Hanefi Avcı, “Haliçte Yaşayan Simonlar” isimli kitabı okur karşısına çıktıktan yaklaşık bir ay sonra gözaltına alındı.Başına gelecekleri biliyor gibi 30 Eylül günü basın açıklaması yapacağını duyurmuştu.Şimdi cezaevinde hakkında verilecek hükmü bekliyor.Yargısız infazların silahla yapılması dönemi geride bırakılarak daha rafine biçimde yargı yoluyla siyasal linçlere girişildiğini görüyoruz.Kendisine suçlu muamelesi yapılması Devrimci Karargah Örgütü’ne karşı girişilen operasyondan sonra başladı.Ne Edirne ne de Eskişehir Emniyet Müdürlüğü görevlerinde suçlamalara maruz kalmaz iken Cemaat hakkında yazdığı kitabın piyasalara çıkmasının ardından görevden alınması ihtimaline karşılık işinden kendi isteğiyle ayrılması adalet ve polis teşkilatının kimlerin elinde olduğunu işaret etmiyor mu?
Ergenekon Davası ile birlikte ülke çapında başlayan tuhaf olayların sürgit devam gitmesi referandumun hemen ertesinde Okyanus Ötesi güçlere teşekkür eden siyasi liderin döneminde yaşam buluyor.Tayyip Erdoğan’ın Başbakan sıfatını kullanarak kendisi ve Cemaate muhalif güçleri bertaraf etmeye kalkışması “Bitaraf olan bertaraf olur” sözünün de ötesi anlamlar içermekte.Şimdi yumuşak sesleriyle özgürlüğe meftun lafları yumurtlayanlar suçlu ya da suçsuz içeride yatan insanların haklarını başlarının altına koymuş uyuyorlar.
Ergenekon Mahkemeleri’nin Ağır Ceza Mahkemeleri’nin yerini alması garabeti hüküm giymeden ceza yiyenlerin vicdanlarda açtığı yaranın yanında hiç kalır.Adalet ve İçişleri Bakanlıkları Gülen Cemaati’nin bu kadar tesiri altında olmasaydı 3 senede bir boşanma kararı bile çıkaramayan mahkemeler yasaları altüst eder derecesinde hızlı davranamazdı. Siyasileşen yargı zamanla en tehlikeli güç halini alır.Öyle tehlikeli bir oyuncaktır ki o yarın karşısına çıkacağınız adalet terazisi alabildiğine bozuk biçimde hakkınızdaki kararı infaz eder.
Toplumumuz çağdaş kurumlara sahip olamadığından arkaik dönemlerden kalma yapılara sığınıyor.Dini gruplaşmalar halkın özgürlük arayışına,insan gibi yaşam isteklerine karşılık gelen kimlik talebidir.Etnik ya da dini bilincin yerine sınıf bilincinin hala konamaması kendi aklıyla hareket edemeyen bireyleri geri kalmış sosyal kimliklere gark etti.
Oturup kalkıp tumturaklı lafları etmenin artık laubalilik halini aldığı bir döneme adım atıyoruz.Halkın gelir kaynakları sınırlandıkça üstü örtülü polis devleti sislerin ardından daha da aşikar hale geliyor.Bu sis ekonomik krizdir bana kalırsa.Doların değeri 1.48 TL iken seviniyorsak döviz kuru yükseldikçe üzerimizdeki uhrevi baskı iyice artacaktır.Yok eğer kriz ekonomide yok ve büyüme gerçekten yolundaysa yoksul insanların yatağa aç girdiği arka sokaklara neden polis bile gece vakti giremiyor?
Hırsızların kravat takıp gezindiği,üstüne üstlük milyon dolarlık rezidansların hemen satıldığı Türkiye’de cemaatlerin toplum hayatında güçlenerek tek belirleyici konuma ulaşması halktan kopuk siyaseti yaratan ekonomik altyapı ile gelir dağılımı adaletsizliğidir.
Sosyal sınıflar çağın gerisinde kalan kurumlarla ancak bir döneme kadar baskı altında tutulurlar.Dini kurallar toplumsal hayatın ideolojik çekirdeğini teşkil ederlerse genel uygarlık düzeyi değişimi kendi kurallarını dayatarak sağlar.Üstelik motor gücünü ekonomik altyapının sağladığı beşeri hareketlilik kaos dolu günlere yelken açmaya pek meraklıdır.
Bana kalırsa sosyal değişim evrimin sakin oturaklı adımlarını değil devrim koşullarını hale yola koyarak bir şekilde kıvama ulaşıyor.Bu basıncı sosyal demokrasi ile hafifletmezsek yarın evlerimiz sokaklarımız kadar tekinsiz mekanlar halini alacak.Bahsini ettiğim bireysel terördür yokluk ve yabancılaşmaktan ürer.
Yoksa hala 1970’lerin kavramlarıyla mı düşünüyorum?Bu işi zaman gösterecek…