Provalar…

Dış politika dehası Ahmet Davutoğlu henüz Başbakanlığa atanıp görevde olduğu 6-7 Ekim 2014 tarihleri arasında ülkemizde Kobani Olayları yaşandı.O sıralar HDP’liler tarafından “Biji Obama” lafı boşuna söylenmemişti.50’ye yakın insanımız PKK-CIA kışkırtmalı saldırılarda öldürüldü.Hedef IŞİD tarafından kuşatılan Kobani’ye yardım bahanesiyle halka ve devlete saldırmaktı.Erdoğan”Kobani ha düştü,ha düşecek.” lafını yumurtladı;Selahattin Demirtaş halkı sokağa çağırdı; ardından olanlar oldu…PKK,ABD tarafından kurgulanan plana uydu ve ülke yangın yerine çevrildi…Başbakan’ın görevine yeni atandığını yeniden vurgulamalıyım…

Sonradan anlaşıldı ki IŞİD(made in USA) Suriye’de PKK devletçiğine alan açıyordu. Bölgede süpürme harekatını IŞİD yapıyor ardından Irak’ta Peşmerge-Suriye’de PYD gelip o topraklara yerleşiyordu.Hatta ve hatta Baas Rejimi ile Rusya hem IŞİD hem de PYD ile anlaşabiliyorlardı.Hükümet ise Müslüman Kardeşler çıkışlı Özgür Suriye Ordusu’nu destekliyordu.El-Nusra ve benzeri selefi gruplarla da dirsek temasını koruyordu aynı zamanda.Katar ve S.Arabistan’la birlikte Ortadoğu’nun Truva Atı rolünü üstleniyordu AKP…Hem de ne uğruna? Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eş Başkanlığı uğruna…PKK-AKP görüşmeleri aynı nedenden ötürü İngiltere tarafından tezgahlanmıştı…Terörist Öcalan aynı nedenden ötürü İmralı’da kullanıma açıldı.Peki Çözüm Süreci’nin maliyeti ne oldu?7 Haziran 2015-Aralık 2016 tarihleri arasında yaklaşık 700 asker-polis-korucu şehit edildi. Canlı bombalarla yüzlerce insanımız öldürüldü…Yılbaşı gecesi Reina’da IŞİD saldırısı yaşandığı zaman şaşırıp kalıyoruz.Ülkenin doğu kesimi savaş halindeyken batısını rahat bırakırlar mı zannediyorsunuz?Öyle düşünüyorsanız Tekirdağ rakısı kadar safsınız…

Sonunda halkının dökülen kanı bahasına Türk hükümeti dize getirildi…Peşmergeler PKK unsurlarıyla beraber sınırımızdan içeri alındı.Yedikleri lahmacun paraları bile devletçe ödenip otobüslerle Kobani’ye götürüldüler.İkinci bir Habur Olayı yaşandı…Ardından her ne hikmetse Ayn-el Arap(Kobani) IŞİD’in eline geçmekten kurtulup PYD’ye teslim edildi! İsimli davalar ve iftiralar yoluyla TSK mensupları neden hapse atıldılar  hiç merak ettiniz mi?PKK devletçikleri gözümüzün önünde kurulurken askerimiz karşı koyayamasın diye…

Fetullahçılarla yıllardır kolkola olan hükümet ABD tarafından 2011 yılına değin kıyılan mut’a nikahını 2014 başlarına kadar zoraki sürdürmek zorunda kaldı.Dersanelerle hatta daha gerilere gidersek siyasal İslamcıların yardım dernekleri üzerinden başlayan kavgaları devleti bölüşme konusunda çıkmaza sürüklenecek kör dövüşüne neden oldu.Bir anlamda aynı rant kavgasının kanlı sonucudur 15 Temmuz Darbesi…Binalı Yıldırım üç aylık Başbakan bile değildi.Ne olmuştu da Ahmet Davutoğlu şutlanmış yerine Binali oyuna sokulmuştu?Sadece Başkanlık ısrarı mı?Bu arada unutmayalım BOP 22 ülkenin sınır ve rejimlerini değiştirmek üzere yola koyulmuştu.Bizim rejimimiz de Başkanlık Sistemi’ne çevrilerek        -yani Padişahlık- ülkede iç çatışma ihtimali güçlendiriliyor.ABD ve Batı güçleri hem iktidara hem muhalefete destek vererek savaşı kızıştırmakla uğraşıyorlar.Hem PKK’ya silah veriyorlar hem de AKP ile pazarlık masasına oturuyorlar.Bizimkiler ise şaşırıp kalmış durumda.Öyle ya,güvendikleri her dağa Mart karı yağdı ansızın…Damdaki kemancı gibi efelenip duruyorlar ama bu serzenişlerin kime yönelik olduğu belli değil?Eğer ABD’ye yönelikse İncirlik Üssü’ni kapatırsın olur biter.Tapan sıkıyorsa tabii…Yoksa garibanları hapse atarak ülkeyi içinden çıkılmaz hale sokmanın gereği yok.Madem dünya liderisin gereğini yaparsın…15 Temmuz yaşanmasa Fırat Kalkanı Harekatı bile yapılamazdı bana kalırsa.Erdoğan ve AKP’lilere meş’um bir uyarıydı sadece.Halkın kanı dökülerek kendi kavgalarını millete yaptırdı koltuğa bağdaş kuranlar.

Benzer sebeplerle uyarılan bir iç çatışmanın eşiğindeyiz.Bu sebeple Fetullah ve Erdoğan bağlı bulundukları Siyonist-Hristiyan İttifakı’na bağlılık görevlerini ustalıkla yerine getiriyorlar.Bu arada ekonomi giderek daralmış kimin umurunda.Toprak rantı üzerine bina edilen inşaat ve iane ekonomisi borç batağına saplanmış durumda.2001 Krizi halen devam ederken kamu varlıkları umarsızca satıldığından dolayı işsizlik ve enflasyon rakamları eş aralıklarla büyüyor.Paradan altı sıfır atıldı;gizli zamlar yapıldı;pahalılık gizlenemez noktaya yükseldi.Bize borç para verenler şimdi paralarını geri istiyorlar.AKP’liler ise memleket yanarken koltuk derdine düşmüş durumda.Terör ve pahalılık onların umurlarında bile değil.Varsa yoksa hesap vermemek çabasındalar.Hesap günü yaklaştıkça korku dağları büyüyor.Halk ise aslında taraf olmadığı bir savaşın mağduru olmanın derdinde.Allah akıl versin hepimize…

Rus Hamlesi…

Geçen hafta içerisinde İsrail Başbakanı ve Türk Cumhurbaşkanı sırasıyla Moskova’yı ziyaret ettiler. Amaçları açık idi.Bölgede ABD ve Batı ittifakı karşısında denge unsuru sayılabilecek herhangi bir gücü kabul etmemek.Aynı günlerde Amerikan istihbarat birimleri gazetelere Rusların havadan ve karadan Esad ve Baas Rejimi’ne askeri desteğini arttırdıklarını açıkladı.Medyayla görüntüler paylaşıldı.Anlaşılan o ki Rusya, Suriye’nin Akdeniz kıyısında bulunan şehri Lazkiye’ye üs kurmuş ve yakın çevresine savaş uçakları,helikopterler ve askeri malzemeler yığmaya devam ediyor.Rus askerleri zaman zaman muhaliflerle çatışmalara girecek kadar konuya dahil olmuşlar.Önce kendi güvenliklerini iç savaşın ardındansa Esad’a bırakılacak Suriye toprakları için yaşam alanı oluşturmakla meşguller.Bizim açımızdan sorun aynı acil halini sürdürür durumda ancak Suriye halkı yeniden kan,gözyaşı ve acıya boğulacak gibi.Dev güçlerin birbirlerini sınırlama çabaları kanlı stratejiler yarattıkça Ortadoğu coğrafyasından üzerimize vahşet görüntüleri yağmaya devam edecek.

Peki Türkiye bu güç dengesinin neresinde yer alıyor?Cevap üzücü:Hiçbir yerinde!Dış politika Cumhuriyet geleneklerinden ayrıldığından beri manevra kabiliyetimizi her alanda yitirmiş durumdayız.NATO üyeliğinden ötürü ABD’ye açılan üsler kendi savaş uçaklarımızı,kara ve deniz unsurlarımızı izlemeye yarıyor.Amerikan istihbaratı terör örgütleri lehine ve bizim aleyhimize bilgi paylaşımında bulunuyor.1992’de Muavenet destroyerinin vurulması,1993’de Eşref Bitlis’in uçağının düşürülmesi Amerikan savunma stratejilerinin bizim açımızdan emellerini açıkça ortaya koyuyor.1964 yılında İnönü’ye yazılan ünlü Johnson Mektubu müttefiklerin ne kadar dost canlısı! olduklarını sanırım göstermiştir.2003 yılında Süleymaniye ve ardından 2007 yılında Ergenekon, Balyoz,Askeri Casusluk,Amirallere Suikast gibi kirli davalar Türk Silahlı Kuvvetleri’ni maddi ve manevi açılardan yıldırmakla görevli komplolardı. Cemaat-CIA-MİT bu hıyanetin ortakları oldular. İktidar partisi ise tepkimeye girmeyip sureti haktan görünerek aynı oyunda rol alıyordu.Aslında hem Cemaat-hem AKP-hem PKK/HDP üçlüsü Amerika Birleşik Devletleri tarafından kullanılan kukla idiler.İşleri bitince çöpe süpürüleceklerdi.Son zamanlarda yaşananlar bu sözlerimi teyit ediyor.

Şimdi aynı ABD devleti Suriye topraklarında konumlu PKK sayılan PYD’yi IŞİD’e karşı desteklemekle meşgul.Türk dış politikası ise aynı güçlere peşmerge eliyle yardımda bulunmayı sanırım marifet zannetti.MI6-CIA aklı kullanılarak Erdoğan’a buyur edilen Çözüm Süreci PKK’ya kırsalda nefes aldırırken terör dağlardan şehirlere yerleşti.Terörist unsurlar KCK davalarıyla birlikte iyice güçlenip saflarını sıklaştırdı.Örgüt,Kobani Olayları’nın ardından Cizre, Yüksekova, Nusaybin gibi yerlerde ayaklanma provalarına hız verdi.

Daha önemlisi aynı süreç sayesinde örgüt meşruiyet kazanarak halk tabanını genişletti.Kürtçülük davası siyasal bilinçlenme aşamasını tamamlayarak kendi Sierra Maestra’larını yaratmaya başladı. Yaratılan asayişsizlik ve güç boşluğu sonucu Dağlıca gibi bölgelerde askeri üsler konvoy ve karakolların korunmasına değil militanlarca saldırıya uğramasına neden olmaya başladı.Sebep ise basitti: Kırda kaybedilen alan şehirde terörist unsurlara hakimiyet sağlamıştı. Çözüm Süreci ihaneti ise aynı taktiğin gereği Öcalan tarafından Erdoğan’a sunuldu. Mayıs 1993 tarihinde 33 askerin Bingöl’de şehit edilmesi örneğinde görüldüğü gereği örgüt dönemin taktiği gereği geri çekilip zamanı uygun bulunca saldırıya geçmişti.Öcalan’ın devlete karşı Stratejik denge aşamasından Stratejik Saldırı aşaması yetkinliğine ulaşması Çözüm Süreci yüzünden Ak Parti’nin kapatılması  ve Erdoğan’a Yüce Divan yolunu açacak gelişmelerden sadece bir tanesi. Reyhanlı Saldırısı,17-25 Aralık Operasyonları,MİT Tırları,Gezi Parkı Olayları, Aralık 2011 Dağlıca bombalaması gibileriyse diğer siyasi dava dosyaları olarak mahkemelerde yer alacak önemdeler.

Gelelim Rus hamlesinin içerdiği mantığa.Sanırım Amerika ve Rusya Esad konusunda anlaşma noktasına ya yakın veyahut ulaştılar.Öyle ya Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry “Esad’ın hemen gitmesine gerek yok.” mealinde cümleler sard etmeye başladı.İran-Rus ikilisi Irak-Mısır-Lübnan Hizbullahı ile birlikte Batılılara alan hakimiyetlerini daha güçlü biçimde göstermiş oldu.Yakın zamana değin umut bağlanan Cenevre Görüşmeleri’nden sonuç alınamayınca Moskova bölgeye ağırlığını daha fazla koymaya başladı.İran ile P5+1 ülkelerinin nükleer anlaşmaya imza atmaları Suriye konusunda yaşanan süreci iyice hızlandırdı.Peki Suriye sınırları içerisinde Esad-ya da Baas Rejimi- küçük ama önemli bir bölgede varlığını sürdürebilirse diğer siyasi aktörlere yönelik ne gibi gelişmeler yaşanabilir?Cevap: İlk fırsatta Tayyip Erdoğan koltuktan indirilmeye çalışılır.Sebebi ise basit:Artık kendisine ihtiyaç duyulmuyor.Yapması gereken işi tamamladı ve kanalizasyona süpürülme zamanı geldi.

İşte size kısaca anlattıklarım insanların hayatları bahasına kan,gözyaşı ve zulüm üçlüsünün stratejiye geçmiş hali.Son beş yılda çocuklar,anneler,babalar sokaklarda bombalar altında öldürülürken kimse umursamamıştı.Bundan sonra da onların yerini alacak kurbanların kimsenin umurunda olacağını zannetmiyorum. Acımasız bir var olma savaşı bölgede hüküm sürüyor.Haçlı Seferleri ve Moğol İstilası’ndan bu yana tarih bu denli kanlı gelişmeleri Levant’a layık görmemişti. Üstelik kanın zamanla duracağını beklemek gerçekçilikle bağdaşmıyor.Yaşanan bu süreç içerisinde Türk halkının kaderi de kritik eşiğe gelmiş durumda.İnşallah 1 Kasım dertlere derman olur.

Kanla Yazılan Strateji…

Geçtiğimiz Perşembe günü Kilis sınır hattında bir astsubay IŞİD militanlarınca şehit edilirken iki askerimiz  yaralandı.Gün boyunca çatışma devam ederken askerimizi şehit eden 5 terörist ise öldürüldü.Cuma  günü ve bu sabaha karşı Türk Hava Kuvvetleri’ne ait savaş uçakları aynı örgütün toplanma merkezi ve mevzilerine operasyonda bulundular.Bir çok militan yok edildi.

Karşımızda bir devlet bulunmadığından PKK için yapılan sınır ötesi harekat  benzeri yeni bir durumla karşı karşıyayız.Böyle dönemlerde bilgi akışı kesik ve  yanıltıcı; aynı zamanda yalanlarla harmanlanmış durumdadır.Üstüne üstlük politika uygulayıcıları benzer sebeplerden ötürü taktik yetersizlikler içinde olabilirler. Devletin daha üst seviyelerinde Suriye konusunda tutarlı ve güncellenmiş bir devlet politikasının bulunmaması stratejik hataları beraberinde getirebilir.

Devam eden günde bir çok il genelinde terör örgütlerine karşı polisin harekete geçmesi devletin sinir merkezlerinin yeni duruma ayak uydurmaya çalıştıklarını gösteriyor.Güvenlik birimlerine istihbarat akışı sağlam kalsa bile ham bilgiyi değerlendirip operasyonel hale getiren siyasi akıl bulunmadığı takdirde yaşadığımız karanlık süreç kim bilir hangi kanlı noktaya kadar sürer gider?İstihbarat örgütleri eşgüdümle hareket etmediğinden dolayı üstüste bombalamalar yaşandı. Başarısızlık kimsenin kabul etmediği yetim evlat sayılır.Silahlı Kuvvetler personelinin CIA-Cemaat-AKP güdümlü Ergenekon,Balyoz gibi yalanlarla örülü davalarla hapse atılması sınırlarımızda can yakıcı sonuçları yaratmamış mıdır?4 Temmuz 2003 günü Süleymaniye’de yaşanan çuval rezaleti kırmızı çizgilerimizin silik kalmasındaki amillerden en önde geleni olarak kabul edilemez mi?MİT Tırları Olayı ve ülkemize alınan 2 milyona yakın mülteci Suriye iç savaşında bizi taraf konumuna getirmedi mi?Yangına benzin dökmekle ne kadar yanlış yapıldığı sanırım hükümet tarafından geç de olsa anlaşılmıştır.

Suruç Saldırısı;Ceylanpınar ile Diyarbakır’da vurulan polisler;Adıyaman ve Kilis’de şehit edilen askerler birilerinin Türk devletine kanla yazılmış mesajıdır: Okuyup izlediklerimden  edindiğim kısmi bilgilere dayanarak  verilen mesajın kamuoyunca şu şekilde okunması gerektiğini söyleyebilirim:

1-PKK ile anlaş…Her ne bahasına olursa olsun bağımsız Kürt devletinin yanında ol.

2-İncirlik dahil tüm Amerikan üslerini sınırsız kullanıma aç…Gerekirse yabancı kara birliklerinin sınırlarından intikalini sağla…

3-Daha fazla kan dökülmesini istemiyorsan ileride kurulması düşünülen Kürt Konfederasyonu’na Türk topraklarından bir kısmını gönül rızasıyla teslim et.Yoksa yaşanacak iç savaş sonrası toprak kaybın daha büyük olur.

4-IŞİD ile Batı devletlerinin istediği biçimde savaş.Teröre karşı mücadele ederken PKK örgütünü mümkün oldukça görmezden gel.

Benim Suruç ve diğer saldırılardan anladığım temel mesajlar yukarıdaki minvalde. Şimdi benim gibi her kesimden insan çeşitli öngörülerde bulunuyorlar.Bilgi eksikliği ve teorik yetmezlik sonucu çok erken sonuçlara varıyor olabiliriz. Unutulmamalı ki Büyük Ortadoğu Projesi Sovyetler Birliği yıkıldıktan itibaren son 35 senede İsrail tarafından planlanmış;İngiltere tarafından istihbaratı yapılmış;ABD tarafından uygulamaya konulan Kürt(Büyük İsrail) devleti projesidir.Konu ile yakından alakalı diğer Batı devletlerini de çeşitli rollerde görebiliriz.İçeride de satılık adamlar olduğu açık.Tehlikenin farkında olmamız lazım.

Savaşın her türlüsünün yaşandığı bir dönemdeyiz.Halkımızın direnme gücü terörle sınanıyor.Türk milletinin ilk defa karşılaştığı zorluklar değil tüm bu yaşananlar. İçeride birbirine kenetlenmiş bir toplum dışarıdan gelen saldırılara karşı daha zinde cevaplar verebilir.Türk varlığının devamı kendimize ve birbirimize olan güvenle eş anlamı taşıyor.Hiçbir haklı gerekçe bir ülkenin gerçek sahiplerinin yaşamlarından daha değerli değildir.Ancak hayat hakkı söz konusu olursa savaş için geçerli bir neden bulunduğu öne sürülebilir.Korkarım savaş için geçerli nedenlerin fazlalaştığı günlere yaklaşmaktayız.

Karanlık Adımlar…

Bugün ŞanlıUrfa,Suruç’da kadın olduğu tahmin edilen intihar saldırganı Amara Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantı esnasında kendisini patlattı.Sonuç: 31 ölü,100’e yakın yaralı… Yapılan gösterinin Kobani için destek eylemi olduğunu söyleniyor.Sanıyorum istenen amaç hasıl olunmuştur. Tanımadığımız, oturup konuşsak anlaşamayacağımız insanlar berbat biçimde hayatını kaybetti.Kör terör böyle bir şey işte.Pazar günü Irak’ta 120 kişi gene bir intihar saldırısında  yaşamdan koparılmıştı.

Ortadoğu topraklarında kanlı bir el müslüman canı bahasına Kürt topraklarını genişletiyor.Batılı devletlerin yürüttüğü Büyük İsrail Projesi ya da Büyük Ortadoğu Projesi komşularımızda Kürt Koridoru yaratarak hayat buluyor.Çözüm Süreci denilen kandırmaca aynı projenin Türkiye ayağı. Madem süreç sayesinde tek bir asker cenazesi gelmiyor neden hızla yeni kalekollar inşa ediliyor?Aslında PKK adı verilen terör örgütü Batı kamuoyunda IŞİD ile mücadele için parlatılıp durulurken Ankara Ortadoğu’da kaybedilmiş davanın izini sürüyor.Savaş milyonlarca mülteci ile birlikte sınırlarımızın içine kaymışken MİT tırları aracılığıyla yangına benzin dökmenin acı faturasını tüm ülke ödüyor. Kimilerinin beğenmediği “Yurtta sulh, cihanda sulh.” şiarına ne kadar muhtaç bir halimiz mevcut.Üstelik PKK denilen örgütte bulunan siyasi zeka bizde yok.Stratejik ve moral açıdan tıkanıp kalmış durumdayız.Ekonomik gidişat artan savaş giderleri sebebiyle enflasyon ve faizleri azdırıp durgunluk aşamasına yaklaşmakta.

Geçen günler içerisinde Amerikan Savunma Bakan Yardımcısı bayan Ankara’da İncirlik Üssü’nün kullanılması amacıyla istişarelerde bulunmuştu.Benim iddiam o ki istediklerini alamayınca görev IŞİD terör örgütüne düştü. Amerikalılar kendileriyle ortak hareket edilmemesinin intikamını masum insanları öldürmekle aldı.Savaşın tüm bölgeye yayılması için yapılan manevralar işin içine Türkiye ve İran’ı katmaktan geçiyor.Kürt bölgelerinde patlayan her bomba bizi savaşa bir adım daha yaklaştırıyor.Suriye ve Irak diyarlarında beslenen yangın Türk topraklarında hüküm sürecek kanlı hesaplaşmaları gündeme getiriyor.

Bombalı saldırının IŞİD tarafından gerçekleştirilmesi şaşırtıcı değil. Cerablus,Kamışlı,Kobani, Afrin,İdlib şeridinin Kürt güçlerce bir kısmının ele geçirildiği ve bir kısmının ele geçirilmek istendiği için müstakbel Kürt Konfederasyonu’nun Türkiye ayağı saldırı açısından tercih edildi. İran,İngiliz, Amerikan,İsrail,Fransız ya da Alman ortak girişim grubu da bu cinayetleri işlemiş olabilir.Artık pek bir şey fark etmiyor.Derin devletin etkisi olabilir; ihtimal dahilindedir.Diyarbakır’da HDP mitinginde yaşandığı gibi bazı karanlık güçlerin destekleriyle intihar eylemcisi planını gerçekleştirmiştir. Sokaklarda kaos yaşanması birilerinin işine gelir.Kanı kanla yıkamanın en acımasız biçimde görüldüğü zamanlarda meşum kurtarıcılar meydanları doldurur.Halk cellatına aşık olmaya başlar.Yaşamak kaygısı tüm isteklerin üstüne çıkar. Arkasından tanklar yürür.Asker silah kuşanır.Kardeş kavgası bir süreliğine durur.Umarım bu ihtimal gerçekleşme aşamasına gelmez.Dilerim içeride siyasi davalarla pasifize edilmiş Silahlı Kuvvetler dışarıda kullanamadığı korkunç  gücünü kendi halkına göstermeye başlamaz.

Evren ve Anneler…

12 Eylül kahramanı Evren dün öldü.Bir dönemin gencecik hayallerini silahla sindiren isim artık yok.Ne diyeyim bilmiyorum.

Zamanında büyüklerimiz  darbeyi dört gözle beklemişlerdi.1970’lerin ikinci yarısında terör iyice azgınlaşmış eskilerin deyimiyle ‘Örfi İdare’ siyasi çözümsüzlüğe tek çare olarak sunulmaya başlanmıştı.Biz atalarımızdan böyle görmüştük.Siyasi tarihte yazılanlara bakılırsa Namık Kemal Ersun görevden emekli edilince çıkan anlaşmazlık Kenan Evren’e yaramış hiç beklemediği anda Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanmıştı.1978 yılında hazırlıklarına girişilen Bayrak Harekat Planı Evren ve kurmay arkadaşlarına iktidarı yıkmak için gerekli imkanları sağladı.Siviller hemen her gün kapılarına dayanıyor subaylara “Daha ne bekliyorsunuz?” diyerek ateşe benzin döküyorlardı. Kontrgerilla devlet destekli cinayetlerine iyice abanıyordu.Sağ-Sol çatışması gençlerin hayatlarına mal oluyordu.Anneler çocuklarını sokağa kurban vermekten acılarına ağlayamıyorlardı.Değil mi ki aradan yıllar geçip bir Eylül sabahı kan aniden durmasın.

Askeri darbenin ülke çapında etkisi çok büyük oldu.Yaklaşık 600.000 kişi tutuklandı,50’den fazla kişi asıldı.İşkenceler,sürgünler,vatandaşlıktan çıkarılma ve görevden uzaklaştırmalar yaşandı.Sıkıyönetim uygulamaları, sokağa çıkma yasakları,Barış Derneği Davası,1402’likler,insan hakları ihlalleri, Diyarbakır Cezaevi… 12 Eylül acımasızlıklarından ilk aklıma düşenler.

Yaşım yetmediği için 80 öncesini fazla hatırlamıyorum.Ancak 1980’lerde yaşadıklarımız darbenin ne menem bir şey olduğunu çok açık biçimde gösterdi.PKK denilen melanet Diyarbakır Cezaevi’nde yeniden doğup gelişti.Fabrika önlerinde yankılanan postal sesleri sermayenin gücünü doruğa çıkarmaya yaradı. Sendika ve üniversiteler karar alma mekanizmalarından dışlandılar.Patronların hayalleri süngü yoluyla gerçekleşti.Liberalizm asker eliyle hayata geçirilmişti netekim.Dikensiz gül bahçesi sermayedarlara  kar etme konusunda çok şeyler vaat ediyordu.Toplumsal hayatta ise bizleri  Yeşil Kuşak stratejisinin istenmeyen çocuğu sayılan siyasal İslam ile tanıştırdı.

Askeri müdahalenin ekonomi-politik temelinde 24 Ocak Kararları’nın büyük etkisi bulunmaktaydı.Döviz krizine karşı alınan bu tedbirler halkın alım gücünü azaltmış Türk Lirası’na bir günde yaklaşık %33 değer kaybettirmiş idi.24 Ocak Kararları ile dış ticaret serbestleştirildi,tarımsal destekler budandı ve ihracat için yeni teşvikler hayata geçirildi.Devletin ekonomideki payı azaltılmaya çalışılırken sermaye transferlerine kolaylık getirildi.Alaturka kapitalizm bu sayede yeşertildi.Aynı kararları alıp uygulamak ise Özal’ın Başbakan Yardımcısı görevinde bulunduğu Demirel hükümetine nasip oldu.12 Eylül Darbesi’nden sonra asker Demirel-Özal arasındaki yolları ayırmış;fazla değil müdahaleden üç sene sonra Turgut Özal’ın ANAP’ı  iktidara seçilmişti.Darbe akşamı Jimmy Carter’a söylenilen cümle ise”Our boys have done!” oldu.Müthiş!..

Dikkat edilirse 28 Şubat 1997 tarihinde yaşanılan ‘Demokrasi’ye Balans Ayarı’ Tayyip Erdoğan’a yaradı. 12.Cumhurbaşkanı Erdoğan Siirt’te okuduğu şiir yüzünden açılan dava sonucu Pınarhisar Cezaevi’nde 4 ay hapis yattı.Bundan sonra siyasette tüm kapılar kendisine ardına kadar açıldı.Silahlı Kuvvetler’in müdahaleleri 12 Eylül sonrası Turgut Özal’a ANAP Genel Başkanı olarak Başbakan seçilmeyi;12 Mart sonrası Erbakan’a Milli Selamet Partisi’ni kurma imkanını sağladı.Kısacası darbeler din kavramını ideolojik silah olarak kullanan cemaat ve tarikatları iktidara bir daha gitmemek üzere getirdi.Hem Özal hem de Erdoğan’ın tarikat mensubu bulunması tesadüf değildi.Haki renk giyinenler doların yeşili ile türbe yeşilini eş zamanlı biçimde piyasaya sundular.

Bana kalırsa Evren ya da Erdoğan  hiç fark etmiyor;ikisi de toplumsal şartların yarattığı siyasi sonuçlar.Ekonominin kuralları kendi düzeninde işliyor:Sermaye güçlendikçe orta sınıf zayıflıyor,halkın alım gücü düştükçe otoriterlik genel kural haline geliyordu.Tecrübelere bakılırsa halkımızın yukarıdaki durumdan pek şikayeti yok.Bizim için birisi gelir birisi gider.Koltuğa her kurulan alkışlanır koltuktan düşen sövgülerle anılır.Paranın ucunu gösteren politikacı kıyak adam sayılır kamu rantını adil üleştiren ise babamız.Hepimiz biraz zübük,biraz Erdoğan,Erbakan,Evren ya da Özal değil miyiz?

İkide bir anneler ağlamasın lafını gevelerken sivil ya da askeri darbelerin bir daha yaşanmaması için değişmemiz gerekmiyor mu?Hele biz yarı okumuşların ne kadar çok ihtiyacı var güncellenmeye.Kafamızdaki kalıpları bir söküp atsak ne güzel olur.İlkesizlik ile değişmek arasındaki farkı anladığımız gün bunu da başaracağız.
Ezcümle açların sayısının tokları geçtiği ülkelerde sosyo-ekonomik darbe sokağın her zaman düştüğü çıkmaz yol gibi.

Din Savaşlarının Ortasında İslam Ülkeleri…

7 şehidimizin yürek yakan acısıyla bilgisayarın başına oturdum.Yazmak istediklerim fazlasıyla duygu dolu,hamasetle örülü düşüncelerin dile getirilmesi olacaktı.Ekran başında yeterince gözyaşı döktüğüm için bu yazıyı okursanız içinizi burkmak değil amacım.Elbet şehitlerin intikamı alınır, bundan şüphe duymuyorum.

Gelelim küresel çaptaki resmin tasvirine:Haritada Çin’in Batı Yakası olan Sincan’dan tutun, Afganistan, Tacikistan,Kırgızistan,Pakistan,İran,Irak,Suriye,Türkiye,Filistin ve Mısır dahil Ortadoğu ve Orta Asya ülkeleri İslam nüfuzuna sahip kriz bölgeleri olarak adlandırılıyorlar.Sebebi? El cevap:Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte Batı medeniyeti tarafından Komünist yayılma tehdit algılamasından çıkarıldı.Tek kutuplu dünyanın yöneticileri karşılarında devasa sorunlarına rağmen geriye tek bir yükselen güç buldular:İSLAMİYET…

Komplo teorisine başlayalım:CIA planlı 11 Eylül Saldırıları’nın hemen ardından Büyük Ortadoğu Projesi hayata geçirilmeye başlandı.2001 yılında El-Kaide ve Talibanı yok etmek amaçlı Afganistan ve 2003 yılında kitle imha silahları bahanesiyle Irak işgalleri.Bir yandan İsrail tarafından kuşatılan gettolaşmış Filistin,diğer yandan Taliban belasının diğer kurbanı Pakistan ve PKK terörüne mahkum kılınmış Türkiye…Sonradan Genişletilmiş Ortadoğu Projesi adını alan Yeni Dünya Düzeni uygulayıcıları bu süreçte komplolarına uygun isim arayışında idiler.Hüsnü Mübarek,Recep Tayyip Erdoğan,Hamid Karzai,Celal Talabani,Mesut Barzani,Kral Abdullah,Suud Ailesi ve diğerleri…

Ekonomisi çalkantı içerisine düşen müslüman ülkeler önce siyasi açıdan müdahaleye hazır hale getiriliyor, toplumsal yapının krizle çalkalanması sayesinde sahte gündemin perdesi gerçeğin önüne çekiliyordu.Yıkılışın ön bahanesi olarak ılımlı İslam deyimi kullanılıyor;demokratik gelişmeler,insan hakları,çoğulculuk…kandırmacaları sayesinde bunalımın ikiye ayırdığı sosyal doku bölünme yönünde teşvik ediliyordu.Sol siyasetin kökünün kazındığı, toplumsal muhalefetin terörize edilmiş şiddet hareketlerine dönüştürüldüğü post-modern zamanlar azınlıkların çoğunluklar üzerindeki hakimiyetini sağlamaktan başka bir amaç gütmemiştir.Bu süreçte yaşanan kültür ya da din savaşlarını Medeniyetler İttifakı yutturmacısıyla kotarmak işi oryantalist kurnazlıktan başka bir anlama gelmiyor.Münafıklığın müslümanlığa hakim olduğu ve dinin tek muhalif ideoloji haline getirildiği İslam ülkelerinde yöneticiler varlık sebeplerini halka değil Washington’a borçlu olmuşlardı.

Eski Sovyet Cumhuriyetleri’nde seçilen Soros yanlısı -yani ABD yanlısı- iktidarlar bir kenara bırakılır “Azeri-Ermeni çatışması ve Kafkasya’daki diğer kaos bölgeleri de dahil” Dünya yeniden şekillendirmenin ikinci aşamasını -Kayzer Obama Dönemi- yaşarken İran kadar hiçbiri ön planda değil.Nükleer silah üretme kapasitesine ulaşma ihtimali İran’ı,İsrail tarafından tehdit algılamasının birinci sırasına yerleştirmiştir.Haziran seçimlerine hile karıştırıldığı için muhalefetin Ahmedinejad-Khatemi yönetimine isyan etmesi ve Belujistan eyaletindeki ayrılıkçı terör komşumuz üzerindeki baskıyı arttırıyor.Son olarak 5+1’ler ve BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri Rusya ve Çin’in İran’ı UAEK denetimine uyma konusunda sıkıştırmaları gelecek gündemin bu ülkeyi içereceğinin kanıtı.

Tekrar etmek gerekirse kültür (din) savaşlarının hep müslüman periferisinde yaşanması ve bizim Açılım ahmaklığımız Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’nin doğal sonucu.ABD tarafından gerçekleştirilen Obama görünümlü Bush stratejisinin Dünya kaynaklarını paylaşmaktan öte anlamı var.Haçlı Seferleri’nden sonra şimdi de Medeniyetler İttifakı denilerek bu coğrafyaya saldırmak kanlı insanlık mazisine verilen bir ara dönem değil. Herşey daha yeni başlıyor.Küresel ekonomik krizin bile bu savaşta kaldıraç vazifesi gördüğü Yeni Dünya Düzeni bizlere daha fakir,daha muhafazakar,daha kin ve düşmanlıkla dolu bir insan malzemesi sunacak.Gözlerimizin gördüğünü unutmamak kaydıyla…

AKP’yi Bitirme Planı…

Haziran ayı içerisinde Taraf Gazetesi atlatma bir haber yaparak Genelkurmay Başkanlığı’nda AKP ve Fethullah Gülen Cemaati’ni bitirme planı yapıldığı öne sürmüştü.Ergenekon Soruşturması kapsamında yapılan bir baskında bulunan belge İrtica İle Mücadele Eylem Planı gibi ölüyü mezarından kaldıracak cinsten bir isim taşıyordu.Kopan kıyametin ardından Albay Dursun Çiçek tutuklanıp 24 saat sonra serbest bırakıldı.

Kaldığımız yerden devam edelim adı geçen belge sahte olduğu için soruşturma açıldığı gibi kapandı.Yeni gelişme ise şu:Adı geçen planın ıslak imzalı aslı bir subay tarafından Ergenekon Savcıları’na gönderilmiş. Konu ile ilgili Subay sadece o belgeyi kurtarabildiğini anlatmış.Adli Tıp incelemesinden sonra belgenin gerçek mi çakma mı olduğu ortaya çıkacak.

Kendi çapımda bir saptamada bulunayım:Türk demokrasisi askeri darbelerin defolu bir ürünüdür.Ordu-Bürokrat-Siyasetçi kısımı her ne kadar kendi aralarında çatışır gibi görünse de Made in USA kaynaklı istekler olduğu takdirde yelkenler hemen suya iner.Mahir Kaynak “Türkiye’de milli bir darbe olmayacağını” kendi ağzıyla söylemişti. (Kaynak:Cüneyt Arcayürek-Darbeler ve Gizli Servisler-1988) Darbe istediğim anlaşılmasın,1980’li yılların silik gençlik kuşağındanım.Seçtiğimiz insanları eleştirebiliriz ama darbecileri asla…Ben buna inanırım…

Öyleyse kendimizi kandırmayıp, herkesin bildiği sırrı açıklayalım: Türkiye’de siyaset asker gölgesinde yapılır.Vesayet demokrasisi haki renkli kıyafeti ile gecekondu mahallesinden çıkar,ortada gezinir bekaretini yitirdikten sonra evine geri döner.Halk yönetiminin yerini nicedir seçkinler sultası aldığı için buralarda ekmek arası siyaset yapılır.

Açılımları bu açıdan değerlendirmekte yarar var.Komik olan konu ise şu: Bitmekte olan bir siyasi partiyi asker destekli haberler sayesinde suni teneffüsle yaşatmak neye teşne olmaktır?Ekonomik krizin karşısında sıfırı tüketen, içi boş bir AKP var.Bu yüzden ülkemizde sorunun iktidar değil muhalefet olduğunu öne sürerim.Bunun yanında PKK örgütünü muhatap alıp anlaşmak ve militanlarını sınırlarımızın içerisine ceza almadan sokmak hangi barışa sığar?Ergenekon Davası sebebiyle suçlanıp, tutuklu yargılanan onca insanın PKK militanı kadar hakkı yok mu?Yoksa onlar PKK’lılar gibi silaha sahip olmadıkları için mi ayrıcalıklı muamele görüyorlar?

Şırnak’ta bir inşaat işçisi karakolda öldü.Ecelinin karakolda geleceği hali yok,adam büyük ihtimalle yediği dayaktan sonra hayatını kaybetti.Hani insan hakları?.. Birilerine hizmet ettiğine inandığım kamu görevlileri terörü kaldığı yerden devam ettirmek niyetinde galiba.Defolu demokrasinin kriz karşısında koşullu refleksleri nice canlara mal oluyor.Biraz da insan öldürme cesaretine karşı açılım yapsanız ne güzel edersiniz.

Savaşan Fakirler…

Terör kazanı kanla karışıp,kaynıyor.Oyalamalar dışında ciddi ve anlaşılır tedbirler de alınamıyor ne yazık ki.Sorun burada ise çözümü de bu topraklarda yaşıyor bence. Kutuplaşmalar sağlayarak teröre ancak katkıda bulunulur, şu anda yapıldiği gibi. DTP’ye karşı yapılan operasyonlar PKK’nın eyleme geçmesini tetiklemekten başka bir işe yaramadı. Bir terör örgütünün istediği politikaları uygulayabilmesi, karşısında ciddi bir iktidar olmadığını gösterir.Sivil irade ne çare ki askeri vesayet altında kalmıştır.
Demokrasinin güdük kalması Kürt Sorunu’nun gerçek nedeni değil mi ? Siyasal örgütlenmesi yasaklanmış kesimler hak arama yollarını şiddete başvurarak aramakta. Sadece Kürt’lerin haksızlığa uğradığını söylemek bu açmazın tek yanını gösterir bence.Türkiye’nin diğer bölgelerinde de demokrasi sorunu olduğu açık.Yasakların gölgesinde yaşanan hayatlar çıkış yolunu terör açmazında buluyor.Sanki çok geniş bir kan davası varmış gibi şimdi daha çok kan akacak. Kafalar bulandırılırken bir gerçeği kaçırmayalım :Bağımsızlığımız ekonomimize ve varlığımızı korumamıza bağlı.IMF ile anlaşarak ya da ABD-AB eksenine yaslanarak değil. Şiddet ve açlıkla sınananlara gelince gün gelir bu insanlar gerçek şiddetin yuvası olurlar,sakın unutmayalım…