarsılmadan durur,gider Fethullah Gülen’i bulur röportaj yapardı.Bülent Arınç ve şürekasının suratına doğruları en temelli iddialarla çarpardı.Tıpkı Hasan Mezarcı’ya yaptığı gibi.Yaranmak kelimesinin hayata düşen anlamına nice kalemden şahit olduysak,gazetecilikte dürüstlüğü Uğur Mumcu’dan öğrendik.Yazarın gerçekleri akıl süzgecinden geçirip Gözlem köşesine aktarması sayesinde olaylara bakış açımızı yazılarından hala etkileniyor.Resmi tetikçiler daha fazla yaşamasına izin vermediler.İzin verselerdi halkın nefes alan ciğerlerinden birisi olurdu.Kimbilir,belki de Ergenekon Davası’ndan kendi deyimiyle parasız yatılı içeride tutulurdu.
Ortadoğu ve ülkemizdeki birçok karanlık ilişkiyi kalpaksız Kuvay-i Milliyeci sayılan bu kalemden öğreniyoruz.Oysa bağımsız ve onurlu bir Türkiye sevdasından başka bir derdi yoktu Mumcu’nun.Yaşarken çektiği sıkıntıların, uğradığı iftiraların muhalif yazar kimliğinden kaynaklandığı çok iyi biliyordu,hatta öldürüleceğini de.
1993 Yılında Öldürülen Bazı İsimler:Eşref Bitlis-Şubat,Ahmet Cem Ersever-Ekim,Bahtiyar Aydın-Haziran, Bingöl’de 33 asker-Mayıs,Turgut Özal-Nisan,Uğur Mumcu-Ocak,Mehmet Sincar-Eylül,Adnan Kahveci-Şubat…
Tanınmış bu insanlar sadece benim hatırladıklarım.Özal ve 33 askerimizi bilerek kattım yazıya.Turgut Özal ortadan kaldırıldıktan sonra Susurluk adıyla bildiğimiz kontrgerillanın sivil ayağı harekete geçmeye başladı.Turgut Özal, Eşref Bitlis,Uğur Mumcu terörle yapılacak kirli savaşta Susurluk çetesine engel çıkaracaklardı.Kalemleri derin devlet tarafından kırıldığı zaman ülkemiz bir daha eskisi gibi olmayacaktı.Ardından Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel,Başbakan Tansu Çiller göreve getirildiler.1993 yılında devletin üst kademesi yeniden şekillendirildi.Hatta DYP Kongresi’ne Caspar Weinberger bile katıldı.Ne demişti Bill Clinton,”Bazı ülkeleri kaderine terk edemezsiniz,Türkiye gibi…” Kürt Sorunu’nun şiddet yoluyla çözülmesinin miladını 1993 yılı teşkil ediyor.O tarihlerden itibaren girdiğimiz korku sarmalı önceki yılları aratmaya başladı.
Bu kadar olay saydım MİT’in adı sanı duyulmadı.Ergenekon Davası’nda da Mumcu,Bitlis,Özal cinayetlerinde de… İstihbarat teşkilatımız zamanla siyasileştikçe karanlık olaylarda daha fazla bulunmaya başladı.Solculara baskın yaparak,muhalifleri izleyerek,işkenceli sorgularla insanların hayatlarını karartarak korkulu efsane heline geldi…
Oysa MİT,kendi gölgesinden çekinen bir durumda.Adana yöresi CIA’den soruluyor.Başbakan’a ait istihbarat birimi MİT’çileri aradan çıkarıyor.İstihbarata karşı koymayı bırakın, önceleri Ordu tarafından izlenen teşkilat şimdilerde Silahlı Kuvvetleri izliyor.Müsteşarın silik kişiliği sayesinde Türk milli istihbaratı Demokratik Açılım sürecinde Habur’dan geçen PKK’lılara taşımacılık yapmak zorunda bırakıldı.Bayrak ve Kura’n-ı Kerim üzerine yemin ederek göreve gelenler,yaptıkları işin şerefinin farkında değiller sanırım.Her ülkenin istihbaratçıları karanlık kişiliklerden müteşekkildir.Ama Şah Dönemi SAVAK’ını benzeyen bir geçmişe sahip MİT,kendi ülkesinde iktidar partisine yaranmak için Taraf Gazetesi başta olmak üzere yandaş medyaya servis yapıyorsa ortada bir garabet vardır.
Kontrgerilla kozmik odalarda aranmaz.Bunu yapana kargalar bile güler.Gazetelere psikolojik savaş odaklı haberler servis eden,her çevreden önemli insanları satın alan,içeride ve dışarıda Gladio benzeri benzeri bağlantılara dayanan yaşayan en örgütlü terör gücüdür kontrgerilla.Seferberlik Tetkik Kurulu-ÖKK sadece bu işlerin pratiğinde yer alan kurumlardır.Bu stratejilerin teorisyenleri çokuluslu siyasilerin bağlı bulunduğu istihbarat kuruluşlarından (CIA_MOSSAD-MI6) tutun mafyaya,Vatikan’daki din adamlarından Londra bankerlerine kadar dayanır.
Anlatmaya çalıştığım bu tip konular aslında palavralarla yan yana durur.Çünkü iş ciddileştikçe gerçeklerle yalanlar el ele verir,olaylar ve kişiler efsane haline getirilirler.”İpekçi Cinayeti” bu düşüncemin sadece bir örneği. Ağca,Abdi İpekçi’yi öldürmekten dolayı sadece 10 sene hapis yattı.Gasp suçu bile insan öldürmekten daha fazla cezayı getiriyor.Hrant Dink suikastı,Metin Göktepe olayı,Manisa’daki gençlere işkence edilmesi bu topraklarda hayatın ne kadar ucuz olduğunun göstergeleri sadece.
Bana göre çıplak gerçek şu:Dünya,yeniden şekillendirilirken terörle savaş ve ekonomik kriz kaldıraç vazifesi görüyorlar.Yıllardır gözümüzün önünde oynanan kanlı oyun bize ait isimlerle götürülse de savaşın yarattığı yeni dinamikler krizlerle el ele verip halkları birbirlerine düşman etmekteler.İç çatışmaların Ortadoğu-Yakın Asya ve Afrika’da bu denli yoğunlaşması başka neyin habercileri?GOP ile kurulmak istenen Yeni Dünya Düzeni,Soğuk Savaş döneminde komunizm tehdidinin yerine İslam toplumu ve fikirlerini koymuştur.Bu girişimlerin Türkiye’deki temsilcileri ise AKP ile Recep Tayyip Erdoğan…Başbakan’ın Medeniyetler İttifakı’na eş başkan seçilmesi göz boyamaktan başka bir anlama gelmiyor.Afganistan,Pakistan,Irak,Yemen şimdi de İran… İnsan sormadan edemiyor sıra bize ne zaman gelecek diye?Ve vazgeçmiyor Uğur Mumcu’ları özlemekten…
Düşüncelerimde samimiyim. Tüm söylediklerimde yanılıyorsam kalkar özür dilerim.Ama Türkiye’nin getirildiği ortam göz önüne alınırsa keşke yanılsam derim…