Kimi Kimden Soralım?

Facebook’ta 18 Temmuz 2010 tarihli Sözcü Gazetesi’ndeki manşet haber gözüme ilişti.Haberde 2.Abdülhamit’in torunu Osman Kamil Osmanoğlu’nun cenazesine katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve 4 bakanından bahsedilirken hemen yan sütunda Van’da şehit edilen Burhan Kılıç’ın Ardahan’daki cenazesinin haberi var.21 yaşındaki şehidin cenazesine katıl(a)mayan iktidar partisine mensup siyasiler sıra 90 yaşındaki Abdülhamit’in torunun cenazesine gelince seve seve saf tutuyorlar.

Ucuz milliyetçiliğin ötesinde anlatacaklarım.Dışarıdan karpuz gibi seçilip adım adım yetiştirilen ve oylarımızla başımıza getirdiğimiz aktörlerin ibretlik görüntüleridir bu haberde anlatılanlar.Halkın,haklının,mazlumun, yoksulun yanında olmayan;sadece varlıklının değirmenine su taşımayı iş edinmiş bir parti ve o partinin Genel Başkanı yani Başbakan’dan bahsediyorum.İleri gelenlerin etnik kimlikleri beni zerre kadar ilgilendirmiyor.Anadolu toprakları bir ırklar sofrasıdır;orada yaşayan herkesin bizlerin hayatında bir şekilde etkisi olmuştur.Bu gerçeği sanırım kimse inkar edemez.

Esas dikkat çekmek istediğim konu toplumda yaşanan varlık-yokluk kavgasının yarattığı ayrışma ve gerginliğin etnik kimlik çatışması şeklinde sahnelenmek istenmesidir.Tedirginliğin safha safha tırmandırıldığı psikolojik harbin gönüllü kobayları haline getiriliyoruz bana kalırsa. Tüketmek için çıldıran ama parası bu harcamalara yetişemeyen bir toplumun efradı olarak konuşa konuşa vardığımız son nokta başımızdaki adamların hangi ırka mensup oldukları ise yandı gülüm keten helva.

Sabah saatlerinde Hakkari-Çukurca’daki askeri birliğe PKK tarafından yapılan saldırıda 6 asker şehit oldu.Halen devam eden çatışma hakkında verilen bilgiler bu kadar.Aynı şehit cenazeleri gene haber olacak ve bizler gene oturup seyredeceğiz.Tayyip Erdoğan’a kızacak,Öcalan’a söveceğiz. BDP’ye düşman kesileceğiz.Üstelik kardeşin kardeşi vurduğu bu kanlı oyunda başgedikliyi oynamaya devam edeceğiz.

Tehlikenin giderek büyüdüğü toplumun temellerinin dinamitlendiği geçim kavgasının etkilerinin her yanımızda yaşıyoruz.Akşam yemeğinde 10 askeri ücretlinin maaşını harcayanların heyecanla seyrederken yattığımız gaflet uykusundan kalkmak için düşman gemilerinin İstanbul kıyılarına gelmesi mi gerekiyor?

Bugün aynı zamanda Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıldönümü.Bizleri birbirlerine düşman edenlerin EOKA’cılarla el ele Kıbrıs’taki Türk varlığını yok etmeye çalışmalarını önleyen sonuna kadar haklı bir harbin tarihi.Bosna-Hersek, Irak,Afganistan,Yemen ya da Filistin,İran…İslam Dünyası’nın bugün düştüğü acı ve acizlik çukurundan geçen yüzyılın başında bizleri kurtaran Mustafa Kemal ile arkadaşları hakkında nefret cümleleri kuran adamların onur duygusundan bu denli uzaklaşmaları yaşanan yozlaşmanın siyasi arenadaki kişilikleri nasıl etkilediğinin göstergesi.

Yazdıklarımdan husumet ekini hasat edenlere diyecek bir şeyim yok.Eğer Milliyet blog sayfasında bu yazı yayımlanmazsa editörlerin canı sağolsun. Yazmak istediklerim söylemek istediklerimden daha fazlası…Kelimelerin boğazımıza dizilip kaldığı zamanları yaşıyoruz ne yazık ki!

Tehlikeli Tırmanış…

İnsanlarımızın birbirlerine düşman edilmesini üzüntüyle izliyorum.İktidar partisinin dışarıdan türedi açılımlar sayesinde aynı ülkenin vatandaşlarının yüreklerine nefret tohumlarını ekmesi nasıl bir cahil cesaretidir anlamak mümkün değil?Nicedir yaşanan varlık-yokluk kavgasının sokak çatışmalarına dönüşmesi etnik kutuplaşmanın vardığı tehlikeli boyutu gösteriyor.Habur, Reşadiye,DTP’nin kapatılması gibi gelişmeler çıkılan yolun ara istasyonları sadece.Diyen doğru demiş:”Başbakan, açılım dedi;Dağdaki terör şehire indi”
Düğün sunucusu gibi mikrofonu her aldıklarında konuşanlar neden dut yemiş bülbüle döndüler?

Provokatörlerin kara propagandasını bilerek ya da bilmeden yapıyoruz. Yakın tarihimiz bunların örnekleriyle dolu.Göz göre göre aynı acıları yeniden yaşamamız hangi alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerektiğinin işaret fişekleri olmalı.Bu zihniyet değişiminde anlamamız gereken en önemli konu şu bence:Parti kapatmak artık bölücülükle geçerli bir mücadele yöntemi değil.Siyasetin meşru kanallarını tıkamak terörün en gözde besin kaynağı.Önüne gelip dayandığı seti aşmak için vargücüyle saldıran bu taşkın selini aklı başında ekonomi politikalarıyla savuşturmak varken sırf bir dönem daha iktidarda kalmak için atılan zehirli adımlar savunmasız insanlara kan ve acı olarak geri dönüyor.Sorun özünde kimlik talebidir.Türk halkının da en büyük ihtiyacı olan adam yerine konmak, değer verilmek talebidir.DTP veya PKK bu sorundan uç veren sonuçlar. Doğu’daki geri kalmış toplumsal yapının terör ve şiddeti yaratması kimlik kavgasının bize dönük namlusu olmuştur.

Ekmek kavgasına düşenlerin aç kursaklarına etnik kimlik bilincini aşılamak kolay.Halka,adam gibi bir iş piyasası,kaliteli eğitim ve sağlık hizmeti vermenin hazzı dururken olmayacak duaya amin demek AKP iktidarındaki cehaletten öte bir zihniyet sapmasının delili.Bu iş artık parti işi olmaktan çıktı.Gerginlik siyaseti ipleri koparmadan bir araya gelinecek zaman.Bizim gibi yarı okumuşların bile tehlikeyi gördükleri hesaba katılırsa dış tahriklere sığınmak boş avuntu gibi duruyor.

Cumhuriyet Bayramı…

Önemli bir günü yaşıyoruz.Laflarda sevdiğimiz ama yeterince sahip çıkmadığımız Türkiye Cumhuriyeti asri korkularından kurtulup yenilenme çabaları içerisinde 86. yılını kutluyor.Günün anlam ve öneminin herkes farkındadır sanırım.Etnik milliyetçiliğin tuzağına düşmeden herkesi aynı devletin vatandaşı olduğunu kabul edip sorunlarımızın üzerine farklılıklarımızı paylaşarak gideceğiz.Gelecek nesile olan sorumluluklarımız arasında korkularından azade bir toplum bırakma kaygısı ön planda olmalı.Küreselleşmenin goygoyladığı ümmetçi ideoloji milli devletin önüne geçiyor, bu durum sakıncalı sonuçlara gebe.Ne zamandır ulus devletin sonunun geldiğini öne sürenler bunun yerine daha iyi bir kavram koyamadıkları için etnisite farklılıkları dini kimliklerden daha fazla ön plana çıkıyor.Kültürel ırkçılık olarak adlandırabileceğimiz bu yaklaşım küresel ekonomik krizin toplumsal altyapıyı sarsıp durması ile işsizliği tetikleyen ortamında içe kapanmayı getirecek.Aynı toplum içerisinde yaşadıkları halde halkların birbirlerinden uzaklaşmaları insan kavramının içinin boşaltılması ile eş zamanlı.

Mustafa Kemal’in siyasi ve askeri bir deha olarak kurduğu Cumhuriyet konusundaki hassasiyetimizi yitirmemiz toplumsal çürümenin getirdiği bir gelişme.Bu durumun sebepleri arasında; üretimi adil bir şekilde paylaşamamamız ile dışarıdan kotarılıp kabaca önümüze konan politikaların halk ile devlet arasında gerginlik yaratması yatıyor.Alt grupların taleplerini ya toptan reddedip geri itmek ya da toptan kabul etmek arasındaki tutarsızlıklar gelişmelerin sarkacında diğer grupları rencide ediyor. Ekonomik değişimin kaçınılmaz ve insanı darmadağın eden süreci kimlikleri, kültürleri,aidiyetleri bambaşka biçimlere sokarken gerçek gündem gözümüzden kaçırılmaktadır.

Sanal gelişmelerin halkın gerçeğini gözden ırak bırakması olaylara derin bir bakış açısıyla bakmamıza engel değil.
Herkesin bildiği sırları madde madde yazalım:

1-Dışa bağımlı Türk ekonomisi büyük bir kriz içerisinde.
2-Çatışmalara bile yol açabilecek ekonomik huzursuzluklar kukla bir hükümetin elinde daha da artıyor.
3-Cemaat haline getirilmemiz fikri alanda eleştirel düşünce refleksimizin ne kadar zayıf olduğunu gösteriyor.
4-Özgür ilim ve sanat toplum hayatından kendini çekmiş durumda.Saçmasapan adamların uzman sayıldığı, utanma duygusunun dilini yuttuğu dönemler krizin bize bir armağanı.
5-Ankara’nın dar kalıplarından kendimizi kurtarırsak ekonomi-politik temel stratejimizin yeniden belirlenmesi gerektiği açık.

Zor zamanlar yaratıcılığı geliştirir.Yaratıcılığımızı boş işlerden gerekli işlere ayırmanın zamanı geldi de geçiyor bile