Suçlanma…

Başına gelenler için karşı tarafı suçlama insan psikolojisinin en temel savunma biçimidir.Yetersizlikleri hayat karşısında sınandıkça çocuk ruhlular sorumluluktan kaçıp kendi kendilerini savunma durumuna geçerler.Gerçekler köşeye sıkıştırdıkça bu kişiliklerin iç baskıları artar ve saldıracak düşman ararlar.Aslında yaptıkları patolojilerini yaşamak için bahane yaratmaktan başka bir şey değildir.İktidar ve muhalefetin Ankara’daki siyaset oyunu da aynen bu.Meclis çatısı altında yaşanan kavgadan,Emine Erdoğan’ın türbanla GATA’ya alınmamasının ifşa edilmesi,MHP liderinin bir metre uyarısı ya da Bülent Arınç’ın Gürdal Mumcu’nun odasına dalması düşüncelerime örnek teşkil eden olaylar. Travmalarımızı dönüp dönüp yaşamamız tartışmalarımızdan belli oluyor.

Toplumun değer yargılarının dinamitlenmesini dizi film izler gibi umarsız seyrediyoruz.Yoksullaştıkça yozlaşıyor, muhafazakarlaştıkça insana ait ne varsa çöpe atıyoruz.Gerginlik gemisinin peşinde hevesle kürek çekmek kime, ne fayda sağlar?İnsanlar ekmek kavgası verirken bu tartışmaları hiçe sayması duyarsızlığın toplumda ne kadar kökleştiğinin işaret fişekleri. Bu arada dedikodularla halkı galeyana getirmek kutuplaşmanın üzerine sağlamından benzin dökmekten başka bir işe yaramamakta.Birbirinden kompartımanlar halinde ayrılan sosyal sınıflar varlık-yokluk davasının körelttiği vicdanlara dönüştükçe yaşanan anarşizm bireysel terör olarak kendini ifade ediyor. Kuralsızlık,hiçbir eğitim almamış bireylerde savunmasızlara karşı saldırgan davranışları tetikler ve…Suç toplumu böylesi bir beşeri malzeme üzerine kurulmuş dokuyla birlikte yaşanan ilk depremde yıkılacak Veli Göçer konutu halinde sallantıyı bekler.

İşsizlik, krizlerin en acılı meyvesidir.Buhran yaratan ekonomik temelli depremler ayrı ayrı felaketler getiren tsunami dalgalarına benzer.Yıktıkça güçlenen taşkın sularıdır bunlar.İşte Ankara’da çocukluk hastalıklarına tutulanlar gerçeklerden kaçıp birbirlerini suçladıkça sorumluluktan sıyrıldıklarını zannediyorlar.Devekuşu sadece Avustralya’da yaşayan bir cins olmasa gerek…

Dahiler ve Aptallar…

Bugün Mustafa Kemal’in ölüm yıldönümü.Yandaki bilgi gereksiz hatırlatmadan öte fikirleriyle yaşatılması gereken bir dahinin yeniden gündeme getirilmesi amaçlı.Her 10 Kasım tarihinde zorlama ritüellerle yapılan anma törenleri Atatürk ilkelerinden ne kadar uzaklaştığımızın resmi geçidi gibi geliyor bana.Öyle olmasa Kemalizmin tam karşıtı ideoloji sahipleri namlı namlı ortalarda gezinmezler idi.Cumhuriyetin kuruluşunun 86. yılında Türkiye gitgide bağımsızlığını yitirmiş,ekonomisi dışa bağımlı kılınmış, şeyh-ağa-derviş bataklığına duçar bırakılmış,fakirleşip hızla yozlaşan bir topluma dönüşüyor.Yukarıda sayılanlara itirazı olan karşı tezlerini ortaya koyar ama bana kalırsa ülke hiç bu kadar yetersiz ellere teslim edilmemişti.Mustafa Kemal’in karşı çıktığı ne kadar zararlı fikir varsa şu anda iktidarda ve işbirlikçileri ile birlikte yaşantımıza domuz gribi zarar vermeye devam ediyorlar.

Kuşkusuz bu acı durumun sebebi bizleriz.Cumhuriyetin çağdaş ilkelerini neredeyse bir asırdır halka anlatamayıp sevdiremediğimiz için kötü gidişin sorumluluğunu herkesten önce bizim üstlenmemiz lazım.İnsanları yaftaladık:Gerici dedik, Bölücü dedik,Komünist dedik… Ne oldu? Karşı çıktığımız ne varsa gelip iktidar koltuğuna oturdu.Burada kaba hatlarıyla darbelerin demokrasi üzerindeki olumsuz etkisi, değişen dış koşullar, demokrasi kültürümüzün tarihsel alışkanlıklarından kurtulamaması,eğitimin çağdışı bir ezberciliğe dayanması,ekonomik altyapının ilkel sığlığı gibi konulardan bahsetmeyeceğim.

Esasında Atatürk’ün önem verdiği konuları bugüne kadar yeterince içselleştiremedik.Şu saatlerde Kürt Açılımı için Meclis çatısı altında toplanan politika esnafı ise bizlerin kötü birer kopyası.Aslı neyse sureti de o kumaştan olan böylesi bir sosyal gerçekliği görmezden gelemeyiz. Gevrek gevrek konuşmanın sorunları çözemediğinin farkındayım.Ama son yaşanan asker-hükümet gerginliği bile krizlerden hiç ders almadığımızı gösteriyor.

Zor zamanlar yaşıyoruz…Sefalet psikolojisinin hayatın her alanına virüs gibi yayıldığı günlerimizin hemen ardından toplumsal öfke nöbetleri,nefret siyasetinin türevi olarak ortama hakim olacak.”Şapkamı alıp gitmem!” babalanmaları Davos’ta söker ama buralarda sadece içe teyelli bir sökük olarak kalacak.Son olarak önemsiz adamların önemli görevlere getirildiği Türkiyemiz’de ayakların baş olması gerçeği en doğru cümle olarak hafızalara kazınıyor.

Krizle Gelen Siyaset…

Tezkere için yarın TBMM’de toplantı yapılıyor.Sözde açılımların! gerginliği altında yasama dönemine başlangıç yapan Meclis, hafta sonu kongrelerinin ardından kendi dar gündemine geri dönecek.Burada dikkat edilmesi gereken nokta barış girişimlerinin önü kesilip, tartışmalar adı altında toplumsal gerginliğin tırmanması.Asker operasyon yaparken, mayınlar hala can alırken, DTP tarafından yeni kalkışma girişimleri çocuk yaştaki heveslilere denetilirken yönetemeyen demokrasi hangi çözüme doğru yol alacak?

Görüşme trafiklerinin yoğunluğu sizleri kandırmasın,ileride halka dayatılan çözümler ters teperse hiç şaşırmayın.Bir girişimin akim kalmasına en büyük tepki umut besleyenlerden gelir.Sanırım,teröre karşı barış çabaları namluların ucunda son bulacak.Üretemeyen ekonominin siyaseti, gündem denilen sanal didişme parçacıkları arasında savaşa değin yayılacak günleri muştuluyor.Yanılıp kalmak isterim, iyi şeyler de yaşandığına göre en iyi şey yanılmak derim.

Mektup Kardeşliği…

Geçen hafta, Açılım hakkında Ana Muhalefet Lideri ile Başbakan arasında mektup tartışması yaşandı.Ancak kendi kendine gelin güvey olan bizler ve siyasiler tarafından ortaya karışık gündem sayesindeyse konu çarçabuk unutuldu gitti.Kaosun matematiği olmaz diye düşünürsek yaşanan belirsizlik ve diyalogsuzluk ortamında tüm kurumlar üzerine düşen edimleri yerine getirmekte sıkıntıda kalıyorlar.İki tarafın kendi gündemlerini birbirlerine dayatmaları altından kalkılamayan sonuçları beraberinde getirebilir.

Malum, Meclis bugün,Abdullah Gül’ün konuşmasıyla yeni yasama yılı için açılış oturumunu yapacak.DTP’lilerin ifade verme krizi, sınır ötesi harekat tezkeresi,açılımlar…gibi konular ekonomik kaynaklı depremin öncü sarsıntıları.Bana kalırsa yöneten ve yönetilen arasında yaşanan uçurum halk nezdinde tartışmaların önemini azaltıyor.Unutmaya hevesli balık hafızamızla yaşadığımız günleri anlamlandırmaktan uzak kalıyoruz.

Açılım sürecinde yaşanan kamplaşmalara karşı ciddi herhangi bir tedbir alınamadı.Her alanda ciddi kan ve zaman kayıpları yaşıyoruz.Dünya değişirken değişememe sancılarını yaşamak sadece bize özgü bir durum olmasa gerek.Kaosun bize özgü olan kısmı yanlış adamları doğru mevkilere seçmek olabilir.

Çocuklar Taş Atabilsin!

Dünkü Bakanlar Kurulu son haftaların en güzel açılımını yaptı.Terör suçu nedeniyle normal mahkemelerde yargılanan çocukların yeni düzenlemeyle Çocuk Mahkemeleri’nde yargılanmalarının önü açıldı.Yaşça kendilerinden oldukça büyük insanların bile dayanamayacağı koşullarda tutuklu yargılanan çocukları hangi suç olursa olsun ailelerinden,okullarından ,arkadaşlarından koparıp almak terörizme inanmış yeni neferler kazandırmaz mı? Bana kalırsa yapılan yanlıştan geri dönülmesi sağduyunun kaybedilmediğinin göstergesi sayılabilir.

Gelelim büyüklere,yani DTP’li milletvekillerinin ifade verip vermemeleri konusuna.Anayasa milletvekillerine bir istisna dışında yargı muafiyeti tanımış. Vatana ihanet suçlarının fiilen tespiti durumunda bu suçu işleyen milletvekili mahkeme önüne çıkarılabilir.Halkın temsilcilerinin sadece kürsü dokunulmazlığına sahip olmaları ifade özgürlüğü için yeter şart.Kaldı ki mahkeme önüne çıkarılması gerekenler sadece DTP’li milletvekilleri mi?Geçmiş dönemlerde Meclis çatısı altında uyuşturucu kaçakçısı olan, rüşvet alan,cinayet işleyen,sahtekarlık yapan,çete kurup kamu kaynaklarının hortumlanmasına göz yuman parlamenterler mevcut idi. Suçu ve suçluyu övmek fiili kanun önünde cezalandırılmayı gerektiriyorsa Meclis neden belirli eylemleri yüzünden bu milletvekillerini koruyor?Yasa önünde herkesin eşit olduğuna inanıyorsak, yasayı değiştirir hukukun gereğini o zaman yerine getiririz. Yapılan ayrımcılık PKK ve kardeş oluşumlarına destek olan Demokratik Toplum Partisi milletvekillerine tabanda destek , uluslararası kamuoyunda daha fazla meşruiyet kazandırıyor.Güçlü olmanın yanı haklı olmaktan geçiyor.Siz, çelişkilerinizi giderirseniz önce hayat size adil davranır.

Yasama organının sadece kanun çıkarması adaleti yerine getirmenin yolunu açmıyor. Kanunların ruhunu doğru okumak, hukuk alanını mevzuat kafalıların dar hayatlarından çıkarmak da gerekiyor.Biraz daha ileri gidip konuyu süslersek Osman Kaçmaz gibi isimleri yıpratmamak lazım.