Ben Bu Hükümeti Ne’yleyim?

2002 Kasım ayından bu yana Dışişleri Bakanlığı bürokratlarının işleri zor olsa gerek.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanı sıfatıyla Ahmet Davutoğlu tarafından yürütülen Türk diplomasisi sıfır problem hedefiyle görev aldığı dönemi yaptığı büyük hatalarla bitirme aşamasına getirdi. Hatalardan bahsetmişken;Son G-20 zirvesinde bir saat on beş dakika süren Obama-Erdoğan görüşmesinin şişirilme girişimlerinin bana anımsattığı konu miyadı dolmuş bir siyasi liderin kendini önemli gösterme çabasından başka bir işe yaramıyor.

Gelelim dış politikadaki sürdürelemez hatalara:Türk tarafının İsrail hakkında sızım sızım sızlanmasının Gazze’deki çocuklara ne faydası var?Yakın mesafeden vurularak öldürülen insanlarımızın haklarını nerede arayacağız?Başkan Obama’nın ağzının içine bakarak mı?HAMAS adı altındaki siyasi odağın Gazze şehrini baskı aracılığıyla yönetmesi İsrail ile birlikte yürütüğü terör diplomasisinin sınırlarını benim gözünde silikleştiriyor.Gediktepe’de eğilenler Gazze’de dik duramaz ki!Yarın İsrail ile yeniden siyasi bağlantılara devam etme riyakarlığını bu iktidardan bekleyebiliriz.

BM’de İran lehine oy kullanmak,İsrail’e Gazze yüzünden düşman kesilmek, PKK terörünü körüklemekten başka bir işe yaramamakta.Kendi sınırlarımızı adamakıllı korumaktan aciz iken Filistin halkının hamisi kesilmek tribünlere oynamakla eşdeğer.Bu süreçte Mavi Marmara fiyaskosu Türk dış politikasına sürülen kara bir lekedir.Bu rezaletin sorumlusu başta Başbakan ve Dışişleri Bakanı’dır.Yüce Divan’da bu isimlere hayatını kaybeden 9 insanımızın hesabı sorulmalıdır.En az İsrail kadar onlar da bu katliamdan sorumludur.Neden derseniz?Böylesine destek verdiğiniz,teşvik edip uluslararası sulara gönderdiğiniz yardım filosunu korumak amacıyla bir tane bile fırkateyn kendilerine eşlik etmemiştir.Siyasi temsilcilerini o gemiye koymamak akıllılığını gösterirken neden aynı basireti gemidekiler için göstermediniz?

Hükümet giderayak attığı her konuda beceriksizlik ötesinde yanlışlar işlemekte.Ben bu konuyu azınlık zihniyetine sahip olmalarına bağlıyorum. Kendilerini fikren ait hissetmedikleri bir ülkede iktidara geldiler.Onlar daha ziyade kendilerini Hamas’a,Suriye’ye,Katar’a ya da Suudi Arabistan’a yakın hissediyorlardı.Fikri düzeydeki yetersizliklerini pratik zekalarıyla kapatmaya çalışırlarken dünyadan haber olmamaları sebebiyle bizleri Küresel Krizin teğet geçtiğine inandırmaya çalıştılar.Teğet geçip geçmediği ise ortada.

Zararın neresinden dönersek kardır.Seçimlerin yaklaşmış olması referandum fırtınasının ardından gelecek günlerin gündemini teşkil edecek gibi.Yoksa terör saldırılarının gölgesi altında yaşayacağımız sıcak yaz günlerini soğutmak için başka hiçbir bahane çare olamayacak.

Savaş Rüzgarları…

Medeniyetler İttifakı adı altında yeni tür Haçlı Seferleri’nin yapıldığı son 20 senede 2008 Küresel Ekonomik Krizi’nin faturası bir kez daha mazlum uluslara çıkarılıyor.ABD’de batan şirketlerin Türk halkı ve diğer dünya halkları tarafından finanse edilmesi yeni ekonomik düzenin hırsızlık enstrümanlarına bizleri de alet etmeye çalışmasının doğal sonucu.Savaş, işte bu gelir adaletsizliğinin zorladığı sefer görev emri değil mi?Küresel Kriz’e yol açan ABD ve İngiltere savaşın yükünü karşılamakta güçlük çeker iken muazzam düzeydeki borçlarını halkına ve bizlere pay etmekten çekinmiyorlar.Bu girişimlerini borç aldıkları ya da gizli açık ticaret yaptıkları devletleri yok ederek sağlama amacındalar.Şer Ekseni’nin merkezinde İran’ın,Afganistan’ın,Irak’ın yer alması Suudi Arabistan veya Türkiye’nin olmadığını göstermez.Bütün bir İslam coğrafyasında yaşayan milletlerin katliamlar,baskılar,iç çatışmalar ya da işgallerle sindirilmek istendiği Yeni Dünya Düzeni’ne şahit oluyoruz.Soğuk Savaş yıllarının Yeşil Kuşak Teorisi ardından Batı medeniyeti için büyük risk oluşturan aşırı dinci akımlar bugünlerde Önleyici Vuruş Doktrini’nin şiddete meyyal odaklarının küresel düzeydeki bahanesi oldular.Yüzyıllar boyunca halkların bağımsızlıklarını yitirdikleri,acımasız bir cehalete teslim edildikleri,otoriter yönetimler altında inim inim inletildikleri siyasal düzenlerde geçmişe ait her ne kadar kurum varsa İslam dinine izale edilerek yola devam edildi. Aynı çarpık zihniyeti Osmanlı’dan bu yana -özellikle son yıllarda-ülkemizde de görmekteyiz.

Yaklaşan günlerin sonu savaşla bitecek gerginlikleri iyice arttırdığı uyarısıyla yazıma devam etmek isterim.İran-ABD/İsrail gerginliğinin ulaştığı uzlaşmaz nokta Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) en tehlikeli safhasının hayata geçirilme arzusunun kabardığının işareti.Nükleer silahlara sahip olma-olmama tartışmasının arkasında yatan ve 11 Eylül Saldırıları ile tetiklenen yeni küresel düzene geçiş adımları sıklaşacak gibi. Ortadoğu ve Yakın Asya’daki ülkeleri bölerek şekillendirme çabaları hız kazanmışken bizim bu konudan muaf olduğumuzu düşünmek yaşadığımız gaflet uykusunun ürünü olsa gerek.

Savaş,politikanın devam eden aracı ise ABD ve müttefikleri 2001 yılından bu yana anılan aracı en haksız biçimde uygulayan emperyal güç olarak öne çıkmaktalar.Daha geçen sene Orta Asya enerji deltasında Sincan Olayları’na tanıklık ederken bu sene iç savaşın kemirmeye başladığı Kırgızistan’ı izliyoruz.Tesbih tanesi gibi sıraya dizilen Irak,Afganistan, Filistin,Pakistan ve Yemen’in ardından İran ile Türkiye BOP’un yıkmak istediği nihai hedef ülkeler olarak öne çıkmaktalar.Ermeni-Kürt Açılımları bu temel stratejinin ABD tarafından AKP’ye ihale edilmiş ayakları idiler. Temelleri doğru atılmamış,hedefleri belirsiz,terörü azaltacağına iyice arttıran “Açılım Siyaseti” Türk halkının eline ayağına vurulan zincir gibi duruyor.

Merkezi Washington’da bulunan küresel ittifak İsrail’in güvenliğini sağlamak amacıyla sınırlarımız içerisinde ve hemen yakınlarında suni Kürt Devletçiği’ni devşirmekten geri durmuyor.1.Körfez Savaşı’nın ardından Kuzey Irak’a çöreklenen Çekiç Güç,Turgut Özal vasıtasıyla görevini ifa ederken şu sıralar Özal’ın yerini Recep Tayyip Erdoğan almıştır.Terörün zirve yaptığı 1991-1995 arası dönemde Saddam yönetimindeki Irak’ın önemli rolü vardı,şimdilerde ise Talabani ve Barzani önderliğindeki Yeni Irak Devleti’nde mevcut duruma berdevam.ABD askerlerinin çekilmesiyle birlikte Irak içerisinde azacak olan mezhep savaşları ile etnik çatışmaların Türkiye’ye yansımaması imkansız bana kalırsa.Bu konuda PKK yaşanan yeni dönemin eski aracı değil mi?

Şu sıralar konunun odak noktası ise İran-İsrail çatışması.Haberlere bakılırsa -Milliyet 25.06.2010- 18 Haziran 2010 tarihinde ABD savaş gemileri Süveyş Kanalı’ndan geçerek bilinmeyen sulara doğru yol aldılar. İsrail helikopterleri ise Suudi Arabistan’a askeri mühimmat bıraktılar.Hatta İsrail’in İran’ı Gürcistan tarafından vuracağı öne sürülüyor.Tüm bunların propaganda silahına baş vuran askeri kaynaklı haberler olduğunu kabul etsek bile Ortadoğu coğrafyasına kelepçe vuran savaş cenderesi yüzünden Türk siyasi bütünlüğü PKK tehdidinden öte bir tehlikeyle karşı karşıya kalmıştır.Haritaların değiştirilmesi ve bölge ülkelerini parçalama girişimleri NATO İttifakı’nın kurucu devletleri tarafından piyasaya sürülen Yeni Dünya Düzeni stratejisinin üçüncü ve en tehlikeli safhasıdır.Birinci aşama 1991 Körfez Savaşı,ikinci aşama 11 Eylül Saldırıları ile başlayan Afganistan ve hemen ardından devam eden Irak işgalleri iken son aşamada İran,Suriye ile Türkiye yer almakta bana kalırsa.

Komplo teorilerinin havada uçuştuğu modern zamanlarımızın en acı tarafı kendimizi koruma reflekslerimizin psikolojik harp teknikleriyle elimizden alınmasıdır.Yaşanan süreçte doğruları görüp cesaretle söyleyen aydınların ortada olmaması büyük eksiklik.Bu sayede zayıflık göstergesi sayabileceğimiz komplolara sığınma girişimleri ya da fikri düzeydeki yetersizliklerimiz önlenebilirdi.Kafamızda yarattığımız düşmana bağımlı kalarak çözüm üretmeye çalışarak sorunun merkezinde yer aldığımızı görmekten uzak kalıyoruz.

Doğa,asla boşluk kabul etmiyor.Sosyal hayatın kendine ait kanunları işlerken yaşanan bu sürecin pasif izleyicisi sayılmamız edilgenlik atının can yakan koşum takımlarıdır.Süslü sözlerin arkasında yatan iradesizlik adım atmamızın önündeki en büyük engel değil mi?

Dış Politika(sızlık)…

İsrail komandoları Pazartesi sabahı uluslararası sularda seyreden ve aralarında bir Türk gemisinin de bulunduğu “Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım” konvoyuna baskın düzenledi.Ölüm ve yaralanmaların yaşandığı saldırının ardından gemiler Aşdod isimli İsrail limanına çekildi. Hemen hemen aynı saatlerde İskenderun Deniz Üssü’nde 6 askerimiz nöbet değişimi yaparken PKK tarafından şehit edildi.Tesadüf olamayacak kadar etkili ve eş zamanlı yapılan saldırıların aylardır adım adım tırmanan gerilimin gündeme düşen yansıması olduğunu görüyoruz.4 günde 11 şehit verilmesinin ocaklara düşürdüğü acıyı yaşamayanların Gazze’deki olaylara bu kadar tepki göstermesi vicdanımızın sıkışıp kaldığı ümmetçi kilitten kaynaklanıyor bana kalırsa.Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıya karşılık Suriye,Mısır,Arabistan,Kuveyt acizlik gösterisinden başka ne yaptılar?Taksim Meydanı’nı “Filistin” diye inletenlerin son olaylardan sonra Gazze’deki çocuklara ne faydası oldu?

Günlerdir yardım konvoyuna “Gelmeyin!” diyen,terörü devlet politikası haline getiren İsrail’den başka bir tepki gelmeyeceğini hepimizin hesaplaması gerekirdi.Hiçbir tedbir almadan sivilleri gemilere doldurup yola çıkaranların suya tirit açıklamaları ile yetinirsek başımıza gelenlere “Kader” diyenlerin düştüğü duruma düşeriz bana kalırsa.Batı Dünyası’nın timsah gözyaşlarının ardında yatan hesap İslam aleminin güçsüzlüğünü yansıtan terör örgütlerini halkıyla beraber topyekün yok etmekten başka bir amaç taşımıyor.”Terörle savaşacağız!” diye Afganistan ve Irak’ı işgal eden,Pakistan’da iç savaş çıkartan,İran’ı nükleer silah üretecek diye vurmayı hesaplayan küresel güç,Türkiye’yi tehlikeli bir iç çatışma ortamına sürüklüyor.Açılımların yarattığı tedhiş ortamında yoksulluğa düşmüş kitleler birbirlerine diş bilerken yaşanan kutuplaşma perde arkasındaki zengin-yoksul kavgasının dışa vurumudur.

Ne yazık ki Recep Tayyip Erdoğan ile şürekasının Gazze fetişizminin kanlı karşılığı körpe yavruların biraz daha aç kalması ve masumların ölmeye devam etmesidir.Anadolu’da veya İstanbul’da yataklarına aç giren insanların dertlerine derman olamayan acizlerden başkalarının yarasına merhem sürmelerini beklemek çaresizlik hissiyatının siyaset sahnesine tercümesi değil mi?Şimdi kimse çıkıp “Dış politikayı iç politikaya alet etmeyin” demesin. Gazze Sendromu ve İsrail tamamen iç politika hesaplarına kurban edilen tehlikeli bir diplomatik adımdır.Bu riskli girişime İran’ı da ekleyebiliriz.Düne kadar Medeniyetler İttifakı’yla Batı’nın yardakçılığını yapanlar,kamu varlıklarını yabancılara peşkeş çekenlerin şimdi İslam aleminin hakkını savunuyor görünmesi şaşırtıcı bir aptallığı içeriyor.Zekamıza hakaret denilebilecek Açılım paranoyalarının ardından özellikle müslüman dünyaya Gazze Yara’sını ideolojik enerji içeceği gibi sunanların Yüce Divan’da yargılanmaları gerekir.Bu saate kadar dökülen her şehit kanından Ergenekon’u sorumlu tutmaya çalışan ahmaklar ordusunun artık İsrail’i büyük şeytan ilan etmesi hiç şaşırtıcı değil. Kendilerine inanan safları her zaman bulacaklardır.Ama şeytanın bile yanından ürkerek geçtiği adamlarla aynı pazarlık masasına oturma cehaleti/cesareti Gazze,Filistin, Kürt ya da Ermeniler üzerinden yapılmamalı.

Kısacası bu iktidar en kısa zamanda gitmelidir.Ufak adamların büyük ülkeleri yönetmelerine neden olan yanlış tercihler yüzünden hem fakir kaldık hem de umutsuz…Zor zamanlarda hızır gibi yetişen dürüst,kalıbının adamı bir isime ihtiyacımız var bana kalırsa.Kılıçdaroğlu’nu bizlere yedirmeye çalışan medya mutfağına pek inanmamak gerekir.Dün Deniz Üssü’nde ya da Reşadiye’de askerlerimizi şehit edenlerin bugün kimi isimleri hayatımıza muştulaması tedirgin edici bir müdahale cüretini gösteriyor.Oyun tehlikeli bir oyun:Özellikle Türkiye çapında bir savaş ihtimaliyle sona erebilecek riskleri bünyesinde barındırıyor.Yanılmaktan gurur duyacağım yegane kötücül kehanet bu olur bana kalırsa.Allah yardımcımız olsun…

E-5’ten Gider Yan Yola Girmez…

Diplomasi sanatı ,tabii benim anladığım manada,ulusal menfaatlerin masa başında korunmasını içerir.Siyasi basiret ise halkın yetki verdiği insanların ya da atanmış bürokratların bu sorumluluğa layık isimler arasından seçilmesini… Oturup kitap yazmış gibi konuşmaktan öte şu konuya değinmek istiyorum:Bizlerin yurtdışındaki temsilcilerine özenli bir saygının gösterilmesi gerek.Bu saygıyı sağlayacak olansa en başta bizleriz.Pasaportuna bakıldığında yüz ekşitilen bir ülkenin vatandaşı olmanın azabını gümrük kapılarına çıktığınızda daha iyi anlıyorsunuz.AB ülkelerinin ya da ABD,Kanada,Avustralya temsilciliklerinde vize almak için çekilen çileye yakından şahit oldum.Türk vatandaşı olup kendi halkını aşağılayarak hareket eden onursuzlara da rastladım,insan gibi görev yapanlara da…

Zurnanın zırt dediği yere gelelim:Geçen gün İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı çalıştığı kuruma davet ettiği Tel Aviv Büyükelçimiz Oğuz Çelikkol’a hakaretamiz davranışlarda bulunuyor,bununla yetinmeyip İsrail basınına bu görüntüleri kaydettirerek bizlere kadar ulaşmasını sağlıyor.Hemen hemen aynı saatlerdeyse Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin Ankara ziyaretinde Başbakan Tayyip Erdoğan,İsrail devletine Gazze Saldırıları dolayısıyla ağır eleştirilerde bulunuyor.Olayın perde arkasında meşhur Davos Tartışması’ndan bu yana gitgide artan gerilim var. İsrail kabinesinde Dışişleri Bakanı olarak görev yapan ırkçı Avignor Lieberman bu sert tutumun başlıca aktörü. Kanımca Başbakan Binyamin Netanyahu’nun rızasıyla gerçekleştirilen çirkin davranış böyle hayat buldu. Diplomatik rezaletin öncesindeyse İsrail tarafının yaptığı zehir zemberek açıklama konuşuluyordu.

Konu İsrail’in Ortadoğu’daki saldırılarına gelince kimileri sus pus oluyor.Tayyip Erdoğan,tıpkı Davos’ta yaptığı gibi, sebepsiz yere gerçekleştirilen son saldırıları eleştirmekte yerden göğe kadar haklı.Dökme Kurşun Operasyonu’nun ardından Gazze ambargo altına alınmış, yaşaması için gerekli olan tüm imkanlardan yoksun bırakılmıştır. Polonya’da 2.Dünya Savaşı’nda Yahudi gettolarına benzetilen Filistin ülkesi Arap devletlerinin irade yoksunu, uşak kılıklı devlet adamları ile Hamas-El Fetih bölünmesi sayesinde adım adım soykırıma maruz bırakılıyor. Gerçekleri gören gözlere ağır konuşmaktan başka şans bırakmayan insanlıkdışı bu yaklaşım Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’nin (GOP) kilit ülkelerinden İsrail’in saldırgan tavrının doğal sonucu.Kanunsuz yerleşimleri gitgide genişleten,kilometrelere ulaşan duvarlarla Filistinlileri kapana maruz bırakan,nükleer silahlarıyla tehdit oluşturan siyonist devlet Ortadoğu’nun baş belası durumunda.İsrail kendi halkının güvenliğini sağlıyorum diye en temel insan haklarını yıllardır ayaklar altına alıyor.Yaşadığı travmaları başkalarına yaşatmak amacında olan minik ABD,süper güç arkasında olmasa bir hiç bana kalırsa.

İşin bizim tarafında ise boş ve fazla konuşmanın getirdiği ciddiyetsizlik var.Gazze diye diye… İsrail ile husumet yaratmanın Gazzelilere ne faydası olur?Adama sorarlar; madem insan haklarına bu kadar düşkündün ABD, Irak İşgali esnasında 1.5 milyon müslümanın kanını döktü o zaman neredeydin?Üstelik iç politikada sıkıştıkça dış politikada saçmasapan işlere kalkışmak koltuğunuzun ömrünü kısaltıyor.Koltuk sevdasında değilseniz diplomasiden hiç haberiniz yok.Diplomasi sanatı,düşman addettiğiniz tarafla adam gibi diyalog kurmanıza böylece Filistinlilerin hakkını daha dirayetli adımlarla savunmanıza yardımcı olur.Kör bir yahudi düşmanlığıyla Türk çıkarlarına ve Gazze’li çocuklara hiç bir faydanız olamaz.Şimdi iyi mi oldu,Türkiye’yi temsil edenleri üç kuruşluk adamlar karşısında küçük duruma düşürdünüz.İşte buna hakkınız yok!

Bu saçmalıkların gerisindeyse Mustafa Kemal’in dehasının çizdiği dış politikadan uzaklaşmak yatıyor.Stratejik Derinlik kitabının yazarı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Açılımlarla açmaza soktuğu diplomasimizi yetersizliğiyle ekseninden şimdi kaydırmaya başladı.Oraya buraya amok koşusuna benzer ziyaretler kolayından vize muafiyeti sağlasa bile uzun vadede hüsrana uğrayacağa benziyor.

Yerelleştirilen Savaşlar…

İran,Afganistan,Pakistan,Yemen,Irak… Ortadoğu ve Yakın Asya’da yer alan bu ülkelerden ikisi halen ABD işgali altında.Özellikle Yemen iç çatışmaların çok taraflı askeri müdahaleler düzeyine ulaştığı bir süreci yaşıyor.En son El Kaide bağlantılı Nijerya vatandaşı bir gencin Detroit seferini yapan yolcu uçağını havaya uçurma girişimi ile örgüt militanlarının yaşadığı iddia edilen Yemen toprakları Suudi ve ABD uçaklarının saldırılarına maruz kaldı.Şii-Sünni gerginliğinin yaşandığı ülkede İran ile S.Arabistan kendilerine bağlı güçler aracılığıyla bilek güreşi yapıyorlar. ABD’nin istihbarat örgütleri vasıtasıyla saha çalışması yapıp altyapıyı hazırladığı sınır kesiminde büyüyen istikrarsızlık tehlikeli sulara doğru yol almakta.

Gelelim İran’a…Aşure kutlaması amacıyla başlatılan gösterilerde muhalif lider Musavi’nin yeğeninin de dahil olduğu 15 kişi hayatını kaybetti.Ülkede bilgi giriş-çıkışı sınırlandırıldığı için sağlam haber kaynaklarına ulaşılamıyor.Haziran seçimlerinin ardından bir türlü durulmayan olaylar nükleer silah görüşmelerinde gelinen noktada İran devletinin elini kolunu bağlıyor. Pazarlığı sürdürmek amacıyla zamana oynama taktikleri 2010 yılıyla birlikte ABD tarafından ambargo gündemli paketlerle sonuçsuz kalabilir. Ortadoğu çatışmalarının sürekli tırmandırılması diplomatik sürecin sonuna gelindiğinin işaret fişekleri değil mi?GOP dahilinde işgalle ulaşılamayan hedefler;aynı dine,ülkeye,kültüre bağlı insanları birbirine düşman belleterek, ayrıştırıp yok etme stratejisi üzerine kurulu.

Açılım Süreci’nin Türkiye’de ulaştığı nokta,çatışma düzeyi bu kadar üst katmanlara ulaştığı için ABD açısından başarı sayılabilir.Hükümetin açmazlarını iyi kullanarak askeri köşeye sıkıştırmak taktiği darbe de dahil olmak erken genel seçimden öte siyasi sonuçlara neden olmasın sakın?Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla başlatılan ve hakim eşliğinde kozmik odada devam eden soruşturma Türkiye’de bir ilk.Dikkat edilmesi gereken nokta ise iktidar tarafından demokratikleşme adı altında siyasi geleceklerini kurtarmak amacıyla girilen riskler askeri siyasete daha fazla müdahil ederek tam tersi etkide bulunuyor.

PKK’nın sokaklarda güç gösterisinde bulunması,AKP önde gelenlerinin TSK üzerindeki çıkışları orduyu siyasetin esas öznesi haline yeniden getirmiştir Ekonomik krize çare bulamayanlar işledikleri suçları başkalarına atarak sorumluluktan kurtulmak istiyorlar.Bu saatten sonra artık maç bitmiş, uzatmalar oynanmaktadır.Başbakan ve yakın çevresi koltukta oturma heveslerini sürdürdükleri takdirde paranoyaklık düzeyine varan korkuları bir bir gerçekleşebilir.Haydi hayırlısı!

Dökme Kurşun’un Yıldönümü…

İsrail’in 2008 yılının 27 Aralık tarihinde başlattığı ve bir aya yakın süren Dökme Kurşun katliamı 1434 Gazzeli’nin ölümü ile sonuçlanmıştı.Bu sayının üçte biri ise maalesef çocuk.Yaralıların sayısı 2500 civarında iken Hamas bahanesiyle yapılan saldırı Başbakan Olmert’in Ankara ziyaretinin hemen ardından gerçekleştirildi.Bu saate kadar Suriye-İsrail görüşmelerinde arabulucu rolü edinen Türkiye ile İsrail arasına karakedi girmiş oldu.Önce Şubat ayında yaşanan Davos tartışması,ardından Anadolu Şahini Tatbikatı’na İsrail tarafını davet etmemek,TRT’nin Ayrılık dizisi gibi konular sorunların üstüne tuz biber ekti.

İsrail devletinin Filistin ve tüm Ortadoğu’da hüküm süren saldırgan tavrı kendini koruma bahanesinde öte bir paranoyayı içeriyor.En son İran’ın nükleer silahlara sahip olma ihtimalini bahane ederek kamuoyu oluşturma çabaları sağcı Netanyahu hükümeti işbaşına geldiğinden beri artarak sürmekte.Filistinli Arapların aleyhine gelişen Yahudi yerleşimlerinin genişletilmesi olası bir Filistin-İsrail barışının önündeki engellerden sadece birisi.İsrail saldırganlığının II.Dünya Savaşı’ndaki Yahudi gettolarına benzer biçimde Filistinlileri ambargo ve toplu tecrit altında tutması o dönem yaşadıkları travmaları kendilerinden zayıf gördükleri insanlara yaşatmaktan başka bir anlama gelmiyor.ABD işgali altındaki Ortadoğu topraklarında işgalle beraber yerelleştirilen savaşlar,iç çatışma konularına şiddet yoluyla çözüm bulunması ve terörist eylemler GOP ile gitgide büyüyen kanlı sorunların dışarıdan desteklendiğinin göstergesi.

İran’da Haziran seçimlerinden sonraki kargaşanın giderek artması nükleer silah görüşmelerinde ABD-İsrail tarafının elini güçlendirmekten başka bir işe yaramıyor.Dini yönetimin ceberrutluğunu savunacak değilim ama Hatemi-Ahmedinejad ikilisine karşı büyüyen muhalefet cephesi İran devletinin dış saldırılara karşı kendini koruma refkleksini zayıflatmaktadır.

Türkiye’deki kozmik oda,devlet sırrı,suikast odaklı kargaşa dolu gündem Okyanus ötesindeki planların buradaki izdüşümleri.Aralık ayında Erdoğan -Obama görüşmesinin hemen ardından DTP’nin kapatılmasıyla başlayan süreç,sokak eylemleri, şimdi de suikast gerekçesiyle TSK’yı baskı altına alma girişimleri asimetrik psikolojik savaştan öte milli varlığımızın zayıflamış bir siyasi iktidar tarafından rehin alınması anlamına geliyor.Bu içi boş tartışmaların ardında büyüyen ekonomik kriz küresel güçlerin saldırgan planlarına destek olmaktadır.Yokluktan dolayı gitgide büyüyen etnik kimlik kutuplaşması Açılım adı altında senaryo olarak yazılıp sahneye konmuştur.Aklımızı başımıza devşirmenin zamanı;tüm bunların sonunda gelen gideni arattıracak gibi görünüyor.

Eksen Kayması…

Ne zamandır Türk dış politikasının eksen değiştirip değiştirmediği konusu son ayların sıcak gündemini oluşturuyor. Başbakan ise son Suriye gezisinde Türkiye’nin komşu ülkelerle ilişkilerini geliştirmesini normalleşme süreci olarak değerlendirdi.Türk menfaatlerinin Soğuk Savaş döneminde ABD müttefikliği uğruna komşularla hasmane ilişkilere rağmen yönetildiği 60 yıllık bir dönemden geliyoruz.Komşularla Sıfır Sorun stratejisinin sahibi Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı döneminde daha da geliştirilen yeni dış politika sınırlarımızın hemen ötesindeki ülkelerle iyi ilişkiler kurma amaçlı.Niyetin ameli meşru kıldığı öne sürülürse Azınlık durumundaki vatandaşlarımıza getirilen kolaylıklar, Ermeni Açılımı,Kürt Açılımı ya da Suriye ile vizeyi kaldırma konularında küresel güçlerin itiraz getirecekleri vaki değil.

Bana kalırsa fırtınanın gözünü teşkil eden ülke İran.Nükleer silahlara sahip olmanın İsrail üzerinde yarattığı tehdit duygusu 5+1 toplantıları,Rusya’nın araya girmesi ya da ABD tehditleri ile giderilemedi.Aksine İran barışçıl nükleer denemelere girişmeye devam edeceğini dünyaya ilan etti.Bu arada İranlılar uranyum zenginleştirme konusunda Türkiye’nin depo olması fikrini de kabul etmediler. Anlaşmazlığın ekonomik ambargodan öte askeri seçenekleri içeren tarafı olup olmayacağı görünür gelecekte açıklık kazanacak. ABD,Orta ve Doğu Avrupa’da füze kalkanı projesinde önceliklerinden taviz verip Rusya’yı yanına alırken hedefteki ülke artık İran olmuştur.Nükleer vuruş gücü kapasitesi söz konusu olduğunda BM Güvenlik Konseyi’nde Çin ile Rusya’nın bu devlete desteği gitgide azalıyor.

ABD ile kotarılan Model Ortaklık projesi yeni bir safhaya ulaşırken Irak’taki üçlü zirvenin terör açısından getirecekleri hususunda şüphelerim var.Esas sorun ise daha önce bahsettiğim gibi İran olacak.Ahmedinejad ile Recep Tayyip Erdoğan arasında Haziran 2009 seçimlerinde sonuçlarından sonra kendisini gösteren yakın ilişki Türk devletinin herhangi bir çatışma yaşandığında komşusunun yanında yer alacağı ya da en azından tarafsız kalacağı fikrini güçlendirmekte.Irak İşgali sırasında TBMM’nin tezkere oylamasında alacağı tutumdan daha ötesi ABD-İsrail tarafından olası bir İran’a hava saldırısı durumunda Türk kamuoyu tarafından şiddetli bir karşılık bulacağıdır.

Eksen kaymasının daha ziyade iç politikada yaşandığı öne sürülürse ABD destekli Demokratik Açılım ile yaşanan gerginliğin tüm aktörleri kapsamına alması dış politikada çeşitli açmazları da beraberinde getirecek.Kamuoyunda desteği gitgide azalan bir iktidarın dış sorunlarda uzun erimli kararlar alması ise gitgide güçleşiyor.İstihbarat savaşlarının hız kazandığı; darbe planlarının, suikastlerin,örtülü operasyonların üstüste adı geçtiği son günlerimiz kargaşa yaratma amaçlı bir psikolojik harp yöntemi gibi duruyor.Böylesi bir siyasi körlüğün diplomatik alana yansımayacağını öne süremeyiz.

Deniz Feneri ve Ergenekon Ekonomisi…

Şu saatlerde polis Deniz Feneri Derneği yolsuzluk davası ile ilgili 17 ayrı yere baskın yapıyor.Zahit Akman-Kanal 7 ve Almanya’daki Deniz Feneri arasındaki maddi bağ aranmakta.Savcı talimatıyla gözaltı yapılmayacak olan baskınların sonuçları davanın gidişatından belli olacak.RTÜK Zahit’in hırçınlık sebebi ise şimdi ortaya çıktı.Birilerinin kasası olarak kabul edilen Akman, paranın kokusunu iyi aldığı için kadın düşmanı burnuna baskınlarla ilgili istihbaratın gelmesi doğal.Bakalım hukuk, siyaset-medya-sivil toplum örgütleri arasındaki yolsuzluk tangosunda nasıl bir karar verecek?Bu pilav daha çok su kaldırır…

Merkez Bankası,bankaların zorunlu karşılık oranlarını düşürmüş…Piyasaya daha fazla para bırakma amaçlı karar ile kredi piyasasına canlılık getirilmek isteniyor.Önceki günkü faiz indiriminin ardından bugünkü haber, işsizlik ve üretim rakamlarının gölgesinde kalmaya mahkum geçici tedbirler kategorisine girmektedir.Yolsuzlukların meşru kabul edildiği ergenekon ekonomisinde kendilerine emanet edilen yardımları yağma hasanın böreğini yer gibi hortumlamak, hırsızlığın dini imanı olmadığını da göstermektedir.

İsrail ile dizi-tatbikat gerginliği nereye varacak bilinemez…Türkiye’nin ise Suriye-Irak yakınlaşması haklı gerekçelere dayanıyor.ABD-İsrail karşısında Türkiye-Irak-Suriye ittifakı İran’a olası hava saldırısı halinde blok halinde komşularından yana alırsa şaşırmamak gerekir.Reel politik Batı güçlerine üstünlük sağlasa da İsrail ile stratejik ortaklıktan gerginliğe varan sürtüşme Aralık 2008 Gazze Saldırısı’ndan beri geliyorum demişti.Dış politikamızda sakat olan nokta, tek adamın kaprisi ve ideolojik takıntılarına bağımlı kalmasıdır.Komşularımızla ticari ilişkiler paranın sıcak yüzüyle ısınsa da iç çatışmalara bağlı yakın bir savaş ihtimali çevremizi ateşten bir kuşak gibi sarıyor.Dizi ve futbol diplomasisinin ayakları barış içinde bir geleceği yaratmada kısa kalacak gibi.

İsrail ile Stratejik Ortaklık…

İsrail,ABD ve diğer NATO ülkelerinin hava kuvvetlerinin katılacağı,Konya semalarında yapılacak olan Anadolu Kartalı Tatbikatı’nın uluslararası ayağı iptal edildi.Böylece İsrail uçaklarının bizim topraklarımızda eğitim alarak gidip Filistinlileri bombalaması ayıbı sona ermiş oldu.Her zaman kızdığımız Tayyip Erdoğan arasıra doğru işlere imza atıyor.Karşı taraf pek sesini çıkarmasa da gerginlik yaşandığı ortada.İki yanlış bir doğru etmese bile komşularımıza karşı yapılacak saldırılara Türkiye alet edilmemeli.

Bu tatbikatın diğer tehlikesi ise İran’a hava saldırısı için kullanılabilme ihtimali idi.Geçen süre zarfında İsrail ,Suriye’deki bazı nükleer tesisleri bombalamak için hava sahamızdan faydalanmıştı.Ne zamandır devlet terörünün kadim ismi İsrail,ABD üzerindeki etkisini kullanarak Ortadoğu’da astığı astık kestiği kestik bir görev ifa ediyor.Arap ülkelerinin acizliği, satılık diktatörlerin etkisi, ülkemizin ABD’ye yanaşma politikası sonucu Yahudi Devleti Filistinlileri asimile ederek yok etme stratejisi uyguluyor.

Ermenistan ile yakınlaşmaya ne kadar karşı çıktıysam,İsrail ile ortaklığın bizim çıkarlarımıza halel getirmesine o kadar karşı çıkarım.NATO’nun tek müslüman gücü olarak bizimle aynı dini paylaşan insanların yok edilmesine vatandaş olarak kim karşı çıkmaz?Batı yanlısı olmamız artık bize güvenlik şemsiyesi sağlamaktan ziyade risk kuşağına mahkum bırakıyor.İran’a olası bir hava saldırısı bölgeye yerleşen ABD-İsrail tedhiş hareketini yarın bize dönük bırakabilir.Yoksa siz hala PKK bir Kürt örgütü mü zannediyorsunuz?

Rusya-ABD-İsrail Üçgeninde İran…

haberler.com isimli web sitesinde 18 Eylül 2009 tarihinde yayımlanan bir haberde İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun BM toplantılarının hemen öncesinde gizlice yaptığı Moskova ziyaretine yer veriliyor.Bir hafta geriye dönüldüğünde ise http://www.türksam.org dış politika sitesinde Doç. Dr. Celalettin Yavuz tarafından yazılan makalede Artic Sea adlı yük gemisinin Ağustos ayı başlarında Manş Denizi’nde kimilerine göre Mossad tarafından kaçırılma olayı kaleme alınmış.İddialara göre İran için S-300 füzelerini taşıdığı söylenen gemiye Mossad ajanlarının baskın yapması sonucu İran’a teslim edilmesi planlanan füzeler Rusya’nın elinde kaldı.Hemen hemen aynı tarihlerde Karadeniz sahilindeki yazlık evinde Rusya Devlet Başkanı Medvedev ile İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres görüştüler.Konunun gizli kalan kısımlarından birisi füze teslimatının engellenmesi ise aşikar olan tarafı Rus dış politikasının ABD Füze Kalkanı projesinin rafa kaldırılması ile İran’a karşı makas değiştirmesi oldu.Bu değişimde İsrail devletinin ne kadar katkısı olabilir?

Ülkemizi de kapsayacak olan ABD’nin yeni füze kalkanı projesi bir yandan İran’ın olası bir İsrail ya da Avrupa! saldırısını engelleme amacı güttüğü kadar ülkemizi iki Körfez Savaşı’nda yaşandığı gibi yeniden hedef ülke haline getirdiğini ortaya çıkardı.İran’ın kitle imha silahlarına sahip olması amacıyla uranyum zenginleştirmesini engellemek için İsrail’in gelecek günlerde adı geçen ülkeye hava saldırısında bulunma ihtimali değişen Rus politikasından ve BM’de kabul edilen Nükleer Silahlanmayı Önleme Anlaşması ardından daha da güçlendi.1 Ekim tarihinde 5+1 ülkelerinin, İran ile nükleer tesislerini BM gözetimine açma toplantıları zaten sıcak olan Ortadoğu gündemini yakın günlerde çöl sıcağına çevirecek.

GOP kapsamında merkez ülke olan Türkiye devlerin denge oyununda adına ve gücüne yakışmayan bir acizlik sergilemekte.IMF anlaşmasına bağlanan taze kaynak umudu ile ekonomik istikrarının para babalarının iki dudağına bırakılması gerçeği açılımların sahte gündeminde yok kabul edilmemeli.Sınırlarımızın hemen ötesinde sadece stratejik çıkarlar değil medeniyetler savaş haline girebilirler.Bize düşen, Küresel Kriz’le birlikte yepyeni dengelerin kurulduğu coğrafyamızda kişisel ilişkilere ya da dostlar alışverişte görsün mantığına dayanan dış politikanın yerine tam bağımsız, Mustafa Kemal dönemi gibi bir dış politikaya ulaşma isteğini her fırsatta dile getirmektir. Söylediklerimizin soyut kavramlarla sınırlı kalmaması için ilk harekete geçen okumuş yazmışlarımız olmalı, değil mi?