Bahçeli Düğünü…

Devlet Bahçeli, önceki gece Rahmi Koç Müzesi’nde işadamları ile biraraya gelmiş.Kendilerinden korkulmaması gerektiğini dillendirirken sermaye kesimine müstakbel Başbakan edasıyla kurmaylarıyla birlikte sunumda bulunmuş. Bunun adını şimdi koyalım:”Sermaye Açılımı”…AKP ile koalisyona bile kapılarını açık bırakan Bahçeli, bana kalırsa 70’lerin Milliyetçi Cephe hükümetlerinin arayışı içerisinde.57. Koalisyon döneminde istikrar uğruna Başbakanlık sıfatından feragat ettiğini söyleyen MHP Lideri,AB reformlarını kendilerinin başlattığını,Kopenhag Kriterleri konusunda ilk adımları üçlü koalisyonla birlikte hayata geçirdiklerini ifade etmiş.Konuşmasında faşizm suçlamalarını AKP’den yansıyan tek adamlık saplantısına bağlayan Bahçeli,Kürt halkı ile bir sorunları olmadığını,Kıbrıs,AB ve Ermenistan gibi konularda önce müzakere,sonra eylem yapılması gerektiğine değiniyor.

Bülent Ecevit, son koalisyon döneminin Başbakanı idi.2001 Ekonomik Krizi’nin ise MGK toplantısı ardındaki mimarı. O zaman Başbakan Yardımcısı olan Devlet Bahçeli ile Mesut Yılmaz,IMF’nin gönderdiği Kemal Derviş’e kerhen katlanmak zorunda kalmışlar,finansal krizin hemen ertesindeki Kasım 2002 Seçimleri’nde barajı bile aşamamışlardır.AKP,işte böyle bir krizin mirasını derdest ederek iktidara gelip,Abdullah Gül başkanlığında 58. hükümet görevini devraldı.O saatten sonra Recep Tayyip Erdoğan,Deniz Baykal’ın da destekleriyle Mart 2003 Ara Seçimlerinde milletvekili olarak Başbakanlığa uzanmıştır.

Böyle kısa bir girizgahtan sonra konunun esasına gelelim.AKP’ye iktidar koltuğunu altın tepside sunanlar dönemin koalisyon partileridir.Şimdi Ecevit hayatta değil,Mesut Yılmaz siyasi açıdan bitmiş durumda.Solun yapacağını sağın gerçekleştirdiği ülkemizde CHP, devletin partisi devam edecek gibi görünüyor.Geriye kala kala Devlet Bahçeli’nin MHP’si kalıyor.Üstelik Demokratik Açılım denilen senaryonun kendilerine yaradığı muhakkak.İşsizliğin gitgide arttığı Türkiye’de aç kalmış kitleler nezdinde solun gideremediği boşluğu milliyetçi partiler kapatacak gibi.Paylaşılması gereken %70-75’lik bir oy pastasından bahsediyoruz.Bu sebeple Bahçeli,sermaye kesiminden başlayarak iktidar yoklaması yapıyor.Bugünkü iktidarın müsebbibi olanlar yarın kimlerin değirmenine su taşıyacaklar merak ederim?

Faşizm, insanlık ailesinin çocukluk dönemi hastalığı bana kalırsa.Mevcut yargı krizinden dolayı birbirlerini faşizmle suçlayanlar bu durumu giderme konusunda hiçbir şey yapmıyorlar.Yarın yeni bir koalisyon döneminde rant amaçlı biraraya gelişler ilk ciddi krizde nişanı atmalarla sona erecek.Halkımızın bilinçli olmaktan ari tercihleri sonucunda sağa mahkum olmuş siyaset teknesi kayalıklara bodoslama gidiyor.Dünya,GOP sayesinde Yeni Dünya Düzeni’nin sancılarını savaşlar ve global ekonomik krizi kaldıraç olarak kullanılarak yaşarken İslam coğrafyasının birer birer emperyalizmin işgali altına girdiğini görmek üzücü.Üstelik emperyalizm tüm bunları kendilerini dindar,milliyetçi olarak tanımlayanların iktidarında elde etti.Oyunun böylesine acımasız ve büyük olması karşı tarafın işini şansa bırakmamasını sağlıyor.Peki, biz başımızı kaldırıp etrafa göz gezdirirsek Devlet Bahçeli’nin kriz yaratmaktan gayrı bir işe yaramayan ideolojisine ülkeyi terke etmekle en büyük günahı işleyeceğiz.Gelen gideni aratacak galiba

DTP Konvoyu…

İstanbul’da yoğun sise rağmen açık sayılabilecek trafikle işe geldik.Ancak TEM-Bahçeşehir yakınlarında ardımızda büyük bir trafik kazası bırakmışız. Kazaya uğrayanlara geçmiş olsun dileklerimi sunarım. Memleketin siyasi havası tıpkı İstanbul’un sisli puslu sabahlarına benziyor.Geçen Pazar günü DTP Genel Başkanı Ahmet Türk,İzmir’e gitti.Parti konvoyu seyir halindeyken bazı kişiler tarafından saldırıya uğradı.Saldıranların çoğunluğunu MHP taraftarlarının oluşturduğu ise malum.

Yazımıza devam edelim.Son yaşanılanlardan çıkardığım sonuç şöyle: Yönetemeyen demokrasimizin yalancı gebelik sancıları ekonominin su kaçırmasıyla daha da ayyuka çıkmıştır.Siyasetin basiretsiz açılım girişimleri arasında yoğun işsizliğin baskıladığı sosyal toprak mayınlı arazilere sebebiyet veriyor.Kaosun matematiği olmaz.Türkiye’de krizin heryüzü kendini gösterirken iç çatışmalara yol açacak davranışlardan tüm tarafların uzak durması gerekir.Geçmişte olduğu gibi gerginlik ve çatışma kültürü günahsız insanlara zarar veriyor.

DTP’nin nasıl bir siyasi kimlik taşıdığı ortada.Parti örgütünün PKK’nın siyasi ve askeri şubesi olarak çalıştığı su götürmez bir gerçek. Açılım sürecinde sürekli İmralı’yı işaret ederek barış girişimleri adı altında silahlı güce dayanma hevesleri kendilerinin etnik Kürt milliyetçiliğinin temsilcisi olmaktan başka bir özelliğe sahip olmadıklarını gösteriyor.Derin bir fay hattının ikiye ayırdığı Türk toplumu çatırdamaların etkisi altında ekonomik bağımsızlığını gitgide yitiriyor.

Küresel ekonomik krizle birlikte yepyeni bir Dünya’nın gerçek doğum haykırışlarını duyuyoruz.Ama toplumun geneline salgın hastalık gibi yayılan muhafazakarlığın getirdiği yozlaşma geleceğimizden çalmaya başladı.Umut diye sarıldıklarımız bizleri hayal kırıklığına uğrattığından beri kendimizi boş vermişliğin derin kuyusuna attık,debeleniyoruz.Yanlış adamların doğru işler kotardığı hiç görülmemiş.Tarihin kırıldığı şu anda değişimin ekonomik alanda başladığını anladığımız zaman gerçekler daha fazla gün yüzüne kavuşacak.Tüm bu bozulmalar gerçek düzeltme ile sonuçlanabilir, yeter ki bizler uyku mahmurluğundan silkenerek kalkalım.Siyasilerin müsekkin etkisi verin konuşmaları bizleri artık tatmin etmiyorsa, güzel günleri görebiliriz.Herkese iyi çalışmalar…

Muhalefetin İktidarı…

Gazetede bir makalede okumuştum, yazar CHP için “muhalefetin iktidarı” deyimini kullanmıştı. Üzerinde düşününce içimden, yerine cuk diye oturan deyim bu olsa gerek dedim. Bu safhada AKP’nin dış salvolara göğüs geremeyerek daha asker dağlarda operasyonlara devam ederken başlattığı Kürt Açılımı, muhalefetin elini güçlendirdi. Özellikle MHP, Orta, Batı ve Kuzey Anadolu’da ciddi bir gelişme kaydediyor.CHP’ye nazaran çok daha yırtıcı bir muhalefet anlayışı sürdüren MHP, herhangi bir şekilde tek başına iktidar ya da koalisyon ortağı olur ise yönetemeyen demokrasimizin kriz üretme kabiliyetini gözlerimizle görmüş oluruz.

Aşırı sağın merkez sağa kayması ile solun iğdiş edilmiş muhalefetini MHP, Saadet Partisi , ANAP, DP gibi geçmiş dönemin iktidar olmuş partileri miras aldılar. Peronist ekonominin Türkiye’deki öncüsü AKP tek başına hükümet olunca 1980’lerin Anavatan Partisi’ne benzer biçimde, AB hedefine odaklı tüm siyasal uzantılarla işbirliği yapmaktan kaçınmadı.Bu süreçte başlıca çıpası iki küresel güç olan IMF ve AB oldu. Muhalefetsiz siyasetin sterilize ortamında tek güç olarak kendisini görenler, dış desteğe muhtaç olmanın diyetini son günlerde halk desteğini gitgide yitirerek ödüyorlar.

İki cami arası binamaz olan AKP’li siyaset esnafı, askeri siyasetin odağına oturtmakla da hatalı hareket ettiler. Dış desteklerinin baskısıyla başlatılan ancak sonuçsuz kalmış Belge Krizi, Kürt Açılımı, Ermeni Açılımı girişimleri kendi sanal dünyalarının gündemini gerçek dünyaya taşıma çabalarından başka bir şey değil idi. TSK, bu sayede gelişmelerde taraf pozisyonunu kazandı.

Sosyal sınıfların ekonomik açmazlarına gözlerini kapayıp tahrik ve baskı odaklı siyasal girişimler Kriz Gölü’nde maya tutmuyor, tutmayacak da. Bana, yazıya muhalefet başlığı ile girip iktidar konusu ile devam etmenin çelişki olduğunu söyleyebilirsiniz.Haklısınız, ama siz söyleyene değil söyletene bakın;vizyonsuz siyasetçiler tarih sahnesinden silindikçe bugünkü tartışmalarımızın ne kadar etkisiz ve boş kaldığını hep birlikte itiraf edeceğiz.

Toplumun Huzur ve Refahı…

“Belge” tartışmalarının ardından gündeme gelen Kürt Açılımı’nın zamanlaması ilginç. TSK’nın siyaseten pasifize edilmesi amaçlı Ergenekon ve Belge odaklı tartışmalar biz asker kafalı sivillerin çaresiz ve geç kalmış çıkışlarından başka bir şeye neden olmuyor. Karşı teze sahip insanların haklı olabileceğini düşünüp, biraz beklemek akl-ı selim duygusunu da harekete geçirecek bana kalırsa. Acele edersek gelecek dönemin gerçek barış açılımlarını da tehlikeye atabiliriz. İç siyaset kokan yaklaşımlar ya da hamasi davranışlar etnik temelli milliyetçiliğin arkasını kurmaktan başka bir işe yaramıyor.Kimlerin gerçekten kardeşlik duygusuna sahip, iç barışı önemseyen ve sağduyulu olduğunu bu süreçte göreceğiz. İmralı deyip, Pe Ke Ke diyip sinirlerinizi bozanlara veya tükürük dolu haykırışlarla Türkçülük yaptıklarını sananlara aldırış etmeyin, onlar ezberlerini kameralar karşısında kıraat ediyorlar.

İşgalci ABD askerlerinin Irak’ın kasabalarından çekilerek, 2011 yılına kadar tüm ülkeyi terk edecek olması gelişmeleri hızlandıran etkenler. Barzani’nin bile memnuniyetle baktığı konu, koordinatör kişi olan Beşir Atalay’ın projenin kendi içinde bir vizyon oluşturmak amacıyla tüm kesimlerle biraraya gelmesiyle devam ediyor. Somutlaşan önerilerle tartışmalar alevlenecek, boş sözler sarf edilecek, belki de diğer açılımların akıbetini paylaşacak tüm demokratikleşme çabası. Sadece Kürt asıllı insanlarımıza çeşitli haklar tanımak, onlara insanca yaşama koşullarını sağlamak diğer etnik unsurlara mağduriyet duygusu yaşatabilir. Psikolojik harekat çalışmaları gerçek anlamda iyiniyet temeline dayanmalı tüm taraflar için. Ama ortada ABD kaynaklı bir açılım varsa konuya kuşkuyla yaklaşmak bana daha mantıklı geliyor.

Ekmek üretmek, iş imkanı yaratmak, çocukları okutmak, kadınlara okuma yazma öğretmek, onlara insan olduklarını yeniden hatırlatmak bence hakiki açılımın ta kendisidir.Ağaların, şıhların, teröristlerin, bürokrat işbirlikçilerin, ajanların elinden bu halkı kurtarmak için gerçekleri özgür bırakmak lazım.Gerçekler ise karşımızdakinin aklına saygı duymakla saklandıkları yerden gün ışığına çıkacak. Sakin olmanın zamanıdır….

Kurtlarla Dans…

Olacağı buydu işte. Başkalarının ağzına bakarak Kürt Açılımını yapan iktidar kanadı sonunda kendini Türk Açmazı ile karşı karşıya buldu. Siyasetin kaypak zemininde bazı hatalar hayatidir. AKP, varlık sebebi olan 2001 Krizi’nin üstesinden gelemeyen koalisyon partilerini sandığa gömerek iktidara geldi. Şimdi Küresel Kriz, ekonomileri kasıp kavururken bize ait olan krizin faturasını ödeyen kitleler solun boşluğu dolduramaması sonucu tercihlerini MHP’den yana kullanacaklar.Orta ve İç Batı Anadolu’da AKP’nin tek rakibi olan parti, hükümet tarafından alınan yanlış kararlar sonucu sağ yelpazede giderek güçleniyor. Büyük şehirlerde bunun işaretlerini görürsek , milliyetçi hareketi yarışta ciddi bir aday olarak kabul edebiliriz.İşsizlik ve yoksulluk üreten yolsuzluk ekonomisi azınlık milliyetçiliğini azdırır hale geldi. Bu hareketin karşılığı ise Türk usulü faşizmdir.

Kürt Açılımı’nın dillere pelesenk olduğu şu günlerde sadece suya tirit Türkçülük yaparak oylarını arttıran MHP, iktidar yorgunu olan AKP’ye karşı ana muhalefet partisi CHP’den daha keskin bir muhalefet yürütmekte. Dahası 1970’lerden partiye miras kalan devlete endeksli paramiliter güç olma ihtirası Kürtçülük modasının karşısına haki renkli giysilerini çekmiş bekliyor. Olası bir erken seçim ihtimali mevcut şartları daha da güçleştirecek. Halkın günlük sorunlarını çözemeyen seçkinler, sırf dış desteklerini kaybetmemek için olmadık işlere karışıyorlar. Kurt puslu havayı severmiş, sokaktan gelen “Açız!” bağırışlarını duymaktan aciz kalanlar son sözüm sizlere:Serbest seçimli diktatörlük uygulamasını AKP başlattı sayenizde gerisini getirmek MHP’ye kalıyor.

Siyasi Fahişeler…

Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani , Sabah Gazetesi muhabiri ile yaptığı röportajda AKP’nin Kürt Açılımı’nı hararetle desteklediğini ifade ediyor. PKK’nın dağlık arazide sürekli yer değiştirdiğini, yalnızca askeri mücadelenin soruna çözüm olmayacağını barışın hemen sağlanması gerektiğini de sözlerine ekliyor.Barzani, Turgut Özal’a olan sempatisini gizlemeyip, sormadan edemiyor 2003 yılından beri yaşanan soğukluğun sebebi ne ola?

Aşiret kurnazlığını ülkesine ihanet etmekle harman ederek bugüne kadar ayakta kalan Barzani, ABD çekildikten sonra merkezi yünetime karşı PKK ve Türkiye’yi taraf yapıp, geçici olarak sulh sağlayarak postunu kurtarma peşinde. Maalesef Kürt kardeşlerimizi iyi günler beklemiyor. Uşak kılıklı liderlerinin sırta hançer saplama politikaları sonucu katliam, sürülme ve bir dolu acı yaşadıkları günlerin devamı gelecek gibi görünüyor. Talabani koltuğunu kaybetme aşamasında, Hoşyar Zebari’yi de aynı akibet bekliyor. Kürt azınlığın Irak ülkesindeki ağırlığı azalırken , Türkiye’de azınlık haklarını talep edecek siyasi ortamı araması mantıksız değil, bilinçli bir manevranın ürünü. Dış güçlerin taşeronu olan iki Kürt siyasetçisi , Abdullah Öcalan, DTP ve PKK yardımıyla topraklarımızda mevzi kazanmaya çalışıyorlar.

Mantıksız olan iktidarın bunların ağzına bakarak açılım yapması, tıpkı Ermeni Açılımı gibi…Türk unsurunu geri plana atıp, azınlık odaklı siyaset çabası önce zihinsel kutuplaşmayı , ardından faşist şiddetin hızla tırmanmasını getirir. Ümmetçi ideoloji , toplumsal alanda milliyetçi çekirdek ile baş edemez hale gelir. Genel Seçimlerde MHP’nin ummayacağı kadar yüksek oy alması artık bir de Türk Sorunu’muz olacağına işaret olamaz mı?

Tüm bu gelişmelere karşı çözüm çağdaş, birleşik ve halka umut veren bir sol siyasette yatıyor. Dahası Özal öldü , yaşasın Erdoğan diyen kalemşörlere Kandil, Erbil ya da Washington daha yakın merkezler gibi dururken, Ankara’ya uzak durmalarının sebebi bilinçaltlarında yatan azınlık psikolojisi olmasın sakın? AKP, o kalemşörler için azınlıkların temsili milis kuvveti bana kalırsa.

Deterjan Sizi Temizler mi?

Birbirlerini yolsuzluk yapmak ve yanlış politikalar uygulamakla suçlayan AKP ve MHP liderleri deterjanlı siyasi temizlik kampanyasına girişip, Hacivat-Karagöz tipi atışmalarına bir yenisini daha eklediler. Bu yararsız tartışmaların dertlere derman olacağını söylemek mümkün değil, maksat bağcı dövmek.Derinleşen krizin faturasına yek diğerine kesen siyasiler, olmazı olur edip anlaşacakları yerde inat yarışına girmekte tereddüt etmiyorlar.Neden ve nereye kadar sürecek bu anlamsız zıtlaşma?

Mart 2009 seçimlerinde Orta ve Batı Anadolu’da yükselen MHP oyları, 2011 genel seçimlerinde G.Doğu’daki DTP zaferine benzer bir süprizi yaşatabilir Ak Parti’ye. Muhafazakar ve milliyetçi seçmenin ilk tercihi olmak isteyen MHP, yozlaşmanın arttığı dönemlerin arayış partisi konumuna gelebilir. 1999 Genel Seçimlerinde yaşandığı gibi yüzer gezer oyları alması halinde koalisyon kurmak ya da tek başına iktidar olmak şansını tekrar yakalayabilir. CHP, kendi kulvarında DSP’ye tur bindirirken, toplam oyların %70-%75’ine sahip sağ partilerde yarış bu sefer kıran kırana geçecek gibi görünüyor.

Krizin tek başına iktidara taşıdığı AKP, yine krizle muhalefet konumuna geçebilir. Yüce Divan yolu böylelikle ardına kadar açılacak mevcut iktidarın yöneticilerine. Kanımca tehlikenin büyüğü iktidar kanadı şekillenirken vuku bulacak, 1970’lerin milliyetçi cephe veya azınlık hükümetlerine benzeyen zayıf yönetimler kimlerin puslu gölgesini demokrasi dışı tercihlerle siyaset sahnesine yansıtacak?