30 Milyon 500 Bin…

Dün, siyasi partiler 7 Haziran Genel Seçimleri için milletvekili aday listelerini Yüksek Seçim Kurulu’na bildirdiler.25. dönemde Ankara’da boy gösterecek bu isimler hem liderlerinin yeni kapıkulları hem de kıskanılan ve tartışılan magazinel isimleri haline gelecekler. Kıskanılan olacak çünkü salt vekil maaşı 16.000 lira civarında.Emekli olanlara ise çok daha yüksek miktarda ödeme yapılıyor.Sadece son Torba Kanun ile gerçekleşen iyileştirme tutarı 745,00 TL. Düşünün,emekli milletvekili maaşına yapılan zam normal bir Bağ-Kur emeklisinin aylığı kadar.

Yeni Türkiye mefhumu böyle bir şey olsa gerek:Halktan kap vekile zam yap…Aday olamayanlardan bir tanesi intihar etmiş bile. Ne diyelim kendisine Allah’tan rahmet dilemekten başka.Siyaset dünyası kim bilir daha hangi hanelerin başına yukarıda bahsettiğim gibi acı biçimde çöreklenecek?

Yazının başlığı 2014 yılında ülkemizde yardıma muhtaç insan sayısını gösteriyor.2012’den bu yana 7 milyon vatandaş daha yoksulluk sınırı sayılan 270 liranın altında gelir elde etmeye başlamış. Vatandaşlar bahsedilen tutarı kazanamıyor ki devletimiz bu rakamın altında yaşayan 30 milyon kişiye Aile ve Sosyal Yardım Bakanlığı tarafından toplam 20 milyar 393 milyon TL harcamış. Üstelik 2015 yılı içerisinde hem yardıma muhtaç insan sayısında hem de yapılan yardım tutarında patlama yaşanacak.Bu tahmini ileri sürmek için kişinin Nostradamus olmasına gerek yok.Sadece dolar ve faiz oranlarının 6 ay zarfında alacağı düzeyi doğru tespit etmek yeter.

Ulufe dağıtma alışkanlığı bizlere Osmanlı’dan kalma  bir miras.Sarayın kapıkulları her üç ayda bir toplanarak maaşlarını alırlarmış.Beğenirlerse ne ala!Beğenmezlerse o zaman kazan kaldırma girişimleri hayata geçirilip gerekirse kan dökülürmüş.Osmanlı hazinesi üzerine düşen kapıkulu gölgesi zaman içerisinde yöneticileri tefecilerin kapısına düşürür olmuş.

Yeni Türkiye cephesinde değişen bir şey yok.Saray aynı saray,iane dağıtma biçimi aynen devam ediyor.Ak Parti hükümeti kamu kaynaklarını yandaş müteahhitlere umarsızca dağıtırken halktan topladığı vergileri halka layık gördüğü kadarıyla bahşediyor.Üstelik bu politikayı gerçekleştirirken gelir dağılımını katledip fakirliği daha da azgın hale getiriyor.Neo-Peronist ekonomi politikası sadaka dağıtırken insan onurunu ayaklar altına alıyor.Vatandaşa ayni ya da nakdi yardım yapılırken AKP’ye oy verilmesi koşulu öne sürülüyor. Milleti bu hale getirenler utansın…

Adına seçim denen kandırmaca her 4 yılda bir ülkemizde sahne alıyor.Seçilen vekillerin parti liderlerinin kapıkulları sayıldığı sözde parlamenter sistemde kimi soytarıların televizyon ekranlarında,gazete yazılarında veya saray koridorlarında boy göstermeleri şaşılacak bir durum değil.Onların varlığı sayesinde sistem tıkır tıkır işlemiyor ve halk homurdanmasını arttırıyor.

Ne diyelim Yeni Türkiye eskisini fena şekilde aratacak gibi görünüyor.

Normalleşme!

Dili laf yapan,eli kaleme yatkın herkes aynı türküyü söylüyor:”Türkiye normalleşiyor.” Normalleşme diye nitelendirilen tüm gelişmeler ve kritik YAŞ gündeminin ardından yaşanan kilitlenme asker ile hükümet arasındaki kansız husumetin bir üst rütbeye terfi etmesi sonucunu doğurdu. Muhalefetsiz kalmış siyasi iktidarların nelere kadir olabileceğini görüyorsunuz.Yönetemeyen siyasetin çevreden merkeze doğru kaosa can veren karmaşası günbegün daha parlak biçimde belirginleşiyor.

Ekonominin büyüme yönünde ivme kazandığı iddia edilen şu zamanda anılan anlaşmazlık nereden çıktı?Herşey çok iyi gidiyor ise çatışmanın iki tarafı niye uzlaşmaya yanaşmıyorlar?Bana kalırsa toplumda dipten dibe devam eden kutuplaşma potansiyeli ne zamandır devlet zirvesine de ulaşmış durumda.Sokaklar tekinsiz hale geldikçe bu durumun müsebbipleri olup canını kurtarmak isteyen siyaset esnafları her sabah yataklarından “Bugün askeri nasıl itibarsızlaştırırım? sorusuyla uyanıyorlar.Oynadıkları oyunun tehlike derecesinin farkında değiller sanırım.Mahkemelerin kendileri hakkında en adaletli kararı vereceklerine inanıyorum

“Balyoz,İrtica Eylem Planı,Poyrazköy Silahları,Amirallere Suikast,Karargah Evleri” davaları Ergenekon Süreci’nin ülkemize kazandırdığı siyasi promosyonlar.Şu zamanda demokrat olmak için Silahlı Kuvvetleri yermek şart oldu.

Oysa tüm hikaye 2007 yılında yayımlanan 27 Nisan e-muhtırası ile başlamıştı.Aynı yılın Haziran ayında Trabzon’dan yapılan bir ihbarla polis Ümraniye’de bir gecekonduda eliyle koymuş gibi el bombaları ve silahlar buldu.Ardından mağdur rolü oynayan hükümete karşı darbe yapacakları iddiasıyla bazı isimler 2008-Ocak ayında tutuklanmaya başlandı.Bu esnada 1. ve 2. etap Ergenekon Davaları bir ismi ortaya çıkarmıştı:O isim Zekeriya Öz’dü.Gizli tanıklar,usulsüz telefon dinlemeler,tutuklamaların yargısız infaz halini alması gibi durumlar üst perdeden söylenen hukuk garabetleri idiler.Bu tertiplerin ardındaki isim Emniyet ve Adalet Bakanlığı’ndaki F-Tipi yapılanma-MİT-Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve cemaat arkadaşları bana kalırsa.Taraf Gazetesi’ne belgeleri sızdıranlar da aynı gruptan.

Komplo teorilerinden biraz başımızı kaldırırsak göreceğimiz resim şu olur: Türkiye’de rant dağıtım mekanizmasıyla sermaye el değiştirirken orta sınıf çöküyor.Üstelik medeni dünyaya ait değer yargıları cemaatleşmenin getirdiği yozlaşma yüzünden bir bir tüketilmekte.Yoksullaşmanın tüm süreçle at başı gitmesi bize en büyük tehlikeyi işaret etmektedir:O tehlike orta sınıfın beli kırılmasıdır.Özal’ın ortadirek diye adlandırdığı toplumu taşıyan omurga aşırı yoksulluk yükünün altında eziliyor.Geçim koşullarının savaş zamanını andırması üst düzey kavgaların gerçekçiliğini yitirmesine yol açıyor.En zengin ile en fakir arasındaki gelir farkının 8 kata ulaşması yukarıda anlatılan tablonun baş aktörü kanımca.Sosyal ilişkileri bu denli zehirleyen yoksullaşma özel sektörü de kredi bağımlısı haline getirmiştir.Borçlanmaya meftun bir ekonomik altyapı üstyapı kurumlarını sarsmaya devam ederken üstelik.Etnik bilincin bu denli keskinleşmesini kanserli hale gelmiş sosyal bünyede aramamız gerekmez mi?Yoksulluk depreminin yarattığı artçı dalga Türk-Kürt kutuplaşması kılığına girip yıkıcı biçimde sahillerimize vuruyor.

Sermaye kesiminin halka peşin satan tüccarın rahatlığıyla bankalarını kullanarak borç vermesi uçuruma doğru giden bozuk bir ekonominin yol işaretleri değil mi?Bizlerin bu kadar gamlı baykuşluk yapması yanılma payını ısrarla istemekle eşdeğer.Samimiyetle yanılmak istediğim zamanlardayız.

Bahçeli Düğünü…

Devlet Bahçeli, önceki gece Rahmi Koç Müzesi’nde işadamları ile biraraya gelmiş.Kendilerinden korkulmaması gerektiğini dillendirirken sermaye kesimine müstakbel Başbakan edasıyla kurmaylarıyla birlikte sunumda bulunmuş. Bunun adını şimdi koyalım:”Sermaye Açılımı”…AKP ile koalisyona bile kapılarını açık bırakan Bahçeli, bana kalırsa 70’lerin Milliyetçi Cephe hükümetlerinin arayışı içerisinde.57. Koalisyon döneminde istikrar uğruna Başbakanlık sıfatından feragat ettiğini söyleyen MHP Lideri,AB reformlarını kendilerinin başlattığını,Kopenhag Kriterleri konusunda ilk adımları üçlü koalisyonla birlikte hayata geçirdiklerini ifade etmiş.Konuşmasında faşizm suçlamalarını AKP’den yansıyan tek adamlık saplantısına bağlayan Bahçeli,Kürt halkı ile bir sorunları olmadığını,Kıbrıs,AB ve Ermenistan gibi konularda önce müzakere,sonra eylem yapılması gerektiğine değiniyor.

Bülent Ecevit, son koalisyon döneminin Başbakanı idi.2001 Ekonomik Krizi’nin ise MGK toplantısı ardındaki mimarı. O zaman Başbakan Yardımcısı olan Devlet Bahçeli ile Mesut Yılmaz,IMF’nin gönderdiği Kemal Derviş’e kerhen katlanmak zorunda kalmışlar,finansal krizin hemen ertesindeki Kasım 2002 Seçimleri’nde barajı bile aşamamışlardır.AKP,işte böyle bir krizin mirasını derdest ederek iktidara gelip,Abdullah Gül başkanlığında 58. hükümet görevini devraldı.O saatten sonra Recep Tayyip Erdoğan,Deniz Baykal’ın da destekleriyle Mart 2003 Ara Seçimlerinde milletvekili olarak Başbakanlığa uzanmıştır.

Böyle kısa bir girizgahtan sonra konunun esasına gelelim.AKP’ye iktidar koltuğunu altın tepside sunanlar dönemin koalisyon partileridir.Şimdi Ecevit hayatta değil,Mesut Yılmaz siyasi açıdan bitmiş durumda.Solun yapacağını sağın gerçekleştirdiği ülkemizde CHP, devletin partisi devam edecek gibi görünüyor.Geriye kala kala Devlet Bahçeli’nin MHP’si kalıyor.Üstelik Demokratik Açılım denilen senaryonun kendilerine yaradığı muhakkak.İşsizliğin gitgide arttığı Türkiye’de aç kalmış kitleler nezdinde solun gideremediği boşluğu milliyetçi partiler kapatacak gibi.Paylaşılması gereken %70-75’lik bir oy pastasından bahsediyoruz.Bu sebeple Bahçeli,sermaye kesiminden başlayarak iktidar yoklaması yapıyor.Bugünkü iktidarın müsebbibi olanlar yarın kimlerin değirmenine su taşıyacaklar merak ederim?

Faşizm, insanlık ailesinin çocukluk dönemi hastalığı bana kalırsa.Mevcut yargı krizinden dolayı birbirlerini faşizmle suçlayanlar bu durumu giderme konusunda hiçbir şey yapmıyorlar.Yarın yeni bir koalisyon döneminde rant amaçlı biraraya gelişler ilk ciddi krizde nişanı atmalarla sona erecek.Halkımızın bilinçli olmaktan ari tercihleri sonucunda sağa mahkum olmuş siyaset teknesi kayalıklara bodoslama gidiyor.Dünya,GOP sayesinde Yeni Dünya Düzeni’nin sancılarını savaşlar ve global ekonomik krizi kaldıraç olarak kullanılarak yaşarken İslam coğrafyasının birer birer emperyalizmin işgali altına girdiğini görmek üzücü.Üstelik emperyalizm tüm bunları kendilerini dindar,milliyetçi olarak tanımlayanların iktidarında elde etti.Oyunun böylesine acımasız ve büyük olması karşı tarafın işini şansa bırakmamasını sağlıyor.Peki, biz başımızı kaldırıp etrafa göz gezdirirsek Devlet Bahçeli’nin kriz yaratmaktan gayrı bir işe yaramayan ideolojisine ülkeyi terke etmekle en büyük günahı işleyeceğiz.Gelen gideni aratacak galiba

Anayasa Mahkemesi’nin İptal Kararı…

Şu anda Başbakan, Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında konuşuyor. Kendisi Anayasa Mahkemesi’nin askere sivil yargı yolunu açan yasanın iptali yönünde karar vermesi nedeniyle bozuk.Mahkemeye yüklenemediğinden muhalefete yükleniyor. Yargıyla uğraşmanın çok ciddi sonuçlar doğurduğunu kendisi çok iyi bildiği için hırsını muhalefetten çıkarması TSK ile darbecilik oyununun da sonuna geldiğinin işareti bana kalırsa.Kendisine yakın medya grupları sayesinde hayal tacirliği yapması yargıdan bir kez daha geri döndü.

AKP’nin Demokratikleşme ve Açılım adı altında insanları birbirine düşman etme yanlışını başkalarının aklına uymalarına bağlıyorum.Başbakanın danışmanlarının kafaları hep hinliğe çalışıyor ama uzun vadede kendi bacaklarına kurşun sıkıyorlar.Bu durumun sebebi nedir sizce?Cehalet…

Geçen Aralık ayında yazdığım yazıya cevap veren bir şahıs beni Tayyip Erdoğan’a sapık demekle suçladı ve hakaret etti.Halbuki yazımda “sabık” kelimesi geçiyordu.Ben de hakaretlerini iade ettim,ama değer mi?Aynı ülkenin vatandaşlarını birbirlerine hasım edip ortada demokrasi havarisi gezenlerin bu işte hiç mi suçu yok?

Bana kalırsa artık ortada koltuk sevdası yok,paçayı kurtarma çabası mevcut.Sıkıştıkça Taraf Gazetesi’ne haber servis edip, suikast planlarına maruz kaldıklarını iddia edenlerin mağduriyet edebiyatları kimse tarafından yenmiyor.Söyledikleri laflara partililer bile inanmamakta.

Ekonomik krizin yoksullaştırdığı halka ekmek,iş,umut vereceklerine uçak ve gemicik alanlar büyük vebal içerisindeler.Savaş koşullarına benzer ortamda geçinmeye çalışanlarla dalga geçercesine açılımları layık görenler bindikleri dalı kesmeleri bir yana,Silahlı Kuvvetleri siyasete çekmeye çalışarak sorumluluktan kurtulmaya çalışıyorlar.

22 Temmuz seçimlerinde olmayacak duaya amin demenin kısaltması AKP olmuştur. İktidar partisine oy veren milyonlarca insan pişmanlık içerisinde mi, değil mi orasını bilemem…Bildiğim tek şey bu adamların aldığı her kararın ülkeye zarar vermekte olduğudur.