Dış Politika’da “One Minute!..”

1915 yılında Ermenilere soykırım yapıldığına dair yasa tasarısı İsveç ve ABD senatolarında kabul edildi.Son yaşanan gelişmeler hükümetin diplomaside kendisini kandırmaya dayanan manevralarının iflas ettiğini gösteriyor.Dış politik alanda etkili olabilmenin yolu ekonomide güçlü bir performans sergilemekten geçerken bir yerlerden -Washington veya Brüksel- emanet politikalar alarak Türk toplumuna ısmarlama elbiseler giydirmeye çalışmak yanlışın büyük kısmının bize ait olduğunun işareti.Sosyal hayatta kutuplaşmalara yol açan Demokratik Açılım ve Ermeni Açılım’ları dış baskıların iktidar üzerindeki etkisini ister istemez hatırlatıyor.

Ekonomik fay hattının üzerinde sunulan AKP kaynaklı cambazvari gündem değiştirmeler “Padişah çıplak!” diyenlerin sayısını gitgide arttırmakta. Savaş zamanlarını hatırlatan yokluk tabloları varlık-yokluk kavgasının çatışma boyutuna gelmesiyle sonuçlandı.Derin bunalımın insanlar üzerindeki etkisini görmek için sokaklara çıkmak yeterli.Cinayetlerin, intiharların,boşanmaların,yabancılaşmanın yaşanması depresif ekonominin stresini kendisinden zayıflara boşaltan bireylere yol açıyor.

Bireysel suçların örgütsel terörün önüne geçtiği modern zamanlarımızda ilişkilerde bulamadığımız sıcaklığı sosyal paylaşım sitelerinde aramaya kalkmamız kendimizi çaresiz hissetmemizin nedeni olan gelişmeleri anlamlandıramamaktan kaynaklanıyor.Sosyo-ekonomik hayatın çalışanlara karşıt görüşlerle şekillendirilmesi hakkımızı arayacak mecralara güvensizlik duymamızın en önemli sebeplerinden birisi.Otoriter devlet-zayıf insan bu eşitsizliğin iki yanını oluşturuyor.Güçsüzlüğünün acısını zayıflardan çıkartan riyakar ataerkil toplum olmamızın doğal sonucu tüm bunlar.Yetiştirilme tarzımız yüzünden ergen vücutlu çocuk kişilikler halinde hayata salıverilmemiz töre terörünün Türk işi hazır mutfağı gibi duruyor.

Şaşırmanın yerini şoka uğramanın aldığı günlük hayat pratikleri malzemesinden çalınmış insanları yetiştiren yalancı toprağın nelerle karıldığını arama zamanın geldiğinin tik takları gibi.Allah yardımcımız olsun!

Soykırım Tasarısı…

Ermeni Açılımı ilk somut meyvesini Amerikan Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin “Soykırım Yasa Tasarısı”nı kabul etmesiyle verdi.İşin bundan sonraki safhası Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin tasarıyı gündeme almasıyla devam edecek.Eğer Senato bu yasa tasarısını onaylarsa Başkan Obama,yasama organından geçip önüne kadar gelen krize çözüm arayacak.Belki de Soykırım Tasarısı nedeniyle her 24 Nisan’da yaşanan gerginlik bu yıl derinleşerek büyüyecek.

Şimdi çıkıp “ABD zaten Ermeni dostu.Soğuk Savaş döneminde bizi hep kullandı bu sefer AKP’yi Stratejik Ortaklık bahanesiyle kullanıyor!” diyeceğiz.Uluslararası ilişkilerin soğuk gerçeklerini duygusal kılıflara büründürmekle ne kadar doğru yapıyoruz?Tarih boyunca Rus Çarı’nın yaptığını şimdi ABD Başkanı oy kaygısıyla tamamlıyorsa olağan akışı geriye çevirmek güç iş.1915 yılı içerisinde,özellikle savaşın son dönemlerine doğru Hristiyan Ermeni Cemaati’nin İttihat ve Terakki liderlerince şifai emirler verilerek Teşkilat-ı Mahsusa tarafından savaş şartlarında göçe zorlanması gerçeği Ermeni Çetecilerin Van, Erzurum, Bayburt ya da diğer Doğu illerinde korkunç katliamlarını gizlemez.Bunun yanında göç yolunda aşiretlerin saldırılarına maruz kalan,hastalıklarla kırılan bir halk var ortada.Tehcir’in yarattığı göç dalgası Ermeni toplumunu bir daha biraraya gelemeyecek derecede ayırmıştır.Bunu hiçbir halk unutamaz.Tıpkı ASALA militanlarının 1970 ve 80’li yıllarının başında diplomatlarımızı şehit etmesini unutmadığımız, Hocalı Katliamı’nı nefretle hatırladığımız gibi.Hocalı’da 1991 yılında Ermenilerin Rus Ordusu yardımıyla Azerileri katletmesi güvenli bir ülkede yaşamanın önemini bizlere bir kez daha hatırlatıyor.Dağlık Karabağ’ı işgal eden Ermenistan devleti hala o topraklardan çekilmedi. Minsk Grubu,AGİT… adına her ne derseniz deyin, Azeri kardeşlerimizin yanında olmak boynumuzun borcu.

Duygusal problemler halinde uç veren iç çatışmaların çözümü çok zorlaşıyor.Özellikle Filistin-İsrail,Ermeni-Türk,Boşnak-Sırp,Azeri-Ermeni anlaşmazlıkları gibi aynı coğrafyayı paylaşan ancak farklı etnik köken ve dinden gelen halkların çatışmasını silahlı müdahalede bulunmadan önlemek imkansız.

Din ve kültür farklarının Soğuk Savaş döneminin göreli istikrarının yerini almasıyla yaşanan mikro-savaşlar 11 Eylül Saldırıları ile boyut değiştirmiş, İslam dünyası “Terörle Savaş” adı altında kana bulanmıştır.Maalesef tarihte tanık olunan gerçek stratejik ortaklıklar din, kültür ve ırk birliğine dayananlar olmuştur.Modern zamanlarda artık geride kalması gereken bu anlayış toplumlar içe dönük hale getirildikçe yabancı düşmanlığı ya da ırkçılık biçiminde kök salıp büyüyor. Hollanda’da, İsviçre’de, Fransa’da hatta bizde yaşanan karşı taraftan olana düşman gözüyle bakan bu zihniyet nefret ikliminin katılaştırdığı önyargıların iyice uç vermesiyle hayat buldu. Bunun adını ekonomik krizle işsiz kalanların sınıf farklılıklarının suçunu yabancı düşmanlığı haline getirmeleri olarak koyabiliriz.

Osmanlı halkının son dönemlerinde tecrübe ettiği 93 Harbi, Balkan Savaşları,I.Dünya Savaş’ının kanlı bilançosu : Yıkılan bir imparatorluk, milyonlarca ölü,dağılan aileler oldu.Büyük Ortadoğu Projesi,İslam coğrafyasının parçalanıp kana bulanması planına dayanması hasebiyle gelecek zaman ırkçı nefretin arttığı,dinin terörle anıldığı günleri beraberinde getirecek.El-Kaide,Leşker-i Tayyibe,Hamas bu örgütlerin önde gelen isimleri olarak anılacak,müslümanlar ise terörist.Peki ya burnumuzun dibinde katliam yapan Ermenistan, İsrail,ABD,Rusya gibi devletler hangi sıfatla anılacaklar?