İsrail devletinin Filistin ve tüm Ortadoğu’da hüküm süren saldırgan tavrı kendini koruma bahanesinde öte bir paranoyayı içeriyor.En son İran’ın nükleer silahlara sahip olma ihtimalini bahane ederek kamuoyu oluşturma çabaları sağcı Netanyahu hükümeti işbaşına geldiğinden beri artarak sürmekte.Filistinli Arapların aleyhine gelişen Yahudi yerleşimlerinin genişletilmesi olası bir Filistin-İsrail barışının önündeki engellerden sadece birisi.İsrail saldırganlığının II.Dünya Savaşı’ndaki Yahudi gettolarına benzer biçimde Filistinlileri ambargo ve toplu tecrit altında tutması o dönem yaşadıkları travmaları kendilerinden zayıf gördükleri insanlara yaşatmaktan başka bir anlama gelmiyor.ABD işgali altındaki Ortadoğu topraklarında işgalle beraber yerelleştirilen savaşlar,iç çatışma konularına şiddet yoluyla çözüm bulunması ve terörist eylemler GOP ile gitgide büyüyen kanlı sorunların dışarıdan desteklendiğinin göstergesi.
İran’da Haziran seçimlerinden sonraki kargaşanın giderek artması nükleer silah görüşmelerinde ABD-İsrail tarafının elini güçlendirmekten başka bir işe yaramıyor.Dini yönetimin ceberrutluğunu savunacak değilim ama Hatemi-Ahmedinejad ikilisine karşı büyüyen muhalefet cephesi İran devletinin dış saldırılara karşı kendini koruma refkleksini zayıflatmaktadır.
Türkiye’deki kozmik oda,devlet sırrı,suikast odaklı kargaşa dolu gündem Okyanus ötesindeki planların buradaki izdüşümleri.Aralık ayında Erdoğan -Obama görüşmesinin hemen ardından DTP’nin kapatılmasıyla başlayan süreç,sokak eylemleri, şimdi de suikast gerekçesiyle TSK’yı baskı altına alma girişimleri asimetrik psikolojik savaştan öte milli varlığımızın zayıflamış bir siyasi iktidar tarafından rehin alınması anlamına geliyor.Bu içi boş tartışmaların ardında büyüyen ekonomik kriz küresel güçlerin saldırgan planlarına destek olmaktadır.Yokluktan dolayı gitgide büyüyen etnik kimlik kutuplaşması Açılım adı altında senaryo olarak yazılıp sahneye konmuştur.Aklımızı başımıza devşirmenin zamanı;tüm bunların sonunda gelen gideni arattıracak gibi görünüyor.