Tırmandırma Stratejisi…

Yaşanan her toplumsal olayda adım adım yaklaştığımız kanlı hesaplaşmanın izlerini görüyoruz.Pazar gecesi İnegöl’de,dün Hatay-Dörtyol’da yaşanan tehlikeli milliyetçilik sokaktaki iki grup arasındaki alacak-verecek davasına indirilemeyecek kadar önemli işaretler taşıyor bana kalırsa.Bir yandan “Balyoz Darbe Planı” nedeni ile tekrar tekrar gözaltına alınıp serbest bırakılan ve yeniden tutuklama emriyle çağrılan askerler;diğer yandan referandum gülmecesinin tuzaklara ram ettiği siyasetçiler…Her ikisi de krizin yarattığı sosyal patlamayı görmezden gelerek kendi dertlerine düşmüş durumdalar.

Peki tüm bunların arka planında ne gibi uzun erimli stratejiler var?
1-ABD,Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt Devleti kurmak için bölgedeki en organize güç TSK’yı çeşitli yöntemler kullanarak zayıflatma çabasında. Ergenekon Davası, AKP ile ABD’nin hükümete yakın polis ve adalet unsurları ile MİT teşkilatı kullanılarak bir araya geldiği tertiplerin kod adı sanki.Her tutuklama kararında hastaneye yatan emeklilerden nasıl darbe lideri devşirilecek merak ederim?
2-Türkiye açısından Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’ni uygulamak amacıyla Medeniyetler İttifakı eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan daha iyi bir isim akla gelmiyor.Abdullah Gül,Bülent Arınç,Hüseyin Çelik vb… Türk büyükleri halka ılımlı İslamı yavaş yavaş alıştırmak için en uygun siyasi kimlikler.
3-2001 yılı öncesinde başlayan ve ardından devam eden krizlerle çökertilip dışa bağımlı hale getirilen ekonominin yarattığı kaos, toplumsal hareketlilik için en uygun beşeri iklimi yaratmaktadır.Şehit cenazelerinin yeniden gelmeye başlamasıyla işsizliğin kol gezdiği Anadolu bozkırında kutuplaşma artarken şiddete meftun gruplaşmalar bu sayede yanaşık düzende bir araya getirileceklerdir.

İşte size varlık-yokluk kavgasının bana çizdirdiği kısa Türkiye portresi. Bu betimleme sadece iç ve dış düşmanlıklara akıl erdirip suçu onlara atarak sorunun özüne inememenin çaresizliğini de içeriyor.Ülkemiz bir yandan bireysel terör sayesinde çatışma heveslisi insanların bollaştığı kışla tipi demokrasi günlerine geri dönerken diğer yandan üretimin tıkanması, üstelik adil biçimde paylaşılmaması yüzünden sosyal hayatında cemaatleşme şarkısını en üst perdeden söylemekte.

Rant ekonomisinin gelip dayandığı nokta böylesi çatışma dolu geceler değil mi?Hataları başkalarında arayarak kendimizi kandırmanın yolunu dış düşman fenomeniyle gideremeyiz.Şapkayı önümüze koyup düşünmenin tam zamanı.Barış gemisi henüz kalkmadan yetişip binmek gerekir.

Kimi Kimden Soralım?

Facebook’ta 18 Temmuz 2010 tarihli Sözcü Gazetesi’ndeki manşet haber gözüme ilişti.Haberde 2.Abdülhamit’in torunu Osman Kamil Osmanoğlu’nun cenazesine katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve 4 bakanından bahsedilirken hemen yan sütunda Van’da şehit edilen Burhan Kılıç’ın Ardahan’daki cenazesinin haberi var.21 yaşındaki şehidin cenazesine katıl(a)mayan iktidar partisine mensup siyasiler sıra 90 yaşındaki Abdülhamit’in torunun cenazesine gelince seve seve saf tutuyorlar.

Ucuz milliyetçiliğin ötesinde anlatacaklarım.Dışarıdan karpuz gibi seçilip adım adım yetiştirilen ve oylarımızla başımıza getirdiğimiz aktörlerin ibretlik görüntüleridir bu haberde anlatılanlar.Halkın,haklının,mazlumun, yoksulun yanında olmayan;sadece varlıklının değirmenine su taşımayı iş edinmiş bir parti ve o partinin Genel Başkanı yani Başbakan’dan bahsediyorum.İleri gelenlerin etnik kimlikleri beni zerre kadar ilgilendirmiyor.Anadolu toprakları bir ırklar sofrasıdır;orada yaşayan herkesin bizlerin hayatında bir şekilde etkisi olmuştur.Bu gerçeği sanırım kimse inkar edemez.

Esas dikkat çekmek istediğim konu toplumda yaşanan varlık-yokluk kavgasının yarattığı ayrışma ve gerginliğin etnik kimlik çatışması şeklinde sahnelenmek istenmesidir.Tedirginliğin safha safha tırmandırıldığı psikolojik harbin gönüllü kobayları haline getiriliyoruz bana kalırsa. Tüketmek için çıldıran ama parası bu harcamalara yetişemeyen bir toplumun efradı olarak konuşa konuşa vardığımız son nokta başımızdaki adamların hangi ırka mensup oldukları ise yandı gülüm keten helva.

Sabah saatlerinde Hakkari-Çukurca’daki askeri birliğe PKK tarafından yapılan saldırıda 6 asker şehit oldu.Halen devam eden çatışma hakkında verilen bilgiler bu kadar.Aynı şehit cenazeleri gene haber olacak ve bizler gene oturup seyredeceğiz.Tayyip Erdoğan’a kızacak,Öcalan’a söveceğiz. BDP’ye düşman kesileceğiz.Üstelik kardeşin kardeşi vurduğu bu kanlı oyunda başgedikliyi oynamaya devam edeceğiz.

Tehlikenin giderek büyüdüğü toplumun temellerinin dinamitlendiği geçim kavgasının etkilerinin her yanımızda yaşıyoruz.Akşam yemeğinde 10 askeri ücretlinin maaşını harcayanların heyecanla seyrederken yattığımız gaflet uykusundan kalkmak için düşman gemilerinin İstanbul kıyılarına gelmesi mi gerekiyor?

Bugün aynı zamanda Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıldönümü.Bizleri birbirlerine düşman edenlerin EOKA’cılarla el ele Kıbrıs’taki Türk varlığını yok etmeye çalışmalarını önleyen sonuna kadar haklı bir harbin tarihi.Bosna-Hersek, Irak,Afganistan,Yemen ya da Filistin,İran…İslam Dünyası’nın bugün düştüğü acı ve acizlik çukurundan geçen yüzyılın başında bizleri kurtaran Mustafa Kemal ile arkadaşları hakkında nefret cümleleri kuran adamların onur duygusundan bu denli uzaklaşmaları yaşanan yozlaşmanın siyasi arenadaki kişilikleri nasıl etkilediğinin göstergesi.

Yazdıklarımdan husumet ekini hasat edenlere diyecek bir şeyim yok.Eğer Milliyet blog sayfasında bu yazı yayımlanmazsa editörlerin canı sağolsun. Yazmak istediklerim söylemek istediklerimden daha fazlası…Kelimelerin boğazımıza dizilip kaldığı zamanları yaşıyoruz ne yazık ki!