Tarih boyunca piyasa ekonomisinin dayandığı temel argüman özel mülkiyet kavramı olageldi.Kişi özgürlüğünün sınırsızlığını savunan liberal düşünürler;”Bırakınız yapsınlar,bırakınız geçsinler!” felsefesinin insanları sınırsız ölçüde hürriyet sahibi kıldığını savundu.Onlara bakılırsa birey, varlığını mutlak biçimde koruma ve geliştirme;kaliteli yaşam koşullarını gerçekleştirme yollarını ancak ve ancak özel mülkiyetin korunduğu serbest piyasa düzeninde sağlayabilirdi.Teşebbüs özgürlüğü piyasa ekonomisinin olmazsa olmaz koşulu oldu.Pazarda dengeyi kurduğuna inanılan o çok meşhur gizli elin varlığı müteşebbisin serbest iradesine dayandırıldı.
Yaklaşık 350 senelik kapitalizm tecrübesi bizlere temel hak ve özgürlüklerin sadece bir avuç insana mahsus ayrıcalıklar olduğunu gösterdi.Küreselleşme:Kar etme güdüsüyle hareket eden politik hayvanın ekonomik canavara dönüştüğünün somut göstergesi sayılabilir.Sosyalizmin insanlık tarihinde yola çıkış macerası ise daha adil bir topluma ulaşma çabasının karşılığıdır.Emek kesimi pastadan diğer üretim faktörlerine nazaran daha fazla pay almalı, gerekirse devrim yoluyla düzen değiştirilmelidir.
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından bu yana liberaller sol ekonomik düşünceyi tarih tarafından geçersizliği bizzat ispat edilmiş tez biçiminde dünya kamuoyuna sundu.Aslında serbest ekonomik düzen adaletsizliği arşa vardırdığı sürece sosyalizm hep umut olarak kalacak idi.Dini ve etnik savaşların perde arkasında sol siyasetin yoksunluğundan kaynaklı insan hakları ihlalleri yatıyordu.
Ülkemize gelirsek şimdiye kadar yönetimde bulunan sağ partiler sınırsız liberalliklerini muhafazakar sloganlarla gizlemeyi başardı.Eşraf-Ağa-Şeyh-Siyasetçi ekseninden devşirilen yönetici kesim toplumun adaletsiz dokusunu din soslu icraatlarla daha beter bozdu.Geçmişten günümüze miras edinilen ekonomik yapı ise yüzyıllardır süregelen toprak eksenli bölüşüm kavgasının sonucu olmuştu.Fransız Devrimi’nden itibaren güç kazanan kapitalizm sahip olduğu sınırsız kaynaklar nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu’na gözünü dikmeye başladı.Batılılara göre geri kalmış imparatorluk direnecek güce sahip değildi.Bu siyaset 1800’lerin başlarından itibaren serbest piyasa sistemine geçişi sağladı.Liberal ekonomi politikaları,emperyalizm ve işbirlikçilik elele vererek yaklaşık bir asır içerisinde Devlet-i Osmaniyeyi yıktı geçti.Büyük toprak kayıplarından sonra milli devlet kurulabildi.
Kapitalizm;küreselleşme aşamasına gelinceye değin iki dünya savaşı,Soğuk Savaş ara dönemi ve şimdilerde milyonlarca insanın ölümüne neden olan Büyük Ortadoğu Projesi’ni yarattı.Soğuk Savaş döneminin Türkiye’ye yansıması ise sağ siyasetin devlet toprağında gübrelenmesine yaradı.Dünya’da solun gerilemesi topraklarımızda sınıflararası dengenin değişmesine yol açtığı söylenebilir.24 Ocak Kararları’nın ardından 12 Eylül Askeri Darbesi tesadüf değildi.Yeni Dünya Düzeni ülkemize yeşil rengin değişik tonlarını liberalizm eşliğinde sunuyordu.
Sanayileşmenin en belirgin göstergesi sayılan hızlı nüfus artışı ve köyden kente göç süreci taşra değerlerini kent ortamına taşıdı.Kentleşmeyle beraber gelişen yabancılaşma ve gelir dağılımı bozukluğu solun bir süreliğine sahneden çekilmesiyle birlikte sağ partilere paha biçilmez insan kaynağı yarattı. Pusulasız kalan kırsal kesim insanı devlet destekli milliyetçi, dinci yahut muhafazakar partilere mahkum edildi.Eşraf-ağa-şeyh şeytan üçgeni bünyelerinden devşirdikleri politikacıları seçmenlere kurtarıcı biçiminde sunuyor bu aşamada “Adil Düzen” gibi palavralar halkı sermayeye daha fazla bağımlı kılıyordu. Düzen değişikliği adı altında gerçekleştirilenler vatandaşı bankalara daha fazla borçlandırmaktan başka bir işe yaramadı.Krizler borçların ödenmesi için fakirlerden zenginlere kaynak transferinin en kolay yolu oldu.Devlet batan kamu kurum ve özel banka borçlarını halka tahvil ettiğinden beri fakirlik iyiden iyiye artıyordu.Muhafazakarlaşan orta sınıf yoksulluk şartlarına ram olurken AKP öncesinde 10 senelik periyotlar halinde gerçekleşen ekonomik çalkantılar arasındaki süre 7 seneye indi.Liberalizm olgusu şehirde yaşayan taşra kökenli insanları yoz muhafazakarlar haline getirirken İslami kapitalizm serbest para politikaları sayesinde ianeye muhtaç edilen kesimleri yarattı.Blok oylar yardımıyla azınlığın istekleri çoğunluğa kolaylıkla dayatılabildi.Borç ödeyerek parasız kalmaktan kaynaklanan yüksek basınç gündeme yeni mali kriz ortamını ve Kemal Derviş ismini yeniden getirdi.Yoksa kişibaşına milli geliri 10.000 doları geçen güçlü ekonomide emekliye 100 TL zam yapılması heyecan kasırgası estirmezdi.
Liberalizm Avrupa’da burjuva sınıfının yarattığı siyasi düşüncedir.Var olduğu ekonomik koşullardan bağımsız değendirilemez.Bu felsefe güçlenirken Orta Çağ’dan Yeni Çağa geçiş ve toplumsal aydınlanma ile can bulan kapitalizm sürecinin yol haritası oldu.Rönesans hareketi ve dinde yapılan reformlar yardımıyla gürbüzleşti.Ticaret yollarını ele geçirip sömürge sahibi olarak parasını çoğalttı.Kıta Avrupa ekonomileri;Sanayi Devrimi’ni,kitlesel üretimi ve işçi sınıfını bu sayede mevcut kılabildi. Sosyalizm ise ekonomik altyapıda kapitalizmin vardığı yeni aşamanın adı idi.
Yaşadığımız topraklarda 200 yıldır devlet eliyle kapitalist yetiştirme gayretlerinin kaçınılmaz sonucu ise sermaye birikiminin sınırlı miktarda kalması gerçeğidir.Aynı süreçte kamu ihaleleri yoluyla yapılan kaynak transferi gelir dağılımını iyice bozdu.Bu sebeple tasarruf düzeyi gitgide düşüyor; yüksek borçluluk oranı ise yaşanabilir geliri azaltıyordu.Geliri azalan kesimler muhafazakar olup zenginlere benzer biçimde devlet baba vasıtasıyla geçinmenin yollarını arıyorlardı.Bizde tanık olunan gelişmeler sol siyasetin yokluğunda devlet eliyle kotarılan yozlaşmanın dayanılmaz ağırlığını taşıyor. Orta sınıf yok olurken yumuşak sesli liberallerimiz nereye kayboldular?