Tarihin Gör Dediği!

Hükümeti tarafından Ortadoğu bataklığına çekilmiş bir ülkenin mensubu olarak gelişmeleri ibret ve kaygıyla izliyorum.İsrail-Filistin Anlaşmazlığı’nda ya da İran’ın Nükleer Silah Üretme konularında Batı İttifakı karşısında tek taraflı çaba göstermemizin sonuçlarını yakında almaya başlarız.Bu girişimlerin olumsuz geri dönüşler yaratacağını görmek için kahin olmaya gerek yok.Hükümetin Mavi Marmara travmasını Ermeni Açılımı’ndan hemen sonra Azeri doğalgazının metreküpünü 120 $ yerine 300 $’dan edinmek türü bir diplomatik zafer gibi sunmasına da alışırız.Tıpkı imzalandığı gün geçersiz sayılan takas anlaşması gibi.

Ekonomisi yalpalanan Türk gemisinin kaptanı eğer Gazze için gerçekçi çözümleri sağlarsa böyle eylemleri hepimiz ayakta alkışlarız.Oysa çocukların,yardımseverlerin sırtından siyaset yapmanın faturasını daha geçen ay 9 canla ödedik.Atılan taşın ürkütülen kurbağaya değmesi kafası bozuk diplomatik manevralarla sağlanamaz bana kalırsa.Arap Dünyası’nın önde gelen ülkesi Mısır bile Refah Sınır Kapısı’nı açmak için İsrail’li komandoların yardım gemilerine saldırmasına kadar bekliyorsa güç dengesinin nerede yer aldığını iyi hesap etmemiz gerekir.Sınırlarımızın ötesinden aktif bir uluslararası güç sayılma hesabını yapıyorsak kendi sınır güvenliğimizin hakkını vermemiz gerekmez mi?

Dış politikadaki konuları iç politikaya mal etmek tehlikeli bir oyun bana kalırsa.Aynı zamanda köşeye sıkışan hükümetlerin sarıldığı geçersiz bir silah.Siyasileşmiş yardım kuruluşlarını bu işlere alet etmekle yardıma muhtaç insanların dertlerine derman olunamıyor.Yaraların kanla yıkanmaya çalışıldığı Ortadoğu coğrafyasında tarih boyunca yaşadığımız sinsice arkadan vurmaların kurbanı olmaya devam mı edeceğiz?Osmanlı Devleti’nin,İngiliz altın ve silahlarıyla bu bölgede yok edilmesinin faturası şimdiki Filistin,Irak,Lübnan cehennemleri değil mi?

Yahudi ve Hristiyan alemi için aynı kutsallığı taşıyan,ölümün bayramlık elbiselerini giyip dolaştığı Vaat Edilmiş Topraklar bizler için de geri alınması gereken “Kutsal Emanetler” anlamına geliyorsa neden bu emanetlere yeterince sahip çıkamadık?Yaşam derdine düşmüş Gazze’lilerin,oyun oynarken katledilen çocukların üzerimizde hakkı bulunduğunu bilmek ile onlar haklarını alana kadar mücadele etmek arasındaki farkı anlamak bizim dirayetimize bağlı.Ama ağlamakla, sızlanmakla hiçbir sorun çözülmüyor.Kriz yaratmakla sorunların azalmasını bekler gibi ruh hali içerisindeyiz.Çaresiz kalan insanların verdiği ilkel tepkileri toplum çapında veriyoruz.

Cetvelle çizilen sınırlar arasında bölünmüş,aynı kökenden gelen insanların sırf diktatörlükler ayakta kalsın diye savaşmalarını görmek üzücü.Bizim açımızdan ise tarih boyunca krizlerin iç içe geçtiği toprakların bekçiliğini yapmış olmamız yeniden savaşacağız anlamına gelmiyor.İsrail Devleti’nin terörizmi günlük hayat pratiği yapması Hamas’ı haklı çıkarmaz.”Direniş” diye sivil insanlara roket atmaktan başka bir işe yaramayan baskıcı siyasi oluşum Filistin toplumunda iki başlığa sebebiyet veriyor.El-Fetih’den devşirme Hamas zaman içerisinde Gazze’liler için demokratik tercih olmaktan ziyade zorunlu ihtiyaç maddelerinin tedarikçisi haline gelmedi mi?Ablukanın haksızlığı Hamas’ı meşru kılar ama haklı kılmaz.Haklı olan Gazze’li çocuklardır bana kalırsa.Oraya giden doktorlar,yardım görevlileridir…Hatta ve hatta Hamas, Gazze sınırları içerisinde varlık sebebini borçlu olduğu ablukanın devam etmesini bile arzu edebilir.

Diplomasinin yumuşak yüzünün ardındaki acımasızlığa her gün televizyonlarda şahit oluyoruz.Karmaşık ve anlaşılmaz çıkarların siyaset aracılığıyla ve silahlarla halklara dikte edildiği Ortadoğu bataklığında dış politik manevralara kalkışmak Türk işi siyasetin yavan kalacağı gereksiz bir gösteridir.Kolayca istikrarsızlığa sürüklenecek dinamiklere sahip ülkemiz iç barışını sağladığı ölçüde dış politikada rahat hareket edebilir. Son günlerde yaşananlar ise iç barıştan uzaklaştıkça dış politikaya sarılan malum zihniyetin açmazlarını gülünç ve acınaklı biçimde ekranlara getiriyor.Fazla söze ne gerek?

Dış Politika’da “One Minute!..”

1915 yılında Ermenilere soykırım yapıldığına dair yasa tasarısı İsveç ve ABD senatolarında kabul edildi.Son yaşanan gelişmeler hükümetin diplomaside kendisini kandırmaya dayanan manevralarının iflas ettiğini gösteriyor.Dış politik alanda etkili olabilmenin yolu ekonomide güçlü bir performans sergilemekten geçerken bir yerlerden -Washington veya Brüksel- emanet politikalar alarak Türk toplumuna ısmarlama elbiseler giydirmeye çalışmak yanlışın büyük kısmının bize ait olduğunun işareti.Sosyal hayatta kutuplaşmalara yol açan Demokratik Açılım ve Ermeni Açılım’ları dış baskıların iktidar üzerindeki etkisini ister istemez hatırlatıyor.

Ekonomik fay hattının üzerinde sunulan AKP kaynaklı cambazvari gündem değiştirmeler “Padişah çıplak!” diyenlerin sayısını gitgide arttırmakta. Savaş zamanlarını hatırlatan yokluk tabloları varlık-yokluk kavgasının çatışma boyutuna gelmesiyle sonuçlandı.Derin bunalımın insanlar üzerindeki etkisini görmek için sokaklara çıkmak yeterli.Cinayetlerin, intiharların,boşanmaların,yabancılaşmanın yaşanması depresif ekonominin stresini kendisinden zayıflara boşaltan bireylere yol açıyor.

Bireysel suçların örgütsel terörün önüne geçtiği modern zamanlarımızda ilişkilerde bulamadığımız sıcaklığı sosyal paylaşım sitelerinde aramaya kalkmamız kendimizi çaresiz hissetmemizin nedeni olan gelişmeleri anlamlandıramamaktan kaynaklanıyor.Sosyo-ekonomik hayatın çalışanlara karşıt görüşlerle şekillendirilmesi hakkımızı arayacak mecralara güvensizlik duymamızın en önemli sebeplerinden birisi.Otoriter devlet-zayıf insan bu eşitsizliğin iki yanını oluşturuyor.Güçsüzlüğünün acısını zayıflardan çıkartan riyakar ataerkil toplum olmamızın doğal sonucu tüm bunlar.Yetiştirilme tarzımız yüzünden ergen vücutlu çocuk kişilikler halinde hayata salıverilmemiz töre terörünün Türk işi hazır mutfağı gibi duruyor.

Şaşırmanın yerini şoka uğramanın aldığı günlük hayat pratikleri malzemesinden çalınmış insanları yetiştiren yalancı toprağın nelerle karıldığını arama zamanın geldiğinin tik takları gibi.Allah yardımcımız olsun!

Gerdeğin Sabahı…

Dün, sevinerek yazımı kapattığım gelişme tersine dikişlendi.Malum,Türk ve Ermeni tarafları anlaşma sonrası yapılacak konuşma metinlerinde mutabakata varamayınca tören ertelenmiş idi.Sonra devreye etkili güçler girdi ve yangından mal kaçırırcasına, masa başında müsekkin etkisi veren teminatlar yazıya kavuştu.

Her konuda atıp tutma sevdalısı bir Türk düşünürü olarak,Ekim ayının güzel bir Pazar sabahı çayımı yudumlarken konu hakkındaki mümtaz şüphelerimi şöyle dillendireyim: Kolaylık olsun diye maddeler halinde yazdım,sonra çalışırsınız…
1-Koskoca Türkiye,Azerbaycan pastası orada dururken neden kendini pankek misali Ermenistan ile masaya oturma ihtiyacı içinde hisseder?Bu işin sosunu kim dökecek?
2-Diplomasi mesleği hangi kelimenin ne anlama geleceğinin müneccimlik sanatı ise,anlaşma sonrası “soykırım” sözcüğü artık nerelere teğellendirilecek?
3-Bu işin teminatı alınmadıysa kime ve neye güvenilip “açılım” adı altında karşılıksız tavizlere imza atıldı?
4-Tek taraflı verilen ödünler,Azeri toprağını Ermeni işgalinden kurtarabilecek mi?
5-Yarın sınır açılırsa,yıl sonunda limanlarımız Rum Kesimine de helal olur mu?

Uluslararası ilişkilerde boru misali hazmı güç ilişkilere girmek zayıf taraf için savaşın ateşini bir yanından maşasız tutmaktır.İçeride zayıflayan iktidarın, dışarıda destek aramak amacıyla geleceğimizden çalmasının hesabını vermesi gerekir.Benzer hataları tekrarlamak insanlara özgü bir haslet ise umudumuzu diri tutmaktan başka çaremiz yok.

Krizle Gelen Siyaset…

Tezkere için yarın TBMM’de toplantı yapılıyor.Sözde açılımların! gerginliği altında yasama dönemine başlangıç yapan Meclis, hafta sonu kongrelerinin ardından kendi dar gündemine geri dönecek.Burada dikkat edilmesi gereken nokta barış girişimlerinin önü kesilip, tartışmalar adı altında toplumsal gerginliğin tırmanması.Asker operasyon yaparken, mayınlar hala can alırken, DTP tarafından yeni kalkışma girişimleri çocuk yaştaki heveslilere denetilirken yönetemeyen demokrasi hangi çözüme doğru yol alacak?

Görüşme trafiklerinin yoğunluğu sizleri kandırmasın,ileride halka dayatılan çözümler ters teperse hiç şaşırmayın.Bir girişimin akim kalmasına en büyük tepki umut besleyenlerden gelir.Sanırım,teröre karşı barış çabaları namluların ucunda son bulacak.Üretemeyen ekonominin siyaseti, gündem denilen sanal didişme parçacıkları arasında savaşa değin yayılacak günleri muştuluyor.Yanılıp kalmak isterim, iyi şeyler de yaşandığına göre en iyi şey yanılmak derim.