Yaşamın özünü hareket teşkil ediyor.Aynı sonsuz devinim içinde varlığımızı sürdürmeye çalışıyoruz.Zamanın sürekli aktığı sonsuzluk nehrine sınır getirmek mümkün değil.Çaresiz direnmeler dışında tabii.
Ufuklarını kalıplara hapseden yegane varlık ise insanoğlu.Fikirlerini sağlam temelden yoksun tezlere dayandırarak tek gerçek biçiminde sunmaya çalışmamız ortak vasfımız sanki.Aynı düşünsel körlüğe kendimize duyduğumuz inançsızlık diyebiliriz.Ya da vicdana ait kılınması gereken özel alanların perakende kavramlarla topluma dayatılması.
Alışkanlıklarımız hayatımızın esmer ekmeği.Tükettikten sonra o kekremsi tadını unutmadığımız günlük yaşam pratikleri.Alışkanlıklar sayesinde ait bulunduğumuz topluma uygun şekilde davranma çabasıyla varlığımızı meşrulaştırmaya çalışıyoruz.İşte yukarıda sizlere bahsettiğim fikri körlük çevreden öğrenilen tutum ve davranış kalıplarında gizli.Ayrı dilleri konuştuğumuz halde kelimelere benzer anlamlar yükleyerek sürünün kara koyunu sayılmaktan çıkmaya çalışıyoruz.Düşünce ve davranışlarında özgür birey kabul edilmek yaşadığımız toplumdan dışlanmakla eş anlamlı sanki.Toplumun slogan değerinde anlam verdiği kavramlar ve derinlikten yoksun idrak ile sorunlarımıza bakmaya çalışıyoruz.Çıkmaza girmekle eş anlamlı söz ettiğim konu.Farklı fikir ve inançlara karşı duyulan tahammülsüzlük ya da yeni ve yabancı olanı düşman bellemek ufuksuzluğu.
Çevremizden devşirdiğimiz her bir bağnazlık girişimi değişime direnmenin umutsuz çabaları.Yobazlık mefhumu inanmadığımız düşünceleri savunmamıza yol açacak kadar bizleri özümüzden uzaklaştıran fikri prangalar dizgesi.Hangi görüşte olursa olsun insanı kör inanca mahkum kılan alışkanlıklarımızın yarattığı sahte cennet.
İnancı güçlü kılan sağlıklı akıl ve ruh iklimidir.Yaşanılan toplum ne kadar yeni fikirlere açık ve insana ait olan her şeye gönül vermişse kadın ve erkekler birbirlerini o denli çok sever hale gelirler.Dogmaların din diye dayatıldığı topluluklar ise ruhlarındaki ölümü her an daha derin biçimde yaşarlar.Bu arada din önderlerine duyulan saplantılı bağlılık inançsızlığın simetrik hali aslında.Kendine güvenmeme rahatlığını içeren.
İnsanı değerli kılmadan yaşamı değerli kılamıyoruz.Düşünsel ve ruhsal ölümler kısacık hayatımızı çekilmez hale getiriyorlar.Değer ve fikirlerin içlerinin boşaltılması hayatın anlamını arama çabamızı da boşa çıkarıyor.Gülmeyen yüzler güneşin her sabah yeniden doğuş mucizesini bizlere defalarca unutturuyor.Gözlerimiz güzellikleri değil eksik,yanlış ve çirkinleri arıyor.Edinilmiş çaresizlik iksiri sanki her gün çevremizden içtiğimiz.
Yaşam değişimin görünür yüzü.Yaratılan her canlının anlamını bulduğu zenginlik çemberi.Oradan ne kadar feyz alırsak o denli dolu dolu dünyaya bakıyoruz.Ya da tam tersi.Ben tercihimi yaptım.Sizlerin tercihlerini merak ediyorum sadece.