CHP,Sol,Erdoğan ve Gelecek Günler…

Yakın zamanların taze pişirilmiş kaosu son gelişmelerin yanında meze sayılabilir.Gelecek günlerin hazır mutfağında herkesin yiyemeyeceği kadar zor bir aş kotarılırken insan bu gelişmeleri tam anlamıyla yorumlayamıyor.İnternet üzerinde CHP Ankara milletvekili Nesrin Baytok ile uygunsuz görüntüleri yayınlanan Deniz Baykal en sonunda siyasetten uzaklaştırıldı.Başka türlü hiçbir demokratik yoldan CHP’nin başından gitmeyecek olan ve ebediyet arzeden genel başkan koltuktan elini eteğini bu şekilde çekmek zorunda bırakıldı.Yazık… Zamanında yerine uygun bir isim seçilmesine karşı çıkan Baykal şimdi dut yemiş bülbül gibi.Özel hayatı kendisini ilgilendirmekle birlikte bunca seçim kaybeden herhangi bir liderin partisinin başında kalmasında biz seçmenlerin değişime karşı amansız direnişimiz ve boş vermişliğimizin etkisi sanıldığından daha fazla bana kalırsa.Neyse, Deniz Baykal hafızalarımızda dürüst ama başarısız bir siyasetçi olarak kalacak.Hatta ve hatta bu döneme ilişkin sırlar etrafa saçıldığında ana muhalefet partisi liderinin iktidarın başındaki Recep Tayyip Erdoğan ile ne kadar içli dışlı olduğu ortaya çıkacak.Siz bakmayın siyasetçilerin kanlı bıçaklı göründüklerine,o anlı şanlı isimler Meclis’te kavga ederlerken bile arka bahçelerinde yaptıkları tavla müsabakalarını hesap ederler.Üstelik bunda şaşılacak bir şey yok.Politikanın çok yüzlü değirmeninde kendi tarlasına su taşımak için yapılan ayak oyunları şeytanla ittifak yapmayı hep akla yakın tutar.1980 öncesindeki terör ortamında liderlerin tartışmalarının sağ-sol çatışmasını ne kadar körüklemiş olduğunu hepimiz biliyoruz.Bu hesaba bakılırsa cadı kazanında kim bilir daha ne akıl almazlıklar kaynatılacak.

Ekonomik hareketlenmenin başladığı yılın ilk üç ayının ardından gelecek altı aylık dönem boyunca sakinlik kelimesini unutacağımızı nacizane söyleyebilirim.Yeni çalışmaya başlayan organların atık ifraz etmesi gibi hem ülke ekonomisi hem de CHP tıkanıkları aşarken yarattıkları basınç ile bünyelerindeki paslı çivileri söküp atarlarken sosyal değişimi hızlandıracaklar.Bu gelişmelere Kürt Açılımı’nın söndüremediği terör yangınını veya dış politikadaki mehter havalarını da ekleyebiliriz.

Türk siyasi hayatında dönüm noktası sayılabilecek olaylara şahit olma şansına sahibiz.Seçimlerin ardından sosyal devlet kavramının ve demokratik hakların gelişmesini,halkın alım gücünü yükselten politikaların izleneceğini tahmin edebiliriz.İane usulü gelir dağılımı zihniyetinin sonuna gelinmesi bana bu kadar kesin tahminlerde bulunma ayrıcalığını veriyor,dilerim yanılmam.Sosyal demokrasiye en fazla ihtiyaç duyulduğu bir zamanda CHP’de yaşanan kan değişimi seçimlerde her alternatifi deneyen seçmene yeni bir imkan sunacak.Bu seçeneğin adı:Kemal Kılıçdaroğlu ve yenilenmiş CHP…Artık arkaik hale gelmiş Baykal ile arkadaşlarının yerine seçilecek dinamik,dürüst, sorunlara doğru çözüm önerileri getirecek isimler geniş kesimlerin dertlerine derman olabilirler.

Anayasa Mahkemesi’nin referanduma gidilmesine neden olan anayasa değişikliklerini iptal etme ihtimali erken seçimi gelecek yaz günlerinde sürekli gündemde tutacak gibi.Deniz Baykal’ın siyasetten uzaklaştırılmasının ardından sıra Recep Tayyip Erdoğan’a gelecek bana kalırsa.Tabii bu siyasi falda üç vakte kadar kendisine Yüce Divan yolu gözüküyor.

DİP NOT:Bu arada Fenerbahçem’in başına Deniz Baykal gelebilir.Nasıl olsa Aziz Yıldırım yönetiminde de kulüp hep ikinci oluyor,yok birbirlerinden bir farkı…

Ekonomiler Düzelirse…

Malum,Yunanistan yeni bir krizle karşı karşıya…Başbakan Yorgos Papandreu bile ekonomik alanda birer denek hayvanı olduklarını kabul ederken eski hükümetle birlikte üye olduğu kurumu suçluyor.Oysa AB bölgesinin en zayıf halkası olan Yunan ekonomisi birliğe tam üye olduktan sonra edindiği fonları verimli biçimde kullanmayıp, ekonomisini modern üretim tarzına ulaştıramadı.Sırada Portekiz, İspanya,Macaristan ve Avusturya ekonomilerinin durgunlukla mücadele etmeleri var.Gelişmeleri izlerken işsizliğin yoğun biçimde genişlemesi buhranın toplumlar üzerindeki etkilerinin derin ve uzun vadeli yönlerini gösteriyor.Suçlamanın bittiği yerde sorumluluk başlar… Liderlerin en önemli vasfı olan basiret bu işte büyük rol oynar.Nitelikli devlet başkanlarının isabetli karar vermeleri sayesinde krizin ömrü kısalacak ya da uzayacak.

Dünya üzerinde sermayedar kesimlerin elinde biriken tasarruflar çok uluslu bankalar,uluslararası yatırımcılar aracılığıyla bireylere borç şeklinde verilerek kredi krizine ilk adım atıldı.ABD hane halkının “Bir ev, bir araba rüyası” evlerini ipotek ederek yeni krediler alma yolunda gelişti.Risk almada cesaretlendirilen bireyler varlık fiyatlarının düşmesiyle -özellikle gayrımenkul fiyatları-borç batağına düştüler.Kredilerini geri ödemek istediler satmaya çalıştıkları evler para etmedi, ardından işsiz kaldılar.Türev piyasalar adı altında olmayan varlıkların halka satılması bizdeki 80’li yıllarından başındaki Banker Kastelli örneğine benziyor.Son yaşanan kriz,Yozgat’ta deniz manzaralı ev pazarlayanların giriştikleri türden bir sahtekarlığın dünya dillerine çevrilmiş hali sanki.

Ülkemizdeki 2001 Krizi’nde olduğu gibi destek paketleriyle bankalar ya da şirketler kurtarılırken dar gelirli kesimler bunun vebalini ödedi, hala ödüyor.Koalisyon hükümetinin aldığı yalnızca holding kurtaran tedbirlerin seçim sandığındaki karşılığı AKP oldu.Batan bankaların Türk ekonomisine maliyeti yaklaşık 70 milyar $.TSMF’nin Ahmet Ertürk’ün çabaları sayesinde tahsilatı 20 milyar $ bile değil.Böylesi derin bir yaraya hiçbir hükümet tek başına çare olamazdı.AKP ise devasa soruna dışarıdan borç alarak,kamu kuruluşlarını satarak çare bulmak istedi ve bence yanlışı baştan yaptı.Şimdi tabiri uygunsa el elde baş başta oturup düşünüyor.TEKEL işçileri Ankara sokaklarında iki aydır bekliyor. Emekliler,işçiler,esnaf,memur… tüm kesimler bir şeyler bekliyor ama bütçede delik alabildiğine büyük.

İşler kötü gittiğinde hiç kimse sorumluluk gömleğini giymek istemez.Böyle yazmamın sebebi muhalefetin kendi kendini tekrar eden politikalarından kaynaklanıyor.Muhalefetin iktidar partisine somut çözüm önerileri sunmayıp Silahlı Kuvvetleri’n arkasına sığınarak gardını alması göreve gelmeleri halinde Türk ekonomisinin yolsuzluk ve yoksulluk kıskacında daha uzun süre kıvranacağına işaret değil mi?Yetersizlikleri ispatlanmış insanların çare diye halka yedirilmeye çalışılması geri kalmış ülkelere ait kocakarı tedavileri bana kalırsa.Lider partilerinin tipik örneklerinden olan AKP bu sene var, Tayyip Erdoğan sahneden çekilince sıfıra düşecek.Peki alternatifi kim olacak?

Verimli bir ekonomik yapı insan kaynaklarının yeterince değerlendirilmesi ile sağlanır.İmam Hatip okulları açıp o çocukları ailelerinin tercihi yüzünden mağdur etme hatasının karşılığı meslek sahibi olamamış milyonlarca gence karşılık geliyor.Mantar gibi kurulan üniversiteler daha ilköğretim sorununu çözememiş bir ülkede altyapısız yola sıcak asfalt dökmekle eşdeğer.İlk kar yağışında asfalt kazınmış hale döner.Yunan ekonomisini başına gelenlerin daha fazlası yıllardır başımızda ve biz gene insana değer vermiyoruz.Sahiden çare Sarıgül mü?

Suçlanma…

Başına gelenler için karşı tarafı suçlama insan psikolojisinin en temel savunma biçimidir.Yetersizlikleri hayat karşısında sınandıkça çocuk ruhlular sorumluluktan kaçıp kendi kendilerini savunma durumuna geçerler.Gerçekler köşeye sıkıştırdıkça bu kişiliklerin iç baskıları artar ve saldıracak düşman ararlar.Aslında yaptıkları patolojilerini yaşamak için bahane yaratmaktan başka bir şey değildir.İktidar ve muhalefetin Ankara’daki siyaset oyunu da aynen bu.Meclis çatısı altında yaşanan kavgadan,Emine Erdoğan’ın türbanla GATA’ya alınmamasının ifşa edilmesi,MHP liderinin bir metre uyarısı ya da Bülent Arınç’ın Gürdal Mumcu’nun odasına dalması düşüncelerime örnek teşkil eden olaylar. Travmalarımızı dönüp dönüp yaşamamız tartışmalarımızdan belli oluyor.

Toplumun değer yargılarının dinamitlenmesini dizi film izler gibi umarsız seyrediyoruz.Yoksullaştıkça yozlaşıyor, muhafazakarlaştıkça insana ait ne varsa çöpe atıyoruz.Gerginlik gemisinin peşinde hevesle kürek çekmek kime, ne fayda sağlar?İnsanlar ekmek kavgası verirken bu tartışmaları hiçe sayması duyarsızlığın toplumda ne kadar kökleştiğinin işaret fişekleri. Bu arada dedikodularla halkı galeyana getirmek kutuplaşmanın üzerine sağlamından benzin dökmekten başka bir işe yaramamakta.Birbirinden kompartımanlar halinde ayrılan sosyal sınıflar varlık-yokluk davasının körelttiği vicdanlara dönüştükçe yaşanan anarşizm bireysel terör olarak kendini ifade ediyor. Kuralsızlık,hiçbir eğitim almamış bireylerde savunmasızlara karşı saldırgan davranışları tetikler ve…Suç toplumu böylesi bir beşeri malzeme üzerine kurulmuş dokuyla birlikte yaşanan ilk depremde yıkılacak Veli Göçer konutu halinde sallantıyı bekler.

İşsizlik, krizlerin en acılı meyvesidir.Buhran yaratan ekonomik temelli depremler ayrı ayrı felaketler getiren tsunami dalgalarına benzer.Yıktıkça güçlenen taşkın sularıdır bunlar.İşte Ankara’da çocukluk hastalıklarına tutulanlar gerçeklerden kaçıp birbirlerini suçladıkça sorumluluktan sıyrıldıklarını zannediyorlar.Devekuşu sadece Avustralya’da yaşayan bir cins olmasa gerek…

Anayasa Mahkemesi’nin İptal Kararı…

Şu anda Başbakan, Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında konuşuyor. Kendisi Anayasa Mahkemesi’nin askere sivil yargı yolunu açan yasanın iptali yönünde karar vermesi nedeniyle bozuk.Mahkemeye yüklenemediğinden muhalefete yükleniyor. Yargıyla uğraşmanın çok ciddi sonuçlar doğurduğunu kendisi çok iyi bildiği için hırsını muhalefetten çıkarması TSK ile darbecilik oyununun da sonuna geldiğinin işareti bana kalırsa.Kendisine yakın medya grupları sayesinde hayal tacirliği yapması yargıdan bir kez daha geri döndü.

AKP’nin Demokratikleşme ve Açılım adı altında insanları birbirine düşman etme yanlışını başkalarının aklına uymalarına bağlıyorum.Başbakanın danışmanlarının kafaları hep hinliğe çalışıyor ama uzun vadede kendi bacaklarına kurşun sıkıyorlar.Bu durumun sebebi nedir sizce?Cehalet…

Geçen Aralık ayında yazdığım yazıya cevap veren bir şahıs beni Tayyip Erdoğan’a sapık demekle suçladı ve hakaret etti.Halbuki yazımda “sabık” kelimesi geçiyordu.Ben de hakaretlerini iade ettim,ama değer mi?Aynı ülkenin vatandaşlarını birbirlerine hasım edip ortada demokrasi havarisi gezenlerin bu işte hiç mi suçu yok?

Bana kalırsa artık ortada koltuk sevdası yok,paçayı kurtarma çabası mevcut.Sıkıştıkça Taraf Gazetesi’ne haber servis edip, suikast planlarına maruz kaldıklarını iddia edenlerin mağduriyet edebiyatları kimse tarafından yenmiyor.Söyledikleri laflara partililer bile inanmamakta.

Ekonomik krizin yoksullaştırdığı halka ekmek,iş,umut vereceklerine uçak ve gemicik alanlar büyük vebal içerisindeler.Savaş koşullarına benzer ortamda geçinmeye çalışanlarla dalga geçercesine açılımları layık görenler bindikleri dalı kesmeleri bir yana,Silahlı Kuvvetleri siyasete çekmeye çalışarak sorumluluktan kurtulmaya çalışıyorlar.

22 Temmuz seçimlerinde olmayacak duaya amin demenin kısaltması AKP olmuştur. İktidar partisine oy veren milyonlarca insan pişmanlık içerisinde mi, değil mi orasını bilemem…Bildiğim tek şey bu adamların aldığı her kararın ülkeye zarar vermekte olduğudur.

Genetiği Değişmiş Darbeler…

Taraf Gazetesi yeni bir darbe planını gün yüzüne çıkarmış.Fabrikatörün iddiasına göre Kasım 2002 tarihinde iktidar olan AKP hükümetinin bertaraf edilmesi için “Balyoz” adı verilen operasyonla Fatih ve Beyazıt camileri Cuma günü bombalanacak,Türk jetlerinden birisi düşürülerek Yunanistan ile savaş çıkarılmasına sebep olunacak imiş.Cami eylem planlarının adı da güzel “Çarşaf” ve “Sakal”…

Taraf’ın bazı haberlerine sonuna kadar destek veririm.Ama olay bir yerlerden servis edilen istihbari bilgileri Silahlı Kuvvetleri yaralamak için kullanmaya gelince orada dur demek lazım.Aklımın bana söylediği; eğer Türkiye bir gün daha demokratik hale getirilecekse bu girişim TSK’yı karalayarak olmaz ki! ABD organları ile iktidarın işine gelen haberleri gazetecilik adına kotarmak kime hizmet etmektir?Ergenekon,Darbe Belgesi,Kafes Eylem Planı,Kozmik Suikast girişimlerinin ardından şimdi de 12 Mart Muhtırası döneminden miras kalan meşhur “Balyoz Harekatı” yeniden ısıtılıp ara sıcak olarak servis ediliyor.Demokratik Açılım gibi bir zamansız ve zeminsiz yaklaşımları hükümete icbar eden güç odakları ne zamandır siyasi elitlerin yakın tarih cehaletinden fazlasıyla faydalanıyorlar.

Bu iş artık kabak tadı vermeye başladı.Kendi korkularını halka darbe olacak diye gazete sütunlarıyla sunup bu garabeti genelde Başbakan dış gezilerde iken görmek kendini kandırmaktan başka anlama gelmiyor.İktidar dediğin sızlanmaz gerekeni yapar…Kocaman adamların ağlama pozisyonuna düşmesi söylenenlerin benim gözümde gayrıciddi olduğunun göstergesi.Ergenekon Davası’ında dört tane iddianame yazıp hiçbir adli sonuca varamamak nasıl bir ciddiyettir?Bu dava süresince tutuklama tedbirini hüküm giydirmeden hapis yatırma şekline çeviren anlayış hukuku siyasetin emrine veren hükümet kanadının vebali olacak.Tıpkı Sincan Ağır Ceza Hakimi Osman Kaçmaz’a reva görülen tavır gibi.

Sokaklardan gelen sesler açların sesleri…Sadece Ankara’da Tekel işçilerinin değil,İş-Kur önündeki işsizlerin, beyaz önlükleriyle doktorların,tuhaf uygulamalara isyan eden eczacıların,sadaka gibi zamma layık görülen emeklilerin derinden gelen sesleri bunlar…Hükümet kulağının üzerine yatacağına bu haykırışlara değer verse iyi eder.Kendilerine oy verenlerin ahını almak hep söyleyegeldikleri siyasi terbiyeye de aykırı.Yoksa Erbakan Hoca ne der böyle işlere?

Kozmik Siyaset…

Akıl ve sağduyunun izne çıktığı günlerdeyiz.Deniz Baykal’ın “kozmik patates” ciddiyetine karşılık olarak Bülent Arınç’ın STK soruşturmasında görevli savcı ve hakime gönderilen kurşunlara atfen “çikolata” lı cevabı gündemin sığ sularına iyice demir atmış olduğumuzu gösteriyor.Suikast, ıslak imza,kozmik oda tartışmaları ile geçen 2009 yılının gerçek gündemi ekonomik kriz ise 2010 yılına da damgasını vuracak…Tünelde giderken cam kenarına oturmak gibi gelecek tasviri yapmaya çalıştığımız şu günlerde belirsizliğin yarattığı gerginlik Türkiye’nin dört bir yanında kaynayan sosyal kazanın bugünlere ram olmuş gölgesi sadece. Bana kalırsa açılımların fırlatıldığı yerden sahibine aynen geri dönmesi iktidar kanadının beceriksizliğinin sorumluluğunu askere atarak kaçma niyetini doğurmuştur.

Bu arada muhalefetin güdük erken genel seçim isteklerini Başbakan’ın sırtını dönmesi siyaset kurumunun olmayan itibarını sıfırlamaktan başka bir işe yaramıyor.Altyapıda yaşanan derin sallantının başta siyaset ve hukuk olmak üzere tüm üstyapı kurumlarını sarsması meydana gelecek enkazın altından halkın öfkesini dışa vurmasını sağlayacak.Üstelik sokakların protesto gösterilerine böylesi davetkar hali gerçeklerden heyula görmüş gibi kaçanların komplo teorilerine sığınmasının asıl nedeni. Ankara’daki sisler bulvarı sanıklarının korku toplumu yaratmaya çalışırken kendi izbe düşüncelerinin kurbanı olmaları sadece iktidarın değil muhalefetin de kaybedeceği bir kumarın girizgahı gibi duruyor.

Çalışanların maaşlarına ulufe niyetine yapılan zamlar yoklukla kışı geçiren insanların huzursuzlanmasına engel değil.İnsanların gülmeyen yüzlerine oturdukları yerden gevrek gevrek kadılık edenlerin tahammül edemeyeceği bir meşumluğu haykırıyor.Elde avuçta kalan para bittikten sonra yakacak odun bulamayanlar kozmik odalardan saklanamayan en tehlikeli devlet sırrı haline gelecekler.

Paranın İktidarı…

Meclis Genel Kurulu, Demokratik Açılım hakkındaki genel görüşmeyi şu saatlerde hala sürdürüyor.Muhalefet liderlerinin ardından kürsüye çıkan Başbakan konuşmasını henüz tamamladı.Açılım hakkında söylenmedik söz kalmadığı için kalan iş kapalı kapıları açıp somut projelerle meydanlara çıkmaktan ibarettir.Kürt halkının haklarını arttırmak amaçlı ve PKK terörüne karşı kansız çözüm girişimleri ABD’nin 2011 yılına kadar Irak’tan asker çekmesiyle eş zamanlı başlatıldı.İçeriden çok dış saiklerle gerçekleştirilen Açılım süreci savaş öncesi yapılan ateşkes görüşmelerine benzer görüntüler taşıyor.Kendi içinde çelişkiler taşısa bile AKP, Meclis görüşmelerinde Kürt Açılımını sürdürmek konusunda kararlı olduğu izlenimi veriyor.Bu tartışmaların arkasında erken bir seçim ya da referandum olursa şaşırmamak gerekir.

Kürt halkının teröre ve töreye kurban gitmiş her yaştan hayatın kurtuluş reçetesini dağda araması cehalet kadar çaresizlik duygusunu da içerisinde barındırmaktadır.Bu arayış içerisinde bir umut diye sarıldığı örgüt ise savaşı gündelik hayatın ölüm pratiği yapıp şiddetin kol gezmesine neden oldu.Devletin bu kirli savaşa korkunç bir boyut katarak aslan payıyla dahil olması ayran aklımıza terörsüz bir Türkiye olmayacağına dair bir inanç mıhlamıştır. Şimdi terör travmamızın tedavi amaçlı yeniden kanatılması olumlu bir sonuca kavuşacak mı, orası kocaman bir soru işareti.

Ekonomik demokrasinin toplumsal yaşantımızdan düzenli aralıklarla yapılan darbeler sayesinde uzaklaştırılması siyasetin gölgesini hukuk kurumlarının üzerine daha yeni salmadı ki.AKP’nin gölge oyununu kamuoyuna açık bir cesaretle oynama hevesi kendi başına iş açma ihtimali taşıyorsa bu gerçek demokrasi kültürümüzün derin sulardan sığ kıyılara kayması kadar iktidar partisinin muktedir olamayıp olayları yönetemez hale gelmesinden de kaynaklanmaktadır. Çiçek ya da böcek dinlemeleri son demlerini yaşayan siyasi erkin koltuğa yapışma mücadelesini yeni bir boyuta taşımasından başka bir anlama gelmiyor.Devlet-Hükümet arasında yaratılan bu darbeli yapı halk arasına da sızdığı için gerçeklerin ideolojik suçlamalardan bigane kalarak gözlere sokulması görevi biz kalem aşığı yarı aydınlara düşüyor.

Son ders:Türkiye’de tek güç vardır…Paranın gücü…O güç darbe yaptırır,sıkıyönetim ilan eder,açılımlara karar verir, bizim düştüğümüz hallere güler…Güleryüzünün ardında yatan kanlı güç savaştan nemalanır, fakirleşmemizden kalkınır ve bunların kavgasını bizlere yaptırır.Benim fakir aklım ise bu yapıyı nasıl değiştirebiliriz sorusuyla uykularımı böler.Ayrıca,dağlara çıkan gençlerin cesetleri mezarlıklarda boy boy yatarken ne için öldüklerini bilememelerinin acısını şehit ailelerinin de çekiyor olması kendimize yaptığımız o en büyük haksızlığın göstergesi değil mi?

Al Birini Vur Öbürüne…

10 Kasım tarihinde Meclis Genel Kurul’una getirilmesi beklenen Açılım Süreci ortaya karışık hamaset edasıyla tartışılacak.Muhalefetin günün anlam ve önemine gösterdiği hassasiyet ise iktidar kanadında yok.Saçma sapan adamların saçma sapan kararlar aldığı yozlaşmış ülkemizde kangren olmaya yüz tutmuş yaralara kukla idare de merhem olamayacak.Kendisi problemin kaynağını teşkil eden siyasi iradenin çözümden bahsetmesi acı bir komedi gösterisi.

Halkın yokluktan kaynaklanan çaresizliğini oya tahvil ederek iktidar koltuğunu uhdesine alanlara söylenecek söz yok,görevlerini başarıyla icra ediyorlar.Şu anda CNNTürk kanalında konuşma yapan Baykal gibi müzmin muhalifler sayesinde böylesi durumlara duçar kalıyoruz.Bu topraktan bu kadar çömlek çıkıyor.Halkımızın sağduyusuna güven duymaktan başka çare yok.

Sızlanmayı bir kenara bırakırsak domuz gribi gibi yayılan yolsuzlukları insanlara hatırlatan var mı?Yoksa, hırsızlık virüs gibi bizlerin kanına mı işlemiş?Ekonominin dolar-faiz-borç kıskacında ümüğünün sıkıldığı Duyun-u Umumiye döneminde Damat Feritlerin delikanlılık gösterileri hesabı şimdi görülemeyen bir duvara çarpacak gibi duruyor.Benim tercihim erken seçim yapılıp halk kanaatinin tecelli etmesidir.

Parasızlık tutarsızlığı getiriyor, açlık doymama hissini… Akşama kadar çalışıp ay sonunu getiremeyenlerin siyasete ayıracakları zaman ömürden çalınmış lüks tüketim vergisidir.Bu arada yabancı ellerin sırt sıvazlamalarına geviş getirenlerin Türkiye tarihinden hiç haberleri olmasa gerek.Attıkları iyi adımları da çarçur ediyorlar.Geleceğimizden çalmanın hesabını birileri vermelidir.Böyle bir dertleri yoksa yaşananların hesabını bizim sormamız gerekir.

Erken Seçim…

Açılım gazisi siyasi iktidar papatya fallarına bıraktığı seçim ihtimalini Başbakan’ın dünkü demeciyle ‘şimdilik’ sona erdirdi.Bana kalırsa attıkları her adımdan geri dönenler bu sözlerinden de çabucak cayacaklar.Tabansız adımların karşılığı olarak bizlere kaosun matematik problemlerini çözmeyi reva görenlere buradan saygılar.Dahası Abdullah Öcalan’ın “Bu açılım PKK’nın tasfiye sürecidir” diyerek geri adım atması ile fırtınalı sularda yeni bir kayalığa demir atacağız. Kaptanın acemi olmasını bırakın, artık çapa tarıyor.Milletime güvenmesem birbirlerine bayram şekeri gibi darbe belgesi hediye edenlere psikolojik harbin inceliklerine dikkat etmelerini salık verirdim.Taraf Gazetesi’nin 12 Haziran tarihli haberinden sonra TSK, Ankara’lı Tayyip’ten daha usta politik kolbastı oynadığını gösterdi.Helal olsun!

Partiler arenası dün ilginç bir tesadüf daha yaşadı.Anavatan Partisi kendini fesih ederek Demokrat Parti çatısı altına sığındı.Darbe döneminin Özalizm politikaları meşum ardıllarıyla yaşatılırken ampul amblemli iktidarımızı sanırım aynı akıbet bekliyor.Sağlı sollu arayışların yok birbirimizden farkımız çaresizliklerini her seçimde pişirip taşırıp önümüze koymalarını yeğlediğimize göre bu topraklarda başka yemek yok.Bize de paşa paşa hazmetmek düşüyor.Ekonominin kriz çağında darbeler üretmesi demokrasimizin istenmeyen gebelik sancılarından başka bir şey değil.Geçim ihtiyacının seçimlerin önüne geçtiği zor zamanlarda atacağı adımları hesap etmesi gerekenler sorumluluktan uzak bir rahatlık içerisindeler.Hadi ben rahatım ama siz benden bile rahatsınız.Size de helal olsun!

Barzan aşiretinin bile daha ciddi yönetildiği,dış dünyada çadır devletlerinin daha fazla itibar gördüğü dürüstçe kabul edilirse,Türkiye Cumhuriyeti Devleti son iki seçimde ehil olmayan ellere teslim edilmiştir.Kurunun yanında yaş da yanar gibi bir lafı söylemek bizlerin hatalarını örtmese bile erken seçim ihtimali karşısında gerçek alternatifleri daha iyi irdelemenizi bu fakir sizden ister.Soyulduk ey halkım, uyutmayın kendinizi…