Devletçikler Zamanı…

ABD Başkanı Barack Obama Ağustos sonundan itibaren Irak’taki askerlerinin çekilmesinin tamamlanacağını söylemiş.Irak devleti ile imzaladıkları SOFA anlaşmasına göre 2011 yılına kadar belli başlı görevler dışında tüm askerlerini çekme taahhüdüne giren süper güç Deniz Piyadeleri’ni bölgeden çıkardı bile.Mart ayında yapılacak Parlamento seçimleri öncesinde Joe Biden sık sık Irak’ı ziyaret ederken bu hafta Washington’da bulunan Mesud Barzani gelecek günlerin siyasi talimatlarını ilk elden almış olsa gerek.Kerkük şehrinin statüsünden tutun merkezi hükümet ile petrol anlaşmazlığına,Kürt Bölgesel Yönetimi’nin silahlandırılmasından Arap-Kürt karşıtlığına kadar her konu zaten hassas olan iç dengelerin terörist saldırılarla bozulmaya ne kadar açık bulunduğu ortaya koyuyor.Geçtiğimiz gün gerçekleşen Kimyasal Ali’nin idamı,Sünni Baasçıların seçimlere katılmasının engellenmesi, sınır konusunda Suriye ve İran ile devam eden anlaşmazlıklar, Türkiye’nin Kürt devleti hassasiyeti mevcut gerginliklere eklendiğinde çok bilinmeyenli denklemin bir yanında ABD-Kürt Yönetimi dururken diğer yanda Şii-Sünni çoğunluğun buna karşı getireceği tepkisel milliyetçilik var.

2003’deki işgalin ardından Şii ağırlığının bölgede gitgide artması başta Suudi Arabistan olmak üzere Sünni nüfusun yoğun bulunduğu devletleri endişeye sevk etti.Yemen’de El-Kaide güçleri var diyerek Suudi sınırındaki köyleri insansız uçaklarla bombalamak terörle mücadelenin sivil halka mal olmuş acı faturalarından sadece bir kaçı.İran,nükleer anlaşmazlığın doğuracağı sonuçlara kendini hazırlamakla meşgul.Yemen bu devlet için çatışmadan kaçınılması gereken bir yer haline dönüşüyor..Aynı durumu Lübnan’da Hizbullah ve Gazze’de Hamas üzerindeki İran etkisinin azalmaya başlamasında görebiliriz. İran devleti uluslararası alanda yalnız bırakılırken Pakistan’dan devşirilecek bir Belucistan devleti Türk devletine benzer tehdit algılamasını İran’ın önüne koyacak.

ABD askerlerinin Afganistan’da bulunan güçlerini 2011 Temmuz ayından itibaren çekmeye planlaması şimdiki asker stokuna yapılan eklemelerin Taliban’ın mevcut durumdan daha fazla faydalanmasından başka bir işe yaramamasına neden olacak gibi.İstanbul’da yapılan Af-Pak zirvesi ve hemen ardından düzenlenecek Londra Konferansı El-Kaide ile savaşta uygulanacak küresel bir planı bizim gibi devletlere ezberletmekten başka bir anlam taşımaz bana kalırsa.Altyapısı yıkılmış Afgan devleti ile iç savaşa gitgide yaklaşan Pakistan kendi yakalarını kurtarmaya çalışırlarken Açılımların açlıktan artık yenmez olduğu Türk siyasal hayatı darbeli bir geleceği öngörmemize yol açıyor.

Son söz:Bulunduğumuz bölge kaostan uzak bırakılmıyor.Tesbih taneleri gibi istikrarsızlaştırılan Ortadoğu ve Yakın Asya ülkeleri geleceğimizdeki karanlık senaryoların öncü sahneleri gibi durmakta.

Neo Bağdat Paktı…

Leşker-i Tayyibe örgütü Kasım 2008 tarihinde Hindistan’ın Bombay kentinde bombalı intihar saldırılarında bulunmasının ardından ABD’nin Af-Pak siyaseti eksen kaymasına uğradı.O güne kadar Afganistan’da ABD askerlerinin fiilen yardımcısı olan Pakistan devleti kendisini birden yeni tehdit odağı olarak buldu.Oysa Pakistan istihbaratı tarafından finanse edilen Taliban, Afganistan’da yönetime gelip 2001 yılındaki işgale kadar komşu ülke ile uyumlu ilişkiler içindeydi.El-Kaide bahanesiyle yola çıkan müttefik güçler işgalle Taliban’ı iktidardan indirdikten sonra yerine Karzai idaresini getirdiler.Obama’nın başkan seçilmesiyle ABD, Af-Pak siyasetini yenilerken artık Bombay saldırılarını hesaba katıyordu.Önce insansız uçaklarla Swat Vadisi’ni bombalayan,Pakistan ordusunu kendi insanlarına saldırtan küresel güç El-Kaide ile mücadele adı altında savaşı Pakistan’a yayarak İran’ı sarma harekatına devam ediyor.

El-Kaide,Taliban,Leşker-i Tayyibe gibi örgütler terörizmin dünyaya ihraç edilmesinde başlıca öge durumundalar. Oysa bu tip terörist yapılar ABD tarafından Soğuk Savaş döneminde geliştirilen Yeşil Kuşak teorisinin kötücül bakiyelerinden başka bir şey değiller.Sovyetler Birliği’nin yıkılıp işgalin sona ermesiyle uyuşturucu parası ve süper gücün verdiği silahlarla semirtilen mücahitler önce iktidar kavgasına düşürüldüler ardından dünyayı tehdit eder hale getirildiler.Afganistan üzerinde oynanan oyunların başlıca figüranı ise şimdi hedef tahtasında bulunan Pakistan devletiydi.Ortaçağ’da geçen dönem filmlerine benzeyen her iki ülke korkunç bir sefaletin,cehaletin, baskının tesiri altında yok oluşa doğru gidiyorlar.Ekonomik altyapıları tükenmiş,insan kaynakları zayıf,yönetimleri etkisiz bu devletlerden Irak benzeri yeni devletçikler türeyebilir.

Dünden bu yana Afganistan ve Pakistan Devlet Başkanları İstanbul’da üçlü zirvenin konukları. 2007 yılından bu yana dördüncü kez toplanan zirve görünürde bölgenin refahı ve kalkınması için görüş alışverişlerinden müteşekkil.Ama perde arkasında istihbarat paylaşımıyla terör için ortak mücadele amacı mevcut.ABD tarafından kotarılan Af-Pak siyasetinin Türk dış politikasını angaje altına alması sonucu kardeş ülkelerin halklarına yabancı yönetimlere destek vermek zorunda kalıyoruz.Pakistan Devlet Başkanı Asıf Ali Zerdari ordusu tarafından darbe riskiyle karşı karşıya olan bir lider. Hamit Karzai ise bir tek ABD vatandaşı olmadığı kalmış kukla bir isim.Türk tarafı özellikle eğitim,bayındırlık konusunda destek vermek isterken küresel güce taşeronluk yapmak anlamına gelen Af-Pak stratejisinin figüranı olmak zorunda bırakılıyor.Demokrat Parti iktidarının Bağdat Paktı benzeri komikliğini andıran üçlü zirve müslüman nüfusa sahip ülkelerin iç savaş ortamına sürüklenmelerinin ana sebebini örtmekten gayrı bir anlam taşımamakta.

Balyoz Darbe Planı ve referandum tartışmalarının gölgesi altında sarsıntılar yaşayan Ankara karmakarışık durumda.Açılımların sonuçsuz kalmasını bir yana bırakın, AKP yönetimi elini attığı her ne konu varsa başarısız kalmış bir iktidar görüntüsü arz ediyor.Yakın tarihimizde Demokrat Parti’nin Bağdat Paktı benzeri dış politika taşeronluğu örneği mevcutken şimdiki zamanda ABD tarafından kotarılan Af-Pak siyasetine alet olmak ne anlama geliyor?Diplomaside kağıt üzerinde milliyetçilik yapmak kolaydır ama inanın bana iktidar partisinin attığı adımların vahametini gördükçe insanın oturup yeniden düşünesi geliyor.

E-5’ten Gider Yan Yola Girmez…

Diplomasi sanatı ,tabii benim anladığım manada,ulusal menfaatlerin masa başında korunmasını içerir.Siyasi basiret ise halkın yetki verdiği insanların ya da atanmış bürokratların bu sorumluluğa layık isimler arasından seçilmesini… Oturup kitap yazmış gibi konuşmaktan öte şu konuya değinmek istiyorum:Bizlerin yurtdışındaki temsilcilerine özenli bir saygının gösterilmesi gerek.Bu saygıyı sağlayacak olansa en başta bizleriz.Pasaportuna bakıldığında yüz ekşitilen bir ülkenin vatandaşı olmanın azabını gümrük kapılarına çıktığınızda daha iyi anlıyorsunuz.AB ülkelerinin ya da ABD,Kanada,Avustralya temsilciliklerinde vize almak için çekilen çileye yakından şahit oldum.Türk vatandaşı olup kendi halkını aşağılayarak hareket eden onursuzlara da rastladım,insan gibi görev yapanlara da…

Zurnanın zırt dediği yere gelelim:Geçen gün İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı çalıştığı kuruma davet ettiği Tel Aviv Büyükelçimiz Oğuz Çelikkol’a hakaretamiz davranışlarda bulunuyor,bununla yetinmeyip İsrail basınına bu görüntüleri kaydettirerek bizlere kadar ulaşmasını sağlıyor.Hemen hemen aynı saatlerdeyse Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin Ankara ziyaretinde Başbakan Tayyip Erdoğan,İsrail devletine Gazze Saldırıları dolayısıyla ağır eleştirilerde bulunuyor.Olayın perde arkasında meşhur Davos Tartışması’ndan bu yana gitgide artan gerilim var. İsrail kabinesinde Dışişleri Bakanı olarak görev yapan ırkçı Avignor Lieberman bu sert tutumun başlıca aktörü. Kanımca Başbakan Binyamin Netanyahu’nun rızasıyla gerçekleştirilen çirkin davranış böyle hayat buldu. Diplomatik rezaletin öncesindeyse İsrail tarafının yaptığı zehir zemberek açıklama konuşuluyordu.

Konu İsrail’in Ortadoğu’daki saldırılarına gelince kimileri sus pus oluyor.Tayyip Erdoğan,tıpkı Davos’ta yaptığı gibi, sebepsiz yere gerçekleştirilen son saldırıları eleştirmekte yerden göğe kadar haklı.Dökme Kurşun Operasyonu’nun ardından Gazze ambargo altına alınmış, yaşaması için gerekli olan tüm imkanlardan yoksun bırakılmıştır. Polonya’da 2.Dünya Savaşı’nda Yahudi gettolarına benzetilen Filistin ülkesi Arap devletlerinin irade yoksunu, uşak kılıklı devlet adamları ile Hamas-El Fetih bölünmesi sayesinde adım adım soykırıma maruz bırakılıyor. Gerçekleri gören gözlere ağır konuşmaktan başka şans bırakmayan insanlıkdışı bu yaklaşım Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’nin (GOP) kilit ülkelerinden İsrail’in saldırgan tavrının doğal sonucu.Kanunsuz yerleşimleri gitgide genişleten,kilometrelere ulaşan duvarlarla Filistinlileri kapana maruz bırakan,nükleer silahlarıyla tehdit oluşturan siyonist devlet Ortadoğu’nun baş belası durumunda.İsrail kendi halkının güvenliğini sağlıyorum diye en temel insan haklarını yıllardır ayaklar altına alıyor.Yaşadığı travmaları başkalarına yaşatmak amacında olan minik ABD,süper güç arkasında olmasa bir hiç bana kalırsa.

İşin bizim tarafında ise boş ve fazla konuşmanın getirdiği ciddiyetsizlik var.Gazze diye diye… İsrail ile husumet yaratmanın Gazzelilere ne faydası olur?Adama sorarlar; madem insan haklarına bu kadar düşkündün ABD, Irak İşgali esnasında 1.5 milyon müslümanın kanını döktü o zaman neredeydin?Üstelik iç politikada sıkıştıkça dış politikada saçmasapan işlere kalkışmak koltuğunuzun ömrünü kısaltıyor.Koltuk sevdasında değilseniz diplomasiden hiç haberiniz yok.Diplomasi sanatı,düşman addettiğiniz tarafla adam gibi diyalog kurmanıza böylece Filistinlilerin hakkını daha dirayetli adımlarla savunmanıza yardımcı olur.Kör bir yahudi düşmanlığıyla Türk çıkarlarına ve Gazze’li çocuklara hiç bir faydanız olamaz.Şimdi iyi mi oldu,Türkiye’yi temsil edenleri üç kuruşluk adamlar karşısında küçük duruma düşürdünüz.İşte buna hakkınız yok!

Bu saçmalıkların gerisindeyse Mustafa Kemal’in dehasının çizdiği dış politikadan uzaklaşmak yatıyor.Stratejik Derinlik kitabının yazarı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Açılımlarla açmaza soktuğu diplomasimizi yetersizliğiyle ekseninden şimdi kaydırmaya başladı.Oraya buraya amok koşusuna benzer ziyaretler kolayından vize muafiyeti sağlasa bile uzun vadede hüsrana uğrayacağa benziyor.

Türkiye Saldırıya Uğrar mı?

Batı Dünyası 2010 yılına El-Kaide bağlantılı Nijerya vatandaşının Amsterdam’dan Detroit’e giden uçağa terörist saldırıda bulunması girişimini konuşarak girdi.Yemen sınırları içerisinde yer alan El-Kaide militanları tarafından yetiştirilen öğrenci, babasının ABD devletine uyarıda bulunduğu halde vize işlemlerinde olsun havaalanına girişte olsun bir sıkıntıyla karşılaşmamış.Bu olayın üzerinden daha bir hafta geçmeden Danimarka’da Hz.Muhammet’e hakaret içeren karikatürleri çizen kişiye Sudanlı bir şahsın bıçak ve baltayla düzenlediği saldırı gündemi meşgul eden diğer olay haline geldi.Bu durum gösteriyor ki;ekonomik krizle işsiz kalan,sağ politikalara çark eden,yabancı düşmanlığını çok övündükleri demokratik hayata yeğ tutan medeni! toplumlar kendi ülkelerinde yaşayan İslam inancına bağlı insanların hayatlarını terörizm paranoyası nedeniyle daha da zorlaştıracaklar. İsviçre’deki minare referandumu,batılı ülkelerin havaalanlarında sıkılaştırılan güvenlik tedbirleri gelecek günlerde yaşanacak tartışmaların hangi konuları kapsayacağına dair ipuçlarını göstermekte.

Yemen ve İran…GOP kapsamında hedefteki iki ülke.Bir süredir CIA ajanlarının Yemen’de saha çalışmaları yaptıkları daha geçenlerde açıklanmışken ne tesadüf o topraklarla bir şekilde bağlantılı El-Kaide üyesi genç kendi ürettiği patlayıcı düzenekle yukarıda anlatılan saldırıya kalkışıyor.ABD Merkez Komutanı David Petreaus’un Yemen ziyaretinin hemen ardından ABD,İngiltere ve Fransa devletlerinin Sana büyükelçiliklerini kapatıp dün itibariyle sadece ABD elçiliğinin tekrar açılması Yemen’de meydana gelen iç karışıkların ardından ülkeye uygulanacak olan yeni saldırı planının ipuçlarını göz önüne seriyor.İran ise nükleer silah üretme girişimi nedeniyle İsrail’in uzun vadedeki stratejisinde yok edilmesi gereken güç olarak belirlenmiş,Haziran seçimleri nedeniyle yaşanan iç kargaşa artarak sürmeye devam etmiştir.

Türkiye’de CIA odaklı AKP taraflı yaşanan psikolojik savaş ekonomik krizin yokluğa düşürdüğü kitlelere Açılım soytarılığını sunup özünde zengin ile yoksul fay kırığına dayanan ayrışmaya etnik kimlik gömleğini giydirmiştir. Yemen,İran…ardından hangi ülke gelecek?Doğrudan saldırı düzenlenmese bile PKK vasıtasıyla devam edegelen düşük yoğunluklu savaş başımızı kaldırıp,olayları anlamlandırmamıza engel oluyor.İkbal derdine düşmüş iktidar odaklarının suikast,darbe,Ergenekon paranoyaları kendi sonlarının benzerlerinden pek de farklı olmayacağını gösteriyor.Bu süreçte korku toplumu yaratma girişimlerinin kendi korkularının gerçeğe dönüşmesiyle sonuçlandığını rahatlıkla öne sürebiliriz.Yabancı istihbarat kuruluşlarının servisiyle kara propaganda örneklerini hergün gördüğümüz sanal gündem toplumsal farklılaşmanın kimlik kaygısına ve bu durumun varolma savaşına dönüşmesini sağlamıştır.

Hedef belli;GOP ile İslam dünyasını Batı dünyasından tümüyle ayırıp araya çizilen utanç duvarıyla Doğu ülkelerini çok kutuplu dünya düzeninin getirdiği yeni ekonomik modele bağımlı kılmak.Ardından uygar-geri kalmış ayrımını bu ülkelere kader olarak benimsetip kendilerinin hempası olmasını sağlamak.Türkiye, Mustafa Kemal ile bu girişimi paramparça etmiştir, gerekirse gene eder.Kimi kılıç artıklarının dönüp dolaşıp AB ağızlarıyla bu ülkeye meydan okuması nesebi sahih olmayanların yetim hakkı kokan ağızlarına yakışıyor.Gün ayrım değil,birlik günüdür.Düşmanı sevindirmek anlamına gelen Açılım saçmalıklarını bir kenara bırakıp halka iş sağlama, ekmek sağlama,ekonomik demokrasi sağlama günüdür.Ciddiyet gerektiren işlerin ise gayrıciddileşmiş bu iktidar ile olmayacağı ise o kadar açık!

Yerelleştirilen Savaşlar…

İran,Afganistan,Pakistan,Yemen,Irak… Ortadoğu ve Yakın Asya’da yer alan bu ülkelerden ikisi halen ABD işgali altında.Özellikle Yemen iç çatışmaların çok taraflı askeri müdahaleler düzeyine ulaştığı bir süreci yaşıyor.En son El Kaide bağlantılı Nijerya vatandaşı bir gencin Detroit seferini yapan yolcu uçağını havaya uçurma girişimi ile örgüt militanlarının yaşadığı iddia edilen Yemen toprakları Suudi ve ABD uçaklarının saldırılarına maruz kaldı.Şii-Sünni gerginliğinin yaşandığı ülkede İran ile S.Arabistan kendilerine bağlı güçler aracılığıyla bilek güreşi yapıyorlar. ABD’nin istihbarat örgütleri vasıtasıyla saha çalışması yapıp altyapıyı hazırladığı sınır kesiminde büyüyen istikrarsızlık tehlikeli sulara doğru yol almakta.

Gelelim İran’a…Aşure kutlaması amacıyla başlatılan gösterilerde muhalif lider Musavi’nin yeğeninin de dahil olduğu 15 kişi hayatını kaybetti.Ülkede bilgi giriş-çıkışı sınırlandırıldığı için sağlam haber kaynaklarına ulaşılamıyor.Haziran seçimlerinin ardından bir türlü durulmayan olaylar nükleer silah görüşmelerinde gelinen noktada İran devletinin elini kolunu bağlıyor. Pazarlığı sürdürmek amacıyla zamana oynama taktikleri 2010 yılıyla birlikte ABD tarafından ambargo gündemli paketlerle sonuçsuz kalabilir. Ortadoğu çatışmalarının sürekli tırmandırılması diplomatik sürecin sonuna gelindiğinin işaret fişekleri değil mi?GOP dahilinde işgalle ulaşılamayan hedefler;aynı dine,ülkeye,kültüre bağlı insanları birbirine düşman belleterek, ayrıştırıp yok etme stratejisi üzerine kurulu.

Açılım Süreci’nin Türkiye’de ulaştığı nokta,çatışma düzeyi bu kadar üst katmanlara ulaştığı için ABD açısından başarı sayılabilir.Hükümetin açmazlarını iyi kullanarak askeri köşeye sıkıştırmak taktiği darbe de dahil olmak erken genel seçimden öte siyasi sonuçlara neden olmasın sakın?Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla başlatılan ve hakim eşliğinde kozmik odada devam eden soruşturma Türkiye’de bir ilk.Dikkat edilmesi gereken nokta ise iktidar tarafından demokratikleşme adı altında siyasi geleceklerini kurtarmak amacıyla girilen riskler askeri siyasete daha fazla müdahil ederek tam tersi etkide bulunuyor.

PKK’nın sokaklarda güç gösterisinde bulunması,AKP önde gelenlerinin TSK üzerindeki çıkışları orduyu siyasetin esas öznesi haline yeniden getirmiştir Ekonomik krize çare bulamayanlar işledikleri suçları başkalarına atarak sorumluluktan kurtulmak istiyorlar.Bu saatten sonra artık maç bitmiş, uzatmalar oynanmaktadır.Başbakan ve yakın çevresi koltukta oturma heveslerini sürdürdükleri takdirde paranoyaklık düzeyine varan korkuları bir bir gerçekleşebilir.Haydi hayırlısı!

Dökme Kurşun’un Yıldönümü…

İsrail’in 2008 yılının 27 Aralık tarihinde başlattığı ve bir aya yakın süren Dökme Kurşun katliamı 1434 Gazzeli’nin ölümü ile sonuçlanmıştı.Bu sayının üçte biri ise maalesef çocuk.Yaralıların sayısı 2500 civarında iken Hamas bahanesiyle yapılan saldırı Başbakan Olmert’in Ankara ziyaretinin hemen ardından gerçekleştirildi.Bu saate kadar Suriye-İsrail görüşmelerinde arabulucu rolü edinen Türkiye ile İsrail arasına karakedi girmiş oldu.Önce Şubat ayında yaşanan Davos tartışması,ardından Anadolu Şahini Tatbikatı’na İsrail tarafını davet etmemek,TRT’nin Ayrılık dizisi gibi konular sorunların üstüne tuz biber ekti.

İsrail devletinin Filistin ve tüm Ortadoğu’da hüküm süren saldırgan tavrı kendini koruma bahanesinde öte bir paranoyayı içeriyor.En son İran’ın nükleer silahlara sahip olma ihtimalini bahane ederek kamuoyu oluşturma çabaları sağcı Netanyahu hükümeti işbaşına geldiğinden beri artarak sürmekte.Filistinli Arapların aleyhine gelişen Yahudi yerleşimlerinin genişletilmesi olası bir Filistin-İsrail barışının önündeki engellerden sadece birisi.İsrail saldırganlığının II.Dünya Savaşı’ndaki Yahudi gettolarına benzer biçimde Filistinlileri ambargo ve toplu tecrit altında tutması o dönem yaşadıkları travmaları kendilerinden zayıf gördükleri insanlara yaşatmaktan başka bir anlama gelmiyor.ABD işgali altındaki Ortadoğu topraklarında işgalle beraber yerelleştirilen savaşlar,iç çatışma konularına şiddet yoluyla çözüm bulunması ve terörist eylemler GOP ile gitgide büyüyen kanlı sorunların dışarıdan desteklendiğinin göstergesi.

İran’da Haziran seçimlerinden sonraki kargaşanın giderek artması nükleer silah görüşmelerinde ABD-İsrail tarafının elini güçlendirmekten başka bir işe yaramıyor.Dini yönetimin ceberrutluğunu savunacak değilim ama Hatemi-Ahmedinejad ikilisine karşı büyüyen muhalefet cephesi İran devletinin dış saldırılara karşı kendini koruma refkleksini zayıflatmaktadır.

Türkiye’deki kozmik oda,devlet sırrı,suikast odaklı kargaşa dolu gündem Okyanus ötesindeki planların buradaki izdüşümleri.Aralık ayında Erdoğan -Obama görüşmesinin hemen ardından DTP’nin kapatılmasıyla başlayan süreç,sokak eylemleri, şimdi de suikast gerekçesiyle TSK’yı baskı altına alma girişimleri asimetrik psikolojik savaştan öte milli varlığımızın zayıflamış bir siyasi iktidar tarafından rehin alınması anlamına geliyor.Bu içi boş tartışmaların ardında büyüyen ekonomik kriz küresel güçlerin saldırgan planlarına destek olmaktadır.Yokluktan dolayı gitgide büyüyen etnik kimlik kutuplaşması Açılım adı altında senaryo olarak yazılıp sahneye konmuştur.Aklımızı başımıza devşirmenin zamanı;tüm bunların sonunda gelen gideni arattıracak gibi görünüyor.

Eksen Kayması…

Ne zamandır Türk dış politikasının eksen değiştirip değiştirmediği konusu son ayların sıcak gündemini oluşturuyor. Başbakan ise son Suriye gezisinde Türkiye’nin komşu ülkelerle ilişkilerini geliştirmesini normalleşme süreci olarak değerlendirdi.Türk menfaatlerinin Soğuk Savaş döneminde ABD müttefikliği uğruna komşularla hasmane ilişkilere rağmen yönetildiği 60 yıllık bir dönemden geliyoruz.Komşularla Sıfır Sorun stratejisinin sahibi Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı döneminde daha da geliştirilen yeni dış politika sınırlarımızın hemen ötesindeki ülkelerle iyi ilişkiler kurma amaçlı.Niyetin ameli meşru kıldığı öne sürülürse Azınlık durumundaki vatandaşlarımıza getirilen kolaylıklar, Ermeni Açılımı,Kürt Açılımı ya da Suriye ile vizeyi kaldırma konularında küresel güçlerin itiraz getirecekleri vaki değil.

Bana kalırsa fırtınanın gözünü teşkil eden ülke İran.Nükleer silahlara sahip olmanın İsrail üzerinde yarattığı tehdit duygusu 5+1 toplantıları,Rusya’nın araya girmesi ya da ABD tehditleri ile giderilemedi.Aksine İran barışçıl nükleer denemelere girişmeye devam edeceğini dünyaya ilan etti.Bu arada İranlılar uranyum zenginleştirme konusunda Türkiye’nin depo olması fikrini de kabul etmediler. Anlaşmazlığın ekonomik ambargodan öte askeri seçenekleri içeren tarafı olup olmayacağı görünür gelecekte açıklık kazanacak. ABD,Orta ve Doğu Avrupa’da füze kalkanı projesinde önceliklerinden taviz verip Rusya’yı yanına alırken hedefteki ülke artık İran olmuştur.Nükleer vuruş gücü kapasitesi söz konusu olduğunda BM Güvenlik Konseyi’nde Çin ile Rusya’nın bu devlete desteği gitgide azalıyor.

ABD ile kotarılan Model Ortaklık projesi yeni bir safhaya ulaşırken Irak’taki üçlü zirvenin terör açısından getirecekleri hususunda şüphelerim var.Esas sorun ise daha önce bahsettiğim gibi İran olacak.Ahmedinejad ile Recep Tayyip Erdoğan arasında Haziran 2009 seçimlerinde sonuçlarından sonra kendisini gösteren yakın ilişki Türk devletinin herhangi bir çatışma yaşandığında komşusunun yanında yer alacağı ya da en azından tarafsız kalacağı fikrini güçlendirmekte.Irak İşgali sırasında TBMM’nin tezkere oylamasında alacağı tutumdan daha ötesi ABD-İsrail tarafından olası bir İran’a hava saldırısı durumunda Türk kamuoyu tarafından şiddetli bir karşılık bulacağıdır.

Eksen kaymasının daha ziyade iç politikada yaşandığı öne sürülürse ABD destekli Demokratik Açılım ile yaşanan gerginliğin tüm aktörleri kapsamına alması dış politikada çeşitli açmazları da beraberinde getirecek.Kamuoyunda desteği gitgide azalan bir iktidarın dış sorunlarda uzun erimli kararlar alması ise gitgide güçleşiyor.İstihbarat savaşlarının hız kazandığı; darbe planlarının, suikastlerin,örtülü operasyonların üstüste adı geçtiği son günlerimiz kargaşa yaratma amaçlı bir psikolojik harp yöntemi gibi duruyor.Böylesi bir siyasi körlüğün diplomatik alana yansımayacağını öne süremeyiz.

Ortadoğu Çatışmalarında Genel Resim…

Yemen’de hükümet karşıtı güçlerin 5 yıldan beri devam ettirdiği ve 2009 yılının ikinci yarısından bu yana şiddetlenen çatışmaların Suudi topraklarına sıçraması İran-Suudi Arabistan arasında gerginliği arttırdı.Türkiye gündeminde yeterince yer almasa da iki ülke arasındaki Şii-Sünni gerginliği ABD’nin 2003 Irak İşgali’nde sonra bölgede Şii etkisinin artmasıyla güç kazandı. Yemen devletinin iç çatışmalarından türeyen savaş hali 2004 yılından bu yana en şiddetli aşamasına ulaşmış ve kriz artık uluslararası kimlik kazanmıştır.Geçen aylar içerisinde Suudi Arabistan devleti sınır ihlali yaptıklarını öne sürdüğü militanlara karşı Yemen topraklarında operasyon düzenlemiş,çatışmalarda şimdiye kadar en az 70 Yemen vatandaşı ile 73 Suudi askeri hayatını kaybetmiştir.

Haberlerden okuduklarımı sizlere ulaştırdıktan sonra Ortadoğu’da ABD saldırganlığının tetiklediği kanlı isyan hareketlerinin asıl nedenlerini irdelemeye çalışacağım.İran-Suudi Arabistan arasında zaten netameli olan ilişkilerin gitgide gerilmesi sadece Yemen Sorunu’ndan mı kaynaklanıyor?Terörizmin bu kadar yaygınlaşıp günlük hayatın bir parçası haline gelmesinde mevcut yöneticilerin ABD taraftarı veya sempatizanı olmasının büyük etkisi yok mu sizce?Bölgede etnik ve dini gerginlikleri kaşıyarak savaş ortamının yaratılması varlıklarını kan akıtılmasına bağlamış savaş ağalarına yaramaktadır.Ülkelerinin iç problemlerine dışarıdan yazılan reçetelerle çare aramak bizdeki Demokratik Açılım çuvallamasını akla getiriyor.

Bölgesel Kürt Yönetimi’nin merkezi Irak hükümetine kafa tutmasını Süper Gücü arkasına almasına borçlu olduğunu hepimiz biliyoruz.Keza Suudi Arabistan,Ürdün gibi bölge ülkelerinin parçalanmış Ortadoğu siyasetinin gönülsüz taşeronu olduklarını da.Gönülsüzler çünkü iktidarlarını içeriden ziyade dış güçlere borçlular.Demokratik olmayan siyasi yapıları yüzünden Arap Yarımadası monarşileri varlıklarını ABD güdümüne bağlı kalmayı gerektirmiştir.

Orta Asya’ya gelirsek;Afganistan-Pakistan siyasetinde Taliban’ın güç kazanması yerelleştirilmiş savaşların Pakistan’nın Belücistan eyaletini ve kuzeyde Swat Vadisi’ni kaplayan toprakları ülkeden ayırmayı amaçlıyor. Afganistan’da Hamid Karzai’nin yolsuzluklarla bezenmiş iktidarı, Pakistan ordusunun kendisine karşı darbe yapacağı öne sürülen Devlet Başkanı Asif Ali Zerdari’nin zayıf yönetimi dini ve etnik çatışmaların vardığı boyutun göstergesi.İki ülkedeki Taliban unsurları ile El-Kaide örgütünün güçlerini arttırarak devam ettirmesi İran’ı kuşatma amaçlı plana destek olabilir.İstikrarsızlaştırılan Pakistan sayesinde Sünni Cundullah örgütü iç kargaşayla boğuşan İran için tehdit haline getirilmektedir.

Ortadoğu’da kanla yazılan Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP) sayesinde Türkiye, Demokratik Açılım adı altında makyajlanan cendereye sokulmaya çalışılıyor.Üstelik,PKK örgütünün nerede,nasıl yaşadığı tüm ayrıntılarıyla bilinip, Açılım nedeniyle sokaklara yayılan etnik milliyetçilik hareketinin iç çatışma tohumlarını beraberinde getireceği ortadayken.İçeride gitgide zayıflayan AKP iktidarının sözde darbe ve suikast girişimleri,aynı zamanda devlet kurumlarını karşısına alma bahasına keyfi yönetimini sürdürme çabaları ekonomik krizden üreyen siyasi krizi yönetmede başarısız kaldığının en önemli işareti bana kalırsa.Sakın sırada biz olmayalım?