Rus Hamlesi…

Geçen hafta içerisinde İsrail Başbakanı ve Türk Cumhurbaşkanı sırasıyla Moskova’yı ziyaret ettiler. Amaçları açık idi.Bölgede ABD ve Batı ittifakı karşısında denge unsuru sayılabilecek herhangi bir gücü kabul etmemek.Aynı günlerde Amerikan istihbarat birimleri gazetelere Rusların havadan ve karadan Esad ve Baas Rejimi’ne askeri desteğini arttırdıklarını açıkladı.Medyayla görüntüler paylaşıldı.Anlaşılan o ki Rusya, Suriye’nin Akdeniz kıyısında bulunan şehri Lazkiye’ye üs kurmuş ve yakın çevresine savaş uçakları,helikopterler ve askeri malzemeler yığmaya devam ediyor.Rus askerleri zaman zaman muhaliflerle çatışmalara girecek kadar konuya dahil olmuşlar.Önce kendi güvenliklerini iç savaşın ardındansa Esad’a bırakılacak Suriye toprakları için yaşam alanı oluşturmakla meşguller.Bizim açımızdan sorun aynı acil halini sürdürür durumda ancak Suriye halkı yeniden kan,gözyaşı ve acıya boğulacak gibi.Dev güçlerin birbirlerini sınırlama çabaları kanlı stratejiler yarattıkça Ortadoğu coğrafyasından üzerimize vahşet görüntüleri yağmaya devam edecek.

Peki Türkiye bu güç dengesinin neresinde yer alıyor?Cevap üzücü:Hiçbir yerinde!Dış politika Cumhuriyet geleneklerinden ayrıldığından beri manevra kabiliyetimizi her alanda yitirmiş durumdayız.NATO üyeliğinden ötürü ABD’ye açılan üsler kendi savaş uçaklarımızı,kara ve deniz unsurlarımızı izlemeye yarıyor.Amerikan istihbaratı terör örgütleri lehine ve bizim aleyhimize bilgi paylaşımında bulunuyor.1992’de Muavenet destroyerinin vurulması,1993’de Eşref Bitlis’in uçağının düşürülmesi Amerikan savunma stratejilerinin bizim açımızdan emellerini açıkça ortaya koyuyor.1964 yılında İnönü’ye yazılan ünlü Johnson Mektubu müttefiklerin ne kadar dost canlısı! olduklarını sanırım göstermiştir.2003 yılında Süleymaniye ve ardından 2007 yılında Ergenekon, Balyoz,Askeri Casusluk,Amirallere Suikast gibi kirli davalar Türk Silahlı Kuvvetleri’ni maddi ve manevi açılardan yıldırmakla görevli komplolardı. Cemaat-CIA-MİT bu hıyanetin ortakları oldular. İktidar partisi ise tepkimeye girmeyip sureti haktan görünerek aynı oyunda rol alıyordu.Aslında hem Cemaat-hem AKP-hem PKK/HDP üçlüsü Amerika Birleşik Devletleri tarafından kullanılan kukla idiler.İşleri bitince çöpe süpürüleceklerdi.Son zamanlarda yaşananlar bu sözlerimi teyit ediyor.

Şimdi aynı ABD devleti Suriye topraklarında konumlu PKK sayılan PYD’yi IŞİD’e karşı desteklemekle meşgul.Türk dış politikası ise aynı güçlere peşmerge eliyle yardımda bulunmayı sanırım marifet zannetti.MI6-CIA aklı kullanılarak Erdoğan’a buyur edilen Çözüm Süreci PKK’ya kırsalda nefes aldırırken terör dağlardan şehirlere yerleşti.Terörist unsurlar KCK davalarıyla birlikte iyice güçlenip saflarını sıklaştırdı.Örgüt,Kobani Olayları’nın ardından Cizre, Yüksekova, Nusaybin gibi yerlerde ayaklanma provalarına hız verdi.

Daha önemlisi aynı süreç sayesinde örgüt meşruiyet kazanarak halk tabanını genişletti.Kürtçülük davası siyasal bilinçlenme aşamasını tamamlayarak kendi Sierra Maestra’larını yaratmaya başladı. Yaratılan asayişsizlik ve güç boşluğu sonucu Dağlıca gibi bölgelerde askeri üsler konvoy ve karakolların korunmasına değil militanlarca saldırıya uğramasına neden olmaya başladı.Sebep ise basitti: Kırda kaybedilen alan şehirde terörist unsurlara hakimiyet sağlamıştı. Çözüm Süreci ihaneti ise aynı taktiğin gereği Öcalan tarafından Erdoğan’a sunuldu. Mayıs 1993 tarihinde 33 askerin Bingöl’de şehit edilmesi örneğinde görüldüğü gereği örgüt dönemin taktiği gereği geri çekilip zamanı uygun bulunca saldırıya geçmişti.Öcalan’ın devlete karşı Stratejik denge aşamasından Stratejik Saldırı aşaması yetkinliğine ulaşması Çözüm Süreci yüzünden Ak Parti’nin kapatılması  ve Erdoğan’a Yüce Divan yolunu açacak gelişmelerden sadece bir tanesi. Reyhanlı Saldırısı,17-25 Aralık Operasyonları,MİT Tırları,Gezi Parkı Olayları, Aralık 2011 Dağlıca bombalaması gibileriyse diğer siyasi dava dosyaları olarak mahkemelerde yer alacak önemdeler.

Gelelim Rus hamlesinin içerdiği mantığa.Sanırım Amerika ve Rusya Esad konusunda anlaşma noktasına ya yakın veyahut ulaştılar.Öyle ya Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry “Esad’ın hemen gitmesine gerek yok.” mealinde cümleler sard etmeye başladı.İran-Rus ikilisi Irak-Mısır-Lübnan Hizbullahı ile birlikte Batılılara alan hakimiyetlerini daha güçlü biçimde göstermiş oldu.Yakın zamana değin umut bağlanan Cenevre Görüşmeleri’nden sonuç alınamayınca Moskova bölgeye ağırlığını daha fazla koymaya başladı.İran ile P5+1 ülkelerinin nükleer anlaşmaya imza atmaları Suriye konusunda yaşanan süreci iyice hızlandırdı.Peki Suriye sınırları içerisinde Esad-ya da Baas Rejimi- küçük ama önemli bir bölgede varlığını sürdürebilirse diğer siyasi aktörlere yönelik ne gibi gelişmeler yaşanabilir?Cevap: İlk fırsatta Tayyip Erdoğan koltuktan indirilmeye çalışılır.Sebebi ise basit:Artık kendisine ihtiyaç duyulmuyor.Yapması gereken işi tamamladı ve kanalizasyona süpürülme zamanı geldi.

İşte size kısaca anlattıklarım insanların hayatları bahasına kan,gözyaşı ve zulüm üçlüsünün stratejiye geçmiş hali.Son beş yılda çocuklar,anneler,babalar sokaklarda bombalar altında öldürülürken kimse umursamamıştı.Bundan sonra da onların yerini alacak kurbanların kimsenin umurunda olacağını zannetmiyorum. Acımasız bir var olma savaşı bölgede hüküm sürüyor.Haçlı Seferleri ve Moğol İstilası’ndan bu yana tarih bu denli kanlı gelişmeleri Levant’a layık görmemişti. Üstelik kanın zamanla duracağını beklemek gerçekçilikle bağdaşmıyor.Yaşanan bu süreç içerisinde Türk halkının kaderi de kritik eşiğe gelmiş durumda.İnşallah 1 Kasım dertlere derman olur.

Kürtlerin Devletleşmesi…

Arap Baharı Ortadoğu topraklarında zuhur ettiğinden bu yana Suriye’de daha bir iki sene önce var olmayan Kürt devleti gözümüzün önünde adım adım yaratılıyor.Komşunun komşuya kurşun sıktığı;acı,kan ve gözyaşı dolu bir süreç içerisindeyiz.Batı dünyası bölgesel fay hatlarını ustalıkla tetikliyor. Hristiyan devletler terör örgütleri yaratıp ayaklanmalar çıkarma, ekonomik kriz ve ambargolar yoluyla yangına benzin dökmek amacıyla sahip oldukları her türlü imkanı kullanıyorlar.Böylelikle mezhep çatışmaları tüm İslam coğrafyasını kapsama alanına alıyor. Savaşan tarafların yalnızca İslam dinine mensup bulunması garabeti devletler arasındaki acımasız çıkar kavgasının sonuçlarından sadece bir tanesi.Yazılanlara bakılırsa hedef açık: İran,Irak,Suriye ve Türkiye devletlerinden toprak kopararak devşirilecek olan Kürt devleti üzerinden Büyük İsrail’i kurmak.

Geleneksel dış politikayı terke ederek neo-Osmanlıcılık yapan Ak Parti iktidarı yüzünden komşu ülkelerle aramız uzun zamandır açık.Bölge devletleriyle aramızdaki ihtilafların yaygınlaşan terör eylemleri yüzünden büyümesi Türkiye’nin iç barışını doğrudan etkiliyor.İran ile P5+1 ülkelerinin nükleer anlaşmaya varmaları bile Büyük Ortadoğu Projesi ile bağlantılı bir gelişme.Bizde sahada uygulanan BOP sebebiyle kotarılan Çözüm Süreci saçmalığı vardı. Halka yalanlar döşenerek sunulmuştu.Gerçekler kısa süre içerisinde ortaya saçıldı.İran halkına kendi devletleri ölümcül düzeyde yalanlar bezerken orta vadede bir Kürt ayaklanması İran coğrafyasında beklenebilir duruma geldi.

Batı ekonomileri ile ambargo kıskacında kalmadan ticaret yapmak İran’ın şimdilik işine geliyor.Biz 60 yıl önce aynı hatayı yapıp Amerika’ya yaşamsal tavizler vermiş idik.Ve gün geldi ulusal çıkarlarımızı savunamaz duruma düştük.1.Körfez Savaşı’nın ardından Kuzey Irak’ta özerk Kürt yönetimi devşirildi bir şey yapamadık.Hatta ve hatta Eşref Bitlis gibi kuvvet komutanları bizzat CIA ajanı Elisabeth Shelton’ın emriyle yok edildi.Ondan önce Uğur Mumcu aynı gizli el marifetiyle öldürülmüştü.Belki de İslam referanslı cinayetlerin ya da faili meçhullerin bir çoğu Pentagon orijinli suikastlerle gerçekleştirildi. Kontrgerilla el kitabına uygun olarak hayata geçirilen özel savaş pratiğinin ülkemiz üzerinde yıllardır uygulanmasında bir NATO örgütü sayılan Gladio’nun kimbilir ne kadar payı bulunuyor!

Yaşanan kirli savaşın temel nedeni yıllardır şiddet sarmalına girmiş bulunan Kürt Sorunu’dur. Kontrgerilla,Ergenekon,koruculuk sistemi,itirafçılar… gibi yasadışı işler aynı sorundan türeyen siyasal şiddetin toplum hayatını esir almasının doğal sonuçlarıdır.Mensupları etnik bilinç kazanmış olan bağımsızlık hareketleri siyasal alanda kendilerini ifade edemedikleri takdirde önünde sonunda silaha baş vuruyorlar.Kürt Siyasal Hareketi’nin terör örgütleri ile içli dışlı bulunmasının özünde Doğu’da var olan Ağa-Şeyh-Devlet üçgeninin halkı sömürmesi gerçeği yatıyor.Feodalite ve toprağa dayalı üretim ilişkileri PKK denen belayı maalesef yaratmıştır. Sömürülen bir halkın yöneticilerinden intikam almasıdır terör örgütü.Üyeleri arasında aşiret ilişkilerine benzer biçimde önderliğin kişiliğinde bir yok olmuşlukları vardır.Kürt çocukları Amerikan çıkarları için dağlarda telef olurlarken halkıyla aynı dili konuşan siyasiler keyif sürmektedirler.Örgütün başında bulunan isimler ise terörden nasiplendiği ağalıklarını her fırsatta konuşturuyorlar.Kısacası ekonomi-politik temelli terör etnik şiddeti yaratmıştır.Bölgede var olan siyasal töre silahla varlığını sürdürmektedir.Emperyalizm ise Kürt kanıyla Kürt devleti kurmaya çalışıyor.Benim asıl şaşırdığım konu ise bu.

Kanla Yazılan Strateji…

Geçtiğimiz Perşembe günü Kilis sınır hattında bir astsubay IŞİD militanlarınca şehit edilirken iki askerimiz  yaralandı.Gün boyunca çatışma devam ederken askerimizi şehit eden 5 terörist ise öldürüldü.Cuma  günü ve bu sabaha karşı Türk Hava Kuvvetleri’ne ait savaş uçakları aynı örgütün toplanma merkezi ve mevzilerine operasyonda bulundular.Bir çok militan yok edildi.

Karşımızda bir devlet bulunmadığından PKK için yapılan sınır ötesi harekat  benzeri yeni bir durumla karşı karşıyayız.Böyle dönemlerde bilgi akışı kesik ve  yanıltıcı; aynı zamanda yalanlarla harmanlanmış durumdadır.Üstüne üstlük politika uygulayıcıları benzer sebeplerden ötürü taktik yetersizlikler içinde olabilirler. Devletin daha üst seviyelerinde Suriye konusunda tutarlı ve güncellenmiş bir devlet politikasının bulunmaması stratejik hataları beraberinde getirebilir.

Devam eden günde bir çok il genelinde terör örgütlerine karşı polisin harekete geçmesi devletin sinir merkezlerinin yeni duruma ayak uydurmaya çalıştıklarını gösteriyor.Güvenlik birimlerine istihbarat akışı sağlam kalsa bile ham bilgiyi değerlendirip operasyonel hale getiren siyasi akıl bulunmadığı takdirde yaşadığımız karanlık süreç kim bilir hangi kanlı noktaya kadar sürer gider?İstihbarat örgütleri eşgüdümle hareket etmediğinden dolayı üstüste bombalamalar yaşandı. Başarısızlık kimsenin kabul etmediği yetim evlat sayılır.Silahlı Kuvvetler personelinin CIA-Cemaat-AKP güdümlü Ergenekon,Balyoz gibi yalanlarla örülü davalarla hapse atılması sınırlarımızda can yakıcı sonuçları yaratmamış mıdır?4 Temmuz 2003 günü Süleymaniye’de yaşanan çuval rezaleti kırmızı çizgilerimizin silik kalmasındaki amillerden en önde geleni olarak kabul edilemez mi?MİT Tırları Olayı ve ülkemize alınan 2 milyona yakın mülteci Suriye iç savaşında bizi taraf konumuna getirmedi mi?Yangına benzin dökmekle ne kadar yanlış yapıldığı sanırım hükümet tarafından geç de olsa anlaşılmıştır.

Suruç Saldırısı;Ceylanpınar ile Diyarbakır’da vurulan polisler;Adıyaman ve Kilis’de şehit edilen askerler birilerinin Türk devletine kanla yazılmış mesajıdır: Okuyup izlediklerimden  edindiğim kısmi bilgilere dayanarak  verilen mesajın kamuoyunca şu şekilde okunması gerektiğini söyleyebilirim:

1-PKK ile anlaş…Her ne bahasına olursa olsun bağımsız Kürt devletinin yanında ol.

2-İncirlik dahil tüm Amerikan üslerini sınırsız kullanıma aç…Gerekirse yabancı kara birliklerinin sınırlarından intikalini sağla…

3-Daha fazla kan dökülmesini istemiyorsan ileride kurulması düşünülen Kürt Konfederasyonu’na Türk topraklarından bir kısmını gönül rızasıyla teslim et.Yoksa yaşanacak iç savaş sonrası toprak kaybın daha büyük olur.

4-IŞİD ile Batı devletlerinin istediği biçimde savaş.Teröre karşı mücadele ederken PKK örgütünü mümkün oldukça görmezden gel.

Benim Suruç ve diğer saldırılardan anladığım temel mesajlar yukarıdaki minvalde. Şimdi benim gibi her kesimden insan çeşitli öngörülerde bulunuyorlar.Bilgi eksikliği ve teorik yetmezlik sonucu çok erken sonuçlara varıyor olabiliriz. Unutulmamalı ki Büyük Ortadoğu Projesi Sovyetler Birliği yıkıldıktan itibaren son 35 senede İsrail tarafından planlanmış;İngiltere tarafından istihbaratı yapılmış;ABD tarafından uygulamaya konulan Kürt(Büyük İsrail) devleti projesidir.Konu ile yakından alakalı diğer Batı devletlerini de çeşitli rollerde görebiliriz.İçeride de satılık adamlar olduğu açık.Tehlikenin farkında olmamız lazım.

Savaşın her türlüsünün yaşandığı bir dönemdeyiz.Halkımızın direnme gücü terörle sınanıyor.Türk milletinin ilk defa karşılaştığı zorluklar değil tüm bu yaşananlar. İçeride birbirine kenetlenmiş bir toplum dışarıdan gelen saldırılara karşı daha zinde cevaplar verebilir.Türk varlığının devamı kendimize ve birbirimize olan güvenle eş anlamı taşıyor.Hiçbir haklı gerekçe bir ülkenin gerçek sahiplerinin yaşamlarından daha değerli değildir.Ancak hayat hakkı söz konusu olursa savaş için geçerli bir neden bulunduğu öne sürülebilir.Korkarım savaş için geçerli nedenlerin fazlalaştığı günlere yaklaşmaktayız.

Yemen…

10  ülkenin işbirliği halinde Yemen’e saldırı başlattığı yeni tür mezhep savaşına şahit oluyoruz.Şii-Sünni karşıtlığına dayandırılan Kararlılık Fırtınası Harekatı müslümanı müslümana kırdırma acımasızlığının bir başka örneği.İslam Alemi açısından yüz karasıdır bu operasyon.Aynı zamanda ABD’nin Saddam Hüseyin’i kışkırtarak İran’a saldırttığı ve 8 sene süren İran-Irak Çatışması’na benzer yönler de içeriyor.Uzun lafın kısası yaşanan kargaşanın arka planında Hristiyan ülkeler var.Bölge, onların sahneye koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi’nin(BOP)farklı aşamalarını tecrübe etmekte.Kamuoyuna söylenen yalan ise operasyonun Sünni ülkeler bloğunun İran’ı Ortadoğu’da geriletme çabası olması.

Suudi saltanat ailesi işlerine gelmediği yönetimleri alaşağı etmekte çok mahir.Gazeteler,bu harekatın Suudi Arabistan’ın Yemen’e düzenlediği ilk müdahale olmadığını yazıyor.Ülke,Arap Baharı’nın başından bu yana tam bir barut fıçısı.Eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih çatışmalardan dolayı iktidarı bırakıp kaçtı.Şimdiki liderse baş destekçisi Riyad’da boy gösteriyor.Otoritersizlikten dolayı El-Kaide 1990’lardan itibaren Yemen’de üstlenmiş durumda.Amerikan İHA’ları El-Kaide militanlarını vurmak amacıyla binlerce masum insanı aynı topraklarda öldürdü.Batı Koalisyonu şimdi de Arabistan ve diğer Sünni ülkeleri buraya saldırtarak iç savaşın şiddetlenmesini sağlıyor.

ABD ve Batılı Ortakları ekonomilerinin yetmediği yerde İslam karşıtı saltanat ailelerini piyon olarak öne sürüyorlar.Üstelik böylesi bir yol onlar açısından daha az maliyetli ve bizim açımızdan daha kanlı bir savaş.Petrol ya da İran işin zahiri tarafı.Konunun özünde İslam Alemi’ni tamamen yok etme amacı mevcut.Medeniyetler Çatışması’nın ete kemiğe bürünmüş hali olan BOP Ortadoğu’yu kanla şekillendirme girişimlerine yeni mevziler yaratmaya devam ediyor.

Suriye,Mısır,Yemen,Pakistan,Irak,Libya…Şimdi sıra kimde?Arap Baharı’yla birlikte bizlere iyi gözüken bir çok gelişme kanla karışık tabloya dönüştü. Sakın ola Kürt Baharı sayılan Çözüm Süreci de Türkiye’yi iç savaşa sürüklemek için ABD ve ortaklarınca kotarılan BOP’un bir başka siyasi aşaması olmasın?

Azeri Açılımı…

Salam politikası benzeri taviz alma yöntemleri küresel diplomasinin başlıca ayak oyunlarından birisidir.Bunun en taze örneğini Ermeni Açılımı sürecinde görebiliriz.Minsk Grubu üyeleri,başta ABD ve Rusya olmak üzere -Dağlık Karabağ’ın Ermeni güçler tarafından kanlı şekilde işgal edilmesiyle başlayan- Azeri-Ermeni anlaşmazlığını sözde gidermeye çalışırlarken Türk tarafını Ermenistan ile gizli protokollere imzalamaya zorlamaları halihazırdaki salam politikasının verimini karşı taraf nezdinde arttırıyor.Azeri devletini küstürme bahasına imzalanan protokoller Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nden koşullu olarak kabul görmesinden bu yana Açılım bizim için açmaza dönüştü. Satranç oyununda karşı tarafa şah çekerek onun değerli taşını kazanmak gibi 24 Nisan günü ABD Senatosu’nda Ermeni Soykırımı da dahil olmak üzere toprak bütünlüğümüz yönünden bile kıskaca alınmamız Ekim ayında altına attığımız imzaların can acıtan sonuçlarından birkaçı sadece.Hocalı Katliamı dünyanın gözleri önünde Azerilere yaşatılırken o çok insan sever hümanistler neden ses çıkarmadılar?

Aslına bakarsanız Açılımlar konusunda bu kadar yaygara çıkarmamın nedeni ülkemizin geleceğinin mevcut siyasi iktidarın kör gözüm parmağına attığı adımlarla karartılmasından kaynaklanıyor.Cümle alemin “Başıma bir şey gelir mi?” korkusundan nemalanan paranoyak bir Türkiye sizi bilmem ama şahsen benim hayalim değil.Açılımları,Darbe senaryolarını bir yana bırakın AB ile baştan savma başlık açma girişimleri bile iktidarın zihni yetersizliğinin diplomasi sahasına vuran yansıması olarak duruyor.Kıbrıs Sorunu’nda devşirme Annan Planı’na dört elle sarılıp sırf Avrupa Birliği’ne şirin gözükmek için Rumlara meftun Mehmet Ali Talat başkanlığındaki Kıbrıs Türk halkına onaylatmak AKP hükümetinin diplomasi sabıkalarından yek diğeri.Geçen yılın sonuna kadar Rum Kesimi’ne hava ve deniz limanlarını açmak zorunluğunun ertelenmesiyse AB ile yaşanan Kıbrıs anlaşmazlığının giderek daha ciddi bir hal kazanacağının işaret fişeği gibi duruyor.

Ermeni Açılımı konusuna geri dönersek bu saatten sonra bize Azeri Açılımı yapmak lazım gelir diye düşünürüm. Azeri yönetiminin ucuza sattığı doğalgaz fiyatına zam yapmak istemesi Ermenistan ile yakınlaşmamızın kazıkla şekillenen sonuçlarından birisi sadece.Tabii,bu fakirin sözü üç beş okuyandan başkasına duyurulmaz ama olsun. Laf bizden çıksın gerisini zaman gösterecek. İçeride kan kaybederken dışarıda taviz vermek mevcut iktidarın yanlışlarını çoğaltıyor.

Neo Bağdat Paktı…

Leşker-i Tayyibe örgütü Kasım 2008 tarihinde Hindistan’ın Bombay kentinde bombalı intihar saldırılarında bulunmasının ardından ABD’nin Af-Pak siyaseti eksen kaymasına uğradı.O güne kadar Afganistan’da ABD askerlerinin fiilen yardımcısı olan Pakistan devleti kendisini birden yeni tehdit odağı olarak buldu.Oysa Pakistan istihbaratı tarafından finanse edilen Taliban, Afganistan’da yönetime gelip 2001 yılındaki işgale kadar komşu ülke ile uyumlu ilişkiler içindeydi.El-Kaide bahanesiyle yola çıkan müttefik güçler işgalle Taliban’ı iktidardan indirdikten sonra yerine Karzai idaresini getirdiler.Obama’nın başkan seçilmesiyle ABD, Af-Pak siyasetini yenilerken artık Bombay saldırılarını hesaba katıyordu.Önce insansız uçaklarla Swat Vadisi’ni bombalayan,Pakistan ordusunu kendi insanlarına saldırtan küresel güç El-Kaide ile mücadele adı altında savaşı Pakistan’a yayarak İran’ı sarma harekatına devam ediyor.

El-Kaide,Taliban,Leşker-i Tayyibe gibi örgütler terörizmin dünyaya ihraç edilmesinde başlıca öge durumundalar. Oysa bu tip terörist yapılar ABD tarafından Soğuk Savaş döneminde geliştirilen Yeşil Kuşak teorisinin kötücül bakiyelerinden başka bir şey değiller.Sovyetler Birliği’nin yıkılıp işgalin sona ermesiyle uyuşturucu parası ve süper gücün verdiği silahlarla semirtilen mücahitler önce iktidar kavgasına düşürüldüler ardından dünyayı tehdit eder hale getirildiler.Afganistan üzerinde oynanan oyunların başlıca figüranı ise şimdi hedef tahtasında bulunan Pakistan devletiydi.Ortaçağ’da geçen dönem filmlerine benzeyen her iki ülke korkunç bir sefaletin,cehaletin, baskının tesiri altında yok oluşa doğru gidiyorlar.Ekonomik altyapıları tükenmiş,insan kaynakları zayıf,yönetimleri etkisiz bu devletlerden Irak benzeri yeni devletçikler türeyebilir.

Dünden bu yana Afganistan ve Pakistan Devlet Başkanları İstanbul’da üçlü zirvenin konukları. 2007 yılından bu yana dördüncü kez toplanan zirve görünürde bölgenin refahı ve kalkınması için görüş alışverişlerinden müteşekkil.Ama perde arkasında istihbarat paylaşımıyla terör için ortak mücadele amacı mevcut.ABD tarafından kotarılan Af-Pak siyasetinin Türk dış politikasını angaje altına alması sonucu kardeş ülkelerin halklarına yabancı yönetimlere destek vermek zorunda kalıyoruz.Pakistan Devlet Başkanı Asıf Ali Zerdari ordusu tarafından darbe riskiyle karşı karşıya olan bir lider. Hamit Karzai ise bir tek ABD vatandaşı olmadığı kalmış kukla bir isim.Türk tarafı özellikle eğitim,bayındırlık konusunda destek vermek isterken küresel güce taşeronluk yapmak anlamına gelen Af-Pak stratejisinin figüranı olmak zorunda bırakılıyor.Demokrat Parti iktidarının Bağdat Paktı benzeri komikliğini andıran üçlü zirve müslüman nüfusa sahip ülkelerin iç savaş ortamına sürüklenmelerinin ana sebebini örtmekten gayrı bir anlam taşımamakta.

Balyoz Darbe Planı ve referandum tartışmalarının gölgesi altında sarsıntılar yaşayan Ankara karmakarışık durumda.Açılımların sonuçsuz kalmasını bir yana bırakın, AKP yönetimi elini attığı her ne konu varsa başarısız kalmış bir iktidar görüntüsü arz ediyor.Yakın tarihimizde Demokrat Parti’nin Bağdat Paktı benzeri dış politika taşeronluğu örneği mevcutken şimdiki zamanda ABD tarafından kotarılan Af-Pak siyasetine alet olmak ne anlama geliyor?Diplomaside kağıt üzerinde milliyetçilik yapmak kolaydır ama inanın bana iktidar partisinin attığı adımların vahametini gördükçe insanın oturup yeniden düşünesi geliyor.

Dökme Kurşun’un Yıldönümü…

İsrail’in 2008 yılının 27 Aralık tarihinde başlattığı ve bir aya yakın süren Dökme Kurşun katliamı 1434 Gazzeli’nin ölümü ile sonuçlanmıştı.Bu sayının üçte biri ise maalesef çocuk.Yaralıların sayısı 2500 civarında iken Hamas bahanesiyle yapılan saldırı Başbakan Olmert’in Ankara ziyaretinin hemen ardından gerçekleştirildi.Bu saate kadar Suriye-İsrail görüşmelerinde arabulucu rolü edinen Türkiye ile İsrail arasına karakedi girmiş oldu.Önce Şubat ayında yaşanan Davos tartışması,ardından Anadolu Şahini Tatbikatı’na İsrail tarafını davet etmemek,TRT’nin Ayrılık dizisi gibi konular sorunların üstüne tuz biber ekti.

İsrail devletinin Filistin ve tüm Ortadoğu’da hüküm süren saldırgan tavrı kendini koruma bahanesinde öte bir paranoyayı içeriyor.En son İran’ın nükleer silahlara sahip olma ihtimalini bahane ederek kamuoyu oluşturma çabaları sağcı Netanyahu hükümeti işbaşına geldiğinden beri artarak sürmekte.Filistinli Arapların aleyhine gelişen Yahudi yerleşimlerinin genişletilmesi olası bir Filistin-İsrail barışının önündeki engellerden sadece birisi.İsrail saldırganlığının II.Dünya Savaşı’ndaki Yahudi gettolarına benzer biçimde Filistinlileri ambargo ve toplu tecrit altında tutması o dönem yaşadıkları travmaları kendilerinden zayıf gördükleri insanlara yaşatmaktan başka bir anlama gelmiyor.ABD işgali altındaki Ortadoğu topraklarında işgalle beraber yerelleştirilen savaşlar,iç çatışma konularına şiddet yoluyla çözüm bulunması ve terörist eylemler GOP ile gitgide büyüyen kanlı sorunların dışarıdan desteklendiğinin göstergesi.

İran’da Haziran seçimlerinden sonraki kargaşanın giderek artması nükleer silah görüşmelerinde ABD-İsrail tarafının elini güçlendirmekten başka bir işe yaramıyor.Dini yönetimin ceberrutluğunu savunacak değilim ama Hatemi-Ahmedinejad ikilisine karşı büyüyen muhalefet cephesi İran devletinin dış saldırılara karşı kendini koruma refkleksini zayıflatmaktadır.

Türkiye’deki kozmik oda,devlet sırrı,suikast odaklı kargaşa dolu gündem Okyanus ötesindeki planların buradaki izdüşümleri.Aralık ayında Erdoğan -Obama görüşmesinin hemen ardından DTP’nin kapatılmasıyla başlayan süreç,sokak eylemleri, şimdi de suikast gerekçesiyle TSK’yı baskı altına alma girişimleri asimetrik psikolojik savaştan öte milli varlığımızın zayıflamış bir siyasi iktidar tarafından rehin alınması anlamına geliyor.Bu içi boş tartışmaların ardında büyüyen ekonomik kriz küresel güçlerin saldırgan planlarına destek olmaktadır.Yokluktan dolayı gitgide büyüyen etnik kimlik kutuplaşması Açılım adı altında senaryo olarak yazılıp sahneye konmuştur.Aklımızı başımıza devşirmenin zamanı;tüm bunların sonunda gelen gideni arattıracak gibi görünüyor.

Sıra, Pakistan ve İran’da Mı?

Nobel Barış Ödüllü ABD Başkanı Obama, yeni Afganistan stratejisini açıkladı. 30 bin yeni ABD askerini ülkeye konuşlandırma amacında olan yeni politika Afgan ağası Karzai’ye koşulsuz desteği de sınırlandıracak. Askerlerin çekilme aşaması ise 2011 yılının Temmuz ayını buluyor. SSCB işgalinden sonra yaşanan iç savaş siyasi gücü parçalayıp -ABD-Pakistan istihbarat örgütlerince desteklenip semirtilen- El-Kaide-Taliban tarzı örgütlerin ülkeye hakim olmasına neden oldu.Bu süreçte savaş lordlarının ülkeyi ele geçirme mücadeleleri uyuşturucu ve suç gelirlerini paylaşma amacını taşımaktan öteye gitmedi.Olan zavallı, geri bırakılmış Afgan kardeşlerimize oldu.

11 Eylül Saldırıları’nın hemen ardından ABD ve müttefiklerinin El-Kaide ve Taliban’ı yok etmek için girişilen işgal hareketi şu ana kadar şeriatçı güçlerde bir gerileme yaratmadı.Üstelik dinci dediğimiz bu insanlar Afgan halkının kendisi.Irak’taki işgale direnen, terörist diye adlandırılan insanlarla aynı amacı taşıyorlar:Ülkelerini düşmandan temizlemek…

Son 30 senede iki süper gücün saldırısına maruz kalan Afganlıların dinden ve uyuşturucudan başka sarılacak dalları kaldı mı?Terörizmin kolayca yeşerdiği en uygun insan iklimine sahip olan ve Türkiye’nin doğusundan başlayıp İran, Pakistan, Afganistan üzerinden Çin diyarına kadar ulaşan ülkeler zinciri yokluğu hayatına katık etmiş durumda.Otoritenin sürekli baskı altında tuttuğu bu ülke halkları kendilerine uygulanan şiddeti terör refleksi sayesinde dışarıya yansıtıyorlar.

Türkiye,NATO ISAF Kabil Bölge Komutanlığı’nı Kasım 2009’den itibaren devraldı.Komutanlığı ülkemize vermelerinin amacı ortada;savaşacak asker temin etmek.Şu ana kadar askerimize silah doğrultulmaması Afganlıların bize olan muhabbetinden kaynaklanmıştır.Aynı sevginin devamını istiyorsak sadece imar,eğitim,sağlık gibi alanlarda çalışmaya devam etmeliyiz,çünkü savaş ağırlaşacak.ABD bugüne değin kendi çıkarları için NATO imkanlarını sonuna kadar kullandı, kullanmaya da devam edecek görünüyor.Başbakanın 7 Aralık tarihindeki Washington ziyaretinde de aynı konu ele alınacak.Cevabın olumsuz olacağına inanıyorum.

ABD, yeni Af-Pak stratejisinde iç savaş çıkarttığı iki ülkenin ardından sıraya İran’ı koydu.Ahmedinejad’ın nükleer tesislerini denetime açmama ve nükleer silah geliştirme inadı İran devletini hedef tahtası yapmıştır. Büyük Ortadoğu Projesi’nin gelip dayandığı aşama Ortadoğu ve Yakın Asya devletlerinin istikrarsızlaştırılarak parçalanmasına dayanıyor.Açılım sürecine bu açıdan bakıp küresel kaynaklı paylaşım kavgasının sokak çatışmaları hali olarak okursak bu dinamikle sıranın kime geldiğini tahmin edebiliriz.

Kurban Kriterleri…

Hepinize iyi bayramlar dilerim.Şu saatlerde kurban kesmek için sırada bekliyor olabilirsiniz, aman hayvanlara fazla eziyet etmeden canını alın.Sevap kazanalım derken geleneksel kurban ibadetini milletin gözü önünde kanlı bir et yeme ritueline dönüştürmesek ne güzel olur.Desenize insan varoluşuna yeterince imkan tanınmayan bu topraklarda doğanın önemini tartışmak, Greenpeace üyelerinin kendilerini zincirledikleri eylemler kadar boz bulanık kalıyor.Trafik kazalarındaki bilanço ise dün geceki rakamlara göre iç burkucu:26 ölü…İnsanın kim kurban kim değil, diye düşünesi geliyor.Lütfen yollarda dikkat edin!

Bilindiği gibi Başbakan 7 Aralık’ta ABD’ye uçuyor.Üstelik adamlar kendisini dört gözle bekliyorlarmış.Ben de haberlerin yalancısıyım.Tek kişilik dev kadro olan Başbakanımız, bu gezisinde ABD ile hafif tertip kapışacağa benziyor. İsrail ile çatışma siyaseti,İran’a yaklaşma çabaları,Kaddafi ile kolbastı yapmak… bunlar Batı Dünyası tarafından pek hoş karşılanmıyor.Türk siyasetçilerinin aksine adamların ne düşündükleri ne yapacaklarının teminatıdır.Kendilerine yakın olan iktidarları kullan-at mantıkları ile çok kişiyi harcamışlardır.Üstelik şimdiki zamanda iktidarı avuç avuç alkışlayanlar işler sarpa sarınca karanlığa karışacaklar.Türkiye’nin tüm ülkelerle karşılıklı çıkarlara dayalı iyi ilişkiler kurması bölge barışı için doğru ve önemli adımlar.Yanlış olan konu tek taraflı tavizlerin hepimizi bağlaması.Tıpkı Rumlara limanları açmak,Ermenistan ile -Azerilere rağmen- sonucu olmayan anlaşmaları imzalamak,AB memurlarına haddinden fazla değer vermek… örneklerinde olduğu gibi.Demokratik Açılımı da bu örneklere ekleyebilirsiniz.Birileri sizden birşeyler talep ettikleri zaman hayır diyemediğiniz için şimdi amok koşusuna benzer şekilde oradan oraya uçmanız sizi bilemem ama uzun vadede bize bir yarar sağlamaz.

Ekonomik demokrasiyi altüst ettiği için üstü örtülü çatışmaların sokaklarda hayat bulması, bu iktidarın en büyük günahlarından birisi.Siyaseti, cemaat toplantılarından, Meclis koridorlarından ya da sandık için açılan miting meydanlarından ibaret olduğunu zannetmek hayati hataları bana kalırsa.Dünya görüşlerinin sığlığı sayesinde krizin en derin noktasını adımlarken ABD patentli açılım girişimlerine kalkışmak kime ve neye hizmet etmektir?Eğer tüm bunlar bir kez daha iktidar olabilmek ya da Cumhurbaşkanı seçilebilmek içinse yandı gülüm keten helva.Bu işlerin bedeli ağır olur…

Ergenekon,Darbe Belgesi,Kafes… lokanta menüsü gibi saydıklarım hiçbir ciddi sonuçları doğurmadığı gibi askeri siyasete daha fazla dahil eden planlar.Eğer Silahlı Kuvvetleri gündemden tamamen çıkarmak istiyorsanız gelir dağılımını bir daha bozulmayacak şekilde düzeltir,halka insanca yaşama imkanı sağlarsınız.Bu saatten sonra attığınız tüm adımlar, tıpkı aşı konusundaki gibi, Türkiye’ye zarar veriyor.Bakalım bir daha sefere seçim pusulasındaki olmayacak duaya amin demenin baş harfleri ne olacak?Tekrar iyi bayramlar…

AB’nin Yeni ABC’si…

AB,Lizbon Anlaşması’nın getirdiği yeniliklere karşı çıkan İrlanda ve Çek Cumhuriyeti engellerini aştıktan sonra başkanını ve dışişleri bakanını seçti.Birliğin yeni başkanı Belçika Başbakanı Van Rompuy oldu.Dışişleri Bakanlığı’na ise İngiliz Catherine Ashton seçildi.Diplomatik kaynaklar bu isimleri daha iyi tanır , gerçek malumatı onlardan daha sağlıklı alabiliriz.Yalnız yeni dönemle birlikte Avrupa Birliği’nin bize karşı olan sevimsiz yüzüne daha fazla şahit olmaya başlayacağız.İçeride ortalık toz duman olduğu için dışarıya kafamızı kaldırıp bakamıyoruz.Almanya-Fransa İttifakı’nın tam üyeliğimize taş koyma hevesi gitgide somut adımlarla güç kazanıyor.AB Başkanlığı’na seçilen ismin Türkiye karşıtı düşünceler taşıması Kutsal İttifak’ın son manevrası olarak sahne alıyor.Küresel durgunluğun ekonomilerini altüst etmesi ile birlikte AB ülkeleri, özellikle Grimm Kardeşler Almanya ve Fransa yaşanan işsizlik problemine uzun vadeli çözümü Türk ve yabancı işgücüne sırt dönmekte buldular.Kamuoylarının desteğini arkalarına almaları sayesinde yabancı karşıtı politikalarını cesaretle uyguluyorlar.

Azgelişmiş olmanın acı gerçeği kapılar yüzümüze kapanınca daha iyi ortaya çıkıyor.Anlaşılan açılımlardan başını alamayan iktidar yorgunu siyasi irade dış politikadaki amok koşusunu boşuna yapmıyormuş.Batı’ya giden gemide Doğu’ya koşmak yanılgısının sebebini biraz da gittikçe sağa kayan Avrupa halkları ve iktidarlarında aramak gerekir.Ekonomik krizin içe kapanmacı yapıyı yeniden hortlattığı ortada.Bu zihniyetin en somut örneklerini dış politika gelişmelerinde görüyoruz.Muhafazakarlık her alanda ön plana çıkarken, dimyata giderken evdeki bulgurdan olma korkusu gelecek dönem krizlerinin tohumunu toprağa atıyor.Tarihin kırıldığı anda doğru kararlar almak gerçek liderlerin özelliğidir.Türkiye’nin en önemli sorunu bir kişinin kaprisine ülkenin geleceğini esir etmesinde yatıyor. Sokakların yeni eylemlerle tanışması yetkililere uyarı görevi yapmıyor olsa gerek.Çünkü 80 senede bir yaşanan krizin insanları nasıl yıprattığı ortadayken hakimleri-savcıları dinleyip gazeteci ve bilimadamlarını hapise atmanın mantığını anlamak mümkün değil.

Ekonomik demokrasinin olmadığı topraklarda yokluğun edebiyatını yapmak biz yarı okumuş aydınlara kaldıysa yandı gülüm keten helva.Yukarıda anlatılanlar vuku bulurken halkın açlıkla olan imtihanını rakamlardan okumak gereksiz kalıyor;sadece gözbebeklerine bakmak yeterli.Daha dün İtalya’da Dünya Gıda Programı’nın konu ile ilgili toplantısına katılmak Başbakanı gaflet uykusundan uyandırmadıysa süngünün ucundaki günlerimize geri döneceğimizin resmidir.Genetiği değiştirilmiş organizmalar sadece pazarda yok,siyasi esnaf arasında da mevcut.